Oluşturulma Tarihi: Ağustos 28, 2005 00:00
Káşgarlı Mahmud ile büyük eseri ‘Diván-ı Lügati’t-Türk’ü duymayanımız hemen hemen yok gibidir ama işitmemiş olanlar için kısaca söyleyeyim:Káşgarlı Mahmud bilinen ilk Türk dilcisi, ‘Diván-ı Lügati’t-Türk’ de onun bundan tam 930 yıl önce Türkçe’nin Arapça kadar zengin bir dil olduğunu ispat maksadıyla kaleme aldığı ilk Türkçe sözlüktür. Dünyada tek nüsha olan, Fatih’teki Millet Kütüphanesi’nde muhafaza edilen ve kültürümüz bakımından son derece önem taşıyan ama kütüphane binasının17 Ağustos depremiyle tahrip olmasından sonra diğer elyazması kitaplarla beraber sandıklarda saklanan bu eser, Suna ve İnan Kıraç sayesinde artık kıyamete kadar emniyet altında olacak. ‘Suna ve İnan Kıraç Vakfı’nın Millet Kütüphanesi’nin eski haline gelmesi maksadıyla sağladıkları yüzbinlerce dolarlık maddi destekle, başta ‘Diván-ı Lügati’t-Türk’ olmak üzere bu kütüphanede bulunan binlerce eser dijital ortama aktarılıyor ve onbinlerce kayıt fişi de yeniden elden geçiriliyor.TÜRKİYE’de, adı ilkokul sıralarından itibaren öğretilen bir yazar ve o yazarın kendisi kadar meşhur bir de kitabı vardır: Káşgarlı Mahmud ve ‘Diván-ı Lügati’t-Türk’.Káşgarlı Mahmud’un ismini mutlaka işitmişizdir ama eserinin hangi konuda olduğunu pek bilmeyiz, onun için kısaca söyleyeyim:Diván-ı Lügati’t-Türk, Türkçe’nin en eski sözlüğüdür ve tam 930 yaşındadır. Káşgarlı Mahmud tarafından, Bağdat’ta hüküm süren Abbasi Halifesi Muhtedi Billáh’a Türkçe’nin Arapça kadar zengin bir dil olduğunu ispat maksadıyla yazılmıştır. Yazılışı iki sene sürmüştür ve içerisinde sözlükle dil bahislerinin yanısıra Türkler’in o dönemdeki tarihi, edebiyatı, folklorü, coğrafyası, destanları ve efsaneleri hakkında çok kıymetli bilgiler vardır.Káşgarlı Mahmud’un, Türk dili ve tarihi konusunda ilk ve en temel kaynak olarak kabul edilen bu eseri, 1910’lu yıllarda Ali Emiri Efendi adında çok önemli bir kitap meraklısı tarafından tesadüfen bulunmuş ve yine Ali Emiri’nin bizzat kurup devlete hibe ettiği bir kütüphanede muhafaza altına alınmıştı. Bina, İstanbul’un Fatih semtindeydi ve adı sonraki senelerde ‘Millet Kütüphanesi’ yapıldı. Káşgarlı Mahmud’la ve eseriyle ilgili gelişme, işte bu kütüphanede yaşandı.Millet Kütüphanesi’nde muhafaza edilen önemli eserler arasında daha başka elyazmaları da vardı. Meselá 14. yüzyıldan kalma ‘Cerrahiyetü’l-İlhániyye’ isimli tıp kitabı, 15. asır Türk şairlerinin biyografilerinden bahseden ve içerisinde şairlerin minyatürlerinin de yeraldığı ‘Áşık Çelebi Tezkiresi’ ile Kanuni Sultan Süleyman’ın ‘Divan’ının en önemli nüshası da bu kütüphanedeydi. Daha çok sayıda elyazmasının yanısıra onbinlerce nadir baskı kitaplar da aynı yerde saklanıyordu.Ama, 1999’un 17 Ağustos’unda meydana gelen onbinlerce cana ve binaya málolan deprem, Millet Kütüphanesi’ni de vurdu. Kolilere doldurulan kitaplar hasar gören binadan alınıp Bayezid’deki genel kitaplığa taşındılar ve iki sene boyunca kapalı kaldılar.Ali Emiri Efendi’nin kitapları, Melek Gençboyacı adında bir hanımın, kütüphanenin müdireliğine tayin edilmesiyle yeniden hayat buldu. Teker teker elden geçirilmelerinden sonra, okuyucuya yeniden çıkartılmalarına başlandı. Fakat yapılması gereken çok önemli bir başka iş daha vardı: Deprem yüzünden herşeyi birbirine giren kütüphanede rutubete maruz kalan ve kayıt fişleri karmakarışık olan yazmaların kalıcı bir şekilde muhafazası ve sonraki nesillere de kalabilmeleri için gereken tedbirlerin alınması... Bu işe büyük para gerekiyordu, zira onbinlerce elyazmasının dijital ortama alınması, yani CD’lere kaydedilmesi, binlerce bibliyografik künyenin teker teker elden geçirilmesi ve kütüphaneye bir ‘makine parkı’ yani bilgisayar merkezi kurulması lázımdı.Káşgarlı Mahmud’un dünya üzerinde tek nüsha olan eserinin saklandığı kütüphaneye yüzbinlerce dolar tutan desteği, Suna ve İnan Kıraç’ın kurmuş oldukları vakıf, ‘Suna ve İnan Kıraç Vakfı’ üstlendi. Millet Kütüphanesi’nin müdiresi Melek Gençboyacı ile Suna ve İnan Kıraç Vakfı’nın Yönetim Kurulu Üyesi Ümit Taftalı ve vakfın Kültür ve Sanat İşletmesi Genel Müdürü Özalp Birol arasında yapılan protokol uyarınca, öncelikle kütüphanede bulunan 8 bin elyazması eserin yanısıra 30 bin tesbit fişi ile 10 bin civarındaki bibliyografik künyenin dijital ortama alınması konusunda anlaşmaya varıldı. Vakfın Millet Kütüphanesi’ne sağladığı teknik donanım vasıtasıyla CD’lere aktarılan ilk eser, Káşgarlı Mahmud’un Diván-ı Lügati’t-Türk’ü oldu.Bu yazıyı yazmadan önce görüştüğün Özalp Birol, Suna ve İnanç Kıraç Vakfı tarafından kurulmakta olan ‘İstanbul Araştırmaları Enstitüsü’ ile Millet Kütüphanesi arasında bir ‘kardeşlik ortamı’ yaratmak istediklerini ve protokolün ilk aşamasının tamamlanmasından sonra daha yoğun bir işbirliğine gireceklerini anlattı.Başta Diván-ı Lügati’t-Türk olmak üzere, binlerce elyazması Suna Hanım ve eşi İnan Bey sayesinde artık kıyamete kadar kalacak ve gelecek nesillere ışık saçmaya devam edecekler. Ben, Káşgarlı Mahmud’un şimdi bulunduğu çok uzak álemden Suna Hanım ile İnan Bey’e şükranlarını gönderdiğine eminim.Bu kütüphanenin, dünyada bir eşi daha yokturALİ Emiri Efendi, Türk tarihinin en meşhur kitap meraklısıydı. 1857’de Diyarbakır’da doğdu, 23 Ocak 1924’te İstanbul’da öldü. Çoğu tek nüsha olan yani başka örneği bulunmayan binlerce elyazması kitap toplamıştı ve Káşgarlı Mahmud’un 30 altına satın aldığı Divan-ı Lügati’t-Türk’ü de, yokolmaktan kurtardığı eserlerden biriydi.1908’de kitaplarını devlete bağışlamaya karar verdi ve Fatih’teki Feyzullah Efendi Medresesi, Ali Emiri Efendi’ye tahsis edildi. Böylece, sadece Türkiye’nin değil, bütün dünyanın en zengin özel kütüphanelerinden birini kurdu, eserinin başına geçti ve 1924’teki ölümüne kadar, kendi eseri olan bu kütüphaneyi idare etti.Kütüphane, Ali Emiri’nin 1924’teki vefatından sonra ‘Millet Kütüphanesi’ adını aldı ve ilim dünyasına uzun seneler hizmet verdi. Derken 17 Ağustos depremi geldi, bina hasar gördü ve kitaplar Bayezid Kütüphanesi’ne taşındı ama iki yıl boyunca sandıklarda kaldılar.Ali Emiri’nin kolleksiyonu, Melek Gençboyacı’nın kütüphanenin müdireliğine tayin edilmesinden sonra yeniden araştırmacıların hizmetine sunuldu. Melek Hanım, önce tam 34 bin cild kitabın sayımını yaptı, sonra Millet Kütüphanesi’nin depremden sonra dört bir yana gönderilmiş olan personelini eski vazifelerine tayin ettirdi. Kültür Bakanlığı’ndan Fatih’teki binanın tamiri için ödenek almayı başardı, restorasyon çalışmalarına girerken, Bayezid’deki geçici binada okuyucuya hizmet vermeye başladı. Bütün bu faaliyet arasında da, Suna ve İnan Kıraç Vakfı ile birlikte Millet Kütüphanesi’nin elyazmalarını dijital ortama almaya başlayarak zamanla harabolmaktan kurtardı.Türkiye’deki bazı kütüphanecilerin, Millet Kütüphanesi’ni yeniden hayata kavuşturan Melek Hanım’dan öğrenmeleri gereken çok şey var!Cinleri ve kütüphanecileri rahat bırakın beyler! Büyü kitaplarını göremezsinizÖNCEKİ hafta başında üç gün boyunca yayınladığım ‘Kasalarda Saklanan Gizli Büyü Kitapları’ başlıklı dizi bir hayli ilgi gördü.Dizide bundan asırlarca önce yazılmış olan, şu anda elyazması kütüphanelerinde saklanan ama cin, büyü, muska vesaire gibi konulara hastalık derecesinde meraklı olanların işi saplantıdan da öte bir aşamaya götürmelerinin önüne geçebilmek maksadıyla sıradan okuyucuya çıkartılmayan ve sadece özel izin almış araştırmacılara gösterilen eserlerden alıntılar yapıyordum.Yayından sonra, özellikle İstanbul’daki Sahaflar Çarşısı’nda, büyü kitaplarının satışında bir patlama olduğunu öğrendim. Ama daha da önemlisi, İstanbul’daki elyazması kitaplıklarında yaşanan akındı. Kütüphanelere gelen cin ve büyü meraklıları, okuyucuya çıkartılmayan elyazmalarını arıyorlardı.Kapı kapı dolaşarak bu elyazmalarına ulaşmak isteyenlere küçük bir hatırlatma yapayım: Hiç aramayın, boş yere zahmete girmeyin beyler, málum kitapları göremezsiniz; hattá görmeyi bir yana bırakın, kayıt fişlerine bile ulaşamazsınız! Asırlardan buyana saklanan bu eserler málum niyetlerle merak edenlere gösterilmezler ve saklanmalarının sebebi de budur!Beni ‘cinci’ zanneden ve dizinin ilk gününden itibaren e-mail gönderen ve benden ‘cin yardımı’ isteyen yüzlerce okuyucuların talepleri karşısında ise söyleyecek bir söz bulamıyorum.
button