İznik'te bir padişah torunu

Güncelleme Tarihi:

İznikte bir padişah torunu
Oluşturulma Tarihi: Haziran 04, 2001 00:00


Yener Süsoy
Haberin Devamı

İznik, Orhan Gazi tarafından fethedildikten 670 yıl sonra yeni bir Osmanoğlu ile tanıştı.

Sultan II. Abdülhamit'in oğlu Şehzade Mehmet Selim'in kızı Emine Nemika Sultan'ın oğlu İbrahim Ethem'in oğlu Selim Ethem, atalarının at koşturduğu topraklarda yaşamaya başladı. Uygarlıklar başkenti yemyeşil İznik'in Göksu mevkiindeki göl kıyısında kurulu Şahin Çiftliği'ndeyiz. Biraz yürüdükten sonra karşımızda çok zarif bir İngiliz çiftlik evi çıkıverdi. Bahçenin ortasında dörtgen biçimli bir büyük kameriye. Küçük oluklardaki suların sesleri ile kuşların korosu birbirine karışıyor. Evin içi bir başka ahşap güzelliğinde. İngiliz asıllı eşi Azize, mutfağını büyük bir gururla gezdiriyor. Ortadaki büyük çam masayı Selim bey kendisi yapmış, demek

ki dedesi Abdülhamid'in bu yeteneği ona da geçmiş. Püfür püfür bir İznik öğlesinde kameriyenin minderlerine attık kendimizi. Osmanlı'dan girdik, organik tarımdan çıktık, yemekler yedik, derken geceyi bulduk.

Kameriyeye giderken Selim beye şöyle yan gözle baktım. Atatürk olmasaydı, cumhuriyet kurulmasaydı belki de o şimdi...

- Yener bey, sultan olmak çok zor bir iş, zavallılar neler çekmişler, neler. Ben cumhuriyetten çok memnunum, gelmeseydi belki sarayın bir köşesinde oturuyor olacaktım. Halbuki onun sayesinde ne mutluluklar yaşadım, dünyayı gördüm. Atatürk şaheser bir komutan, Türkiye'yi kurtaran bir lider. Batıya dönüşümüzü ona borçluyuz. Bence en büyük devrim, Latin alfabesine geçmemizdir.

OSMANLI YOK TÜRK VAR

Şu zavallı'ların neler çektiklerini merak ettim doğrusu.

- Rahmetli büyükannem Emine Nemika Sultan'ın sürgünde çok büyük vatan hasret çektiğininin en yakın tanığıyım. Hep söylediği ‘‘Ölmeden önce bir gün memleketime döneceğim’’ olurdu. Nitekim 1952'de kadın kısmına yasak kalktıktan sonra hepimizi toplayıp ülkemize getirdi. Beni St. Joseph'e yazdırdılar. St.Joseph'de okurken hocamız hep Osmanlılar ve Türkler diye ayırım yapardı, ben çok şaşırırdım. Çünkü büyükannem bizi karşısına alıp ‘‘Hayatınız boyunca Türk olduğunuzı unutmayın, hep bununla iftihar edin’’ derdi. Osmanlı, Osman Bey'den gelen bir hanedanlığın adı ama, hanedanın her ferdi kendini Türk olarak görür. Bu yüzden Osmanoğlu'ndan geldiğimi kimselere söylemedim, okulda herhangi bir Türk genci gibi okudum.

ÇÖLDE 8 YIL GEÇTİ

Onca vatan hasreti çektiğin yetmezmiş gibi...

- Birden bana Suudi Arabistan'a gitme isteği geldi. Mühendis olan babam Kuveyt ve Suudi Arabistan'da çalışıyordu. Bende doğuştan haritacılık, jeoloji ve denizcilik merakı var. İstanbul'dayken o tarihte Türkiye'nin Birleşmiş Milletler Temsilcisi olan amcam Seyfullah Esin'in Çengelköy'deki Sadullah Paşa Yalısı'na gidip lüfer tutardım. 1964'ün yaz tatilinde Kızıldeniz'e dalış yapmak için Cidde'de çalışan babamın yanına gittim. Orada yaşayan köpekbalıklarını avlayıp balıkçılara satardım, Suudiler bunu yemeye bayılır. Gidiş o gidiş, tam 24 yıl aralıksız Cidde'de kaldım. Arabistan'ın jeolojik haritasını çizen Amerikan firması bana profesyonel haritacılığı öğretti. Arabistan Yarımadası'nın boş kalan yerlerinin çizimini 8 yılda tamamladık.

EŞİ MÜSLÜMAN İNGİLİZ

Bu maceranın içinde bir de Azize olmalı.

- 1983'te İngiliz asıllı eşimle evlendim, Müslüman olup ‘‘Azize’’ adını aldı. Azize özürlü çocuk uzmanıdır, Kuran'ı İngilizcesinden okur, namazını kılar, dualarını eder. Çok güzel Türk yemekleri pişirir, özellikle karnıyarık ve imambayıldı ustasıdır. Azize'yle birlikte hem hac, hem de umre yaptık. 1985 yılının yazında ani bir kararla Türkiye'ye dönmeye karar verdim. Eşim bir hafta içinde Türkiye'ye hayran kaldı. Yerleşmek için yer aramaya başladık. Sonunda Gökova Körfezi'nin başında Akyaka Köyü'nde karar kıldık. Akyaka Deresi kenarında bir arsa alıp ev yaptırdık. Fakat geçen yıl halam rahatsızlanınca İstanbul'a yakın olsun diye Akyaka'daki evimizi satıp 20 milyara bu 10 dönümlük araziyi satın aldık.

Prensi azarladım, kaptan oldum

Motosiklet merakı benim sonraki hayatımın yönünü değiştirdi. Bir gün alışveriş yaptığım motosiklet mağazasına girdiğimde baktım ki Suudinin biri benim beğendiğim 800 cc'lik Kawasaki'ye kurulmuş düğmeleriyle oynuyor. Sinirlenip ‘‘İnin onun üzerinden’’ dedim. Adam sesini çıkarmadan indi ve gitti. Ertesi gün o mağazanın müdürü telefon edip ‘‘Şirketimizin sahibi prens seninle tanışmak istiyor’’ dedi. Nedenini sorunca ‘‘Prens, İngiltere'den bir yat getirdi, ne yapacağımızı bilmiyoruz, bize yardımcı ol’’ dedi. Gittiğimde ne göreyim, prens dediği benim azarladığım genç adam. Ben özüre kalkışınca ‘‘Yaptığınız doğruydu, benim malımı korudunuz’’ dedi. Limana gidip yatını denize indirdik, gezdirdik, çok hoşlandı. O sırada bana ‘‘Benim bir teknem daha var, hepsi için sizin gibi bir kaptana ihtiyacım var’’ dedi. İşi kabul ettim ve böylece Arabistan'daki profesyonel kaptanlık hayatım başladı. Kısa zamanda prensin toplam 8 teknesi oldu, ben de bu filonun sivil amiral komutanı oldum. Kızıldeniz'i avucumun içi gibi bilirim, onca yıl tek kaza yapmadım. O zamanlar Arabistan'da bolluk vardı, çok iyi para ödüyorlardı. Prens bana ayda 5 bin dolar veriyordu, ayrıca ev ve araba. Bunların dışında hediye verilmesi de orada normal sayılır. Körfez Savaşı'ndan sonra insanları da değişti, ekonomik durumu da, artık gitmem Arabistan'a.

Vatandaşlığa Turgut Özal sayesinde girdim

- Türk vatandaşı olmadığım için uzun süre bir yabancı gibi yabancı ikamet belgesiyle yaşadım Gökova'da. Altı ayda bir Muğla'daki pasaport şubesinin yabancılar kısmına başvurmak çok gücüme gidiyordu. Türkiye'ye ilk geldiğimizde büyükbabam beni kendi pasaportuna kaydettirmişti. Arabistan'dayken de Türk vatandaşlığına müracaat fırsatım olmadı, hep Lübnan pasaportumu kullanmak zorunda kaldım. Türkiye'ye döndükten sonra hemen müracaat ettim, Türkçe imtihanına bile girdim. Sonra İçişleri Bakanlığı'nda gönderilen dosyalarım 2,5 yıl boyunca kayboldu. Eğer Turgut Özal devreye girmeseydi ben Türk vatandaşı olamazdım. O da eşimin sayesinde oldu. Turgut bey bir yaz günü Marmaris'te dondurma yerken Azize korumaları aşıp kendisine ulaşmış. Durumumuzu anlatınca Özal, benimle tanışmak istediğini söylemiş. Akşam Turban Marina'ya gittiğimde çok babacan bir tavırla karşıladı, elimi tutup endişe etmememi söyledi. Kim olduğumu anlattıktan sonra arkasında duran İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu'ya ‘‘Gerekeni yap, hemen şimdi kendisinden bir özet al, sonraya bırakma’’ dedi. 10 gün sonra vatandaşlığa alındığıma dair Bakanlar Kurulu kararı bana iletildi.

Cidde'den Londra'ya motosikletle giderdim

- 1976'da denizciliğin yanı sıra motosiklete merak sardım. Çöllerde yapılan bütün motokros yarışmalarına katılıp dereceler alıyordum. Uçaktan korktuğum için yaz tatillerinde Kawasaki motosikletimle Cidde'den Londra'ya gidip geliyordum. Bu gidiş gelişler, Türkiye tatili dahil bir ay sürüyordu.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!