Güncelleme Tarihi:
Kimilerine göre, başkentte kurumlar arası ciddi bir istihbarat savaşı, kimilerine göre ise uzun süreden beri perde arkasındaki bir hesaplaşmanın kamuoyu önü süreci yaşanıyor. Bazıları askerlerin yıpratılma amaçlı ciddi bir asimetrik psikolojik harekat altında olduklarını söylerken, bazıları da TSK içindeki karanlık yapıların temizlenmesi süreci olduğu iddiasında. Olaylar geliştikçe de komplo teorileri bir yana içinden çıkılmaz sorular ön plana çıkıyor.
ORTADAKİ SORU İŞARETLERİ
Dün askerlerin ‘Adamlarımız, Arınç’ı değil bilgi sızdıran bir askeri personeli izliyordu’ mealindeki açıklamaları sonrası halen soru işaretleri ve başkent kulislerinde konuşulan kritik başlıklar var. Çünkü detaylar satır aralarında gizli.
SADECE O EV VE PERSONEL DEĞİL:
Ankara’daki önemli duyumlardan biri, o iki subayın izlediği evde birden fazla askeri hatta üstü düzey bazı personelin de takip edildiği yönünde. Hassas iddialar bu kadarla da değil. Yani, sadece o ev değil, Ankara’da ve hatta yurdun çeşitli yerlerinde takip edilen şüpheli köstebeklerin olabileceği konuşuluyor. Ancak, bu tip bir takip operasyonunun medyada duyurulması yalnızca bu operasyon değil, diğer tüm takip edilenleri de uyandırmış olabilir. Bu arada Başbuğ’un TSK içindeki köstebeklere karşı mücadelede özel bir hassasiyet gösterdiği biliniyor. Bugüne dek yakalananların olduğu da duyulmuştu.
HANGİ ADRES?:
İlginç noktalardan biri de açıklamadaki adres yazan kağıda atıfta bulunan iki cümle. Araçlardaki aramada hiçbir şey bulunmadığının belirtildiği 3. maddenin son cümlesinde, ‘Tutanakta, adres yazılı bir notun askeri personelin birisinin elinden alındığı ibaresi yer almaktadır’ deniliyor. Daha sonra da, bu notun hakkındaki farklı iddiaların soruşturma ile netleşeceği belirtiliyor. Burada soru, ‘Bu adres kime ve kimlere ait ya da gerçekten not var mı?’ Çünkü, adresin takip edilen askeri personele ait olması akla uygun değil. İstihbaratçıların bunu artık ezberlemiş olması gerekir. Sürekli yanlarında, ‘Günlerdir geliyoruz. Ya, neydi yine unuttuk’ demesi pek mantık dahilinde değil. Bir de istihbarat faaliyetinde yanlarında böyle kağıtlar taşımaları ne kadar mantıklı? Peki, o zaman Bülent Arınç’ın, Mehmet Ali Şahin’in, Abdullah Gül’ün veya Başbakan Tayyip Erdoğan’ın adresleri mi gerçekten üzerlerindeki? Eğer böyle bile olsa, herkesin bildiği, kapıdaki güvenlikten bile net olarak anlaşılan siyasetçilerin adreslerini kağıda yazıp mı bulmaya çalışırlar? Gerçekten Arınç’ın adresi ise ne için? Sahte kimlikler ne için?
AKLA GELEN OLASILIK:
Eğer ellerindeki yutmaya ya da saklamaya çalıştıkları iddia edilen notta takip edilen şüphelinin ev adresi varsa ve oradaki iki subayın rütbesi albay ve binbaşı ise bu durum şöyle açıklanabilir. Buraya daha önce de aynı takip biriminden elemanlar geldi. Son olarak da nihai teyit için birim komutanı geldi ve izleme yaptı. Yeni olduklarından adres kağıdı ile geldi. Ama Arınç’ın adresi ise bu niye var?
DAHA DİKKATLİ OLUNABİLİR MİYDİ?
Ama burada şunu da sormak lazım. Askerler Çukurambar’da bu takibi yaparken, ‘Ya biz buraya sürekli her gün geliyoruz. Ama, yan tarafta Arınç, ileride de Adalet Bakanı Sadullah Ergin oturuyor. Onları izliyoruz şeklinde yanlış anlaşılma olabilir. Zaten TSK zan altında. Bunun tedbirini alalım’ diye neden aklından geçirmedi?
BİLGİ KİME SIZDIRILIYOR?
Takip edilen askeri personelin Arınç’a çok yakında bir blokta oturduğu söyleniyor. İki gündür “O bilgi sızdıranlar Arınç’a sızdırıyor” diye aslı astarı olmayan bir şehir efsanesi var. Bu asılsız. Takip, Genelkurmay’ın ve bağlı birliklerde içindeki köstebeklerin takibi. Ama bu bilgileri nerelere sızdırdıklarına dair başkentte çok iddia var.
NEDEN KENDİ ARALARINDA HALLETMEDİLER?
Uzmanlara göre, normalde istihbarat etiğine göre, eğer bir yetkili kurum takipte ise ve diğerine yakalanıyorsa, bu durum iki taraf arasında, o anda, ‘teyidi takiben’ kapatılabilir. Askerler, ‘Biz burada şu iş için varız’ derler kimliklerini gösterirler ya da ilgili birimleri arattırırlar. Konu kapanır. Ancak, bu olayda askerler, kendi personellerini takip ettiklerini söyleseler de konu kapanmıyor. Medyaya aksediyor. Olay, Arınç’a suikast meselesine kadar tırmanıyor. Bu da, polis ve asker arasında insanı tedirgin etse de acımasız bir istihbarat savaşı var mı sorusunu gündeme getiriyor.
SİYASİLERİN BİLDİKLERİ Mİ VAR?
Bununla birlikte, dün Genelkurmay’ın açıklamasının içerdiği, ‘Arınç’ı değil, kendi personelimizi izliyoruz’ bilgisi, mutlaka olayın patlak verdiği ilk dakikalardan itibaren Arınç ve diğer isimlere de verildi. Bu durumda, bu isimlerin, ‘Tamam o zaman askerlere güvenelim’ demeleri olağandı. Ama, başta Arınç olmak üzere burada halen şüpheli tutum ve ifadelerini sürdürmeleri, ‘Acaba başka bildikleri bir şeyler mi var?’ sorusunu akla getiriyor. Bugün bazı gazetelerde olaydaki Binbaşı’nın telefon kayıtlarında Ergenekon sanığı Muzaffer Tekin ile görüştüğünün ortaya çıktığı bilgisi zamanlama açısından çok ilginç.
TEKNOLOJİK SORU:
Yine de, kolay kolay Genelkurmay Başkanlığı’nda iki üst rütbeli subayın bu ülkenin Başbakan Yardımcısına bırakın suikast yapmasını hatta gözetleme yaptığını söylemek çok zor. Eğer yapıyorlarsa da kabul edilemeyecek bir vahim vaka. Bugün uydulardan yolda yürüyen insanların izlendiği, yüzlerce metre öteden normal boş araçlarla kameralarla ortam izleme dinlemesi yapıldığı bir dönemde, iki subayın öyle boş arabada oturup gözle takip yaptığını düşünmek biraz zorlama gibi.
ASKERLER RAHATSIZ:
Askerler açıklamalarında, soruşturmanın gizlilik kurallarının ihlal edildiğini, bazı yerlere servis yapıldığı ve bunun artık sistematik hale geldiğini vurguluyor. Bunu da, ‘Ancak maalesef son zamanlarda yaşanan bazı olaylar, bu hukuk ilkesinin ülkemizde geçerliliğini büyük ölçüde yitirdiğini göstermektedir. Olayın genel hatlarıyla medyada yer almasıyla, olayın sadece bazı makamlarda bulunan detaylarıyla, yorum ve değerlendirmelerle medyada yer alması farklı bir husustur.’
O İHBAR TELEFONU NEREDEN?
Polisin o gece operasyona başlamasının ana nedeni, gelen adres veren araçları işaret eden bir ihbar telefonu. Peki, bu telefonu kim etti? Belki de takip edilen askeri personel ya da bağlı oldukları bunu fark etti ve polislere bu ihbar telefonunu etti. Ama bu durum bile Genelkurmay’ın yürüttüğü gizli bir istihbarat operasyonunda bile bir iç köstebek olduğunu ve bu izlemeden haberdar olduğunu gösterebilir. Bu operasyondan nasıl haber alınabilir…bu çok büyük bir soru işareti.
SESSİZ KALMAK HATASI:
Aslında dün askerlerin açıklaması beklenmiyordu. Sanki, takip ettikleri yerin haberdar olmaması ve deşifre olmamasıni istiyorlardı. Neden hala susuyorlar diye eleştirilseler de, uzun süre bu nedenle sessiz kalmış olabilirlerdi. Bu nedenle, mecbur edildiklerini anlatan açıklamada, kaba üst araması ile saat 17.00-23.20 ve ardından 04.30 a dek sıkıntılı bir sürecin yaşandığını anlatmaya da çalışıyor olabilirler. Yalnız, bu konuda 4 gün sessiz kalmaları da iletişim açısından bir hata. Ne kadar gecikirlerse, spekülasyon o kadar tırmanıyor. Kendilerine bunu soranlara tepki vermek veya sessizliğe gömülmek yerine yerine daha seri açıklama yapmaları Türkiye’de kendi aleyhlerine de işleyen bilgi kirliliğinin önüne geçebilir.
EMNİYET NE DİYOR?
Ankara’da emniyet ise, olaylar hakkında siyasiler gibi şüphesini koruyor ve aynen şöyle söylüyor: ‘Konu tam aydınlanmadan olayda bir şey yokmuş demek çok zor. Bilmediğiniz bazı şeyler olabilir’ değerlendirmesinde bulunuyor. Sonuç olarak, Ankara’da inanılmaz bir fırtına var.