Fadıl BİNZET/ADIYAMAN, (DHA)
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 07, 2008 19:03
ADIYAMAN Üniversitesi'nde düzenlenen sempozyuma katılan Japonya'nın RIHN Üniversitesi İnsanlık ve Doğa Araştırma Enstitüsü Sorumlusu Prof. Dr. Tsugihiro Watanabe, “Türkiye'de bir tarafta çok büyük su kaynakları varken, diğer taraftan da su kaynakları ile sorunlar var. Bu bölge özellikle su kaynakları açısından çok zengin, bu kaynakları uygun bir şekilde kullanmazsanız, kaynak olmaktan çıkar ve sorun kaynağı olmaya başlar” dedi.
Adıyaman Üniversitesi Vehbi
Koç Konferans Salonu'nda düzenlenen ‘GAP Bölgesinde Arazi Yönetiminin Doğal Kaynaklar ve Sosyo Ekonomi Üzerine Etkisi’ konulu sempozyumu, Japonya'nın Kyoto kentinde bulunan RIHN Üniversitesi İnsanlık ve Doğa Araştırma Enstitüsü Sorumlusu Prof. Dr. Tsugihiro Watanabe yönetti. Sempozyuma Adıyaman Valisi Ramazan Sodan, Çukurova Üniversitesi'nden Prof. Dr. Selim Kapur, Adıyaman Üniversitesi'nden Prof. Dr. Osman Parlak, İtalya Sasari Üniversitesi'nden Dr. Claudia Zucca ve Tokyo Üniversitesi'nden Dr. Yukio Tanaka konuşmacı olarak katıldı. Adıyaman Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Gündüz, üniversite olarak uluslarası düzeyde ilk toplantılarını gerçekleştirdiklerini söyledi. Prof. Dr. Gündüz, “Üniversitemiz açısından tarihi bir gündür. Bu tür toplantıların sayısının artması ve üniversitemizin uluslararası bilim topluluğu tarafından tanınacak ölçüde faal olması en önemli hedeflerimizden birisidir. Nitekim, ‘Uluslararası Samsatlı Lucian Sempozyumu’ da 17 -19 Ekim 2008 tarihleri arasında üniversitemizde yapılacaktır. Bu yönde çabası olan herkesi kutluyorum” dedi.
Adıyaman Valisi Ramazan Sodan da Türkiye'nin GAP'la çok büyük atılımlar yaptığını söyledi. Sodan şöyle konuştu:
“Tarımda çeşitli ürünlerin ihracat artışına yol açan büyük gelişmeler olmuştur. Toplumun diğer sektörlerin de genelde bir kalkınma olmuş ve halkın yaşam kalitesinde birkaç on yıl öncesine oranla artış yaşanmıştır. Ancak bu gelişim ve refah artışı bir takım sorunlara da yol açmıştır. Nüfus baskısı ve gıda güvenliğini sağlamak gün geçtikçe zorlaşmaktadır. Ayrıca iklim değişikliği ve arazi bozunumu tarım üretimi üzerinde olumsuz etkiler yapan diğer faktörlerdir. Biz de dünyadaki birçok ülke gibi bu çevresel sorunların çözümü için bilimsel araştırmalara daha çok yatırım yapılması isteğini taşımaktayız. Türkiye Çölleşme Antlaşması’nı imzalamaktan çekinmemiştir. Ve araştırma enstitüleri ve devlet organlarının yaptığı araştırmalarda Türkiye’nin arazi bozunumuyla karşı karşıya olduğunu ve ülkenin yüzde 60'ının çölleşme riski altında olduğunu ortaya koymuştur.”
Arazi bozunumunun vücudu yavaş yavaş ele geçiren bir kanser gibi olduğunu onlatan ali Sodan sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ortadoğu ve dünyada su kalitesi ve miktarı gün geçtikçe artan bir sorundur. Araziniz olsa bile su yoksa insanlık bundan olumsuz etkilenmektedir. Bu durumda arazi bozunumunu ve çölleşmeyi dile getirmek yalnızca tarımsal açıdan değil ayrıca çevre ve sonuçta insanların yaşam kalitesi için büyük önem taşımaktadır. Sonuçta, değerli katılımcılar, doğal kaynak kullanımını izleyen yöntemlere gereksinim duymaktayız. Sorunlar oluşmadan sorunları ortaya koyan erken uyarı göstergelerini tanımlamalıyız. Tüm toplumu bu konuda harekete geçmeli ve bu mücadele de gerekli farkında lığı yaratmalıyız. Gelecek yılların çocuklarımız ve bizim için daha güzel bir yer olmalıdır. Birlikte çalışarak bunu yapabileceğimize inanıyorum. Bu toplantının da sürdürülebilir arazi çalışmaları için önemli bir adım oluşturacağı inancındayım. Değerli katılımcılar tarihsel ve çevresel bakımdan birçok anıtsal yapıyı bünyesinde barındıran Adıyaman’ı eviniz olarak kabul buyurunuz.”
Japonya'nın Kyoto kentinde bulunan RIHN Ünivesitesi İnsanlık ve Doğa Araştırma Enstitüsü Sorumlusu Prof. Dr. Tsugihiro Watanabe, üniversite olarak Adıyaman Üniversitesi ile olarak bir mutabakat anlaşması imzaladıklarını söyledi. Prfo. Dr. Watanabe, “Bu anlaşmanın amacı, bu bölgece çevre konusunda projeler yürütmek. Bana göre Türkiye’de ilk önce hangi çevresel konuların gelecek için sorun yaratabileceğinin tanımlanmasının gerekliliğidir” dedi. Prfo. Dr. Watanabe, şöyle konuştu:
“Benim Türkiye’de gördüğüm bir tarafta çok büyük su kaynakları varken, diğer taraftan da su kaynakları ile sorunlar var. Öncelikle bunu dengelemek konusundaki çalışmalara geçmek gerekmektedir. Türkiye’nin bu bölgesi özellikle su kaynakları açısından çok zengin, siz bu kaynakları uygun bir şekilde kullanmazsanız, bu kaynak olmaktan çıkar ve sorun kaynağı olmaya başlar. Su çok basit görünebilir ama çok karmaşık bir yapıya sahiptir. Bu nedenle birçok disiplinin bir araya gelerek, hidrolojist, toprak bilimci, jeolojist, sosyal bilimcilerin bir araya gelerek ortak çalışması gereken bir konudur. Özellikle bu disiplinler arası berberliği ve projeleri oluşturmak çok önemli olmasına karşın bunları meydana getirmek kolay değil. Enstitümüzün amacı butür projeleri hayata geçirmektir. Biz bir şekilde böyle bir projeyi Seyhan Havzası’nda başarıyla yürüttük. GAP bölgesi için de bizim Seyhan’da elde ettiğimiz bilgileri kullanıp bu deneyimlerimizi ve bilgilerimiz de GAP bölgesine aktararak uluslararası projelerle buradaki sorunları çözmeye yönelik olacaktır.”
‘GAP DÜNYANIN EN SON VE BÜYÜK ÖLÇEKLİ PROJESİ’
Prof. Dr. Watanabe, GAP'ın şu anda dünyadaki en son büyük ölçekli proje sahası olduğunu belirterek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“GAP bölgesindeki en önemli olay, bölgenin tarımsal amaçlı olarak çok kullanılmadığı için topraklarının ve çevresinin temiz olmasıdır. Bizim burada gördüğümüz, bu bölge temiz tarımsal üretim için kaynak merkezi olmasıdır. Bizim planladığımız ve yürüteceğimiz projenin asıl amacı, bu arazinin temizliğini korumak. Yani bu projelerle araziyi kirletmek yerine korumak ve bunun devamını, sürekliliğini sağlamak. Asıl amacımızda bu olacak. Özellikle böyle bir projeyi tetikleyecek ve başlatacak bir enstitü olması için çalışıyoruz. Bu bölgede temiz çevre ve temiz toprak olması için çalışacağız, enstitümüzün de asıl amacı bu olacak. GAP Bölgesi belki Türkiye’nin bir tarım bölgesi ama aynı zamanda dünyanın önemli bir üretim bölgesi. Bu nedenle, yerel halkın gelişmesi için çalışacağız ancak yereli düşünürken de küresel insanlarında iyiliğini düşünmemiz gerekmektedir.”