İsyan etmek yok savaşa devam

Güncelleme Tarihi:

İsyan etmek yok savaşa devam
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 28, 1999 00:00

Haberin Devamı

Şükrü Karayemiş'in dertleri bir değil, bin değil. Felek, her türlü çemberden geçirmiş onu. Karısını doğum sırasında kaybetmiş, daha sonra iki bacağını kesmişler. Son olarak da yüzyılın depremi vurmuş. Ama Şükrü Karayemiş aldırmıyor ve ‘‘Savaşa devam’’ diyor.

Tekerlekli sandalyesinin üzerinde, son derece kararlı konuşuyor Şükrü Karayemiş: ‘‘Karım küçük kızımız Özge'yi doğururken öldü. 4 çocuğuma hem ana, hem baba oldum. çocuklar çok küçüktü. Geceleri çamaşır yıkadım, uykudan uyandırıp mama yedirdim... Daha sonra bacağımı kestiler. Birinci sınıf pastacıydım. Dizimde simit sattım. Şimdi de deprem vurdu. Ekmek teknemden ve evimden oldum...’’

Adapazarı Emirdağı'na kurulu çadırkentteki yüzlerce çadırdan biri, beş nüfuslu Karayemiş ailesini barındırıyor. Bu ailenin diğer depremzedelerden farklı bir tarafı var. Bu aile, evlerini ellerinden alan felaketin şokunu yaşamıyor. Felaket, onların ilk kez yaşadığı bir şey değil çünkü. Adapazarlı Şükrü Karayemiş, 4 çocuğunu annesiz büyütmek zorunda kalmış.

TEK OKUYAN ÇOCUK

En küçükleri Özge şimdi 9 yaşında. İçlerinde tek okuyan o. Ablası 15 yaşındaki Şennur, okuma yazma bile bilmiyor. İki de erkek kardeşleri var, 17 yaşındaki Fatih ve 13 yaşındaki Fikret.

Şükrü Karayemiş, bir zamanlar tüm Adapazarı'nın yakından tanıdığı bir pastacı olduğunu anlatıyor. Tüm düğün pastaları için onun kapısını çalarlarmış.

Tekerlekli sandalyesinden, çay demlemeye çalışan kızına bakarken ‘‘Eşimi kaybedene kadar tüm aileme konforlu bir yaşam sunuyordum. Böyle değildim ben’’ diyor:

‘‘Karım ölünce çocukları yalnız bırakmamak için işi eve taşımaya karar verdim. Evin altında simit yaptım, el arabasında sattım. İşlerim yolundaydı. Beni pastacılığımdan bilenler, simitlerimden de vazgeçemez olmuştu...’’

BECERİRSİN ŞÜKRÜ

Annesiz bir hayata alışmaya çalışan Karayemişler, Şükrü Bey'in hastalığı ile ikinci darbeyi yemişler.

‘‘Çocuklar da alışmıştı yeni hayatlarına. Ama tam o esnada ‘‘zehirli mafsal romatizması’’ teşhisi konuldu bana. Bacaklarımı kesiverdiler...’’

Ne yapacağını şaşırmış Şükrü Karayemiş. Çocukları hálá küçükmüş.

‘‘Önce isyan ettim. Baktım benim isyanımla hiçbir şey yürümüyor. Çocuklar da el kadar. ‘Böyle de becerirsin Şükrü' dedim, simitimi yine yaptım. Ama bu sefer sandalyemde sattım...’’

HAYAT DEVAM EDİYOR

Tekerlekli sandalyesine oturup dizlerine yerleştirdiği simit tepsisi ile turlamaya başlamış Adapazarı sokaklarını. Müşteri aynı müşteri ama hastalık hiç peşini bırakmamış. ‘‘Özürlü bir adam olmak çok zor. Bir de ailenin hem anası, hem babasıysan daha da zor’’ diye konuşuyor Şükrü Karayemiş.

‘‘En büyük arzum, çocuklarımın okumasıydı. Beceremedim. Rahmetli annelerinin de hayali onları okumuş görmekti. Fakat kendi hastalığım ile uğraşmaktan, işlerimi aksatır olmuş, eve giren para kuş kadar olmuştu. Okutamadım çocukları. Bir tek Özge'yi üçe kadar getirdik işte...’’

Her şey yeniden başlamış. 17 Ağustosa kadar.

Şükrü Bey’in ağzından depreme, kaybettiklerine dair kelimeler zar zor dökülüyor. Çadırın çevresini turluyor sandalyesiyle. Hani belki bir iş imkanı vardır diye: ‘‘Deprem evimi, ekmek teknemi aldı elimden, daha ne yapsın? Ama ne çocuklar, ne de ben tek sesimizi çıkarmadık. İsyan etmekle olmuyor bu işler...’’



Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!