İsveç’te ilginç bir düğün töreni

Güncelleme Tarihi:

İsveç’te ilginç bir düğün töreni
Oluşturulma Tarihi: Haziran 12, 1999 00:00

Aylin LİVANELİ
Haberin Devamı

Geçen cumartesi, Stockholm'ün kuzeyine doğru yola çıkmışız.

İskandinavya'ya özgü ulu ağaçların arasından ilerliyoruz.

Yeşil iyice yeşil burada.

Hem yeşil, hem ıslak.

Bereketli kuzey ormanları.

Bu yolda ne mi arıyoruz?

Anlatayım:

Bir evlenme törenine katılacağız. Stockholm'de geçen çocukluk yıllarımın en yakın arkadaşı Tolga büyüdü, Ericsson firmasının en gözde mühendislerinden birisi oldu, şimdi de Kerstin adlı İsveçli kız arkadaşıyla evleniyor.

Biz de cümbür cemaat düğün törenine katılmaya gidiyoruz.

EKMEKLE TEMİZLENEN KİLİSE

Tolga, sıradan bir düğün istemediği için aramış, taramış ve Stockholm'ün kuzeyinde, 14'üncü yüzyıldan kalma bir kilise bulmuş.

Küçük bir kilise ama olağanüstü fresklerle bezenmiş ve hálá çok etkileyici.

Geçenlerde, kilisenin resimlerini kaplayan bir tabakasını kaldırmaya, freskleri ortaya çıkarmaya karar vermişler ve bunun üzerine kiliseye kamyon kamyon ekmek içi taşınmış.

Çünkü tarihi resimler ancak ekmek içiyle temizlenebilmiş.

Herhalde bir bildikleri var. Çünkü şimdi kilisenin freskleri, tarihini inkár edercesine pırıl pırıl yanıyor.

TÖREN

Kilisede sağa erkek tarafı, sola da kız tarafı otururmuş.

Eski bir inanca göre sağ taraf Tanrı'yı, sol taraf şeytanı temsil edermiş.

(Fransız meclisinden daha önce yapılan bir sağ-sol tanımı olmalı bu.)

Bu düğünde erkek tarafı Müslüman olduğu için şeytan tarafı Hıristiyanlara kalmış oluyor.

Herkes oturduktan sonra, kilisenin kadın papazı yerini alıyor. Kendisi de 14'üncü yüzyıldan kalmışa benzeyen küçücük bir kadın bu.

Derken kilisenin orgcusu şu ünlü melodiyi, ‘‘Düğün Marşı’’nı çalmaya başlıyor.

(Bugünlerde birisi çıkıp dişe dokunur bir ‘‘boşanma marşı’’ bestelese herhalde epey telif hakkı kazanır.)

Hepimiz ayağa kalkıyoruz.

Siyah smokini içinde Tolga, Kerstin'i koluna takmış ilerliyor.

Dış görünüşü sakin, ama ben onun ne kadar heyecanlı birisi olduğunu bildiğimden, içinin alıp verdiğini sezebiliyorum.

Çift, papazın önünde yerini aldıktan sonra damadın ve gelinin sağdıçları arkalarında duruyor.

Tolga'nın sağdıcı, yakın arkadaşı Mete.

Bu 1.90'lık çocuk üç gündür ağlamakta olduğu için şiş gözleriyle töreni izliyor ve bir yandan yine ağlamaya devam ediyor.

Zaten tören boyunca erkek tarafından hıçkırıklar, burun çekmeler, birbirinden mendil isteme fısıltıları hiç bitmiyor.

İsveçliler tarafında ise böyle bir şey yok.

Onlar mutluluk içinde töreni seyrediyorlar.

Kilisenin iki yanına oturan topluluklara baktığınızda, sanki erkek tarafı bir cenazeye, kız tarafı ise bir eğlenceye gelmiş gibi.

Tam bu sırada kilise korosu bir ilahi söylemeye başlamasın mı?

Koro, ‘‘Göklerdeki Babamız’’ diye haykırırken herkesin tüyleri diken diken oluyor.

Sonra kadın papaz, bizdekilere benzer bir söylev veriyor.

Değişik olan, Aziz Paul'den alıntıladığı cümle: ‘‘Aşk, kadınla erkeğin birbirini boğduğu, özgürlüğünü kısıtladığı bir şey olmamalı. Tam tersine bu gönüllü birliktelik, birbirini özgür kılmalı.’’

Paul boşuna aziz olmamış.

2000 yıl önce söylediği şeye bakın!

Sonra yüzük takılıyor. Tolga'ya bakıyorum: Yüzüklere sıkı sıkıya yapışmış.

Meğer sebebi varmış: Kadın papaz, daha önceden Tolga'yı uyarmış. Demiş ki: ‘‘Bazı törenlerde yüzük yere düşüyor. Kilise o kadar eski ki hangi kovuğa gittiğini bulabilirsen bul. Bu yüzden iptal edilen evlenme törenleri oldu.’’

Tolga da Kerstin'le evlenmesi suya düşmesin diye yüzüğe bir yapışmış ki, elinden alabilene aşk olsun!

Sonra tören sona eriyor.

Çift dışarı çıkarken herkes yine ayağa kalkıyor ve bu sırada erkek tarafındaki ağlama sızlamalar son perdeye ulaşıyor.

Çünkü kilisenin orgcusu Zülfü Livaneli'nin ‘‘Özgürlük’’ adlı melodisini çalmakta.

İsveç'in derinliklerindeki tarihi kilisede hazırlanan bu hoş sürpriz ve tanıdık, bize ait ezginin kilisenin duvarlarında yankılanması hepimizin yüreğini kabartıyor.

Daha yeni evlenmiş birisini ‘‘Özgürlük’’ adlı parçayla uğurlamanın abesliği bir yana bırakılırsa, muhteşem bir final doğrusu.

İSVEÇ KONAĞI

Kilisenin kapısında konukların başına pirinç atılıyor.

Biz de Doğu düğünlerinde buğday ve para atılması gibi bir adet.

Kerstin'in büyükannesi, Tolga'nın İstanbul'dan gelen babaannesini sıkıştırmış, durmadan bir şeyler anlatıyor.

Biri Fransızca, biri Türkçe konuşan iki büyükanne öyle bir anlaşıyor ki, şaşar kalırsınız.

Aslında ‘‘şaşacak ne var?’’ dediğinizi duyar gibiyim.

‘‘New York borsasından söz edecek halleri yok ya! İkisi de büyükanne olduğuna göre benzer şeyleri paylaşıyorlar!’’

Herkes birbirine sarılıyor, tebrikler, resim çekmeler...

Minicik kadın papaz, kilisenin kapısında hálá ağlayan iri yarı Mete'nin boynuna sarılıp öpmeye çalışıyor.

Sonra hep birlikte yakınlardaki bir tarihi konağa gidiliyor.

Nehir üstüne kurulmuş, olağanüstü bir ağa konağı. (Eee İsveç ağası dediğin de böyle oluyor demek ki.)

(Konakta geceleri ağanın ruhu dolaşıyormuş. Ruh, özellikle Mete'nin o gece kalacağı odaya giriyormuş. Bu nedenle Mete, yatma vakti geldiğinde odaya girmeyi reddedip, holdeki kanapede uyudu.)

Sonra gelsin yemekler, duygulu konuşmalar ve Türk-İsveç dostluğuna kalkan kadehler.

Böylece bir düğün törenini daha idrak ediyoruz.

Şimdi sıra Tolga ile Kerstin'i bizim ‘‘imam nikáhı’’ ile bir daha evlendirmekte.

Duyuru

3 gün içinde Mucize Rigshospitalet Diyeti'ne 714 e-mail ve 539 faks olmak üzere toplam 1253 mesaj geldi. (Gazeteye gelenler hariç.)

Bu kadar çok ilgi beklemiyordum doğrusu.

Bu mesajların yetişebildiğim kadarına cevap vererek diyet listesini gönderdim.

Ancak mesajlar akmaya devam ediyor. Bu nedenle hepsine tek tek cevap vermem çok uzun zaman alıyor. Okurlar, faksın sürekli meşgul olduğunu, ulaşamadıklarını söylüyorlar. Mailbox'um sürekli dolduğu için e-mailler geri gidiyor.

Bu yoğun istek karşısında diyeti haftaya cumartesi günü tekrar yayınlamak istiyorum. Bunu şimdiden duyuruyorum ki, haberi olmayanlar kaçırmasın.

Gösterdiğiniz ilgiye, olgun ve sevgi dolu mesajlara teşekkür ederim.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!