Güncelleme Tarihi:
Ozonosfer ya da ozon tabakası, atmosferin katmanlarından biri… Uzaydan gelen zararlı ışınlara karşı dünyayı koruma görevini üstleniyor.
1980'lerde araştırmacılar; kloroflorokarbonlar olarak adlandırılan parfüm, deodorant, klima ve araba egzozları gibi ürünlerden çıkan kimyasalların ozon tabakasında incelmeye neden olduğunu keşfetti.
İşte bu keşif sonrası ozon tabakası, 1990’lardan 2000’lerin başına kadar adeta bir fenomen haline geldi. Peki bu kloroflorokarbonlardan çıkan kimyasallar ozon tabakasında neyi değiştirdi?
KLOROFLOKARBONLAR MUCİZE BULUŞ OLARAK ADLANDIRILIYORDU
Konuyla ilgili görüşlerine başvurduğum İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi, Toprak İlmi ve Ekoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Doğanay Tolunay, “Kloroflorokarbon gazları 1920’li yıllarda keşfedildi. Keşfedildiği yıllarda mucize bir buluş olarak bakılıyordu. Ama öyle olmadığı çok geç anlaşıldı” dedi ve şu şekilde detaylandırdı:
1990’lardan 2000’lerin başına kadar 'Parfüm sıkmak ozon tabakasını deliyor', 'Ozon tabakasını delen ürünler...', ‘Ozon tabakası bu kentleri korumuyor’ gibi haberler oldukça dikkat çekti.
1990’lardan 2000’lerin başına kadar 'Parfüm sıkmak ozon tabakasını deliyor', 'Ozon tabakasını delen ürünler...', ‘Ozon tabakası bu kentleri korumuyor’ gibi haberler oldukça dikkat çekti.
“Doğrudan insan sağlığına zararı olmayan ve yanıcı olmayan bu gazlar önce buzdolaplarında sonra klimalarda kullanılmaya başlandı. Daha sonra sanayide kullanımı giderek yaygınlaştı. Yapılan araştırmalarla ozon tabakasındaki incelmeye neden olduğu belirlendi. Bu gazlar atmosfere karıştığında parçalanmayıp stratosfer tabakasında birikiyor. Tabakaya yoğun olarak gelen ultraviyole ışınların da etkisiyle ozonu parçalıyor.”
OZONDAKİ İNCELME İNSAN HAYATINA NE GİBİ OLUMSUZLUKLAR KATIYOR?
Bazı araştırmaların ortaya koyduğu bulgulara göre, artan cilt kanserlerinin ozon tabakasının incelmesi kaynaklı olduğunu söyleyen Prof. Dr. Tolunay, "Dünya Sağlık Örgütü'nün tahminine göre ozon seviyelerinde yüzde 10'luk bir incelmenin, dünya çapında mevcut sayıya ek 300 bin cilt kanseri vakasına neden olabileceği vurgulanıyor" dedi ve 1990'lardan 2010'a kadar ozon tabakasındaki incelmenin gündelik yaşantımıza olan etkisine dair şu hatırlatmaları yaptı:
"O dönemler saat 11.00-16.00 arasında güneşin altında durmayın, 30-50 faktörlü güneş kremleri kullanın, güneş gözlüklerinizi takmadan dışarı çıkmayın gibi öneriler sıklıkla yapılıyordu. Aslında bunun da yapılması gerekiyordu çünkü ozonda ciddi bir aşınma vardı. Hatta deodorantlar üzerinden ozondaki incelmeye çok fazla dikkat çekildi. İnsanlar da ozon konusunda hassas ve duyarlı davrandı. Montreal Protokolü ile ülkelerin de konuyu ne kadar ciddiye aldığı belgelendi. Böylelikle ozon tabakasını incelten maddelerin kullanımı ve üretiminin kontrol altına alınmasına karar verildi. Bu sayede ozon tabakasında uzun bir süredir aşırı olumlu gelişmeler yaşanıyor.”
‘İYİLEŞME’ SÜRECİ HIZLA DEVAM EDİYOR
Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan raporlara göre, ozon tabakasının iyileşmesi 2000 yılından bu yana hızla devam ediyor. Hatta atmosferde bulunan kloroflorokarbonların zaman içinde tamamen yok olmasıyla, ozon tabakasındaki sorunların düzeleceği üzerinde duruluyor.
Birleşmiş Milletler ve NASA'nın öngörülerine göre, Kuzey yarımküre ve orta enlemdeki ozon tabakasının 2030 yılına kadar, Güney yarımküredeki ozon tabakasının 2050 yılına kadar ve kutuplardaki ozon tabakasının da 2060 yılına kadar tamamen iyileşmesi bekleniyor.
Eylül 1987’de Ozon tabakasını incelten maddelere ilişkin Montreal Protokolü kabul edildi. Daha sonra protokol maddeleri 1990’da (Londra), 1992’de (Kopenhag), 1995’de (Viyana), 1997’de (Montreal), 1999’da (Pekin) ve 2007’de (Montreal) tekrar düzenlendi. Türkiye ise protokole 19 Aralık 1991 tarihinde taraf oldu ve tüm değişiklikleri kabul etti.
Eylül 1987’de Ozon tabakasını incelten maddelere ilişkin Montreal Protokolü kabul edildi. Daha sonra protokol maddeleri 1990’da (Londra), 1992’de (Kopenhag), 1995’de (Viyana), 1997’de (Montreal), 1999’da (Pekin) ve 2007’de (Montreal) tekrar düzenlendi. Türkiye ise protokole 19 Aralık 1991 tarihinde taraf oldu ve tüm değişiklikleri kabul etti.
Peki bu öngörüleri nasıl yorumlamak gerekiyor?
Prof. Dr. Doğanay Tolunay, “Ozon tabakasındaki incelmenin durması ve eski haline gelmesi, ‘istenirse başarılabilir’ olarak adlandırılabilecek bir başarı hikâyesi örneği” dedi ve şu bilgileri paylaştı:
- Kloroflorokarbon gazlarının tüm dünyada kullanılmasının ardından 2000’li yıllarda ozon tabakasında ozon molekülünün oluştuğu ve kalınlığının artmaya başladığı tespit edildi. Bu çok olumlu bir gelişme… Yapılan çalışmalar da 2060 yılına kadar ozon tabakasında iyileşmelerin tamamen gerçekleşeceğini gösteriyor.
- Ozon tabakasının eski haline dönmesiyle de ultraviyole ışınların neden olduğu cilt kanseri vakalarında ciddi bir azalma meydana gelmesi muhtemel. Özellikle ülkemizde güneşlenmenin fazla olduğu Ege, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde cilt kanserlerinde azalma yaşanacaktır.
Hem ozon tabakasında yaşanan olumlu gelişmeler hem de Prof. Dr. Doğanay Tolunay’ın anlattıklarına bakarsak her şey güzel ve yolunda gözüküyor. Fakat yapılan yeni bir araştırmaya göre her şey yeniden başa sarabilir!
Grafikler: Harun Elibol
YANGIN DUMANI, OZON TABAKASINDAKİ İYİLEŞMEYİ DURDURABİLİR
Araştırmacılar, 2019'un sonlarında ve 2020'nin başlarında Avustralya'da yaşanan ve ‘Kara Yaz’ olarak adlandırılan orman yangınlarının çok büyük bir duman bulutu yarattığını, atmosfere yükseldiğini, güney yarım küreyi çevrelediğini ve ozonu yok eden bir kimyasal reaksiyon zincirini tetiklediğini keşfetti.
Konuyla ilgili Insider'a konuşan Waterloo Üniversitesi'nde atmosfer bilimi üzerine çalışmalar yapan Peter Bernath, “Yangın dumanının bunu yapmaması gerekiyordu. Dumandan kaynaklı atmosferik değişiklik beklenmedik bir şey. Yani bu yeni ve tehlikeli bir süreç anlamına geliyor” ifadelerini kullandı.
Prof. Dr. Doğanay Tolunay ise “Orman yangınları sırasında oluşan ve kül gibi katı maddeleri içeren hava kütleleri, çoğunlukla atmosferin alt tabakasındaki troposferde kalırlar. Ancak Avustralya yangınları sırasında kül gibi katı parçaların stratosfer tabakasına çıktığı belirlendi. Bu çok önemli bir gelişme” dedi ve ekledi:
“Bu durum ilk defa kayıt altına alındı. Araştırmayı yapan bilim insanları da yangından çıkan ve stratosfere karışan katı parçacıkların ozon tabakasına tam olarak nasıl etkilediğini ortaya koyamadıklarını söylüyorlar ama böyle bir şeyin gündemde olması bile endişe yaratmak için yeterli. Oldukça yeni olan bu bulgunun gelecekte daha da sık olması beklenen mega orman yangınları nedeniyle ozon tabakasındaki iyileşmeyi durdurması yaşanabilir.”
MART 2020'DE YANGIN DUMANI OZONDA YÜZDE 1'LİK BİR DÜŞÜŞLE İLİŞKİLENDİRİLDİ
“Yüzde 1 küçük gibi gözükebilir ama oldukça önemli”
Ayrıca Prof. Dr. Tolunay, Ulusal Bilimler Akademisi Bildiriler Kitabı'nda yayınlanan çalışmalardan birindeki hesaplamaya dikkat çekerek, “Yangın dumanı, Mart 2020'de güney orta enlemlerde ozonda yüzde 1'lik bir düşüşle ilişkilendirildi. Yüzde 1 küçük gibi gözükebilir ama ozon tabakasının her 10 yılda bir kendini yaklaşık yüzde 1-3 oranında yeniden oluşturduğu düşünülürse bu oran da oldukça önemli” ifadelerini kullandı.
Ozon tabakasındaki incelme; canlılardaki kalıtım maddelerinin (DNA) tahrip olmasına, canlıların bağışıklık sisteminin bozulmasına, cilt kanseri vakalarının artmasna, bazı göz hastalıklarının ortaya çıkmasına, hayvan ve bitki türlerinin olumsuz etkilenmesi sonucu biyolojik çeşitliliğin azalmasına neden oluyor.
Ozon tabakasındaki incelme; canlılardaki kalıtım maddelerinin (DNA) tahrip olmasına, canlıların bağışıklık sisteminin bozulmasına, cilt kanseri vakalarının artmasna, bazı göz hastalıklarının ortaya çıkmasına, hayvan ve bitki türlerinin olumsuz etkilenmesi sonucu biyolojik çeşitliliğin azalmasına neden oluyor.
Çalışmada üzerinde durulan konulardan biri de yangınlar sonrası ortaya çıkan Pyrocumulonimbus bulutları… Bu bulutlar genellikle atmosfer üzerinde etkileri olan ve yangınlardan sonra ortaya çıkıyorlar.
Korkunç olan ise o dönem, Avustralya’daki yangının yaklaşık 50 milyon dönüm araziyi tüketmesi ve 38 ‘Pyrocumulonimbus bulutu’ oluşturması…
Prof. Dr. Doğanay Tolunay da pyrocumulonimbus bulutlarını ve yaşanan süreci şu önemli bilgilerle detaylandırdı:
- Pyrocumulonimbus bulutu, volkan patlamaları ve orman yangınları sırasında yangınlar nedeniyle oluşan bir bulut tipi. Bulutun ismindeki ‘pyro’ Latince ‘ateş’ anlamına geliyor. Genellikle çok büyük orman yangınları sırasında ve uygun atmosferik koşullar altında Pyrocumulonimbus bulut oluşumu görülür. Pyrocumulonimbus bulutları neredeyse stratosfer tabakasına kadar uzanırlar ve yangının büyüklüğüne göre gündüzü geceye çevirebilirler.
- Pyrocumulonimbus bulutları yangınlardan beslenirler ve oluşturdukları yıldırımlarla yangınların daha da büyümesine neden olabilirler. İklim değişikliğine bağlı olarak gelecekte mega yangınlar olarak adlandırılan çok büyük yangınların daha sık oluşacağı tahmin edildiği için Pyrocumulonimbus bulut oluşumuna da daha sık rastlanabilir. Bilim insanları şimdi bu bulutların oluşumunun ozonun iyileşmesine zarar verip vermediği konusunda tartışıyorlar.
Şu an dünyanın en önemli sorunlarından biri de küresel ısınma… Uzun süredir, küresel ısınmayla buzullardaki erimenin her geçen gün büyüdüğüne şahit oluyoruz. Ekolojik dengenin üzerindeki etkisi de cabası… Ozon tabakasında iyileşme dikkate alındığında akla hemen ‘Bu durum küresel ısınmaya da olumlu etki yapar mı?’ sorusunu getiriyor.
Prof. Dr. Doğanay Tolunay, “Küresel ısınma ile ozon tabakası arasında doğrudan bir ilişki yok. Ama Montreal Protokolü ile kloroflorokarbonlar yasaklanınca yerine hidroflorakarbon ve perflorokarbon gazları kullanılmaya başlandı. İşte bu gazlar büyük sorun” dedi ve şu bilgileri paylaştı:
- Hidroflorakarbon ve perflorokarbon gazlar, her ne kadar ozon tabakasına zarar vermese de atmosferin sera etkisini arttırdığı için küresel ısınmaya neden oluyor. Hatta bu gazların küresel ısınmaya katkı potansiyeli karbondioksite göre yüzlerce hatta binlerce kat daha fazla.
- Dolayısıyla kloroflorokarbonların yasaklanması sera gazı emisyonlarının azalmasına yol açsa da buna alternatif olarak geliştirilen gazlar küresel ısınmayı artırmakta. Diğer yandan ozon tabakası dünyaya ulaşan ultraviyole ışınları engellediği için sadece insanları değil bitkileri de bu ışınların zararlı etkilerinden koruyor. Zarar gören bitkilerin de karbon depolaması azalmakta ve dolaylı olarak küresel ısınma artmakta...