İTİNA İLE POLEMİK YARATILIR!(ya da Aylin ERKURŞUNLU'ya yanıt) Günlerden bir gün Alper EĞMİR isimli bir arkadaşımız bir reklam filmi izler, kendince mantıksız bulduğu yerlerini birileri ile paylaşmak için kağıda döker ve Agora' ya gönderir... Hoş bir yazıdır ve okuyanların dudaklarında hoş bir tebessüm bırakacağını düşünür. Yazı yayınlanır ve (yüksek bir olasılıkla) hoş tepkiler alır Alper. Ama adı geçen yazıyı maalesef Aylin Erkurşunlu da okur. Ve, ve o tarihi an gelir!Zaman, cenk zamanıdır. Aylin Hanım, savaş boyalarını sürünür, takıp takıştırır (bu durum, yazı yazılırken henüz kesinlik kazanmamıştı), "en keskin feminist" tavrını takınır ve hiç üşenmeden, yemeden, içmeden, üşümeden, çayına attığı şekerleri bile karıştırmadan çıkar cenk meydanına (Agora'ya da denilebilir). Aslında Aylin Hanım da sevmiştir yazıyı, uslup ve espriler hiç de fena değildir. Ama zaman bunları düşünme zamanı değildir. Ortada "korunmaya muhtaç bir klip" ve doldurulacak bir torba vardır. ( Bu torba Aylin Hanım' ın boşaltım organlarının mahsulleri ile bir ilgisi yoktur, sadece "polemik olsun, torba dolsun" özdeyişinin öznesidir.Aylin Hanım ve şürekası (3 elektronik mühendisi, "Aylin yine neden delirdi?" diye düşünen ev ahalisi (ki onların bu olayda hiçbir suçu yok), bir başucu kitabı "Polemik yaratma ve uygulama sanatı", bir PC ve bol miktarda sade kahve) kara bir bulut gibi çöker ortalığa. [Aylin Hanım' ın yazdıkları italik olarak yazılacaktır ( Aylin Hanım bir ekol yarattı!). Karşılıklı dialoglarda ise Alper EĞMİR' in yazıları Alper, Aylin ERKURŞUNLU' nun yazdıkları Aylin başlığı ile yer alacaktır. (İkisinin başharfleri de AE)]Bu genç arkadaşların doğup büyüdükleri şehirlerden Doğu Anadolu Bölgesi'ne otostopla geldiklerini siz yazıyorsunuz. Kendileri oraya kadar normal bir otobüs firmasıyla ve biletlerinin parasını ödeyerek gelmiş ve otostopu bölge dahilindeki kısa yolculuklarında yapıyorlar da olabilirler. O klipte otobüs gören oldu mu?.. Hoş bir saptamayı, bir varsayımla çürütmek... Anlamsız... Ayrıca da, elektronik mühendisi olan üç arkadaşıma konu hakkında sorduğum sorulardan edindiğim bilgiye göre elektromanyetik dalgalar dağ-bayırda yayılma güçlüğü çekerler diye birşey yokmuş. Peki o zaman, şehirden 5-10 km. dışarı çıkınca neden konuşamıyoruz cep telefonlarıyla ? Bu baz istasyonları ile ilgili bir şey sanıyorum (elektronik mühendisi arkadaşlarınız daha iyi bilir tabi ki!). Birçok firma sadece 3 büyük ili hedef alıyor reklamlarında, onun dışındaki iller (göreceli olarak) çok fazla ilgilendirmiyor onları, çünkü tüketim standardı en yüksek olan insanlar burada (3 büyük ilde) yaşıyor. Buradan hareketle Tatvan'da ya da buna benzer küçük ilçelerde (özellikle doğuda) kaplama alanı dışında kalabilirsiniz. Yani (özgürlük için!) doğuya bir yolculuk yapmak, kapsama alanı dışında kalmayı göze almak demektir. Hem zaten özgürlük, tüm bağlarından kopmak, hayatı dilediğince yaşamak, kimseye hesap vermemek, kimsenin ulaşamayacağı bir yerlerde olmak değil midir, bir açıdan? (Örnek vermek gerekirse; ben,özgürlüğü anlatan bir filmin ilk sahnesinde başrol oyuncusuna, cep telefonunu fırlatıp attırırdım... Sizin ilk sahnenizde, başrol oyuncusu gidip cep telefonu alırdı... Hangisi daha mantıklı?!) ALPER- Anadolu'da kamyon şoförleri ne zamandan beri eşleriyle yolculuk eder oldular? Yoksa, kamyon şoförünün yanındaki köylü kadın, bizim esas kızın namusunu kurtarmak için yönetmenin senaryoya sonradan soktuğu bir dümen mi? Öyle ya, o kıyafette tek başlarına dağda bayırda gezen ve kamyonlara otostop çeken bir bayanın sonu Kahramanmaraş genelevi değilse, başka neresi olabilir? AYLİN- Anadolu'daki kamyon şoförlerinin eşlerini hayat boyu arabaya almadıkları hipotezinin anlamsızlığına değinmeyi bile yersiz buluyorum! Bu hipotez nereden çıktı? Alper'in dediklerinde (kamyon şoförleri, eşlerini hayat boyu arabalarına almazlar) böyle bir şey var mı? Ve siz Aylin Hanım, eşiyle yolculuk eden kamyon şoförü gördünüz mü? Tek başına dağda-bayırda gezinen kadınlar konusuna gelince... Erkeklerin tacizine uğrama olasılığı yüzünden günün muhtelif saatlerinde "birçok yerde" GEZİNEMEME fiilî durumunun nedeni kadınların şu anki korku ve tereddütleridir. Bu korku ve tereddütün kaynağı ise, bugüne kadar yaşanmış olan olaylardan bile daha etkin olan "erkekegemen" söylemdir.İşte bu muhteşem... Sen, binlerce yılın birikimini, binlerce yılın ezilmişliğini, binlerce yılın eğitimsizliğini elinin tersiyle bir kenara it, herşeyi "erkekegemen" söylemle özetle... İnanılmaz... Hemcinslerinizin büyük çoğunluğu kadın döven İbrahim Tatlıses'e tapsın, bir kere öpmek için kendini parçalasın; yine aynı kütle (kitle diyemiyeceğim) başından beri maço bir kişilik sergileyen Kadir İnanır'a aşık olsun; kütlenin bir kısmı cezaevinde yatan katillere mektuplar yollasın, evlenme teklif etsin... Ve "erkekegemen" söylemden söz edilsin?!?! Binlerce yıldır evde ekmek ya da koca bekleyeceğinize "kadınegemen" söylem yaratsaydınız... Kadınlar (bir bölüm kütle), zamanlarını (o inanılmaz zeka ve cinselliklerini) "Kocacım beni otomobillendir" söyleminde harcamak yerine, bilimsel üç-beş makale okumaya ayırsaydı (böyle yapanlar da var ama, ben çoğunluktan söz ediyorum), ortalıkta "erkekegemen" söylem olmazdı... Ama böylesi daha kolay değil mi?ALPER- Sahi ya, bu kızın anne babası nasıl göndermiş kızlarını taa oralara?AYLİN-İşte bir tane daha... Anne-babanın 19 yaşındaki bir kızın üzerindeki hükumranlığını onaylayan, ya da -daha iyimser bir tahminle- lâfı "bizde böyle şeyler olamıyor"a getiren vahim bir bakış açısı daha! Aylin Hanım, yaşınız kaç bilmiyorum ama; inanılmaz bir algılama kabiliyetiniz var! Anne ve babalar için çocukları her zaman çocuk kalır. Bu binlerce yıldır böyledir ve çocuk büyüyüp yaşadıkları ülkenin lideri olsalar bile değişmez. Anne ve babanın gözünde onlar her zaman korunmaya muhtaç, gözlerinden bile sakındıkları çocuklarıdır. (Sizin anne- babanızın -siz Tatvan'a gitmeye karar verdiğinizde- zil takıp oynamalarını normal karşılıyoru!) Onlar, çocuklarını her şeyden esirgemeye çalışırlar, merak ederler,
haber alamadıklarında ortalığı birbirine katarlar. Bu hükümranlık deÄŸildir Aylin Hanım, bu koruma-esirgeme duygusudur... Ki, göründüğü kadarıyla size çok yabancı...ALPER- Kamyon ÅŸoförünün karısı bizimkine acıyıp yemenisini verince, bizim kiz da ona bir tomar 1000 kontürlük muhabbet kart veriyor... Hanımlar, beyler: 1000 kontürlük kartin tanesi 32 milyon lira. Tomarda 10 tane varsa, bu da 320 milyon eder. Bu kızımızın bonkörlüğüne (ya da enayliÄŸine) diyecek yok da... Aklıma takıldı: Bu kadar kart, daÄŸda bayırda kimin ne iÅŸine yarayacak? Köylü kadının cep telefonu olduÄŸunu nerden biliyorsun? Cep telefonu varsa bile, kartının 0535 numaralı olduÄŸunu nerden çıkardın?AYLÄ°N- Kadınlar birbirine hediye/hatıra vermeyi severler Alper bey... Özellikle Anadolu'da yemeni hediye etmek çok yaygındır. Çevresini eliyle iÅŸlediÄŸi bir yemeniyi herhangi bir kadın genç bir kıza armaÄŸan edebilir... Tomarda 10 kart yok zaten de, olsa bile, armaÄŸan vermeyi (bir senaryo dahilinde abartılı ÅŸekilde kullanılmış bir motif iken bile) "enayilik" olarak nitelendirmek Özal sonrası Türkiye'nin gerçeÄŸi maalesef... Ve de KORKUNÇ bir gerçek bana göre!"Bu kadar kart daÄŸda-bayırda kimin ne iÅŸine yarayacak" sorusu da vahim tabii... Orada yaÅŸayan insanların minimalist bir hayat tarzı yaÅŸadıklarını/yaÅŸamalarını öngördüğü gibi gerçekçi de deÄŸil... Nüfus, cinsiyet, eÄŸitim düzeyi, PC kullanıcısı olmak deÄŸiÅŸkenleri baz alınarak yapılmış bir araÅŸtırma gösteriyor ki, dünya ülkeleri içinde mobil telefon satışlarının en yüksek olduÄŸu ülke Türkiye... "BireyselleÅŸme"nin her alanda önünün kesildiÄŸi ve "yalnız kalamayan" ve "çok konuÅŸanlar ülkesi" olan ülkemize de yakışan bu zaten. Dolayısıyla da, bu ülkede, kırsal kesimde yaÅŸayan insanlar da mobil telefon alıyor ve kullanıyorlar. Ve de, özellikle kontörlü kartların gelir düzeyi daha düşük kesime yönelik bir ürün olmaları hasebiyle, bu "kamyoncu" karı-kocanın bir telefonu olacaksa kontörlü bir telefonları olması (ya da almayı planlıyor olmaları) daha olası... Yok, yok... Aylin Hanım'ın yazdıklarını özellikle kalın yazdım... Bence bu paragraf herkesin arkasında bir "mantıksız polemikler abidesi" olarak yer almalı..."Hediye vermenin enayilik olduÄŸuna" karşı çıkıyor Aylin Hanım... "Özal sonrası Türkiye'nin korkunç gerçegi" imiÅŸ.. "BireyselleÅŸmenin önü her alanda kesiliyor"muÅŸ. "Yalnız kalamayan" ve "çok konuÅŸanlar ülkesi" imiÅŸiz... Breh breh breh!.. Birincisi, Özal, hayatı oyunca bireyselleÅŸmeyi savundu. Bireysel olarak "köşeyi dönenler" ve "iÅŸini bilen memurlar" onun eseridir. Ä°kincisi "yalnız kalamayanlar ülkesi" imiÅŸiz... Siz kimseyle konuÅŸmayın diye, ya da "kimlerle ne konuÅŸuyorsunuz" diye dinlenen telefonlarımızı, harcanan vergilerimizi düşünün... Birilerinin hoÅŸuna gitmeyen bir ÅŸeyler konuÅŸuyorsanız eÄŸer, kesinlikle yalnızsınız, çünkü ya siz, ya da konuÅŸtuÄŸunuz kiÅŸi uzun süre aramızda olamayacak! Üçüncüsü, "çok konuÅŸanlar ülkesi" meselesi... ÇoÄŸunlukla geyik yapıldığını kabul ediyorum ama; 6 kez giden bir liderimiz, "konuÅŸan Türkiye istiyorum" sloganıyla 7. defa tekrar tekrar geldi. Çünkü Türkiye'de insanlar konuÅŸmuyor, sorgulamıyor, suçlayamıyor, hakkını arayamıyordu... KonuÅŸ(a)mayan Türkiye'yi "geyik yapan Türkiye" ile karıştırmanız talihsizlik...Dördüncü olarak da; "Hediye vermenin enayilik olduÄŸunu" söylemiyor, Alper Bey... Kamyonda tanıştığı birine (kendi hesabıyla) 320 milyonluk bir hediye verilmesini mantıksız buluyor...ALPER-Bir de tabii, o oÄŸlan var, kızın peÅŸinden kendini yollara vuran. Türkçemizde 'Kılavuzu karga olanın burnu boktan kurtulmaz' diye bir atasözü vardır. Bu oÄŸlanin durumunu daha iyi anlatacak bir lâf bulamıyorum. AYLÄ°N- Bir kadına aşık olup (ya da ondan hoÅŸlanıp) onun kılavuzluÄŸunda bir iÅŸe koyulmanın sonucu da vahim oluyor demek ki Alper Bey'e göre... Buna karşı söyleyecek bir söz bulamıyorum!.. Bunu Alper iyi anlatamamış, siz de yanlış anlamışsınız bana göre... Bir kadına, ya da erkeÄŸe aşık olan karşı cins burnuna gelebilecek her türlü kokuya hazırlıklıdır... Bu aÅŸktır... Ve her ÅŸeye deÄŸer... "Bir köyde doÄŸmadınsa, ve akrabaların yoksa, o köy senin deÄŸildir" demek istiyor Alper Bey. "Otur doÄŸduÄŸun batı ÅŸehrinde, mektebine git, iyi para kazan, evlen, çocuk doÄŸur" demek de istiyor hatta! Evet, bir köyde doÄŸmadınsa, o köy senin deÄŸildir... O kadar köy hayranıysanız ÅŸimdiye kadar neden gitmediniz?.. Hele ki doÄŸuya... Orada yakılıp yıkılan bir çok köy vardı... Ä°dealist mantığınıza göre, onlarda sizin köylerinizdi... Çaresiz, eÄŸitimsiz ve aç olarak sizleri beklediler yıllarca... Siz oralara gitmektense, sıcak sulu, kombili, boydan boya halı kaplı, salon-salomanje evleri yeÄŸlediniz... Ä°nsanlar çaresizlikten, eÄŸitimsizlikten ve açlıktan terör örgütlerine katılırken, siz denizi, kumsalı ve yaz aÅŸklarını özlediniz... Åžimdi mi aklınıza geldi oradaki köyler?.. (Ya da bu klibin sahibi kurum, daha önce neden "doÄŸu" motifini kullanmadı reklamlarında?) Size özgürlüğü sorsalardı; "Bodrum'da bir hafta " diye cevap verirdiniz... Kafanıza bi ÅŸeyler mi düştü... Yoksa en çok arzuladığınız ÅŸey "güvenlik mi"? GüvenliÄŸi tercih edenler, "özgür" olamazlar Aylin Hanım! Herkesin cevapsız birsürü sorusu olmalıdır bence... Bu da onlardan en evrensel ve "insan olmak" statüsüyle ilgili olanıdır herhalde... Her sorunun cevabını bilenlerin sayısı her geçen gün artıyor ne yazık ki... (Bkz. "Ekonomi" konulu konferans veren orta mektep mezunu ÅŸarkıcılar.) "Herkesin cevapsız bir sürü sorusu olmalıymış" Bu nereden çıktı yaw? Neden yani? Cevapsız sorularımız çoÄŸalınca, yaÅŸam standardımız mı yükselecek? Ä°nsanoÄŸlu binlerce yıldır cevapsız soru kalmasın diye yırtınırken; Aylin Hanım cevapsız sorular istiyor! Nedir bu? New romantizm mi? Cevapsız sorular insanın gözbebeklerinde ele vermez mi kendini, insanı daraltmaz mı cevabını bilmediÄŸi sorular, tüm bir yaÅŸamı kaosa çevirmez mi? Neden cevaplarını bilmedikleri sorularla yaÅŸasın ki insanlar? Nedir bu "Varoluşçuluk" mu (!), mazohizm mi, nihilizm mi? Zaten yeterince zor bir hayatı, cehenneme çevirmek niye? "Her sorunun cevabını bilenler artıyor ne yazık ki"... Cevapların bilinmesinden, bulunmasından neden bu kadar rahatsızsınız Aylin Hanım? Herkes dilediÄŸince konuÅŸsun, bilebildiÄŸince dile getirsin sorunları ve yine bilebildiÄŸince çözüm üretsin... Ne var bunda? ("Orta mektep mezunu ÅŸarkıcılar" konuÅŸacak, bilebildiÄŸince çözümler üretecek, rekor katılım saÄŸlanacak, ve katılımcılar %80 oranında hemcinslerinizden oluÅŸacak... Çünkü onlar oraya ekonomi konferansı izlemeye deÄŸil, ne giydiÄŸini izlemeye gelecek...) ALPER- Bu kıza derviÅŸ veya gezgin demeyecekmiÅŸiz... Sadece özgürmüş o... Yahu, zaten kimse sana derviÅŸ demez. Ne kılık kıyafetin, ne de abuk yaklaşımların buna elvermez, a kızım. Gezgin de demeyelim, madem ki öyle istiyorsun. Fakat merak ettim, Hazır Kart'la nasıl özgür oluyorsun yani? Kamyon ÅŸoförleri veya Anadolu köylüsü senin GSM numarana bakıp da mı seni aralarına, arabalarına alıyorlar? Onlara birÅŸey vermek isteyince hazır kart hediye ederek mi özgür oluyoruz? Bu konuları bana bir güzel anlatmanızı rica edeceÄŸim.AYLÄ°N- "Bana ÅŸunu-bunu demeyin" derken kızcağız kategorize edilmek istemediÄŸini ifade etmeye çalışıyor. Sözkonusu kontörlü telefon kartını "kendini özgür hisseden" ya da "özgürlük isteyen" genç insanlara satmak istiyor üretici firma besbelli... Kategorize edilmemek her insan evladının hayali... Kaçımız bunu baÅŸarabiliyorsa?.. Telefon kartını satan firma, "özgürlük isteyenlere" malını satıyor olabilir.. Ama bu nasıl özgürlüktür ki; hem birÅŸeye (ceptel) bağımlısın, hem de o ÅŸeyin en hesaplı ve ucuzuna (hazırkart)... "Parayla saadet olmaz" diye bir ÅŸarkı kitleleri uyutmaya yaradı yıllarca... Åžimdi de "parasız da özgür olabilirsiniz" diye bir slogan saracak etrafı; ve insanlar; cep telefonu ve hazır kart kullanıp, doÄŸuya yolculuklar yaparak özgür olduklarını zannedecekler... "Kızın özgürlüğünün simgesi de, kılık kıyafetini "tebdil eylemeden", ve "tek başına" ülkesinin bir bucağına gitmiÅŸ olması öncelikle..." Kıyafet tamam da(!), o kıyafeti Bodrum'da kullanıyor hemkütleniz... Kıyafet dediÄŸiniz spagetti westernlere uygun, Amerikan tarzı bir kıyafet... O köy sizin köyünüzdü unuttunuz mu? Yoksa doÄŸuda öyle ÅŸeyler giyildiÄŸini mi sanıyorsunuz? Yoksa, yoksa o köyü California'da mı sanıyordunuz? Siz uzaydan mı geldiniz? "Ä°kinci "özgürlük" iÅŸareti de, kendisine meftun olmuÅŸ bir delikanlının ilgisi karşısında "aman beni beÄŸenen biri çıktı, belki de onunla evlenip mutlu bir yuva kurarım ve kıvırcık saçlı çocuklar doÄŸururum" diyerek mayışmaması ve "kendi yolunda gitmesi". (Bu kanınıza dokunmuÅŸ olabilir mi acaba Alper Bey?)" Kıza meftun olmuÅŸ bir delikanlı yok, üstelik kız delikanlının kendi peÅŸinden geldiÄŸini bile bilmiyor (klipte bunu çaÄŸrıştıracak bir sahne yok). Bu adam beni çok sevdi, onunla evlenip mutlu bir yuva kurarım diye mayışan kızları erkekler fazla ciddiye almaz Aylin Hanım... (en azından benim çevremdekiler) Bazı erkeklerde; özgürlüğüne düşkün, zeki, idealleri uÄŸruna tüm bir yaÅŸamını harcayabilen, köle ruhlu olmayan kadınlardan hoÅŸlanır. Çünkü o kadınlar sahte duygular kokmayan, dürüst, belli idealleri olan, erkekleri sağılmaya hazır inek olarak görmeyen, bir evlilikte erkek ne kadar varlıklı olursa olsun, kendi güçlerince çalışmayı ve ekonomik özgürlüklerinden asla taviz vermemeyi düşünen kadınlardır... Bu bizi neden rahatsız etsin Aylin Hanım??? Sizin hemcinslerinizin poposunu yayarak oturmalarından ve sadece ve sadece cinselliÄŸini kullanarak ayakta kalmaya çalışanlarından biz bile rahatsız olabiliriz... Ki bizim için (erkekler), hele ki varlılıklarımız için, bir yata, bir kata, bir otomobile kendini -kiÅŸiliÄŸini- satabilen hemcinsleriniz olduÄŸu sürece yaÅŸam çok kolay... Parayı bastırıp cinsellik alıyorlar ve kendilerini güçlü görüyorlar... Ama onlar hiçbir zaman bilmeyecekler; bir kadının elini tutmanın keyfini, bir kadını ilk kez öpmenin baÅŸ döndürücülüğünü, bir kadınla saatler boyu oturup yaÅŸamı, sorunları paylaÅŸmayı, bir kadına sarılırken (o sizi seviyorsa gerçekten) soluduÄŸunuz ÅŸefkati, sevgiyi, esirgenmeyi... Benim hemcinslerimin büyükçe bir kütlesi bu duyguları hiç tadamayacak, bir kadının elini öpmenin hazzına hiçbir zaman varamayacak, bir kadınnın kokusunu ertesi gün hatırlamayacak, bir kadınla cinselliÄŸin dışında yaÅŸanacak güzellikleri keÅŸfedemeyecek (ki buna ihtiyaç bile duymayacak, bunu kavrayamayacak kadar kazma olacak)... Kadınları cinsel bir obje olarak görmeye devam edecek... Ama yaÅŸam bu Aylin Hanım... Biz erkekler eÄŸitimsiziz... Tıpkı sizin (kadınlar) gibi... Kadın ve erkek ayrımını kim çıkardı?..Ä°nsanlar...Bakarsınız bir gün bir kadın ve bir erkek çıkar, tüm eÅŸitsizliklere, tüm deÄŸer yargılarına, tüm baÄŸnazlıklara karşı çıkarlar...Ve eÅŸitlikten, özgürlükten yana, sevgiyle-saygıyla örülmüş hakça yaÅŸanan, kimsenin kimseyi ezmediÄŸi bir dünya kurulur... Ä°nsanlar mutlu daha mutlu olurlar...Ne dersiniz?..HoÅŸ olmaz mı? Erol ONUR - 11 Ekim 2000, ÇarÅŸamba Â
button