Güncelleme Tarihi:
Tantan'ın günümüz batakçı ve vurguncularını benzettiği ‘‘Tapınak Şövalyeleri’’nin müthiş bir öyküsü var. Onlar da zamanında devlet adına hareket ediyor ve inanılmaz bir güç haline geliyor. Kral ve Papa başetmekte zorlanıyor. Ardından ‘‘Temizlik’’ başlıyor. İşte size tarihi Susurluk...
İÇİŞLERİ Bakanı Saadettin Tantan'ın günümüzün batakçılarına, vurguncularına benzettiği, ‘‘Tapınak Şövalyeleri (Templiers) aslında, ‘Papaz Askerler' denilen bir Hıristiyan tarikatıdır. Haçlılar 1099 yılında Kutsal Topraklar üzerinde ilk Frank Krallığı'nı kurunca, Fransız asilzade Hugues de Payns ve 8 silah arkadaşı Kudüs Kralı 2. Baudoin'e çıkıp, ‘‘Hacıların yolda güvenliğini sağlamak ve kutsal yerleri korumak için silahlı papazlardan oluşan bir birlik kuralım’’ diye önerirler. Kral, şövalyeleri Hz. Süleyman'ın efsanevi tapınağını inşa ettiği, bugün El Aksa Camii'nin yanındaki Kraliyet Sarayı'na yerleştirir. Böylece, kuruluş adı ‘Sülemyan Mabedi'nin Fakir Askerleri' olan asker-papazlar tarihe Tampliye (yani Mabet) Şövalyeleri olarak geçer.
9 BİN ŞATOLARI VARDI
1139'da Papa 3. Innocentius, Tarikat'a, ‘vergi muafiyeti, yargı dokunulmazlığı ve imtiyazlar' veren bir emir yayınlar. Tampliye Şövalyeleri bütün krallardan ve Kilise hiyerarşisinden bağımsız, sadece Papa'ya bağlı bir tarikat haline gelir. Hatta zamanla tarikatın Büyük Üstadı, Papa'yı bile ciddiye almayan ‘devletler ve dinler üstü' bir güç haline gelir. ‘Dinsizlerle' yani Müslümanlar'la, Kral ve Papa'ya danışmak bile ihtiyacı duymadan diplomatik ve ticari ilişkiler kurar. Çelik örgülü zırhlarının üzerine, göğsünde kırmızı bir haç bulunan beyaz elbiseler giyen 15 bin asker-papaz ağır ağır bütün Avrupa ve Ortadoğu'ya yayılır. Avrupa'da 9 bin Tampliye Şatosu inşa edilir.
1307, ‘MALKİ CİNAYETİ...'
Hacıları koruyan, onlara bankacılık hizmeti veren, paralarını ‘transfer' eden, kredi açan, faiz alan şövalyeler dönemlerinde kralları hatta Vatikan'ı bile kıskandıracak bir ekonomik güce ulaşırlar. ‘Para gücü + silah gücü + iman gücü' karşısında iki düşman, Fransa Kralı Güzel Philippe ile Papa Clemens işbirliğine gider. Papa son Büyük Üstat Jacques de Molay'nin ruhani gücünü gölgelediğinden şikayetçidir. Fransa Kralı ise Tarikat'a o kadar çok borçlanmıştır ki, alacaklısını ortadan kaldırıp, mal varlığına el koymaya karar vermiştir. 13 Ocak 1307 sabahı Kral'ın askerleri aynı anda, Fransa'daki her şatoyu basar, binlerce şövalye tutuklanır. Papa da bir fetva ile bu ‘operasyonu' kutsar. Şövalyeler, Engizisyon mahkemelerinde, çarmıha tükürmekten sübyancılığa kadar bir sürü inanılmaz suçtan yargılanır. 3 yıl hücrede yatıp işkence gören Büyük Üstat ve yardımcıları ‘halkın önünde aman dilemek' için Paris'in Notre-Dame Katedrali'nin önünde zincirlere vurulur, ama son anda cayarlar. ‘Asıl suçlu Kral ve Papa' derler.
ÜSTAT'IN LANETİ
Böyle olunca, Kral ve Papa, 54 Tampliye büyüğünü, daha önce Yahudiler'in katledildiği, ‘Yahudi Adası' denilen yerde ateşe atarak yakarlar. Son Büyük Üstat, alevler ihtiyar bedenini sararken, ‘Papa Clemens, Şövalye Guillaume, Kral Philippe, en geç bir yıl içinde üçünüzü de Tanrı'nın mahkemesinde yargılanmak üzere bekliyorum. Lanet! Lanet! Soyunuzun 13. kuşağına kadar sizi lanetliyorum' diye bağırır. Gerçekten de bir ay sonra Papa, yedi ay sonra Fransa Kralı ölür. Baş Engizitör sokakta öldürülür. Engizisyon mahkemesinde de Molay aleyhine şahitlik eden iki kişi de asılır. Korku, kralın hayatını ölene kadar zehir eder. Ve Tampliye Tarikatı tarihten silindi zannedilirken, günümüze kadar süren bir efsaneye dönüşür.
DÖNEMİN BANKASI
Tampliye Tarikatı (1118-1312) tarihteki ilk uluslararası ekonomik güçtür. Tampliyeler Avrupa'dan Kudüs'e kadar binlerce şatoya sahipti. O zamanın Doğu-Batı ticaret ve haç yollarını askerleriyle korur, hacıları şatolarında ağırlar, onların paralarını saklar, kredi verir, kambiyo işlemleri yaparlardı. Hacılar ve tacirler, nakit para taşımamak için, örneğin Paris'te Tampliyeler'e emanet ettikleri paralarını, Kudüs'te istedikleri döviz cinsinden çekebilirlerdi. Tarikat para havalesini, çek sistemini, ikili muhasebe sistemini, defteri kebiri icat etmişti. Borç verip vergi vermeyen Tarikat'ın serveti dillere destandı. Öyle ki, günümüzde bile, yollara düşüp Tampliyeler'in gizlediğine inanılan hazinelerini arayanlar vardır.
Serdar DEVRİM
Tantan: Ülkede örtülü savaş var
İÇİŞLERİ Bakanı Sadettin Tantan, Türkiye'nin bir numaralı sorunu olarak vurguladığı ‘yolsuzluk, vurgunculuk, talancılık, çalıp çırpma, komisyon alma’ gibi suçlara karışanları sert bir dille eleştirmeyi sürdürdü. Tantan, Yerel Yönetimler Sempozyumu'nda yaptığı konuşmada, özetle şunları söyledi:
GALİBİYET
Türkiye'de örtülü bir savaş var. Bu örtülü savaş, menfaat gruplarının kendi birliklerinin çözülmemesi, ortaya çıkmaması ve gücünün elinden gitmemesi şeklindedir. Bu savaşın galibi mutlaka milletin kendisi olmak mecburiyetindedir. Bu örtülü savaş içerisindeki menfaat grupları, sadece bu ulusun içerisinde değil, uluslararası boyuta ulaşmış, işbirlikçi olarak tabir edilecek menfaatleri önde tutan, bayrağı asla düşünmeyen, oluşum içerisinde organize kitlelerleden oluşmaktadır.
HATADAN DÖNÜN
Hangi kurumda soygun düzenine katkı sağlamış bürokrat ya da idareci varsa, hatasından vazgeçip halkına dönmelidir. Eğer bu hırsızlığı adi suç netiliğinde göstermeye çalışan bir takım uzmanlar varsa, buna dur demek mecburiyetindesiniz. Çünkü bu milletin parasıdır. Milletin parasını hiç kimse milletin iradesi dışında kullanma şansına sahip değildir. Onun için biz yolsuzluk ekonomisiyle savaşı başlattık ve savaş milletimiz için hayırlı olsun.
Neden benzetti
İçişleri Bakanı Sadettin Tantan, ‘‘Tapınak Şövalyeleri’’ sözü ile ilgili anısını şöyle aktardı: ‘‘Bir süre önce İtalya'da mafya ve çetelere karşı yapılan mücadele sırasında da ortaya çıkan bir durum vardı. Bir ucu yurt dışında, diğeri yurt içinde olan organize suç örgütlerini kasdediyorum. Yurt içinde iyi niyetle bir yapı ortaya çıkıyor. Bu iyi niyetli yapı bir süre sonra bazı kişiler tarafından ele geçirilip bozunuma uğruyor. Bir çıkar ve suç örgütü halini alıyor. Bunun da etrafında ikinci bir çember oluşuyor. Bunlar da o suç örgütünden ekonomik olarak nasiplenmeye başlıyor. Aynen Tapınak Şövalyeleri'nde olduğu gibi. Bu deyimi de 1980'lerin başında okuduğum bir kitaptan hatırlıyorum. Kitap 600-700 sayfa kadardı. BBC muhabirleri yazmışlar. Kitabın adı, ‘‘Kutsal Kase, Kutsal Kan’’ idi. Okuyup bitirene kadar da göbeğim çatlamıştı. Kitap, Kudüs'te bir mabedi korumak için görevlendirilen şövalyelerin, kiliselerin ve Hıristiyan aleminin gönderdiği yardım paraları ile nasıl zengin olduklarını, ilerleyen yıllarda yardımla edindikleri güç sayesinde nasıl ekonomik olarak bir varlık haline gelip, devleti ele geçirmeye başladıklarını anlatıyordu. Hatta, krallara bile borç verir hale geldiklerinden söz ediyordu. Çok güzel bir kitaptı. Daha sonra Umberto Eco'nun ‘‘Foucault Sarkacı’’ adlı kitabını okudum. O kitap da Tapınak Şövalyeleri'ni anlatıyordu. İstanbul'daki konuşmamı hazırlarken bu kitaptaki durum aklıma geldi. Nasıl İtalya'da Di Pietro, soruşturmayı yürüttükçe, yolsuzluğun hırsızlığın içine uluslararası bağlantıları olan Mason locasıyla karşılaştı, bizde de böyle uluslararası bağlantılı yolsuzluk, çıkar, suç örgütleri türedi. Şimdiki mücadelemiz de onlara karşı. Üçlü bir çıkar ilişkisinden söz ediyorum...’’