Güncelleme Tarihi:
Sakarya’daki zaferin ardından Yunan ordusu ilk kez durdurulmuş, nihai zafere dair umutlar artmıştı. Ankara hareketliydi. Mücadeleye katılmak için gelenler dışında diplomatik heyetler de çoktu. Özellikle Hint ve Rus bölgesindeki Müslümanlar milli mücadeleyi yakından takip ediyorlardı. Sovyet devrimiyle 1917’de Çarlık rejiminin yıkılması Rus hakimiyetindeki bazı Müslüman/Türk topluluklar nispeten rahatlamıştı. “Şura” dedikleri yapılarla kendi hürriyetlerinin peşine düşmüşlerdi. Gözü kulağı Anadolu’daki mücadelede olan Buhara Müslümanları da bu gruplardan biriydi.
BUHARA’DAN GELEN KILIÇLAR
Sakarya Zaferi’nin heyecanını derinden hisseden Buhara halkı Ankara’ya bir heyet gönderdi. İnebolu’dan karaya çıkan heyet, kağnılarla dolu o meşhur yola düşmüştü. Maddi ve manevi destek için geliyorlardı. Sonradan ünlü bir tarih yazarı olacak Enver Behnan Şapolyo’nun rehberliğinde Ankara’ya ulaştılar. Milli Mücadele komutanlarına verilmek üzere kalpak, kaftan gibi hediyelerin yanında üç de kılıç vardı. Bu kılıçlardan biri Başkomutan Mustafa Kemal Paşa için biri de Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa içindi. Üçüncüsü ise çok özel birine ayrılmıştı. Buhara halkı bu üçüncü kılıcın İzmir’e ilk girecek Türk subayına verilmesini istemişti.
Heyeti 7 Ocak 1922’de kabul eden Mustafa Kemal Paşa “Bu aziz kılıcı İzmir fatihine teslim edeceğim. Allah’ın yardımı ile İnönü ve Sakarya zaferlerini kazanan milli ordumuz, inşallah pek yakında bu kılıcı da kazanmış olacaktır” diyerek heyete teşekkür etti.
KONAK’TA İLK TÜRK SUBAYI
30 Ağustos Zaferi’nin ardından Türk askerleri İzmir’e akın etti. 9 Eylül günü şehre ilk olarak Yüzbaşı Şeref Bey (Şerafeddin İzmir) ve müfrezesi girdi. Yaralanan Yüzbaşı Şerafeddin Bey kanlı pusuları aşarak Konak Meydanı’na vardı. Ne yapacağını biliyordu. Hükümet konağındaki Yunan bayrağını indirdi, yarasından akan kanlara bulanmış Türk bayrağını göndere çekti. İşgal bitmişti ve İzmir artık Türk ordusunun hâkimiyetindeydi. Buhara’dan gelen kılıç da onun hakkıydı. İzmir’e ilk giren subay olduğu resmi raporlarla da belgelendi. 15 Eylül’de yapılan bir törenle kılıç Mustafa Kemal Paşa tarafından Şerafeddin Bey’e teslim edildi.
BEŞİKTAŞ’TA YAŞIYORDU
1934’te ‘İzmir’ soyadını alan Yüzbaşı Şerafeddin Bey, 1944’te albay rütbesindeyken emekli oldu. Beşiktaş’taki evinde mütevazı bir hayat sürmeye devam etti. Kılıcı satmayı hiçbir zaman düşünmemişti. Müzeye konulsun diye İzmir’e göndermek için evinden çıkardı, valiliğe gönderdi. Kılıç o zamandan beri kayıp. Bu konuyu yıllardır araştıran 9 Eylül Üniversitesi’nden Prof. Dr. Kemal Arı, Şerafeddin Bey’in kılıcına dair detayları Hürriyet’e şöyle anlattı:
“Kızı Gönül Manioğlu ile sağlığında görüşmüştüm. O beni buldu, durumu anlattı ve yardım istedi. Şerafeddin Bey’i biliyordum ama kılıca dair detaylardan haberim yoktu. Gönül Hanım anlattı, Şerafeddin Bey maddi yönden çok sıkıntı yaşasa da kılıcı satmayı aklından bile geçirmemiş. İzmir’de bir müzede sergilensin istiyormuş. 1947 veya 1948’de kılıcı İzmir’e gönderilmek üzere İstanbul Valiliği’ne vermişler. O zamandan beri akıbeti belli değil. İzmir Belediye Başkanı Ahmet Priştina bu kılıcın peşine düşmüştü. Resmi yazışmalar da yaptı. Ama hiçbir yerde bulamadı. Ben de 20 yıldır çok araştırdım. İzini bulamadım. Üzerinde değerli taşlar var. Bu taşlara göz dikenlere kurban gitmiş olmasından korkuyorum.”
BİRİ ATATÜRK’E BİRİ İNÖNÜ’YE
Atatürk kendisine verilen kılıcı daha sonra Fahrettin Altay Paşa’ya hediye etmiş. İsmet Paşa’ya verilen ise şimdi Pembe Köşk’te onun eşyaları arasında sergileniyor.