Oluşturulma Tarihi: Kasım 11, 2003 01:44
17. yüzyılın en büyük álimlerinden olan Kátip Çelebi, gençliğinde parasızlık yüzünden tek bir kitap bile alamamıştı ama ardarda konduğu iki miras bütün hayatını değiştiriverdi ve zamanının en büyük özel kütüphanesini kurdu. Sahip olduğu kitaplar konusunda zamanın Şeyhülislám'ını ikna edebilmek için kitaplarının bir kısmını katırlara yükleyip Şeyhülislám'ın konağına getirmiş ve sadece tarih konusunda 1300 cild esere sahip olduğu görülmüştü.
KÁTİP Çelebi, 17. asırda yaşamış olan en önemli Osmanlı álimi idi ve bugün bile müracaat kitabı olarak kullanılan eserlerini, iki akrabasından kalan mirasa konmasından sonra vermişti.
Düşük bir maaşla memurluk yapan Kátip Çelebi, bu miras sayesinde ihtiyacı olan bütün kitapları almış ve kendisini okuyup yazmaya adamıştı. Hattá o kadar çok kitabı olmuştu ki dönemin Şeyhülislam'ı bile, kütüphanesini gördüğü zaman şaşırıp kalmıştı.
1609 Şubat'ının karlı bir kış günü İstanbul'da doğan ve asıl ismi Mustafa olan Kátip Çelebi'nin babası Abdullah, sarayda memurdu. Bir İran seferinde babasını kaybeden Mustafa, babasının arkadaşlarının yardımıyla Maliye'de işe yerleştirildi ve Osmanlı döneminde memurlara 'kátip' dendiği için bu ünvanla anılmaya başlandı.
Memuriyetten elde ettiği gelir oldukça düşüktü ve maaşının azlığından dolayı kitap alamıyordu, babasından da zaten bir şey kalmamıştı. Dördüncü Murad'ın 1635 yılındaki Revan seferine katılmış, yolda uğradıkları Halep'te gördüğü kitapları parasızlık yüzünden alamamış, sadece isimlerini not edebilmişti.
Ama talih, hiç ummadığı bir anda yüzüne güldü ve bir akrabasından yüklü bir miras kaldığını öğrendi. Bu miras, Osmanlı ilim tarihine damgasını vuracak olan Kátip Çelebi'nin yeniden doğum belgesi gibiydi. Mirasın tamamını kitaba yatırdı ve memuriyeti bıraktı. Aldığı kitapları okudu, zamanının en meşhur alimlerinin derslerine devam etti ve bilgisi artınca da oturup yazmaya başladı.
Bir müddet sonra parası bitti ama talih yize yüzüne güldü ve 1637'de bir başka akrabasından birkaç yüz bin akçelik başka bir mirasa daha kondu. Bu mirasın 300 bin akçesini tekrardan kitaba yatırırken, bir kısmını da karısının dırdırından kurtulmak için evinin tamiratına harcadı.
O kadar kitabı vardı ki, sahip olduğu cildlerin sayısına hiç kimse inanmıyordu. Bir gün bir sohbet esnasında kendisine inanmayan Şeyhülislám Yahya Efendi'yi ikna etmek için sadece tarih kitaplarını katırlara yükledi ve Şeyhülislam'ın konağına getirdi. Getirdikleri cildlerin sayısı 1300 idi evinde çok daha fazla kitabı olduğunu gururla söylemiş, hem Şeyhülislám, hem de konakta sohbete katılanlar şaşırıp kalmışlardı.
Kátip Çelebi tarih ve coğrafya başta olmak üzere değişik sahalarda 24 eser verdi. Bunların bir kısmı o dönem Osmanlı dünyasında hiç bilinmeyen konulardaydı. Kitap merakı yüzünden gördüğü her eseri ismini ve yazarını not etmiş ve daha sonra araştırmacılar için bugün bile kaynak olan bibliyografya eseri vermiş, 'Keşfü'z-zünun' isimli büyük kaynak böyle doğmuştu.
Osmanlı tarihinin en büyük álimlerinden olan Kátip Çelebi, 1657'nin 6 Ekim'inde kahvesini içtiği sırada birdenbire ölüverdi. O sırada henüz 48 yaşındaydı ama kitap merakı sayesinde ismini ölümsüzleştirmişti.