Güncelleme Tarihi:
Cumhuriyet'e faksladıktan 7 dakika sonra öldürüldü
Tuğgeneral Prof. Yalçın Işımer'i hiç tanımazdım. Önce TV'de gördüm, ardından gazetelere yansıyan birkaç tümcesini okudum. Ve gönülden alkışladım.
Derken dinci ve gerici çevrelerden yaylım ateşi geldi.
Merak ettim. GATA'daki öğretim yılını açış dersindeki konuşmasının tümünü buldum. Özenle ve giderek artan bir coşku ile okudum.
Kendisine saygım katlanarak arttı. Ve o konuşmanın tümünü milyonlarca kişinin okumamış oluşundan dolayı hayıflandım. Özellikle de iki kişiyi üzülerek kınamak geldi içimden.
Birisi dinci, diğeri ise ‘‘milliyetçi-mukaddesatçı.’’ Düşüncelerini genelde paylaşmasam da, saygı duyduğum iki kişiyi (Sayın Recai Kutan ve Sayın Avni Özgürel)
Ya ‘‘Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi oldukları’’ için... Ya da -daha kötüsü- bilerek ‘‘bilmezden geldikleri’’ için!
* * *
Sayın Işımer'in konuşması ‘‘ulus, din ve dil’’ bağlantısı üzerine kurulmuş. Dili çok önemseyen, Tanrı'ya inanan, Kemalist bir düşünürün, büyük bir birikimini yansıtıyor o konuşma...
Özünde ne diyor?
Başka bir ulusun diliyle konuşanların, giderek o ulus gibi düşüneceğini... Ülkemizde dilimizin Arapça-Farsça sözcüklerden arındırılmasına karşı çıkanların Kurtuluş Savaşı'na ve Devrime karşı da olumsuz bir tutum takındıklarını... Tanrı'ya öz dilimizle ulaşmanın daha kolay olduğunu... Hazar Türkleri'nin Museviliği benimseyip İbarniceyi öğrenmeleri ile giderek Yahudileştiklerini... Arthur Koestler'in belgelediği gibi, Hitler'in Yahudi soykırımından Macaristan ve Polonya'daki Hazar Türklerinin de nasibini aldığını...
Ve ekliyor:
‘‘Türkçe ninnilerle büyüdük, dualarımız da Türkçe olacak...’’
‘‘Tanrı, her yerdedir, her şeyi bilir. Kuşkusuz Türkçeyi de.’’
‘‘Din adamları bin yıl boyunca Kur'an'ı Türkçeye çevirtmemiş, ibadetin Türkçe yapılmasına rıza göstermemişlerdir. Atatürk'ten başka hiçbir devlet adamı neden Türkçe değil de Arapça diyememiştir, bugün de diyememektedir. Tanrı kişilerin bireysel ihtirasını, ulusal çıkarların önüne koymasın. Amin...’’
‘‘Tanrı Arabistan sınırlarının çok ötesine taşmıştır. O evrenin ulu yaradanıdır.’’
Bu mudur dine ve inanca saldırdığı öne sürülen konuşma?
* * *
Sayın Işımer dinine de saygılı, diline de. Konuşması ünlü dilcilerin Türkçe üzerindeki övgülerinden örnekler de içeriyor.
Max Müller: ‘‘Türkçe, Türk düşüncesinin yaratıcı gücünün eseridir. Bu dil, insan aklının üstün kudretinin ürünüdür. Türkçe kadar kolay anlaşılan, zevk verici pek az dil vardır.’’
Paul Roux: ‘‘Türkçe akıl ve düşünce dolu, matematiksel bir dildir.’’
Moliere: ‘‘Şu Türkçe ne hayran olunacak bir dil, az sözcük çok şey söyler.’’
Sayın Işımer, keşke Nazım'ın, Ferhat'ın, Şirin'e seslenişine de yer verseydi:
‘‘Konuştuğum dil kadar, Türkçem kadar güzelsin!’’
Dile saygılı. Dine saygılı. Ulusa saygılı.
Öyleyse bazı dincilerin ve ‘‘milliyetçi-mukaddesatçı’’ların hışmı neden?
* * *
‘‘Atını dövemeyen semerini döver’’ derler. İşte Arap kültürünü İslam adına Türkiye'ye dayatmak isteyenlerin buldukları semer de şu tümcelerdeki tek sözcük:
‘‘Kuran'ı Türkçeye çevirmedi. Atatürk'ün ricasını yerine getirmedi diye onu aziz kılanlar, şimdilerde Mehmet Akif Üniversitesi kurma çabasındalar. O üniversiteden çıkan kafalar, bilinmelidir ki Al-Azhar kafalı adamlar olacaklar. Arabın adamı olacaklar. Biz bu adamlara adam sen de demeyeceğiz, bu adamları belleyeceğiz.’’
‘‘Belleme’’ sözcüğünün sözlük anlamını Oktay Akbal geçenlerde ayrıntılı bir biçimde köşesine aldı. Sayın Işımer'in ‘‘Onları öğreneceğiz ve unutmayacağız’’ demek istediği açık. O tümcenin Cumhuriyet'e inananları uyarmak için konduğu da açık.
Ama bizimkiler, ‘‘belleme’’yi özlük anlamında değil de, ‘‘argo’’daki anlamında değerlendirmekte ısrarlılar. Çünkü Türkçe değil, Osmanlıca düşünmeye alışmışlar. Belki de küfürlü düşünmeye alışmışlar.
Bu kadar düzeyi yüksek, dili alkışlanacak bir konuşmada ve böyle bir bütün içinde ‘‘belleme’’nin ancak tek bir anlamı olacağını göremiyorlar.
Ya da görmezden geliyorlar.
Çünkü konuşmanın bütününün sırtlarına yüklediği suçlamaya verebilecekleri hiçbir inandırıcı yanıt yok!
Konuşmanın tümünü okumadan konuşmuşlarsa ayıp! Okudukları halde aynı saldırıları yapmışlarsa, daha da ayıp!
Cumhuriyet Gazetesi General Işımer'in ‘‘Atatürk'üm ve Türkçem’’ başlıklı açış dersi metninin tümünü yayınlamalıdır. Yayınlamalıdır ki, bazıları daha çok bilinçlensin ve bazıları da daha çok utansın...
Ahmet Taner KIŞLALI
Laikliğin şövalyesi
UĞRADIĞI bombalı suikast sonucu yaşamını yitiren bilimadamı, gazeteci ve yazar Ahmet Taner Kışlalı, 1939 yılında babasının görevi nedeniyle bulundukları Tokat'ın Zile ilçesi'nde doğdu. Aslen Kilisli olan Kışlalı, yatılı okuduğu İstanbul Kabataş Lisesi'nden sonra Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni bitirdi. Paris Üniversitesi Hukuk ve İktisadi Bilimler Fakültesi'nde Anayasa Hukuku ve Siyaset Bilimi doktorası yapan Kışlalı, 1972 yılında doçent oldu.
1977'de CHP'den İzmir Milletvekili seçildi. 5 Ocak 1978-12 Kasım 1979 tarihleri arasındaki Ecevit Hükümeti'nde Kültür Bakanlığı görevinde bulundu. 12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra üniversiteye döndü. 1988 yılında profesörlük ünvanını aldı.
Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde ‘Siyaset Bilimi’ ve ‘Siyasal Düşünceler Tarihi’ dersleri veren Kışlalı, Cumhuriyet Gazetesi'nde de köşe yazıları yazıyordu.
Kemalist değerleri savunan aydınların başında gelen, yazılarında ve söyleşilerinde laikliği tehdit eden şeriatçı tehlikeye dikkat çeken Kışlalı, bir dönem genel başkan yardımcılığını da yaptığı Atatürkçü Düşünce Derneği'nde halen yönetim kurulu üyeliği görevini sürdürüyordu.
İlk eşi Nilgün Kışlalı'yı 1995 yılında birlikte geçirdikleri trafik kazasında kaybeden, kendisi de ölümden dönen Kışlalı, kazadan bir yıl sonra Nilüfer Kışlalı ile evlendi. Nilüfer Kışlalı'dan bir çocuğu oldu. Bebek, doğumunun hemen ardından ciğerlerinde meydana gelen sorun nedeniyle öldü. Ahmet Taner-Nilgün Kışlalı çiftinin bir ay önce ikinci çocukları dünyaya geldi. Kışlalı'nın ilk eşi Nilgün Kışlalı'dan da iki çocuğu bulunuyor.
ESERLERİ
Başlıca yapıtları şunlar: Forces politiques dans le Turquie moderne Öğrenci Ayaklanmaları Siyasal Sistemler-Siyasal Çatışma ve Uzlaşma Atatürk'e Saldırmanın Dayanılmaz Hafifliği Kemalizm, Laiklik ve Demokrasi Seçimsiz Demokrasi Bir Türk'ün Ölümü Siyaset Bilimi Ben Demokrat Değilim