Güncelleme Tarihi:
FETÖ’nün çatı iddianamesi çıkalı henüz birkaç gün olmuştu. Evimin balkonunda o iddianameyi incelediğim sırada telefonla arayan çocukluk arkadaşım İTÜ Bilgisayar Mühendisliği Öğretim Üyesi Prof. Dr. Berk Üstündağ’dı. Bir konferanstan ötürü Çin’e gidiyordu. Ancak Boğaziçi Köprüsü’nü tanklar kesmiş, askerler güzergâhı tek yönlü kapatmışlardı. Gazeteci olduğum için beni aramış, neler olup bittiğini öğrenmek istemişti. Ağzımdan çıkan ilk söz “Emin misin köprüdekilerin asker olduğundan” oldu. Tam yetkilileri arayacakken telefonum tekrar çaldı. Arayan, dönemin Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkan Yardımcısı Engin Korkmaz’dı. FETÖ ile uzun yıllardır mücadele eden polis şefi... Sesi telaşlıydı, “Toygun, Ankara’da uçaklar alçak uçuş yapıyor. İstanbul’da bir hareketlilik var mı?” Düşünmeden cevap verdiğimi hatırlıyorum, “Boğaz Köprüsü’nde askerler varmış. Siz de Ankara’da uçakların alçak uçuş yaptığını söylüyorsunuz. Bu demek ki FETÖ’cüler darbe yapıyor”. Sözlerimin bitmesini beklemeden “Hakkını helal et” demişti.
15 Temmuz gecesinin ilk dakikaları benim tanıklığımda İstanbul’da böyle başlıyordu. Sonra bitmek bilmeyen bir telefon trafiği başlamıştı. Meslektaşlarım, ailem, emniyet müdürleri, savcılar, güvenlik bürokrasisindeki isimler, Cumhurbaşkanlığı avukatlarından Mustafa Doğan İnal, Recep Tayyip Erdoğan’ın eski avukatı Faik Işık hatta Balyoz, Ergenekon gibi davalarda yargılanmış eski askerler...
“Ölmek var, teslim olmak yok”
Henüz darbe girişimin adı bile koyulmamışken görüştüğüm herkes bunun bir FETÖ kalkışması olduğunda hemfikirdi. Çünkü bu isimlerin hemen hemen hepsi FETÖ’nün neler yapabileceğinin farkındaydı. Ve hemen hemen hepsinin söyledikleri şuydu: “Bu gece teslim olmayacağız. Vatana ve Allah’a karşı can borcumuz var. Onu da o FETÖ’cüler değil, silahımızda bıraktığımız tek mermiyle biz veririz. Ölmek var, teslim olmak yok.” Bu sözleri söyleyenlerden biri de meslek hayatının önemli bölümünü FETÖ’cülerle mücadele ederek geçiren, o dönem Ankara Emniyet Müdürlüğü bünyesinde görev yapan Fatih Eryılmaz’dı. O gece ilk telefon görüşmelerini yaptığım isimlerden biri olan Fatih Eryılmaz, sonrasında Ankara Emniyet Müdürlüğü önündeki direniş sırasında FETÖ’cülerin açtığı ateş sonucu ağır bir şekilde yaralanacak, gazi olacaktı.
Darbecilere teslim olun çağrısı yapıldı ama...
Tekrar İstanbul’a, o kâbus gecesinin başına dönelim... Kulaktan kulağa yayılan ‘darbe’ fısıltılarının kaynağı, saat 22.00 sıralarında bir grup askerin Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet köprülerinde trafiği tek yönlü kapatmasıydı. Köprülerdeki hareketliliğin düğmesine aslında saat 20.00’de basılmıştı. Kuleli Askeri Lisesi’nden çıkan silahlı iki grup Boğaziçi ve Fatih Sultan Mehmet köprülerine, bir grup da Kandilli-Beykoz istikametine gitti.
İstanbul’da şehit sayısının en fazla olduğu Boğaziçi Köprüsü’ndekilerden biri de İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan’dı. Bir taraftan darbecilere teslim olmaları çağrısı yapıyor, diğer yandan da direnişi örgütlüyordu. Darbeci askerler köprüye gelen vatandaşların üzerine tankla dört kez atış yaptı. 32’si halktan, ikisi polis, 34 kişi şehit oldu.
Şehit polis memurlarından biri Mustafa Çalışkan’ın yakın koruması Münir Alkan’dı. Hayatını kaybedenler arasında AK Parti’nin kuruluşundan bu yana reklamcısı olan Erol Olçok ve 16 yaşındaki oğlu Abdullah Tayyip Olçok da vardı. Bu olaydan sonra Boğaziçi Köprüsü’nün adı ‘15 Temmuz Şehitler Köprüsü’ olarak değiştirildi. Köprünün Anadolu Yakası çıkışına Şehitler Anıtı yapıldı.
15 Temmuz gecesi darbecilerin ele geçirdiği kritik noktalardan biri de İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Saraçhane’deki binasıydı. Gece İBB önünde toplanan kalabalığa darbeciler ateş açtılar. Prof. Dr. İlhan Varank’ın da aralarında bulunduğu 14 kişi şehit edildi. O dönem İstanbul Cumhuriyet Başsavcı Vekili olan İrfan Fidan, “Darbeye teşebbüs eden tüm şahısların görüldükleri yerlerde derhal yakalanması” talimatını verdi. Fidan’ın talimat vermesinin ardından telefonla görüştüğü basın mensuplarından biri de bendim: “Toygun Bey, İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ndeki polis arkadaşlarımız gözaltılara başladı. Allah’ın izniyle durumu kontrol altına alacağız. Tüm savcılarımız adliyede görevlerinin başında.”
BU VİDEO İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
“Yerlerinizi terk etmeyin, hainlere direneceğiz”
İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan o gece Boğaziçi Köprüsü’ne doğru yola çıkarken telsizinden tarihe mal olacak şu anonsu yaptı: “İstanbul’daki tüm şerefli emniyet mensuplarına sesleniyorum. Hiçbir emniyet personeli yerlerini terk etmesin. Kanunsuz hareket içindeki hainlere direneceğiz. Bu gece gerekirse şehit olacağız.”
Bu telsiz anonsu etkisini hemen gösterdi. Çengelköy Polis Merkezi’ndeki polisler araçlarla tahkimat yaptılar. Kısa süre sonra darbeciler polis merkezine ve sivillere ateş açtı. Çengelköy’deki çatışmada gazeteci Mustafa Cambaz, Kader Sivri, Burak Cantürk, Fatih Dalgıç, Gökhan Esen, Halil Kantarcı ve Osman Yılmaz şehit oldu, 62 kişi yaralandı.
Vatan Caddesi’ndeki Emniyet Müdürlüğü’ne yönelik saldırı polisin ve halkın direnişi karşısında başarılı olamadı. Emniyetin Vatan Yerleşkesi’ne darbeci askerlerce hava desteği istenmesi üzerine gelen helikopter, eski lunaparkın bulunduğu boş alana inmek istedi. Polis ateş açınca Vakıf Gureba Hastanesi’nin arkasındaki okula indi. Vatandaşların tepkisi üzerine Topkule Kışlası’na döndü. Darbeci askerler zırhlı araçları çevreleyen vatandaşların da desteğiyle gözaltına alındı. Tanklardan birinde darbeci askerlerle birlikte hareket ettiği anlaşılan 4. Sınıf Emniyet Müdürü Mithat Aynacı yakalandı.
Atatürk Havalimanı tanklarla gelen askerler tarafından ele geçirilmeye çalışıldı. Darbeciler, saat 22.15 itibariyle havalimanına giriş-çıkışları kapattı.
Hasdal Kışlası’ndan bir grup asker Taksim Meydanı’nı, anıt ve çevresini, meydana ulaşan yolları kontrol altına aldı. Vatandaşlar Taksim Meydanı’nda toplanmaya başlayınca darbeciler yetersiz kaldı. TRT Harbiye Binası’nı işgalle görevlendirilmiş sekiz asker de buraya yönlendirildi. Direniş karşısında anıt çevresinde sıkışan askerlere destek için Hasdal Kışlası’ndan da asker sevk edilmek istendi. Ancak vatandaşların yolları kapatması nedeniyle sevkıyat başarısız oldu. Bu esnada darbeciler 39 kişiyi yaraladı.
Darbeciler, 3 bine yakın kamerayla İstanbul’un birçok noktasını kayıt altına alan ve anlık olarak MİT’e ileten İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı Afet Koordinasyon Merkezi’ni (AKOM) 21.15’te işgal etti. Bilgisayarların fişlerini çektiler, server odalarına girerek sistemi engellemeye, kamera ve ekranları devre dışı bırakmaya çalıştılar. Vatandaşların bina çevresinde toplanması üzerine kapılarda barikat kurdular. Çevreden ayrılmakta direnen halka ateş açtılar. Altı kişi yaralandı.
Sivil kıyafet giyerek kaçtılar
Acıbadem’deki Türk Telekom Hizmet Binası’nın önüne 22.30 gibi gelen askeri birlik giriş-çıkışı durdurdu. Vatandaşların toplanmaya başlaması üzerine ateş açıldı. Beş kişi şehit düşerken 18 kişi yaralandı. Şehit olanlardan biri de Acıbadem Mahallesi Muhtarı Mete Sertbaş’tı. O gece darbecilere direnirken şehit olan Sertbaş, benim çocukluk arkadaşımdı. Yiğit dostumu kaybetmiştim.
Kara Harp Akademisi’ndeki toplantıda görevlendirilen bir grup darbeci asker 22.30’a doğru TRT Ulus Yerleşkesi’ni “Terör tehdidi var” diyerek boşalttı. 22.30 sıralarında TRT binası bahçesine 10 kadar asker helikopterle indi. Darbeciler, TRT Arapça kısmına girdi. Bu arada dışarıda vatandaşlar toplanmaya başladı. Darbeci Albay Hüseyin Ergezen’in de aralarında olduğu beş kişi buradan temin ettikleri sivil kıyafetleri giyerek saat 6.00 gibi kaçtılar. Diğer darbeci askerler 7.45’te polis ekiplerine teslim oldu.
Hasdal Kışlası’ndan çıkan bir grup darbeci asker de 21.30-22.00 gibi Harbiye’deki TRT binasına geldi. Trafik polislerini silah tehdidiyle etkisiz hale getirip binayı ele geçirdiler. Bir süre sonra halk TRT binası önünde toplanmaya başladı. Darbeciler vatandaşların tepki göstermesi üzerine önce havaya, sonra insanların üzerine ateş açtılar. Fahrettin Yavuz, Murat Demirci ve Faslı Jaouad Merroune burada şehit düştü. 48 kişi yaralandı. Askerler darbe girişiminin başarısız olduğunu anlayınca teslim oldular.
Vodafone Arena stadına helikopterle inen darbeci 43 asker ve üç sivil teknik personel, Albay Hamdi Acar ve Binbaşı Ali Akkaş önderliğinde toplandı. Stat kapılarını zorlayarak açan darbeciler, ateş açarak durdurdukları İETT otobüsüyle gittikleri Digiturk binasını işgal ettiler. Yayını durduramayınca cihazlara ateş açtılar. Sonra polise teslim oldular.
HÜRRİYET BİNASI NASIL KURTULDU?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın CNN Türk’e FaceTime üzerinden bağlanarak halkı sokağa davet etmesi üzerine darbecilerin WhatsApp grubunda, “Bu TV’lerin susturulması gerekiyor”, “Çamlıca’daki antenlere müdahale edilmeli”, “Çamlıca Tepesi’ni gören tanklar antenleri vursun” paylaşımları yapıldı.
Helikopterdeki 14 darbeci asker, saat 3.10’da aralarında Hürriyet, Kanal D ve CNN Türk’ün olduğu o dönemki adıyla Doğan Medya Center’ın açık otoparkına indi. Yüzbaşılar Erdal Şeker, Süleyman Ahmet Kaya ve Mehmet Akif Aslan ellerindeki uzun namlulu silahlarla havaya ateş açarak “Genelkurmay yönetime el koydu, asker yönetime el koydu” diye bağırmaya başladı. Askerlerden bir grup Hürriyet, diğer grup da CNN Türk binasına girdi.
Bağcılar Emniyet Müdürlüğü’nden polislerle darbe girişimini engellemek isteyen vatandaşlar binaya gelmeye başladı. Askerlerle polis memurları arasında çatışma yaşanırken Binbaşı Mehmet Türk’ün komutasındaki 17 kişi, saat 04.00 civarında darbeci askerlere destek amacıyla helikopterle Doğan Medya Center’a intikal etti. Helikopter, iniş için alçalmaya başlarken darbeciler polislere ve vatandaşlara ateş açtı. Paleti çatıya değen helikopter polis memurlarının mücadelesi sonucu Topkule Kışlası’na dönmek zorunda kaldı. Polisin yoğun atışı ve gaz bombası kullanması nedeniyle darbeci askerler bina içine kaçmaya başladı.
İşte tam da burada kişisel tanıklığımızı anlatmak istiyorum. Telefonumdaki WhatsApp uygulamasından mesaj yazan kişi Hürriyet’in o dönem gece yazı işleri kadrosunda bulunan Mustafa Bakacak’tı. Hürriyet binasının darbeci askerler tarafından kuşatıldığını yazıyordu. Darbecileri etkisiz hale getirmek için binaya polisler de gelmişti. Ancak kimsenin burnu bile kanamadan operasyon yapılması için yerlerinden haberdar olmaları gerekiyordu.
Mesajlaştığım kişilerden biri de o dönem görev için yurtdışında bulunan İstanbul kadrosu polis müdürlerinden Taner Ertürk’tü. Hürriyet binası içindeki darbecilerin konumlarını Mustafa Bakacak bana gönderiyor, ben de Taner Ertürk’e iletiyordum. O da darbecileri etkisiz hale getirmeye çalışan polis şefi arkadaşına...
Kısa bir süre sonra bina içindeki operasyon tek bir meslektaşımın burnu bile kanamadan sonlandırıldı. Mustafa Bakacak’ın bana ilettiği konumlar sayesinde polisler, darbecileri elleriyle koymuş gibi bulup etkisiz hale getirdi. “Teslim olun” çağrısına uymayan bir darbeci ayağından vuruldu. Diğer darbeci askerler de polis memurlarınca teslim alındı.