Güncelleme Tarihi:
İşte Baro’nun manifesto gibi açıklaması!
Türkiye'de son haftalarda yaşanan olaylar hukukun üstünlüğünün, erkler ayrılığının, hukuki güvenlik ilkesinin, yargı bağımsızlığının salt bir takım anayasal kavramlar olmadığını, bu kavram ve kurumların bir toplumun bugünü ve geleceği açısından yaşamsal önemde görevler yerine getirdiğini hepimize fazlasıyla öğretici bir şekilde göstermektedir.
Son günlerde yaşananlar, önceki olumsuz uygulamaları ve yöntemleri eleştirerek iktidar olanların 11 yıldır uyguladıkları ve topluma dayattıkları hukukun, tüm yönleriyle iflas ettiğini açıkça ortaya koymaktadır.
Unutulmamalıdır ki siyasi iktidar anti demokratik, hukuka aykırı politikalarını bin bir türlü yöntem ile hayata geçirmiş, önünde engel olarak gördüğü tüm anayasal kurumları baştan dizayn etmiş, kişi ve grupları ise evrensel hukuka aykırı olan bir takım yöntemlerle ve yargılamalarla sindirmeye ve tasfiye etmeye çalışmıştır. Bugün hapishaneler siyasi iktidarın muhalifleriyle dolup taşmaktadır.
Siyasi iktidar tarafından biçimlendirilen yargı erkinin ve kolluğun içinde görev yapan malum devlet görevlileri kamuoyunda oldukça tartışmalı bulunan ve açıkça hukuka aykırı olan eylem ve işlemleriyle bu süreçte önemli bir misyonu yerine getirmişlerdir.
Son bir haftadır yaşananlar, halka karşı yürütülen savaşta iki eski suç ortağının kendi içlerindeki büyük çatışmayı ve her şeyden önemlisi kendisi için yaratmış olduğunu düşündüğü dokunulmazlık zırhının çatladığına şahit olan siyasi iktidarın büyük paniğini ortaya koymaktadır.
Siyasi iktidar içinde bulunduğu bu büyük panik haliyle hukukun üstünlüğüne, yargı bağımsızlığına dair geride kalan bir takım düzenlemeleri bile bugün için büyük bir tehlike görmekte, bu düzenlemeleri değiştirebilmek için top yekün bir taarruza geçmiş görüntüsü vermektedir.
Ancak bu süreçte dökülen timsah gözyaşlarının ve yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğüne ilişkin söylemlerin birer kandırmacadan ibaret olduğu bizzat muhataplarının geçmiş icraatlarıyla ortaya çıkmış durumdadır.
Bugün yapılan operasyonlarla kirli çamaşırları ortaya dökülmeye başlayan siyasi iktidar ve onun başı tarafından yapılan açıklamalar ikiyüzlülüğün bir göstergesi olarak karşımızda durmaktadır. Daha önce yapılan operasyonlara itiraz eden hukuk kurumlarına ve muhaliflere sürekli olarak "daha soruşturma evresindeyiz, sonucunu bekleyin, yargıya müdahale etmeyin" diyen başbakanın bu günkü feveranını anlamak mümkün değildir. Bu konuda söz söyleme hakkı en son sayın başbakanındır. Şimdi sormak gerekmez mi, tutuklu avukatlar arkasından 11 çelik kapı yalanlarını dile getirirken bu notları önünüze koyan bu gün olumsuzladığınız kolluk kuvvetleri ve savcılar değil miydi? Ne oldu da o zamanlar bağımsız yargının temsilcisi olarak ilan ettiğiniz soruşturma mercileri bu gün "çete" , "paralel devlet" haline geldiler. Sayın başbakan, anlaşılan o ki, tarih boyunca iktidarların uğradığı hışma uğradınız ve kendi yarattığınız canavarın tutsağı oldunuz.
Öte yandan HSYK üyelerinin açıklaması da inandırıcılıktan uzaktır. Çünkü, biz biliyoruz ki HSYK yetkililerinin bizzat kendileri HSYK nın idari bir kurum olduğunu bu nedenle de idareye bağlı olmasını dile getirmekten her fırsatta kaçınmamışlar ve iktidarın yargıyı dizayn faaliyetleri sırasında kendilerine sunduğu koltuklara oturmakta bir sakınca görmemişlerdir. Başbakanın artık yargının "olur olmaz iptal kararları vererek yürütmeyi engellemeyeceği" açıklamaları karşısında susanların bu gün açıklama yaparak yargı bağımsızlığından söz etmeleri de inandırıcı değildir.
Bu timsah gözyaşlarının arkasında yeni derin devlet oluşumlarını kendi istedikleri gibi dizayn etme isteğinden başka bir şey yoktur. Ne yazık ki, doğru bir bakış açısı bulunmadığı sürece filler tepişirken ayaklar altında kalacak olan yine hukuk devleti, yine yargı bağımsızlığı ve yine demokratik haklar olacaktır. Bilinmelidir ki, hukuk devletinin temelini oluşturan anayasal ilkeler eski müttefiklerin savaşına kurban verilemez.
İzmir Barosu olarak bu arka plan bilgisi ışığında aşağıdaki hususları kamuoyunun dikkatine sunuyoruz;
Siyasi iktidarın kendi yandaşlarına yönelen operasyonlar nedeniyle yargıya müdahale etmesi, soruşturma makamları üzerinde baskı kurması ve soruşturma makamlarını idareye bağlamayı amaçlayan müdahalelere girmesi suçtur ve başbakandan başlayarak bu konuda dahli olan herkes karşılığını Türk Ceza Kanunu'nda açık ve net olarak bulan bu suçlar nedeniyle soruşturulmalıdır.
Yargı bağımsızlığına yönelik her türlü müdahalenin bu ülkenin geleceğini karartmak ve derin devlet oluşturma çabalarına destek vermek anlamına geleceği unutulmamalıdır.
Hiç kuşku yok ki soruşturma mercileri, soruşturma sürecinde hukuka uygun davranmak durumundadır.
Sonuç olarak vahim olan ve hiçbir kurumun sessiz kalmaması gereken, iktidarın hoyrat bir şekilde yargıya olan müdahalesi karşısında sessiz kalmayacağımızı, sorumluların cezalandırılması ve gerçek manada bir hukuk devletinin yeniden tesisi için tüm toplumsal dinamiklerin seslerini birleştirmelerinin kaçınılmaz olduğunu kamuoyunun bilgisine saygıyla sunarız.