Oluşturulma Tarihi: Eylül 02, 2001 00:00
Ne için öldürüldüğü çözülemese bile Üzeyir Garih'in orayı neden ziyaret etmekte olduğu çok açık: Çünkü Eyüp Mezarlığı, bir tarih hazinesi. Tarihin her alanını araştıran insanlar için bulunmaz bir açık hava müzesi. Ne acı ki İstanbul'un göbeğindeki bu hazineyi, bize o kabul edilemez cinayet hatırlattı. Şimdi Garih'in önünde katledildiği mezarlar ziyaretçi akınına uğruyor. Ama akın akın Mareşal Fevzi Çakmak ve Küçük Hüseyin Efendi'nin mezarlarına gelenler, onları böylece hatırladıkları için mi geliyorlar, yoksa cinayet mahallini görme arzusuyla mı oradalar anlamak oldukça zor. Tıpkı Eyüp Mezarlığı'nın başına gelenlerin anlaşılamaz olduğu gibi. Belki de Türk insanının mezarlıklarla ‘‘yakın’’ ilişkisi, çocukken iki mezar taşı arasında minyatür kale maç yapmasıyla başlıyor. Biraz büyüyünce yine onlar arasında gerdiği ipe lastiği gevşemiş donlarını asarak sürdürüyor ilişkisini. Sonra, ıslık çalarak bile olsa kimselerin gelemeyeceğinden emin olduğu için, bir ‘‘alem yeri’’ne dönüştürüyor orayı. Taşları kırıyor, çalıyor. Onların dili yok sanıyor. Oysa ki var. Pek çok insandan daha çok. Eyüp'e gidin, göreceksiniz.ÜZEYİR GARİH'İN ÖLDÜRÜLDÜĞÜ EYÜP MEZARLIĞI ASLINDA BİR AÇIK HAVA MÜZESİUçsuz bucaksız bir mezarlık. İstanbul'un en büyük İslam mezarlıklarından. Haliç kıyılarından tepelerdeki sırtlara ve oradan da Edirnekapı surlarına ulaşıyor. Yaklaşık 250 dönüm. Padişahlar, sadrazamlar, şeyhülislamlar, vezirler, kumandanlar, hanım sultanlar, saray mensupları, din, tasavvuf, bilim, fikir, sanat insanları, kaptan-ı deryalar ve halktan kişilerin gömülü olduğu bir ‘‘öbür dünya’’ durağı. Ama şimdi kaç kişi orada yatıyor derseniz, sadece Cumhuriyet döneminde gömülenlerin sayısı belli;: Yaklaşık 250 bin kişi. Tamamını düşünün artık. Asırlık ağaçların içinde, Haliç manzaralı. Dahası içinden tepeye doğru yürümeye devam ederseniz, sizi nefis bir yorgunluk kahvesi içebileceğiniz Piyer Loti kahvesine götürüyor. Ama asıl özellikleri bunlar değil. Eyüp Mezarlığı, bir sosyal, siyasal, kültürel tarihin; özellikle de sanat tarihinin zengin örneklerini barındırıyor. Bir açık hava müzesi, binlerce değerli arşiv belgesini saklayan bir kütüphane gibi... Abartı mı sandınız? Hayır, değil. Fransız araştırmacı Jean Louis Bacque Grammont'a göre, dağcılar için Himalayalar'ın fethedilmemiş bir zirvesi neyse, ‘mezaroloji’ uzmanları için de Eyüp mezarlıkları öyle. Çünkü dünyanın mezar epigrafyası uzmanları, Osmanlı mezartaşlarının, hem estetik açıdan en gelişmiş örnekleri, hem de ölüler ve içinde yaşamış oldukları toplum üzerine en kesin bilgileri verdiklerini söylüyor (Tabii kırılıp bir kenara atılmamış olanlar!). Eyüp Mezarlığı da bunların içinde en önemli yere sahip.HAUTE COUTURE MEZAREyüp Mezarlığı'nda yeralan Osmanlı İmparatorluğu'nun önde gelen şahıslarına ait mezar taşları, İstanbul'daki hiçbir mezarlıkta olmadığı kadar çok. Yüzyıllarca toplumun en yüksek tabakalarını oluşturmuş olan kişilerin son izlerini taşıyorlar. Bu kişiler, yeni ‘‘mezar modaları’’ yaratarak mezar tarihçesinde de rol oynamışlar. Hiç duymuş muydunuz, Jean Louis Bacque Grammont bunlara ‘‘Osmanlı mezar sanatının haute couture örnekleri’’ diyor. Ama o, Eyüp Mezarlığı'ndaki asıl heyecanı bunlarda değil, aile gruplaşmalarında buluyor. Yani, bir sülale kurucusunun çevresinde, yakın ve uzak akrabaların, hısımların ve mesleki ilişkisi olanların mezarları yer alıyor. Bu da birkaç kuşak boyunca süren ilişkiler hakkında bilgi veriyor. Mezarlar rastgele serpiştirilmemiş; her bir mezarın yeri belli bir anlam taşıyor. Mezar taşları inanılmaz bir ince sanat anlayışını içerdiği gibi, ölen kişinin toplumsal statüsünü de belirtiyor: Ulemanın, yeniçerinin, sadrazamın, kaptan-ı deryanın sarıkları başka başka. Yeterli bilgiye sahipseniz, mezarlara baktığınızda kimin Bektaşi, kimin Mevlevi olduğunu hemen anlıyorsunuz. Eyüp Belediye Başkan Yardımcısı Osman Sak, sadece kendisinin tespit edebildiği 160 ayrı mezar taşı olduğunu söylüyor.Eyüp semti, adını Emeviler'in 7. yüzyılda Konstantiniye'ye düzenlediği başarısız seferde sancaktarlık yapan ve İstanbul surları önünde şehit düşen Halid Bin Zeyd Ebu Eyyûb el-Ensari'den alıyor. El-Ensari'nin, Hazreti Muhammed'in yakın dostlarından olduğuna inanılıyor. İstanbul'un fethiyle birlikte, el-Ensari'nin kaybolan mezarı bulunuyor ve adına bir türbe yapılıyor. O zamandan beri, doğum, sünnet, evlenme ve ölüm gibi önemli olaylarda Müslüman halkın en önemli ziyaretgáhlarından biri olan türbe, adaklar adanıp dualar edilen bir külliyeye dönüşüyor. Halkın bu önemli kişiye yakın gömülme isteği ise Eyüp Mezarlığı'nı meydana getiriyor.Ve kimlerin kimlerin istirahátgahı oluyor Eyüp Mezarlığı? Eyüp için önemli bir kişilik olan Ádile Sultan'dan başlayalım. Mezarlığın tek sultan sakini 5. Mehmed (Reşad) ve onun türbesinin haziresinde yakınları yatıyor. Hanım sultanlar, sadrazam ve paşalar, sanatçılar... Mesela büyük üstad Zekai Dede Efendi ile ressamlar Hüseyin Avni Lifij ve Şeker Ahmed Paşa da burada yatıyor. Prens Sabahattin de Pehlivan Kara Ahmed de. Garih cinayeti vesilesiyle hepimizin öğrendiği gibi Mareşal Fevzi Çakmak ile Mevlana Küçük Hüseyin Efendi de. Şairler Necip Fazıl, Ahmet Haşim, gazeteci Ahmet Kabaklı da... Mezarlığın en ilginç bölümlerinden biri ise Gümüşsuyu'na çıkan sırtlardaki Cellat Mezarlığı. Bu bölgedeki mezar taşları diğerlerinden oldukça farklı. Üzerlerinde isim, şekil olmayan kalın iri taşlar. Tarihçiler bu mezarlığı dünya tarihinin en önemli abidelerinden biri olarak görüyor ama ne önemi var, son 30 yıl içinde geriye onlardan pek bir şey kalmamış.VANDALİZM KOL GEZİYOREyüp Mezarlığı, bir yandan oraya gömülmenin kutsallığına inanan insanların yücelttiği bir mekanken, bir yandan da bu düşüncenin kurbanı oluyor. Çünkü oraya gömülme isteği, eski mezarların yok edilmesini doğuruyor. Ama bunu yapan sadece insanlar mı; zamanında yapılmış yollar, zaten pek çok mezarın kepçeyle yokedilmesine neden olmuş. Ama şimdiki durum, çok daha vahim. Bir kere o uçsuz bucaksız ve bunca tarihi değer taşıyan mezarlığın korunması, bir mezarlık şefi ve birkaç mezar kazıcıya bırakılmış durumda, yani tek bir bekçisi bile yok! Büyükşehir'in sorumluluğunda olan güvenlik sorunu, Eyüp Belediyesi'nin tüm başvurularına rağmen hallolmamış. Dolayısıyla mezarlık, bir fuhuş ve uyuşturucu mekanına dönüşmüş; her köşesinde bali kutularına, yastık, döşek parçalarına rastlanıyor. Karanlık, sessiz, suçları ve suçluları saklayan bir yer. Mezar taşları elden geçse, en azından ana yollara lambalar konsa da ertesi gün çoğu tahrip ediliyor. Belediye Başkan Yardımcısı Osman Sak, bir daha hiçbir ustanın yapamayacağı mezar taşlarının, bir balicinin televizyonda seyrettiği karate filmi sahnesine kurban gittiğini anlatıyor: Bir uçan tekme, iş tamam! Hele bir deliden sözediyor, üç dört kişinin kaldıramadığı mezar taşlarını, koca taşları üzerlerine vurarak parçalıyormuş. ‘‘İnanılır gibi değil. Ama maalesef bu mezar taşları, bir baliciye ne ifade ediyorsa, sorumlulara da o kadarını ifade ediyor’’ diyor.Mezarlığı katledenlerin bir bölümü de tarihi eser kaçakçıları. Kimileri restore edilmiş duvarlara terhis olacağı tarihi yazıyor, kimi de sevdiği kızın adını (Aşklarını ilan etmek ve de sevişmek için niye bir mezarlığı seçiyorlar, o da ayrı konu). Lahitlerin içinde ‘‘define’’ arayanlar da cabası. ‘‘Ünlü dekorasyon dergilerindeki kimi yalı bahçelerine bakın, buradaki mezar taşlarından yapılmış çeşmeleri görürsünüz’’ diyen Sak, ayrıca tarihi mezarlar içinde inşa edilmiş ‘‘modern’’ mezarlardan da haklı olarak şikayetçi. Şehirleşmemiz nasılsa, mezarlaşmamız da öyle, ona göre. Gerçekten, düz mermerden, kaba bir şekilde yapılmış yeni mezarlar, eski estetiğin yanında feci bir görüntü oluşturuyor. Hele de üzerinde o mezarı yapan ustanın cep telefonu yeralıyorsa...
button