Güncelleme Tarihi:
İşte Yetkin'in bugünkü yazısı ve yol haritasında yer alan maddeler:
HDP heyeti Pervin Buldan, Sırrı Süreyya Önder ve İdris Baluken'den oluşuyor.
"Neredeyse on gün oldu” diyordu telefonda, isminin açıklanmasını istemeyen HDP yetkilisi; “Hükümet kanadıyla herhangi bir temasımız olmadı. Üstelik görüşme randevuları talep ettiğimiz halde.”
On günde neler oldu diye bakınca en önemli iki gelişmeyi 30 Ekim’de Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan başkanlığındaki Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu başkanlığında 1-2 Kasım’da Afyon’da yapılan AK Parti istişare toplantılarını saptamak mümkün.
Bu iki toplantıda da Kürt sorununa siyasi çözüm bulmak amacıyla iki yıldır MİT Müsteşarı Hakan Fidan aracılığıyla İmralı Cezaevi'nde yasadışı PKK lideri Abdullah Öcalan ile yürütülen diyalog tartışma konusu olmuştu.
Kobani protestolarında 40’ı aşkın kişinin sokak çatışmalarında öldürülmesi, Davutoğlu’nun Öcalan’dan eylemlere son verilmesi çağrısında bulunmasını istemek zorunda kalması, Öcalan’ın bu çağrıya uyup eylemleri durdurması Ankara’da rahatsızlığa yol açmıştı.
Öcalan ile 21 Ekim’de görüşen HDP heyeti adına Sırrı Süreyya Önder’in, Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan ile görüşmeleri ardından “sekreterya” oluşumundan ve aksilik çıkmazsa 4-5 ayda, yani Mart sonuna dek barışın gelebileceğinden söz etmesi de farklı algılamalara yol açmıştı.
Sekreterya, İmralı’da bir PKK başkanlık makamı kurulması anlamına mı geliyordu? Kürt çözüm süreci Haziran 2015’de öngörülen milletvekili seçimleriyle mi ilişkilendirilmişti?
AK Parti kampında bazı milletvekilleri hükümete süreçte iplerin PKK eline mi geçtiği sorusunu yönelttiler, münakaşalar basına yansıdı.
Mesela bir AK Parti milletvekili basına kapalı görüşmelerde yetkililere “HDP milletvekilinin bildiğini, ben neden bilmiyorum?” diye soruyor ve aldığı cevaptan tatmin olmuyordu.
Ardından Davutoğlu 4 Kasım’da MİT, 5 Kasım’da Genelkurmay ile görüştü. İşte o sırada basına bazı haberler sızmaya başladı. Bu haberler resmi kaynaklarca ne doğrulanıyor, ne de yalanlanıyordu, ama hükümetin daha önce üzerinde anlaşılan yol haritası taslağında değişikliklere gidebileceği, belki bu işi seçim sonrasına bırakabileceği üzerine yazılıyordu.
Erdoğan 6 Haziran’da HDP eş-başkanı Selahattin Demirtaş’ın “Süreç İmralı’yla başladı, İmralı’da biter” sözlerine tepki olarak “İmralı’yla ilgisi yok. Kırk kişinin ölümüne neden olursanız, zaten çözümle ilgin yok” şeklinde konuşması, bu iddiaları güçlendirdi.
Şimdi öğreniyoruz ki, meğer 10 gündür HDP temas arıyor ve bulamıyormuş.
HDP’nin endişesi, üzerinde az çok mutabakat olan yol haritası taslağının hükümetçe geri çekilmesi.
Peki nedir o üzerinde konuşulan ama hiç kamuoyuna açıklanmayan yol haritası taslağı?
HDP kaynaklarından aldığımız bilgiye göre, Kürt çözümü sürecinin tartışılan yol haritası taslağı şöyle:
* Öcalan, HDP heyetine “Mutlak eylemsizlik” çağrısı yapmaya hazır olduğunu açıklayacaktı. Mutlak eylemsizlik ise silah bırakma ve yurtdışına çıkmayı içermiyordu. Ancak Diyarbakır, Şırnak gibi illerin kırsalında kurulu çadırlarda işleyen PKK “halk mahkemesi”, ya da militan devşirme merkezlerinin kaldırılmasını, yol kesmelerin durdurulmasını içeriyordu;
* HDP, Öcalan’dan duyduktan sonra bu mesajı Kandil’e iletecekti. Kandil’in bu kararı onaylaması ardından Öcalan İmralı’da “ev hapsi” niteliğinde ayrı bir binaya geçecek (ki bunun Adalet Bakanlığı'na ait Mete dinlenme tesisleri olduğu iddia ediliyor) ve çalışmalarına “yardımcı” olmak üzere bir “sekretarya” oluşturmasına izin verilecekti;
* Öcalan “mutlak eylemsizlik” çağrısını kamuoyuna bu “sekreterya” aracılığıyla iletecekti;
* Bu aşamada “Üçüncü Göz” denilen, bir kısmı “akil insanlardan” oluşan, 12 ila 16 kişiden oluşan bir bağımsız gözlemciler grubu oluşturulacak, bunların ve bir grup gazetecinin Öcalan ile temasına izin verilecekti;
* Kandil’in de Öcalan’ın kamuoyuna açıkladığı “eylemsizlik” çağrısını desteklemesi halinde, hükümet terörle mücadele yasası ve geri dönüş yasası gibi önemli yasal değişikleri Meclis’e sunacaktı. Böylece sürec artık MİT aracılığıyla yürütülen görüşmelerden Meclis zeminine aktarılmış olacaktı;
* Bu aşamadan sonra Öcalan PKK yönetimi ve kamuoyuna silahlı mücadeleye son ve silahlara veda çağrısı yapacak, Anayasa değişikliklerinin önü açılacaktı.
Taslak, HDP kaynaklarına göre temel olarak buydu.
Bu taslak MİT Müsteşarı Hakan Fidan tarafından Öcalan’a 3 Eylül’deki görüşmede sunulmuştu ve beklenti 7 Eylül’de Öcalan tarafından HDP’ye söylenmesiydi; ancak söylemedi.
HDP kaynaklarına göre Öcalan, karşılıklı adımlarla yürütülecek kademeli plan için hükümete güvenmiyor, hepsinin bir anda ilanını istiyordu. Diğer yandan PKK da işin sürüncemede kalmaması, Haziran seçimlerine kalmadan bitmesi için bastırıyordu.
Bu arada bir durum daha çıkmıştı. Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) Haziran’da Musul’da aldığı Türk esirleri 20 Eylül’de bırakmış, hemen ardından Kobani’ye (Ayn el-Arab) saldırılarını yoğunlaştırmıştı. PKK ve PYD’nin Türk hükümetinden ağır silah ve militanların Türk topraklarından Kobani’ye geçiş izni talepleri geri çevrilmişti.
O sırada hükümet 6 maddelik bir çerçeveyi yasallaştırdı. 1 Ekim’de, Meclis’ten Irak ve Suriye’de IŞİD ve PKK’ya karşı asker kullanma izni alındığı gün, aynı zamanda PKK ile diyalogun kurumsallaşması için komisyonların kurulmasını Resmi Gazetede yayınladı.
Ancak Öcalan aynı gün yapılan görüşmede de HDP heyetine beklenen çağrıda bulunmadı.
Buna karşın HDP heyeti, 15 Ekim’e dek ilerleme beklendiği müjdesini verdi. Hükümetin beklentisi, en azından PKK’nın halk mahkemeleri ve diğer uygulamaları geri çektiğini gösterecek adımlar atmasıydı.
Ancak onun yerine Kobani çağrıları geldi, 6-7 Ekim oldu, insanlar öldü ve burada yazının başına, 21 Ekim toplantısı ardından yapılan açıklamalara dönmüş oluyoruz.
Ve tabii, Erdoğan’ın 6 Kasım’a, bir sonraki adımı HDP ve PKK’dan beklediğini gösteren açıklamasına.
Gelişmelerin işte bu yol haritası taslağı etrafında gelişen böyle bir perde arkası var ve HDP’nin hükümetin kendileriyle temas kurması, ardından yeniden İmralı’ya gitme bekleyişleri devam ediyor. İlginç bir süreç, izlemeye devam ediyoruz.