BAŞKAN – Ben arkadaşlarımı tanıştırayım. Mehmet Şeker Bey, doktor, Gaziantep CHP Milletvekili. Avukat Feyzullah Kıyıklık, İstanbul AK PARTİ Milletvekili. Hemşehriniz İdris Şahin Bey, Çankırı Milletvekili. Ben de Yaşar Karayel, Kayseri Milletvekiliyim. 28 Şubat ve 27 Nisan konusuyla ilgili Alt Komisyon Başkanlığını yapıyoruz.
Sayın Karadayı, Türkiye Büyük Millet Meclisi, ülkemizde demokrasiye müdahale eden tüm darbe ve muhtıralar ile demokrasiyi işlevsiz kılan diğer bütün girişim ve süreçlerin tüm boyutlarıyla araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırma komisyonu kurulmasına karar verdi. Bu dört partimizin müştereken vermiş olduğu bir önergeydi, bunu Meclis ittifakla karara bağladı. Bu süreçle ilgili olarak biz de 28 Şubat döneminin yaşayanları ve şahitleri olarak sizlerle bu konuları görüşmek istiyoruz. Onun için sizleri davet ettik. Teşrifiniz için teşekkür ediyoruz.
Bu komisyon kurulurken ve orada tüm partiler konuşurken bu işi çok önemsediklerini, Türkiye’de bir daha demokrasiyi kesintiye uğratmamak için alınması gereken tedbirlerin araştırılmasıyla ilgili herkesin müşterek beyanları oldu. Sizler de o döneme şahitlik etmiş devlet ve millete hizmet eden insanlar olarak sizlere bunları soracağız normal olarak.
Efendim, öncelikle ben size şunu sormak isterim: Siz, Çankırı gibi Türkiye'nin en zor bölgelerinden birinde fakir bir aile çocuğu olarak yetişmişsiniz ve devlete Türkiye'nin en büyük kuruluşu olan Türk Silahlı Kuvvetlerimize de Genelkurmay Başkanlığı yapmışsınız. Her dönemde var ama özellikle son bazı yazılı ve görsel basına baktığımız zaman özellikle 28 Şubat tarihi söylenince bu darbeyle veya darbe teşebbüsüyle ilgili olan konularla ilgili yazılı ve görsel basında hep sizin isminiz öne çıktı. Niye öne çıkar sizin isminiz? 28 Şubatta ne oldu?
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Evvela, Sayın Başkan, yüce Meclisimizin değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Sizlerle bir arada bulunmaktan da zevk duyuyorum. Böyle bir komisyonun kurulmuş olması beni gerçekten memnun etti. Ben istiyorum ki bazı şeyler, gerçekler ortaya çıksın ve Türkiye’deki demokratik, laik, sosyal hukuk devleti dediğimiz devlet düzeninde bir sıkıntı olmasın. Eğer bana müsaade ederseniz Sayın Başkan, kısaca, bazı konuları yani 28 Şubat nedir, ne değildir, onun hakkında kısa, sizleri yormadan, ana hatlarıyla bazı hususları arz etmek istiyorum.
Şimdi, aradan on beş yıl geçti, yaşımız sekseni geçti. Tabii, zamanında not tutmadık. Bu bakımdan aklımızda olanları, bildiklerimizi sizlere objektif olarak gayet muhtasar ve gerçekçi bir şekilde anlatmaya çalışacağım.
Aşağı yukarı elli küsur sene devlete hizmet ettim, elli üç sene devlete hizmet ettim. Edirne’den Ardahan’a kadar Türkiye'nin her tarafı, yurt dışı dâhil, her tarafından görev yaptım ve ben 22 defa yer değiştirdim. Bunları niye söylüyorum? Ülkedeki her bölgeyi kısmen bildiğimi ifade etmek için.
Şimdi, olayları belirli zaman dilimi içerisinde sebep sonuçlarıyla beraber, sebeplerini ortaya koyarak incelemek lazım. Eğer bir olayın sebebini ortaya koyamazsanız, gerçek sebeplerin ne olduğunu bilmezseniz sonuca göre bir noktaya varamazsınız. Efendim, şu şu bardak kırıldı. Canım bu bardak kırıldı ama esas olan, mühim olan şu: Bu bardağın kırılmasına sebep olan olay neydi, onu anlatmak, onu öğrenmek lazım. Yani sebeplerin ortaya çıkması, olayların çözümünde ve uygulanacak yolda gerçek bir faaliyettir. Ben sonuçlar üzerinde yani sonuçların sebeplerini kısaca yani 28 Şubat nedir, ne değildir, bu görüşlerimi, detaya girmeden, genel hatlarıyla ortaya koyacağım. Ama isimlerden bahsetmeyeceğim. Bu yaşta hafızada, akılda kalanlar azalıyor, kalmayanlar da çoğalıyor maalesef. Elimizde belge yok ama mümkün olduğunca hatırlamaya çalıştıklarım oradan.
Efendim şimdi, 28 Şubatla ilgili çok farklı yorumlar var. Bunların gerçeği hangisi, hangi doğru, onu ben anlatmak istiyorum. Bu olayların içinde yaşamış bir insan olarak, bu olayın içinden bir insan olarak, bunları size samimi ve gerçek bir şekilde arz etmeye çalışacağım. Şimdi bakınız, biliyorsunuz, 28 Şubatla ilgili yorumlar çok farklı ve yanlı. O zamanki basınla, o zamanki ekranlarla bugünkü ekranı, bugünkü yazılı basını şöyle yan yana getirseniz arada korkunç fark var. O zamanki yorumcu gazeteci ile bugünkü yorumcu gazeteciyi yan yana getirseniz çok fark var ama bunun gerçeği hangisi, onu şey yapmak istiyorum.
Şimdi, biliyorsunuz, Anayol Hükûmeti, 3 Mart 96’da Mesut Yılmaz, Ecevit destekli biliyorsunuz, bunları ben siyasetçileri pek unutabilirim, yani üç dört ay sürdü galiba değil mi, Ecevit çekilince üç dört ay sürdü, ondan sonra Refahyol kuruldu. Tabii, bazı sıkıntılar da ortaya çıktı yani Türkiye’de bir siyasi istikrarsızlık vardı. Sizler daha iyi bilirsiniz Başkanım yani Hükûmet nasıl kurulacak, kim kiminle koalisyon yapacak, ortağı olacak, sıkıntı vardı. Ondan sonra Refahyol kuruldu. Bundan son derece mutlu olduk çünkü ülkede bir hükûmet var, bir hükûmet gitti. Yani bizim isteklerimiz var. Biz, Türk Silahlı Kuvvetleri olarak bundan mutluluk duyduk çünkü terörle mücadele için biz Kuzey Irak’a girmiştik. Ne kadar girdik? Çelik-1, Çelik-2 harekâtı, on yedi ay on üç gün Kuzey Irak’ta kaldık. Sonra ne oldu? Sonra Kardak olayı çıktı. Yani Türk Silahlı Kuvvetleri yoruldu, yorulduk. Gece sabahlara kadar uyumadığım, karargâhı eve taşıdığım oldu. Ondan sonra, Kuzey Irak’taki terörü biz bitirdik. Kesin olarak, tam olarak söyleyebilirim, ta 200-300 kilometre kadar güneye gittik, terör o zaman büyük ölçüde bitti ve çok rahatladık. Şimdi ne oldu? Ondan sonra efendim, büyük ölçüde rahatladı Silahlı Kuvvetlerin işi.
Ondan sonra, ben, merhum Başbakanı, Başbakan olduktan sonra ziyarete gittim. Yani bu bir nezaket ziyareti, aynı zamanda görev ziyareti. Gittim, oturduk konuştuk. Silahlı Kuvvetlerin sıkıntılarını, o yapacağı şeyleri anlattı. Hatırladığım kadarıyla bir buçuk saat kadar konuştuk, sonra bana 2 defa teşekkür etti. Bu teşekkürlerin sebebi neydi? Birincisi şu: “Efendim, bu terörle yaptığınız mücadelede başarılı oldunuz, bunun için teşekkür ediyoruz.” İkincisi: “Yurt dışından çok güzel mesaj verdiniz.” O sırada hükûmetlerin kurulma aşamasında ben yurt dışına gitmiştim, yurt dışında gazeteciler şöyle ifadeler de kullandılar: “Efendim, Türkiye’de askerler siyaset üzerinde baskı yapıyor, düz bir Hükûmet kurdurmuyorlarmış.” diye. Böyle bir şey yok. Kime biz “Hayır” demişiz? Ben kendilerine izah ettim: “Türkiye demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir. Partiler siyasetin vazgeçilmez unsurlarıdır, bunlar istediklerini kurabilirler.” falan diye bunlara bir hayli anlattım ve çok memnun oldular ve Erbakan bunu kaçırmamış ve geldi bana 2 defa teşekkür etti, daha başka bir yerde de teşekkür etti. Sonra, dertlerimizi anlattık, bu yapılacak şeyleri anlattık, iyi bir diyalog başladı aramızda. Sonra biz, Güneydoğu’da, tabii, terörden Güneydoğu bayağı sıkıntıya girmişti, bütün gücümüzle o Güneydoğu’daki sosyal, kültürel, ekonomik canlanmaya hizmet ettik asker olarak. Nasıl hizmet ettik? İstihkâm birliklerimize okullar kurduk. O sırada askerlik bir uzamıştı hatırlarsanız, onu özellikle rica ettik. Sebebi, okullara öğretmen yoktu, yedek subay öğretmenleri okullara verdik. Yolları inşa ettik. Ondan sonra, tabiplerimize görev verdik, onlar hastalara, köy hastalarına bakmaya başladılar. Efendim, ilaç milaç, bir sürü şeyle, hatta ben oraya gittiğim zaman genç arkadaşları topladım, şöyle… Kusura bakmayın yani sıkmıyoruz inşallah sizi. Yani sıkıldığınız zaman söyleyin, keseyim laflarımı. Çünkü önemli şeyler. Efendim, şunu söylüyordum: Bir köye gidiyorsanız, cebinizde 5 tane aspirin varsa, bu 5 aspirinin 4’ünü dönerken köye bırakın. Yani elinizdeki bütün imkânları o köye bırakın, 1 tane de yanınıza alın, yolda lazım olur diye. Bu bir hem espri hem de bir direktiftir. Bu bakımdan, orada bayağı çalışmalar yapıldı. Bundan merhum Sayın Başbakan çok memnun, diğerleri memnun, bize hep teşekkür ediyorlardı. Başbakanın beyanatları Silahlı Kuvvetleri umutlandırmıştı. Bazı şeyler söyledi, bunları yapacağız dedi falan. Ondan sonra, yani her vesileyle Hükûmet bizlere ikili olduğumuz zamanlarda teşekkür ediyorlardı.
Sonra efendim, halka olumlu ve istikrarlı beyanlarda bulunuyordu Başbakan. Ondan sonra zaman geçti, yavaş yavaş iç politikada koalisyon ortakları arasında farklı görüşler ortaya çıkmaya başladı. Biliyorsunuz onlar münavebeli olarak öyle değil mi, şeyi aldılar. Ondan sonra bu yazılı basında şurada burada, bir sürü eleştireler ortaya çıktı. Bazıları hakkında şaibeler ortaya çıktı. İsim belirtmiyorum, isim söylemeyeceğim konuşmalarımda.
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – O şaibeler neyle ilgili Paşam?
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Yolsuzluk.
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Yani yolsuzluk anlamında.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Şaibeler ortaya çıkmaya başladı. Gazeteleri incelerseniz o zamanki, çıkmaya başladı. Efendim, birbirini bazı şeyler tehdit ediyor, bazı çevreler bu konu üzerinde ağırlıklı durmaya başladılar. Ondan sonra bu tabii bizleri üzdü, bizleri, bütün Türkiye’yi üzdü.
Şimdi, yavaş yavaş Başbakandaki, merhum Erbakan’daki tavır da değişmeye başladı, bazı farklı ifadeler ortaya atmaya başladı ama bunları espri olarak mı anlattı, attı, yoksa gerçek bir düşünce olarak mı ortaya attı, onu bilemem. Sonra Libya gezisi ortaya çıktı. Libya gezisi biliyorsunuz, hâlâ tartışılan bir konudur. Bu biraz Türkiye'nin itibarını sarstı. Hatta, bunu tam net olarak şey yapamadık, bana bilgilerden bir tanesi, daha evvel Cezayir’e gitmiş, orada radikal bazı gruplarla da görüşmüş diye bazı ifadeler aklımda kaldığı kadarıyla bunlar söylendi. Yani şunu söyleyeyim ben…
BAŞKAN – Paşam, merhum Erbakan’ın D-8 Projesi kapsamında en son ziyaret ettiği yer Libya. D-8 Projesiyle 8 tane devletten en sonuncusu.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Efendim, şimdi ben onu şey yapmıyorum, her şeyin bir sebebi vardır. Adam oraya sigara içmeye gitmedi, bir iş için gitti ama oradaki tavırları, bir devlet başkanının, Kaddafi’nin tavırları falan basına yansıdı, bunlar gerçekten üzdü herkesi.
Şimdi, devam ediyorum: Ondan sonra tabii, Türkiye’de bazı yerlerde rejim karşıtı bölücü içerikli beyanatlar ortaya çıktı. Tarikat liderlerinin, sarıklı, cüppeli, sakallı, şalvarlı, rejim karşıtı bazı görüşleri Başbakanlık şeyine intikal etti. Bu, kamuoyunda büyük bir rahatsızlık yarattı, hâlâ da tartışılan bir konudur. Anadolu’nun muhtelif yerlerinde vaazlar verilmeye başlandı. Bu vaazlar tabii rejim karşıtı vaazlar. Ondan sonra, bölücü, gerici faaliyetler, laflar başladı. Bunlar tabii, bizi üzdü, bizi değil bütün Türkiye’yi üzdü. Bizim görevimiz belli. Yollarda
trafik kesilmek suretiyle yollarda namaz kılmalar başladı. Bunları gazetelerde, televizyonlarda gördünüz. Bunlar tabii, yavaş yavaş itibar sarsıcı tablolar ortaya çıktı. Bazı belediye başkanlarının cumhuriyet karşıtı konuşmaları, isim vermiyorum, tekrar ediyorum, biliyorsunuz, bazı belediye başkanlarının oldu. Sincan’daki Kudüs gecesi, Filistin halkına destek yönünden çıkıp rejim karşıtı olaylar hâline döndü. Ondan sonra, İran Büyükelçisi geldi, orada konuşmalar yaptı. Orada televizyon habercisi bir kadın da dövüldü ve bu suretle orası bayağı bütün kamuoyunun ilgisini çekecek bir duruma geldi, kamuoyunu rahatsız etti. Hâlâ söylenir. Bu arada tabii, cihat çağrıları oldu. Türk Silahlı Kuvvetlerine iftiralar atılmaya başlandı. Dinsizlik suçlamaları, ordu aleyhine söylentiler,
Atatürk karşıtı eylemler başladı. Her kışlada cami olmasına rağmen her nedense asker dinsiz çıktı ortaya. Bunlar bazı gazetelerde, televizyonlarda açık açık yayınlandı. Fakat o arada ayrıca pompalı tüfeklerin bazı yerde toplandığına dair bilgiler oldu. Yani pompalı tüfeklerin bir yerde toplanmış olması demek, ileride içte bir sıkıntı olacak anlamına gelen bir ihbardı. Bunlar bizi endişeye kaptırdı.
Sonra, tam o sırada, maalesef, büyük bir şansızlık olarak tankların oradan geçmiş olması.
BAŞKAN – Niye maalesef Paşam?
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Bu tesadüftü yani bazı şeyler ters zamanda ters iş, ters rastlantı. Ters zamanda ters rastlantı. Şimdi orada Sincan olayları oluyor, şunlar oluyor, bunlar oluyor, bir de tanklar oradan geçiyor. Tabii, kamuoyu o zaman ne yaptı, bazı yanlılar? Darbe söylentileri ortaya çıktı. “Darbe olacak, tanklar yürüdü.”
Şimdi aslında, bu tankların yürüyüşünden benim haberim yoktu. Sayın Cumhurbaşkanına da bunu söylemiştim. “Nedir bu?” dedim. Sonra öğrendim ki tanklar oradan geçer ve Askerî Havaalanı var ya, oranın NATO’yla irtibatı olurmuş, o zaman zaman oraya gider eğitim yaparlarmış. Bu, iki yoldan gidermiş, yolun bir tanesi işte, kısa, uzun, onları anlattılar, geçmiş bir şey ve tanklar o gün geç gitmiş. Bana anlatılanı söylüyorum. Çünkü tanklardan bir tanesi arıza yapmış. Şimdi, bunun yorumları herkes farklı olabilir, siz farklı yorumlayabilirsiniz, gerçekler farklı olabilir, Sayın Başkan farklı yorumlayabilir. Ben olayları olduğu gibi anlatmaya çalışıyorum çünkü gerçekler ortaya çıksın. Ondan sonra, bu darbe söylentileri o kadar yaygınlaştı ki bunu artık para gibi adamlar ihtiyaç olduğu yerde kullanıyorlar. “Bak darbe olur, sen şunu yap!” Tabii bu siyasi ortamda da konuşulmaya başladı, basında da bazı çevrelerde konuşulmaya başladı. Ama tankların yürüyüşü onlara bir şey verdi değil mi efendim, tanklar yürüdü ama bunun sebeplerini kimse bilmiyor.
Ondan sonra, Aczmendilerin Ankara yürüyüşü çıktı, Hizbullah cinayetleri ortaya çıktı ve başladı. Çeşitli cemaatlerin laikliğe aykırı beyanatları, ifadeleri var. Sonra, ekonomide bir İslam Birliği lafları. Bunların hepsi bir araya geldiği zaman acaba Türkiye nereye gidiyor diye insanlar düşünmeye başladı. Merhum Başbakanın bu konuda üzerindeki tepkileri şöyle oldu: Bunlar “Faso fiso” dedi. “Faso fiso” demedi mi? Dedi.
BAŞKAN – O Susurluk Komisyonuyla ilgili söylememiş miydi?
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Hayır, o zaman da söyledi. Benim hatırladığım kadarıyla. Ülkenin birçok yerinde, Türkiye'nin hemen her tarafında “Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık” eylemleri çıktı ve bu günlerce devam etti. Bunlar için de “Mum söndü oynuyorlar.” dedi merhum Başbakan.
BAŞKAN – Başbakan değil de Şevket Kazan diyelim.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Efendim, isim vermiyorum artık.
BAŞKAN – Merhum Başbakan dediniz de.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Çünkü isim verdiğim zaman suç isnadı gibi bir ifadeye giriyor. Ben olayları olduğu gibi, hatırladığım kadarıyla olduğu gibi anlatmaya çalışıyorum, kusura bakmayın.
Bundan sonra, işte “Gulu gulu dansı” lafı ortaya çıktı. Sonra gene bir ifade “Kanlı mı olacak, kansız mı olacak? Bu rejim kanlı mı değişecek, kansız mı değişecek?” Bu çok vahim bir ifade. Ne demek “Kanlı mı olacak, kansız mı olacak?” Tabii, “Kadayıfın altı kızardı, kızarmadı.” lafları var. Bu arada, tabii, dış etkileri de görmeye başladık ama biz yavaş yavaş asker olarak korkmaya başladık. Allah korusun, PKK durmuş, bitmiş, yeni baştan bir iç huzursuzluk çıkarsa, biz bundan korkuyoruz. Partiyle, şununla bununla alakamız yok, bir şikâyetimiz de yok, devam ediyoruz biz ama bu şekilde söylemler, bu şekilde eylemler bizi rahatsız ediyor.
Şimdi, dış etkenler neden olur? Fiilî etkenler oluyor. Yalnız şunu ben özellikle söylemek isterim: Türkiye bulunduğu coğrafya itibarıyla, bir asker gözüyle bakıyorum ve hep öyle bakmışımdır, jeopolitik, jeostratejik ve ekostratejik bakımdan dünya ve üç kıtayı birbirine bağlayan, dünyanın en kritik bölgesinde olan bir ülkedir. İskenderun Körfezi’yle Hazar Denizi’ni birleştirirseniz bunun doğu ve güneyinde aşağı yukarı dünya petrol rezervinin yarıdan fazlası o bölgede bulunur. Kafamda kalan yüzde 60’ı oradadır. Bu bakımdan, bütün dünya Türkiye’deki olaylarla yakından ilgilenmek durumundadır. Ayrı bir şey daha var, bir Osmanlı İmparatorluğunun biz parçalanmış bir bölümüyüz. Etrafımızda aşağı yukarı, bizim asırlarca bize bağlı olan 6-7 tane devlet var. Bu devletlerin her birisinin de Türkiye’den isteği var. Bunu açıklamazlar. Ermenistan’ın bayrağında Ağrı Dağı var, öyle mi? Suriye’nin haritasında, Hatay bölgesi Suriye’nin toprakları içerisindedir. Eğer yormayacaksam sizi bir misal anlatacağım akıllarda kalmak bakımından. Ben, Hafız Esad zamanında kurmay albayım, Suriye, Lübnan, Ürdün, o bölgede ataşeyim. Yusuf Şakur’u ziyarete gittim. Yusuf Şakur kim? Hafız Esad’ın Genelkurmay Başkanı. Gittim oturdum, arkada bir harita var, kabartma harita var ya, Suriye haritası, o harita var. Gözüme takıldı, baktım, Hatay, Suriye toprakları içerisinde görünüyor. Hatırlarsanız, üç beş sene evvel İzmir’de fuar açtılar, o fuarda dahi dağıttıkları haritada aynı şekilde Hatay Suriye topraklarındaydı. “Sayın General, bu arkadaki haritada bir yanlışlık yok mu?” dedim. Adam şöyle yavaşça kafasını –biraz hikâye gibi anlatıyorum da sizleri sıkmamak için- arkaya doğru çevirdi “Ne gibi?” dedi. Dedim “Orada Hatay Türk toprağıdır ama sizin hududu yanlış geçirmiş haritayı yapanlar.” Bir de bir daha sol taraftan baktı “Ne önemi var? Önemli değil.” dedi. Ben de şunu söyledim: “Eğer bir gün Hatay’a gitmek isterseniz size vize konusunda destek olabilirim.” dedim. Adam biraz bozuldu bana. Yani adamların -Yunanistan da vardır, Bulgaristan da- hâlâ Türklere karşı, Osmanlılara karşı alacakları bazı şeylerin olduğunu empoze ediyorlar. Nasıl Güney Kıbrıs’ta eğitim veriliyor, bu ülkelerde de aslında hepsi dostumuz, ayrı mesele, dost fakat gerçek bu. Gerçek “Türkiye’den alacağımız topraklar var.” diyorlar. Burada yaşayan bir insan olarak söylüyorum. Orada yaşadım ben.
Şimdi, bunu bu kadar arz ettikten sonra geçiyoruz. Bu olaylar, içteki gelişmeler, tabii asker olarak bizi endişeye sevk ediyor, ne olacak? Bir sürü raporlar geliyor, MİT’ten geliyor, emniyetten geliyor, İçişleri Bakanlığından geliyor; yani pek çok raporlar geliyor. Bu raporların içinde hepsi Türkiye’de bazı şeylerin gelişmekte olduğu… Tabii, bunu bir asker olarak haftalık görüşmede Sayın Cumhurbaşkanına arz ettim ve aslında o da biliyormuş galiba bu şeyleri. Ondan sonra Sayın Cumhurbaşkanı dinledi, bir gün dedi ki bana… Ve zaten bu konu, yani 28 Şubattan bir iki ay evvel Millî Güvenlik Kurulunda bu konular dile getirilmeye başlanmıştı. MİT dile getirdi, emniyet dile getirdi, yani Türkiye’deki bu yanlış görüntü, huzursuzluğa gidiş konuşulmaya başlanmıştı. Şimdi, dedi ki bana: “Bunun bir brifingini verebilir misiniz?” “Hayhay.” Brifingi kim hazırlıyor? Bize gelen raporları, Genelkurmaya davet ettik, gelen şeyleri kendilerine arz ettik. “Bu raporları bana verin.” dedi. Sonradan duyduğumuza göre bu raporları almış, orada bir komisyon kurmuş, bu komisyonda değerlendirmeler yapmış, ondan sonra bunların büyük ölçüde doğru olduğunu, bazılarına iştirak etmediğini, bazılarına mükerrer olduğunu; benim öğrendiğim… Ondan sonra, zaman zaman da bu konular Millî Güvenlik Kurulunda dile geliyor. Bu brifingle rejim karşıtı, yıkıcı, bölücü ve gerici faaliyetleri kendilerine arz ettik. Zaten Millî Güvenlik Kurulunda da zaman zaman bunlar kısa kısa konuşuluyordu.
Ve Millî Güvenlik Kurulunu 28 Şubat günü toplantıya çağırdı, zaten şey toplantısına… Neden Millî Güvenlik Kurulunu çağırdı? Çünkü Millî Güvenlik Kurulu, devletin anayasal düzeninin millî varlığının, bütünlüğünün milletlerarası alanda siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik dâhil bütün menfaatlerinin ve ahdî hukukun her türlü iç ve dış tehditlere karşı korumak ve kollamasıdır. Orada görüşme yapılır, herkes fikrini söyler. Millî Güvenlik Kurulunda herkes çok rahat bir şekilde konuşur, yani Cumhurbaşkanı nasıl konuşursa ben de aynı konuşurum, Başbakan da konuşur. Ve bunları konuştuk.
Gittiğimiz zaman Millî Güvenlik Kurulunda o gün, 28 Şubatta evvela MİT Başkanlığı hatırladığım kadarıyla bir brifing verdi. Ondan sonra İçişleri Bakanlığı bir brifing verdi fakat o brifingde çok önemli şeyler vardı aklımda kalan, yani çok bilmediğimiz şeyler varmış. Sonra Genelkurmay Başkanlığı kısaca bir brifing verdi ve sonuç raporları yazıldı. Her Millî Güvenlik Kurulundan sonra bir bildiri yayınlanır ya, o bildiride sonuç raporları yazacak ama on buçuk saat toplantı olmuş, çünkü artık herkes çok rahat bir şekilde konuşuyor. Uzun sürdü konuşma, şeyler, yani toplantı. Çok da yorulduk. Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri bunu kaleme alır, yani o gün bildiride neler söylenecek, hangi konular yapılacak onu alırken 18 maddelik de bir tablo çıktı ortaya. Şimdi, yalnız şunu söyleyeyim: Burada basında baskıyla… Hayır, kesinlikle. Sayın Cumhurbaşkanı tecrübeli bir adamdı, her maddeyi tek tek “Sayın Başbakanım bu maddeye iştirak ediyor musunuz? Sayın Genelkurmay Başkanı iştirak ediyor musunuz? Sayın İçişleri Bakanı…” Herkese tek tek sordu, tek tek sordu; bunu bilesiniz. Ondan sonra dedi ki… Artık 18 madde bittikten sonra, bildiri hazırlandı ama herkes çok yorulmuştu, on buçuk saat düşünebiliyor musunuz toplantı… Dedi ki: “Bunun imzalarını yarın alsın kaleme ve bu kaleme aldığı zaman yarın imzalayalım.” Ve hakikaten Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri bunu kaleme alıyor. Ertesi gün getirdi, imza ettik; ben de imza ettim, bütün arkadaşları dolaştı. Başbakana gitmiş iki sefer, hani “Gecikti imzalamadım.” lafları var, Meclisteymiş, bir defa daha gitmiş bilmem nerdeymiş, onun için sordum “Niye gecikti?” falan diye; kendisi bana onu söyledi, “Meclisteydim.” falan dedi o zaman. Ondan sonra bu Hükûmet “Millî Güvenlik Kurulunun aldığı kararlar tavsiye niteliğindedir.” ve Hükûmet o şekilde… Sizlere, tereciye tere satmayalım Sayın Başkanım, bunları gayet iyi biliyorsunuz. Tavsiye niteliğindedir ve bunları biz Hükûmete bildirdik.
Sonra, Hükûmet tarafından onaylandı ve bir genelge yayınlandı. Şimdi, müsaade ederseniz o genelgenin şeylerini okuyayım, Başbakanın imzasıyla: “Bu konuların önemi dikkate alınarak, yani Millî Güvenlik Kurulu tavsiye kararlarının, Anasaya’mızın Türkiye Cumhuriyeti devletinin demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olması çerçevesinde bakanlığınızı ilgilendiren konularda konuyla ilgili kısa, orta ve uzun vadeli tedbirlerin dikkat ve ihtimamla ele alınması; mali destek, yasa değişikliği ihtiyaç gösteren tedbirler varsa bunlar hakkında da Bakanlar Kurulunca gereğinin yerine getirilmesi için Başbakanlığa bilgi verilmesini rica ederim. Başbakan.” Bu yayınlandı.
Tabii, böylece yayınladığı şey Millî Güvenlik Siyaset Belgesi hâline döndü, yani ne demek Millî Güvenlik Siyaset Belgesi? Her sorumlu orada geçen şeyleri takip etmekle sorumlu; ben de sorumluyum, siz de sorumlusunuz, o da sorumlu. Bu hâle geldi. Bakanlıklar bu arada onlar da genelgeler yayınladılar fakat benim aklımda kaldığına göre, İçişleri Bakanlığının yayınladığı bir genelgeye baktım, bir hayli uzun, bilmediğimiz, bize intikal etmeyen neler varmış şaşırdım kaldım. Şimdi “Hangileri?” derseniz cevap veremem, o zaman hâlâ kafamda olan şeyler. Ondan sonra, ben Sayın Başbakana, rahmetliye dedim ki: “Efendim, bu konularda basında, şurada burada askeri siyasete çekecek çok baskılar, görüntüler var. Bizi, askeri siyasete sokmayın ve o görüntüyü ortadan kaldıralım. Başbakanlıkta bir grup kurun, o grup onları ifade etsin, artık bundan sonra çünkü biz ancak gelen raporları size göndeririz, siz de… Ondan sonraki toplantılarda ne oluyordu? Ondan sonraki toplantılarda bakanlıklar yaptıkları veya yapamadıkları icraatı orada gelip anlatıyorlardı, anlatmaya çalışıyorlardı. Ondan sonra…
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Başbakanlık Takip Kurulunu diyorsunuz değil mi?
GENELKURMAY ESKİ BAŞKANI İSMAİL HAKKI KARADAYI – Başbakanlık Takip Kurulu.
Ben bunu bilahare Mesut Bey’e, ikinci başkan kanalıyla Mesut Yılmaz’a ve ikinci başkan kanalıyla intikal ettirdim. Dedim ki bunu söyleyin… Ha Başbakan şunu söyledi bana: “Değerlendirelim.” dedi, merhum Başbakandan bahsediyorum. Ve bu artık biz rahatladık, tekrar işimize döndük falan. Millî Güvenlik Kurulundaki konuşmalar, değerlendirmeler devam ediyor. Sonra, televizyondan ben merhum Başbakanın istifa ettiğini duydum.
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Üç ay sonra tabii.
GENELKURMAY ESKİ BAŞKANI İSMAİL HAKKI KARADAYI – Üç ay on sekiz gün, dört ay sonra istifa ettiğini duydum. Şimdi, bazıları bana soruyor: “Ya Paşam hakikaten bilmiyor muydun?” Hem vallahi hem billahi bilmiyordum, yani böyle bir şeyin olacağını bilmiyordum. Şimdi, bu olaylar buraya kadar devam etti ve Başbakan istifa etti. Ben bir kitapta okuduğum, ismini veremeyeceğim bir şeyi…
Efendim, biraz evvel Türk Silahlı Kuvvetlerinin öneminden bahsettim, yani dünyadaki Türkiye'nin rolünden bahsettim, bunu anlatırken bir şeyi unuttum: Türkiye çok kritik bir yerde olduğu için silahlı kuvvetlerin, ekonominin, siyasetin çok güçlü olması lazım. Silahlı kuvvetler güçlü olduğu sürece bu kadar düşman arasında biz rahat yaşayabiliriz. Demirel’in bir lafı vardır, bana söylemiştir: “Ben silahlı kuvvetlerin öneminin o kadar farkında değildim, silahlı kuvvetler bölünürse Türkiye bölünür.” demiştir, bana bunu söylemiştir. Ben şunu söylüyorum, daha ileri gidiyorum: “Silahlı kuvvetler siyasetten çekilmeli, siyasete katiyen bulaştırılmamalı çünkü siyaset silahlı kuvvetleri yıkar, yıkmaktır.” Bunu, elli üç sene hizmet etmiş bir insan olarak söylüyorum, 27 Mayıs ihtilalini görmüş bir insan olarak söylüyorum, 12 Eylülü görmüş bir insan olarak söylüyorum.
BAŞKAN – Niye bulaşıyor peki?
GENELKURMAY ESKİ BAŞKANI İSMAİL HAKKI KARADAYI – İşte sebeplerini izah ettim. Şimdi, bunu sorduğunuza göre ben zatıalinize bir şey söyleyeyim, okuyayım…
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Ha, bir kitaptan bir yer okuyacaktınız.
GENELKURMAY ESKİ BAŞKANI İSMAİL HAKKI KARADAYI – Hayır, kitaptan okumayacağım.
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Sayın Karadayı “Kitaptan bir şey okuyacağım.” dediniz de ben onu bekliyorum.
GENELKURMAY ESKİ BAŞKANI İSMAİL HAKKI KARADAYI – Kitaptan değil, şurada bir şey vardı…
Şimdi ismini herkesin çok iyi bildiği bir şahsın bir ifadesini kitapta buldum: “En büyük şans -yani 28 Şubatta- Süleyman Demirel gibi bir Cumhurbaşkanımızın ve GENELKURMAY ESKİ BAŞKANI İSMAİL HAKKI KARADAYI gibi bir Genelkurmay Başkanımızın olmasıydı. Çünkü bildiğim kadarıyla her ikisi de askerî müdahalelerden yana değillerdi.” Askerî müdahale oldu mu? Hayır. Bu şahsı hepinizin çok iyi bildiğini… “Ben hayatım boyunca, Anayasa’mızın ve yasalarımızın layıkıyla uygulanması, askerî müdahalelerin olmayacağına ve Türkiye Cumhuriyetini bölmeye hiçbir gücün yetmeyeceğine yakın tarihimizi çok iyi bildiğimden kesinlikle inanmışımdır.” diyor. Bunu ismini söylemediğim, bu kitapta var; bunu ben bu kitapta tesadüfen gördüm, aldım.
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Hangi kitapta?
GENELKURMAY ESKİ BAŞKANI İSMAİL HAKKI KARADAYI – Bir kitaptan bunu aldım. Şimdi…
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Çok affedersiniz bir atasözü vardır, derler ki: “Lafın tamamı çocuğa söylenir.” Biz anladık.
GENELKURMAY ESKİ BAŞKANI İSMAİL HAKKI KARADAYI – Söylemeyim mi yani?
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Hayır, hayır; bu hitabı anladık yani, biz anladık onu, kimin söylediğini anladık yani.
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – “Kitaptan aldım.” dedi zaten.
GENELKURMAY ESKİ BAŞKANI İSMAİL HAKKI KARADAYI – “Kitaptan aldım.” diyorum.
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – İşte tamam, biz anladık onu.
GENELKURMAY ESKİ BAŞKANI GENELKURMAY ESKİ BAŞKANI İSMAİL HAKKI KARADAYI – Şimdi başka bir şey, mesela 28 Şubatla ilgili söylemiş bir hukukçu, bakanlık falan yapmış bu adam, diyor ki: “28 Şubat sürecinde çok ciddi bir irticai durumu vardı.” diyor, “Çağdaş bilimsel İslam yerine şeriat ve tarikat anlayışı getirilmek istendi.” diyor. Bunu da bir kitaptan, bir yerden aldım. Bunu da söyleyen bakanlık yapmış bir hukukçu. Şimdi bunu diyeceksiniz ki: “Ya Paşam bu şeyler nereden duyuyorsunuz?” Siz de haklısınız, ben de haklıyım çünkü ben ne dedim sizlere? Gördüklerimi objektif olarak söyleyeceğim. Türkiye’de bir hukuk devleti tam olarak oturursa asker kendisine baksın; evet, bu kesinlikle öyle.
Şimdi, 28 Şubat bu durumda nedir, ne değildir sizin takdirlerine bırakıyorum. Yani inanın, 28 Şubatı çok özet olarak anlattım, başında, yani Genelkurmay Başkanı olarak size çok samimi söylüyorum, objektif olarak olayları olduğu gibi anlatmaya çalıştım. Bunlar artık sizin takdirlerinize bağlı.
Şunu söylüyorum: 28 Şubat bir darbe dönemi değildir ama ondan sonra ne oldu, onu bilemiyorum. Ben sekiz ay sonra da emekliye ayrıldım, dört senemi doldurdum. Sayın Cumhurbaşkanı bana yaşım müsaitti, bir sene daha kalmam için teklif etti bir bakan vasıtasıyla; ben bunu kabul etmedim, hatta çok evvel de evimi bile taşımıştım. Bu bakımdan, hatta, çok ayıptır bunu söylemek, cumhuriyet tarihinde ilk defa Devlet Şeref Madalyası bana verildi, cumhuriyet tarihinde ilk defa Hükûmet tarafından, hepsinin bakanların imzasıyla ilk defa Devlet Şeref Madalyası bana verildi. Bunu neden söylüyorum? Eğer benim bir hatam olsaydı veya o zamanki silahlı kuvvetlerdeki arkadaşların bir hatası olsaydı bana bunu layık görmezlerdi, benim için bir şereftir.
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – O biraz toprak farkı mı yoksa?
GENELKURMAY ESKİ BAŞKANI İSMAİL HAKKI KARADAYI – Anadolu toprağı mı?
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Puan farkı olsa gerek.
GENELKURMAY ESKİ BAŞKANI İSMAİL HAKKI KARADAYI – Nasıl yani puan farkı?
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Şimdi “torpak” diyorlar ya, bazı toprak demek ki öyle insan yetiştiriyor, bazı toprak öyle yetiştiriyor. Siz iyi toprakta yetişmişsiniz.
GENELKURMAY ESKİ BAŞKANI İSMAİL HAKKI KARADAYI – Anadolu toprağı, evet.
BAŞKAN – Paşam, bu anlattıklarınız için teşekkür ediyorum. Yaşadıklarınızı özetlediniz.
GENELKURMAY ESKİ BAŞKANI İSMAİL HAKKI KARADAYI – Ha, bir şey daha.
BAŞKAN – Buyurun.
GENELKURMAY ESKİ BAŞKANI İSMAİL HAKKI KARADAYI – Kusura bakmayın.
Burada son zamanda herkesin kafasına takılan bir şey var, sekiz yıllık eğitim. O 18 maddenin içerisinde bir tanesi de budur. Bunu araştırdım çünkü orada herkes var Millî Güvenlik Kurulunda. Bunu efendim, sekiz yıllık eğitim ANAYOL Hükûmetinin Millî Eğitim Şûrasında alınan bir kararmış ve okullardaki eğitim süresinin yüzde yüz artırılması hedefine yaklaşmış. Bunu da kısaca arz edeyim.
Evet, benim arzım bu kadar.
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – ANAYOL Hükûmetinin mi?
GENELKURMAY ESKİ BAŞKANI İSMAİL HAKKI KARADAYI – ANAYOL Hükûmetinin millî eğitim şurası…
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Millî Eğitim Şûrasında karar almışlar ya, tavsiye kararı.
GENELKURMAY ESKİ BAŞKANI İSMAİL HAKKI KARADAYI – Ben bunu…
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Var efendim, tabii ben biliyorum, doğru.
GENELKURMAY ESKİ BAŞKANI İSMAİL HAKKI KARADAYI – Doğru yani.
Şimdi, Sayın Başkan eğer isterseniz ben Üsteğmen olarak 60 ihtilalini de yaşadım. Çok kısa bir iki noktaya da ihtilalleri araştırıyorsak, sizi yormayayım…
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Yok, estağfurullah, hem 80’den, hem 71’den, hepsinden…
BAŞKAN – Sizin hayatınız bir bakıma darbeler hayatı, yani 60 var, 60’dan sonraki Talat Aydemir var, ondan sonra içerideki cuntalar var; hep siz o dönemleri yaşayarak gelmiş insansınız.
GENELKURMAY ESKİ BAŞKANI İSMAİL HAKKI KARADAYI – 28 Şubat demeyin ama.
BAŞKAN – 12 Mart var, 80 var.
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Sayın Karadayı biz bir şey demiyoruz da sizin silah arkadaşlarınız, yanınızda çalışma arkadaşınız diyelim ki sizin adınıza, bakın burada bir belge de var, biraz sonra arz edeceğim, Genelkurmay Başkanı adına diye imza atan Çevik Bir’in yazıları da var. Bunları da size soracağız ama sizin adınıza konuşanlar diyor ki: “Bu bir postmodern darbedir.”
GENELKURMAY ESKİ BAŞKANI İSMAİL HAKKI KARADAYI – Hah, çok güzel bir laf.
BAŞKAN – Yani siz söylemeseniz bile sizin adınıza imza atanlar ve sizi temsil edenler bunu böyle tasnif ediyorlar. Onun için adı “postmodern darbe” veya “darbe girişimi” olarak…
GENELKURMAY ESKİ BAŞKANI İSMAİL HAKKI KARADAYI – Benim oradaki notumda var postmodern darbe. “Postmodern darbe” ifadesini kullanan fevkalade aptalca bir ifade kullanmıştır. Hani bazı insanlar vardır, ileri çıkmak, önde görünmek şeyi… Bunu kim çıkarttı, nereden çıkarttılar hâlâ hayıflanırım ve üzülürüm.
BAŞKAN – Çevik Bir ‘in ismi var.
GENELKURMAY ESKİ BAŞKANI İSMAİL HAKKI KARADAYI – Hayır, şimdi şöyle…
BAŞKAN – İsim olarak siz söylerseniz, tespitler için söylüyorum.
GENELKURMAY ESKİ BAŞKANI İSMAİL HAKKI KARADAYI – Siz buradasınız, şimdi bakınız, Genelkurmayda şöyle bir gelenek vardır, Genelkurmayda onu söylediniz de ben şunu söyleyeyim: Üst makamlara gönderilecek yazı Genelkurmay Başkanının imzasıyla gider, eğer ast makamlara gönderilecek bir yazı, kuvvetlere gönderilecek bir yazı yine Genelkurmay Başkanının ama bazı önemli konular İkinci Başkanın imzasıyla gidebilir ama ikinci başkan önemli konuyu bana getirir “Komutanım böyle böyle bir yazı yazdık.” Ben “Şurayı değiştirin.” derim ve oraya parafe ederim. Şimdi siz buradan çıktıktan sonra, buradaki değerli üyelerimiz Başkan adına diye bir iki tane yazı yazsalar geçerli mi olur? Hayır, söyleyin canım.
BAŞKAN – Böyle bir şey olmaz yani.
GENELKURMAY ESKİ BAŞKANI İSMAİL HAKKI KARADAYI – O zaman bu niye olsun?
BAŞKAN – Hayır, o zaman böyle bir şey varsa bu disiplinsizliktir ve emre itaatsizliktir ve hiyerarşinin bozulması nedeniyle gereğinin yapılması gerekir.
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Yani, yazı mı yok, orijinali mi yok?
GENELKURMAY ESKİ BAŞKANI İSMAİL HAKKI KARADAYI – Hayır, görmedim ben.
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Ben onu soracağım dedi, sonra bilahare…
GENELKURMAY ESKİ BAŞKANI İSMAİL HAKKI KARADAYI – Siz bana sorun.
BAŞKAN – Siz buyurun da ben size daha sonraki konularla ilgili soracağım.
GENELKURMAY ESKİ BAŞKANI İSMAİL HAKKI KARADAYI – Şimdi gelelim şeye, nereye?
BAŞKAN – “60” dediniz.
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Sizin sunumunuz bittikten sonra soruları soracağız Paşam.
GENELKURMAY ESKİ BAŞKANI İSMAİL HAKKI KARADAYI – Yani terleteceksiniz.
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Yok, terletmek değil, klimalı odadayız yani merak etmeyin.
GENELKURMAY ESKİ BAŞKANI İSMAİL HAKKI KARADAYI – Fakat bugün biraz terledim ben şeyde…
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Sayın Erbakan’ın orada on buçuk saatte terlediği gibi terletmeyeceğiz, daha şeyizdir o konuda.
GENELKURMAY ESKİ BAŞKANI İSMAİL HAKKI KARADAYI – Anadolu toprağında öyle mi?
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Anadolu toprağı ne de olsa.
GENELKURMAY ESKİ BAŞKANI İSMAİL HAKKI KARADAYI – Şimdi, ben 60 ihtilalinde üsteğmendim. Davutpaşa’da görev yapıyordum. Size ben gerçekleri anlatmaya çalışıyorum çünkü bu konu önemli, çünkü bu konudan siz bir sonuç çıkaracaksınız ama burada duygusal bir şey yapmamak, objektif olarak konulara yaklaşmak, sebeplerini objektif olarak çıkartabildiğiniz takdirde bu kurum faydalı olur; yoksa, benim ideolojim şu diye yazarsam o zaman kötülük yapmış olurum.
BAŞKAN – Biz ne hâkimiz ne savcıyız, bizim derdimiz…
GENELKURMAY ESKİ BAŞKANI İSMAİL HAKKI KARADAYI – Biliyorum, ben de onun için rahat konuşuyorum.
BAŞKAN – Biz burada millet iradesini temsil eden Meclis adına bir görev yapıyoruz, hiçbir yanlı tutum ve davranışımızın olması diye bir şey söz konusu olmaz.
GENELKURMAY ESKİ BAŞKANI İSMAİL HAKKI KARADAYI – Hayır, ben genelde söylüyorum, benim söylediklerime iştirak edebilirsiniz, etmeyebilirsiniz; o sizin takdirinizde.
BAŞKAN – Buyurun.
GENELKURMAY ESKİ BAŞKANI İSMAİL HAKKI KARADAYI – Yani her insan için geçerli.
Şimdi, 27 Mayısla ilgili şeyi söylüyorum. Biliyorsunuz, o zaman da bazı sıkıntılar vardı, gençler bunu bilmez, İnönü nihayet seçimi kaybetti ve Menderes geldi. Allah rahmet eylesin idam edildiğine de son derece üzgünümdür,hâlâ üzülürüm, bu 3 tane insanın idam edilmesi beni gerçekten üzmüştür. Düzgün bir adamdı, yolsuzluğu, hırsızlığı yoktu bizim bildiğimiz. Üsteğmenim ben, Davutpaşa’da görev yapıyorum. Şimdi, yavaş yavaş bu bir sürü şeyler, icraatlar yaptı. Çünkü benim bulunduğum nokta çok aşağıda, yani gördüğümü anlatıyorum. Yukarıda farklı görür insan, bulunduğunuz yere göre görüşler değişir. Üst kattan gördüğüm zaman boğaz daha geniş görünür, buradan indiğiniz zaman daha şey görünür. Ben alt kattayım, üsteğmenim; orada gördüklerim. Şimdi, halkı bölmeye başladılar. Buna şahidim. Bir vatan cephesi kurdular. Vatan cephesi her gün radyoda vatan cephesine katılanlar kimler boyuna yazıyor. Aklımda kalan şey var, ölmüş insanları dahi vatan cephesine soktular. Yani, inşallah günahlarını almıyorumdur ama gerçek bu. Ondan sonra bir Tahkikat Komisyonu kurdular. Tahkikat Komisyonu ne? Mecliste bir heyet münavebetinde… Bu heyet sorgu falan yapıyor, bayağı hâkimler gibi ceza veriyor, yani böyle adli yetkisi olan bir Tahkikat Komisyonu. Ondan sonra, İnönü’ye yapmadıkları rezalet kalmadı, Kayseri’de taşladılar, dövmeye kalktılar…
BAŞKAN – Kayseri Yeşilhisar olayları…
GENELKURMAY ESKİ BAŞKANI İSMAİL HAKKI KARADAYI – Herhâlde, hatırlamıyorum o zaman tabii gencim ben. Ondan sonra ekonomik durum yavaş yavaş aşağıya doğru inmeye başladı. Üniversiteli hocalara tecavüz başladı, hocalara ağır şeyler söylemeye başladılar. Öğrenciler tutuklandı, çok öğrenci tutuklandı. Bu fevkalade hatadır, hataydı. Şimdi, Beyazıt Meydanı’nda, üniversitenin önü değil mi Beyazıt Meydanı, o Beyazıt Meydanı’nda bir sürü öğrenci kamyonlara, cemselere doldurulup doğru Davutpaşa’ya getirilirdi. Ben Davutpaşa’nın içinde değildim, topçu alayındaydım, aşağıdaki birlikte, uçaksavar alayında. Davutpaşa’da bu öğrenciler orayı hapishane zannediyordu herhâlde, bir sürü öğrenci geliyordu oraya. Hatta ben bunu sekiz on sene evvel birisine anlattığım zaman bir profesör dedi ki: “O öğrencilerin içinde bir tanesi bendim, ben de vardım.” Tabii, orada gençler, subaylar onlarla top oynar,
yemek yedirir falan öğrencilere, ondan sonra akşam nerede yatıracak, bir kısmını arka bahçeden bırakıyorlardı.
Şimdi siz ayrıldınız, 27 Mayıstan bahsediyorum, bir, vatan cephesi diye bölündü ülke; ikincisi, Tahkikat Komisyonundan bahsettim; üçüncüsü, İnönü’ye olan tecavüzden bahsettim; dördüncüsü, ekonominin kötüye gitmesi başladı; üniversitelere, hocalara tecavüz başladı, öğrencilerin tutuklanması başladı. Bunlar hep …… döneminde başladı.
Saidi Nursi, “Saidi Nursi” diye ismini söylemeyeyim… Elmadağ’ında Menderes bir din adamını Kayseri’den Eskişehir’e gelen bir din adamını karşıladı, yeşil bayrağını öptü, elini öptü. Bu kamuoyunda büyük bir şey, olumsuz etki. Ondan sonra iktidarı aldıktan aşağı yukarı 15 Mayısta iktidarı aldılar, Haziran 12’de veya 13’te Türkçe ezanı Arapçaya çevirdiler. Şimdi 1933’te de Arapça ezanı Türkçeye çevirdikleri için bir reaksiyon vardı, şimdi tersi oldu; yani Türkçe ezanı Arapçaya çevirdiler. Şimdi, bana sorarsanız, Karadayı’ya hangisi okunsun diye, ben Türkçe ezanı. Çünkü cuma namazına gittiğim zaman babamla bir tapu müdürü vardı, elini böyle koyar “Tanrı uludur, Tanrı uludur” dediği zaman tüylerim diken diken olurdu, büyük heyecan duyardım. Düşünebiliyor musunuz? Şimdi bunu benim anlamadığım şeye soktular, Arapçaya soktular. Şimdi, bu, halk üzerinde büyük etki yaptı. Bazılarını yaptı, bazılarını yapmadı ayrı mesele benim gördüğüm kadarıyla.
Şimdi, tarikatlar yeniden devreye girdi, din istismarı fazla, aşırı şekilde yapılmaya başladı. Halkın bu partiden soğuduğunu artık her yerde söylüyorlardı, gittiğimiz zaman askere “Bunlara hâlâ müsaade mi ediyorsunuz?” falan diye, yani halkın desteği de vardı. Demek ki halkın desteğini yaratacak bir ortam yaratmamak lazım. Sonra ne dedi? Çok çirkin bir şey: “Ben istersem yüce Meclisimize…” Ki milletvekillerine ağır ifadelerde bulundu. Bunu biliyorsunuz değil mi? “Ben istersem bilmem neyi dahi…”
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – “Seçtiririm…”
GENELKURMAY ESKİ BAŞKANI İSMAİL HAKKI KARADAYI – “Yaparım” dedi. Ondan sonra ne dedi? “Siz isterseniz hilafeti de getirirsiniz.” dedi. Şimdi, bunlar güzel laflar değil. Yüce Mecliste bu kadar değerli insanı, halkın seçtiği adamı getirip siz onu başka bir ifadeyle kamuoyuna duyurursanız, bu güzel bir şey değil.
Ondan sora, o zaman Millî Güvenlik Kurulu gibi bir şey yoktu galiba. Ordu o zaman bölündü. Nasıl bölündü? Alt kademe ile üst kademe arasında şeyler var. Alt kademe darbeyi yaptı. Üst kademedeki adamlar içeriye girdi. O hâlde oradaki birlik bütünlüğe çok dikkat etmek lazım. Düşünebiliyor musunuz, alt kademedeki albaylar, şunlar bunlar darbeyi yaptılar. Üstelik de maalesef, Allah rahmet eylesin her üçünü de, 3 kişiyi Yassıada’ya -ben de gittim birkaç sefer- götürdüler, orada idama mahkûm ettiler.
BAŞKAN – O zaman Genelkurmay Başkanı da tutuklanmıştı herhâlde, o da idamla yargılandı.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Size ben bir şey daha anlatayım. Ara sıra hatıralarımı anlatıyorum ki sizi rahatlatmak için.
Şimdi, Menderes Londra’da uçaktan düştü, biliyorsunuz. Kendisi kurtuldu, bir iki kişi öldü galiba. Aradan bir zaman geçti, İstanbul’a gelecek. Ben Kızıltoprak’ta oturuyorum. Her sabah 07.20 vapuruyla Kadıköy’den Karaköy’e geliyorum, Karaköy’den köprüyü yürüyerek geçiyorum, orada GMC’ler var, şimdi otobüs filan yok tabii, GMC’lere biniyordum, merdivenden Davutpaşa’ya gidiyordum. Bir gün baktım, o kadar muazzam bir kalabalık var ki, korkunç. Nedir bu dedim, yani o köprüden geçemedim, Eminönü’deki köprü var ya. Dediler ki: “Bugün Menderes geliyor.” Şimdi halkın tutumuna bakın, şaşırdım. Halk, Menderes gelecek diye, bütün herkes oraya toplanmış. Herhâlde denizden mi gelecek, ne yapacak bilmiyoruz, hatırlayamıyorum onları. Aradan zaman geçti, ihtilal oldu. Şimdi, Topkapı’dan Davutpaşa’ya kadar olan bölge iskana açık değildi, oralar bağlık bahçelikti, bir tane fabrika vardı. Bir gün gittim, Davutpaşa’ya gittiğim zaman, Davutpaşa’da 20-30 bin kişi var, bağırıyorlar: “Zeki Şahin’i, Bumin Yamanoğlu’nu bize verin.” Zeki Şahin kim? Emniyet Müdürü. Bumin Yamanoğlu herhâlde onun yardımcısı. O ölmüş olduğu için bunları söylüyorum, Allah rahmet eylesin. Adamlar orada almışlar, içeriye getirmişler. Yani, bulsalar öldürecekler. Çünkü çocuklarını bunlar tutuklamış, dövmüş. Büyük bir kin var. Sonra, bir de bizim bu merkez komutanı o da içeride, buradaki tuğgeneral, merkez komutanı. Yani sizin de dediğiniz gibi askerleri de içeriye aldılar. 28 Şubatla ilgili şeyde… 27 Mayısta söyleyeceklerim, benim bildiklerim bu kadar.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Sıkmadıysam memnun olurum.
BAŞKAN –Yok, hayır.
Efendim, sizin eğer hatırınızda kalanlar bitmişse arkadaşlarımızın soruları olur, onları da müsaadenizle size soralım. Ama bu soruşlarımızdan sakın rahatsız olmayasınız. Çünkü, neticede biz Meclis adına görev yapıyoruz. Burada şahsi hiçbir fikrimiz, kanaatimiz…
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Ben de kişisel fikrimi söylüyorum.
BAŞKAN – Yani sorduklarımız sizi rahatsız bile etse, neticede basından, kitaplaşmış konulardan ve bize intikal eden konularla ilgili size sorular sormuş oluyoruz. Kusura bakmayın eğer siz rahatsız olursanız bile. Yani maksadımız sizi rahatsız etmek manasında değil.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Anlıyorum, gayet tabii. Nezaketinizin farkındayım.
BAŞKAN – Efendim, şimdi, gerçekten, silahlı kuvvetlersiz bir milletin olması mümkün değil.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Özellikle Türkiye gibi bir yerde.
BAŞKAN – Silahlı Kuvvetler, bizim için, devletimiz ve milletimiz için olmazsa olmazlarımızın başında gelen bir kurumumuz. Onun için de onların güçlü olması hepimizin rahat olması ve hepimizin güçlü olması manasına geliyor.
Şimdi, biraz önce zatıalinizin de anlattıklarında, 60 darbesi, 71 muhtırası, 80 darbesi…
İSMAİL HAKKI KARADAYI – 71 muhtırasını bilmiyorum, yoktum ben, yurt dışındaydım.
BAŞKAN – Ama bizim tarihimizde var, bu yakın, elli yıllık tarihimizde. Sizlerden küçüğüz ama aşağı yukarı bizim neslimiz de, 60’ta on yaşındaydık ama şimdi hepsini aşağı yukarı hatırlar durumdayız.
Şunun için bunları arz ediyoruz: Nasıl oluyor da bu ülkede demokrasi öyle veya böyle… Gelişmiş ülkelerde bu tip işler olmazken, Türkiye gibi bir ülkede veya böyle ülkelerde sürekli sivillerin iyi yapamadığı, sivillerin beceriksiz davranışlarda bulunduğu, ülkenin korunması, kalkınması, ekonomik olarak büyümesi, insanlarımızın hak ve özgürlüklerinin daha iyi şartlarda oluşması için sürekli bir müdahale tarzı gelişmiş. Bunu neye bağlıyorsunuz siz? Bunun mantığı nedir yani? Altyapısı ne? Bunun hukuksal bir altyapısı mı var, böyle bir ideolojik tarafımız mı var millet olarak? Nedir bu?
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Şimdi, ben şuna bağlıyorum: Bir kanun devleti değil de bir hukuk devletinin olduğu yerde bunların hiçbirisi olmaz. Söyleyeceğim bu kadar benim. Yani hukuk devleti olursa kanun olur, tatbik edilmez, bir sürü kanun vardır ama hukuk devletinde her şey yerine oturur. Biraz evvel o ismini vermediğim şahsın ifadesi onun en güzel cevabıdır.
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Bunun manası, hukuk devletinde darbe asla olmaz diyorsunuz.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Kesinlikle. Yalnız şunu da söyleyeyim: Türkiye… Tabii zaman ülkelere çok şey kazandırır. Dikkat ederseniz başlangıçta konuşurken “zaman faktörü dikkate alınarak” dedim.
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Evet, onu özellikle not ettik.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Özellikle zaman faktörü dikkate alınarak. Zaman içerisinde Türkiye çok şey kazanıyor, hem sivil kazanıyor hem asker kazanıyor. Bundan sonra böyle bir şey olma ihtimalinin olmayacağını düşünüyorum.
BAŞKAN – Türkiye’de bir daha darbe olmaz mı diyorsunuz?
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Ümit ediyorum, öyle bir şey olacağını sanmıyorum diyorum. Ama ne diyor? “Ben hayatım boyunca Anayasa’mız ve yasalarımız layıkıyla uygulanırsa askerî müdahalelerin olmayacağına ve Türkiye Cumhuriyeti’ni bölmeye hiçbir gücün yetmeyeceğine, yakın tarihimizi çok iyi bildiğimden kesinlikle inanmaktayım.” diyor, ben de aynı fikirdeyim.
BAŞKAN – Efendim, özellikle bu 28 Şubat süreciyle ilgili, sizin de paylaştığınız konularla ilgili, önce mesela gazetelerde, basında, o camiada, televizyonlarda bir haber çıkıyor, arkasından o haberle ilgili detaylar kamuoyuna çok fazla yönlendirilerek, yapılarak gündeme getiriliyor. Bu hem milleti rahatsız ediyor hem kurumları rahatsız ediyor. Sizler de bunu, en üst kurul olarak Millî Güvenlik Kuruluna kadar taşınan konuları görüşüyorsunuz.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Hayır, biz onları değil. Millî Güvenlik Kuruluna gelen şeyler: Bize MİT’in, Emniyetin, valiliklerin gönderdiği raporları götürüyoruz.
BAŞKAN – Bunu niye sordum efendim, arz edeyim: Sizden önce bazı, o dönemi yaşayan beyefendilerle görüştüğümüz zaman, onların beyanlarından, yani aldığımız zabıtlardaki bilgilerden kaynaklanarak bunu size yöneltiyoruz. Çünkü, bunu yöneltmezsek eğer doğru da olmaz. Çünkü, o dönemin birinci derecede mesullerinden birisiniz siz.
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Veyahut da soruyu şu şekilde düzeltebiliriz Yaşar Bey.
Yaşar Bey’in söylediği hadiselerin tamamını, gazetelerde çıkan hadiseleri, MİT, Emniyet ve İçişleri Bakanlığı Millî Güvenlik Kuruluna rapor hâlinde bu gazete haberlerini sunduğu noktasında. Yani siz gazete haberlerini değil ama bizzat…
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Ama şu var: Ben bizim birliklerimize de giriyorum. Sekiz tane, dokuz tane ülkede şeyde olağanüstü hâl vardı, oradan da geliyor bazı olaylar. Yani orada resmen “Efendim şu camide pompalı tüfek bilmem ne koy.” diye. Biliyorsunuz, ondan sonra pompalı tüfekle ilgili emirler çıktı, hatırlarsınız değil mi, satılması bilmem ne yapılması. Evet, yani bildiğim kadarıyla, gazeteci ne yazar onu bilemiyorum.
BAŞKAN – Mesela, biz, sizden önce, o dönem İçişleri Bakanlığı yapmış Meral Akşener Hanımefendi’yi dinledik.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Keşke görüşebilseydik.
BAŞKAN – Daha önceki ilk dinlediklerimizden biri de Saygıdeğer Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel’di. Sayın Demirel o gün bizlerle konuyu görüşürken dedi ki: “Bakın, basında bunlar bunlar yazıyordu.” Okudu basındakini. Bende de var, şimdi sizinle belki paylaşacağımız konular olabilir. Basında çıkmış şeyler var mesela. “Bunlarla ilgili biz dokümanlar olarak bunların hepsini görüyorduk. Bunlar rahatsız etti.” dedi. Onun için zatıalinize soruyorum. Yani basında çıkan bu tip şeylerin bir kısmı vakayı adiyeden şeyler. Diyelim ki 4 tane çapulcu, 4 tane kendini bilmez adam eğer bir caddede yürüyorsa bununla rejim sarsılmaz, bununla ilgili hükûmete bir şey olmaz. Eğer bu yürüyüşle… 4 tane Aczimendiler gibi. Bunların yürüyüşüyle eğer bu iktidar, bu devlet, bu Hükûmet, bu askerlik sarsılacaksa eğer o zaman işimiz zor Sayın Paşam. Onun için bunlar vakayı adiyeden şeyler, İçişleri Bakanını… 4 tane polis alır bunları, götürür, hukuka teslim eder. Neyse hukuken cezası, çeker. Bunlarla devlet meşgul edilerek sanki bu ülkenin kalkınmasına, büyümesine, ekonomimizin canlanmasına bir şekilde müdahale ediliyor. Bu bazen içeriden, bazen dışarıdan oluyor. Bu anlatılanlara ne diyorsunuz? Ben o manada… Bir bakıma da tercümanlık ediyorum. Belki…
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Ben bunları tasvip etmiyorum. Şimdi, basın çok önemli bir faktördür. Basın mensubu var değil mi içimizde?
BAŞKAN – Yok, onların hepsi uzman arkadaşlar.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Çünkü basın maalesef… Şimdi ben İstanbul’dayım. Bir gazeteyi alıyorum, bakıyorum, Diyarbakır’da şu oluyor, şunlar şöyle yürüdü… Yani orada 3 kişi olduğunu bilmiyorum, adam öyle yazıyor ki bunu, orada çok büyük bir olay olmuş gibisine bunu bana intikal ettiriyor. O zaman ben diyorum ki: Ya baksana neler oluyor? Başka gazeteler de yazıyor bunları. Dolayısıyla, basının doğru haberleri, yakın zamanda şey… Benim hakkımda bir yazı çıktı. Çok üzüldüm. Yalan yanlış yazıldı. Daha evvel, emekliye ayrıldığım zaman da yazıldı “Karadayı evine köpek kulübesi yaptırmış” falan. Ya kardeşim, köpek kulübesiyle benim ne alakam var? Evime köpek kulübesi yaptırmışım! Sonra özür diledi, Genelkurmay açıklama yaptı. Benim hayatta hiç kimseye veremeyeceğim bir hesap yoktur. Devletin parasıyla da kırk para şuradan geçmemiştir, ne yolsuzluk… Ama gazete bunu böyle yazıyor. Karadayı’yı mahkemeye çağırırlarsa kafasına tabancayı dayar, vurur… Ya böyle şey olur mu? Kime söylemişim? Açtım nihayet… Okumuşsunuzdur gazeteyi. Dedim ya, böyle saçma şey olur mu? Çok yanlış şeyler yazıyorlar maalesef. Ben size kızıyorum gazeteci olarak, tutuyorum yazıyorum. Dikkat ederseniz, hiçbir gazeteciye de beyanat vermemişimdir ben meslek hayatımda, askerken. Hiç gördünüz mü, bir yerde okudunuz mu? Ama konuşmalar olmuştur, askerle yaptığım konuşmalar, burada askere verirken. Evet…
BAŞKAN – Efendim, şurada bir paragraf var, paylaşır mısınız bilmiyorum. Yine Meral Akşener İçişleri Bakanı olduğu dönemde söylemiş: “Askerlerin, asker bürokratların iktidarla ilgili söylemlerinde genel olarak hep gazete haberlerinin olduğunu gördüm. Yani belge diye ve haberlerin sonuçta… Ben İçişleri Bakanıyım. 12 Eylül 80 öncesini de yaşadım. Dolayısıyla o haberlerin önce yaptırılıp sonra Millî Güvenlik Kuruluna getirildiğini bilecek kadar da tecrübem vardır. Bu konu benim için çok büyük bir hayal kırıklığı olmuştur. Yani bir mücadele yapılabilir. Daha estetik, daha sofistik olması gerekirdi, bunları görmedim.”
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Bunlara iştirak ediyor musunuz?
BAŞKAN – Yani…
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Hayır, iştirak etmiyorum. Keşke Akşener’le…Sevdiğim bir şeydir, ilişkilerimiz vardır, keşke görebilseydim. Yalnız, kendi yayınladığı belgede, bir onu okusun bakalım. Hangi belgeyi okusun?
BAŞKAN – Genelgesi.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Genelgesi. Peki, benim orada bilmediğim çok şey var, onları nereden almış?
BAŞKAN – Kendi emniyet birimlerinden.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Emniyet birimlerinden. O zaman beni niye suçluyor?
BAŞKAN – Suçlamıyor sizi. Şahsınızla ilgili değil, siz o dönemin birinci derecede yetkilisi olduğunuz için. Şimdi, Komisyon olarak size sormayalım da bunları kime soralım?
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Doğru, sorun. Ben şikâyetçi değilim.
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Müsaade eder misiniz Başkanım.
Şimdi, Değerli Paşam, özellikle deminki beyanınızdan çıkarttığımız bir sonuç, diyorsunuz ki: “Türk Silahlı Kuvvetleri siyasete bulaştırıyor?” Bu Silahlı Kuvvetlerini siyasete kim bulaştırıyor? Niçin bulaştırıyor? Türk Silahlı Kuvvetlerine bu şeklide bir yönlendirmeyi kim yapabilir veya yaptı mı geçmişte? Birincisi bu.
İkinci sorum… İsterseniz soralım, o şekilde cevap alalım, devam edelim, isterseniz hazırladığımız soruları bir bütün olarak değerlendirin.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Sorun.
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Yine, 1995 genel seçimleri sonrasında milletten en yüksek oyu almış olan Refah Partisi ve onun üyeleri. Sayın Necmettin Erbakan’ın iktidar olmaması için o dönemin siyasi aktörleri olan başta Meclis Başkanı Mustafa Kalemli, Alpaslan Türkeş ve Mesut Yılmaz ile Doğru Yol Partisinden bir kısım yöneticilere telkinde bulunduğunuz ifade ediliyor. Bu konuda söyleyecekleriniz nelerdir?
Bir başka sualim de: Batı Çalışma Grubu hakkındaki bilginiz nedir? Kurulması talimatını siz mi verdiniz? Varlığını öğrendiğinizde ilgililer hakkında herhangi bir işlem yaptınız mı?
Ayrı bir sualim de: 28 Şubat hakkında, maiyetinizdeki komutanlardan bir kısmı “Demokrasiye balans ayarı yaptık.”, bir kısmı ise “postmodern darbe” tanımlaması yapmaktadır. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Demin postmodern darbeyle alakalı bir düşüncenizi söylediniz.
Yine ayrı bir sualim de: Genelkurmay Başkanlığında yapılan brifinglerden muradınız neydi? Genelkurmay Başkanlığında yapılan bu brifinglerde arzuladığınız amaçlara ulaşabildiğiniz kanaatinde misiniz?
Yine, ayrıca: Cumhurbaşkanı sizden brifing almak istediğini ifade ettiğini, siz de daha sonra Genelkurmaya gelmek suretiyle böyle bir brifingin gerçekleştiğini ifade ediyorsunuz.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Söyledim.
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Yani buradaki Genelkurmaya davet, bu talebi siz Cumhurbaşkanının yaptığını ifade ediyorsunuz, oysa sizin yakın çalışma arkadaşlarınızdan birisi “Biz Sayın Cumhurbaşkanını çağırdık, Genelkurmayda kendisine bu konularla alakalı bir brifing verdik.” diyor. Bu konuyla alakalı düşünceniz nedir?
Bir de: Darbelerden önce komuta kademesi, alt seviyedeki subayların darbe konusundaki arzu ve isteklerine karşı duramadığından darbe yapma zorunda olduğu hissiyatına kapılabilir. 28 Şubat kararlarını Millî Güvenlik Kurulunda teklif edilmesinin sebebi, bu alttan gelen talepleri kesmek için olabilir mi diye bir sorumuz var.
Yine: Millî Güvenlik Siyaset Belgesi’nde döneminizdeki değişikliklerin gerekçesi, ulusal düzeydeki gelişmeler midir yoksa dışarıda gelişen koşulların bunda etkisi var mıdır? Özellikle son zamanlarda Çevik Bir’le İsrail Genelkurmayı arasındaki bir kısım görüşmelerin bu tip şeylerde etkili olduğu noktasında, basına da yansıyan duyuma dayalı bir kısım beyanlar var. Bu konudaki görüşleriniz ve söyleyecekleriniz nelerdir Sayın Paşam?
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Evvela şunu söyleyeyim, unuturum, onu tekrar hatırlatırsınız.
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Sorular yazılı bende, şey yapabilirim.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Şunu söyleyeyim: Hani telkin, inşallah telkin değil de temenni. Şimdi, böyle istikrarsızlık varken, hükûmet kurmada bir sıkıntı varken kahvelerde dahi herkes konuşurdu. Şimdi, orada, ben bunları net hatırlayamıyorum ama, şunu söylediğim olmuştur soranlara: Fazilet Partisi miydi bundan evvel kapatılan?
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Refah Partisiydi, sonradan Fazilet oldu.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Hayır, ilk kapatılan bir parti vardı.
BAŞKAN – Millî Nizam.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Millî Nizam, kapatıldı değil mi?
BAŞKAN – Kapatıldı.
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Millî Nizam, Millî Selamet, Refah, Fazilet, hepsini kapattılar.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Şimdi, Millî Nizamdan sonra Refah geldi değil mi?
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Hayır, Millî Selamet.
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – 80’de Millî Selamet kapatıldı.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Millî Selamet kapatıldı değil mi? Şimdi, o zaman şunu söyleyeyim: Şöyle, eş dost arasında konuşmada belki -o bahsettiğiniz şahıslar olabilirdi- “İnşallah bu kapatılan partilerin tekrar kapatılma gibi bir durumu…” Bu bir dilektir yani, olmaz, bunu herkes söyledi, ben de söylemişimdir. Çünkü iki defa kapatılmış, üçüncü defa niye kapatılsın, üçüncü defa niye gelsin? Yani, suçlu bir adamı siz tekrar oraya nasıl tayin edersiniz diye düşünmek lazım. Bunu herkes konuşurdu. Köşke giderdik, cumhurbaşkanlarının orada bazı yemekleri olurdu, kokteylleri olurdu, herkes bunu konuşurdu.
Şimdi, bakın, bir milletvekili bana şunu sordu… Milletvekili dediğim bu belki… İsmini söylemeyeceğim, ismini zaten unuttum ama bir iki yerde gördüm kitapta.
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Bence isimlerini söyleseniz o kadar hoş olur ki. Çünkü, sizler de net olarak bir şeyler söylemezse bu millet kimden, ne cevaplar alacak?
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Yok, olsun.
Şimdi, bu milletvekili geldi, dedi ki: “Paşam, biz sadece size güveniyoruz.” Söylediğim şey şuydu: “Biz Türkiye Cumhuriyeti Meclisine güveniyoruz, biz sizlere güveniyoruz.” Demişimdir, bunu kitap da yazmıştır, duyanlar da olmuştur. O zaman bir geniş yansıdı bu. Sonradan bir kitapta okudum, aklıma geldi şimdi.
Dolayısıyla, askerin telkin etmesi sohbet şeyi esnasında olmuş olabilir. Her yerde konuşuluyor. Yemeğe gidiyorsunuz bir yerde “Aman aman Allah korusun, inşallah olmaz...” Niye? Suçlu. Şimdi, bunu da doğal kabul etmek lazım.
Haklı mıyım?
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Haklı olup olmadığınıza hukuk olarak baktığımız zaman haksızsınız da…
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Niye haksızım?
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Ama yok, hukuken değilsiniz. Ama biz sizin söylediğinizi kabul ediyoruz.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Doğru söylüyorum.
BAŞKAN – Sayın Paşam, mesela…
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Bir şey daha…
BAŞKAN – Affedersiniz, bu aynı sorunun içinde de.
Mesela, eski Anavatan Partisi Lideri Erkan Mumcu, eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı’nın Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde kendisini aradığını belirterek, 367 tezkeresine destek vermemiz gerektiğini söylediğini beyan etti. Yani siz diyorsunuz ya bir sohbet ortamında söylendi, bunlar temenni niteliğindedir. Bir taraftan, sizinle de ilgili böyle bir iddia var. Yani bu doğru mudur?
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Şimdi, bu her yerde konuşulmuştur. Yalnız, benim telefon dinlemem çıktı. Telefonlarda yazdı bunu, şu yazdığınız var ya telefonlarda yazdı. Yani o zaman, inşallah unutmamışımdır…
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Meclis Başkanının da beyanı var bu şekilde telkinde bulunduğunuzun, Kalemli bizzat…
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Kalemli’nin kitabında var.
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Kalemli bizzat bunu söylüyor. Yani “Sayın Paşam bizimle konuştu...”
İSMAİL HAKKI KARADAYI – İnşallah olmaz demiştim. İnşallah olmaz yani, çok dikkat etmek lazım. Çünkü biz Kuzey Irak’tan gelmişiz, ordu perişan, yani böyle Türkiye’yi huzursuz… İnşallah, temenni, dilek. Bunu her yerde söylemişizdir, herkes söylemiştir.
Şimdi, bakınız, sizin o söylediğiniz şeye ben cevabı şöyle söyleyeyim: “Sayın Komutanım” diye bana Amerika’dan uzun süre, bu söylediğiniz telefon konuşması olarak geçti ve yanlıştır.
BAŞKAN – Bu beyanınız olmadı mı?
İSMAİL HAKKI KARADAYI – İşte olmadığını gösteriyorum ben size.
BAŞKAN – Kayıtlara geçsin diye ben…
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Tamam. “Sayın Komutanım, İnternet üzerinden son günlerde çıkan, size ait olduğu iddia edilen bazı ses kayıtlarını gördüğümde çok üzülerek, bu yazıyı, konu hakkında mesleki bilgimi de katarak size ulaştırmak istedim. Öncelikle bilgisayar sistemleri ve ses teknolojisi hakkında …” Uzun yazıyor. Onu ben de anlamam, siz de anlamazsınız tamamıyla. Uzun süre Amerika’da elektrik, elektronik mühendisliği yapmış. Şimdi, benim o konuşmalarım tamamıyla değiştirilmiş. İşte burada yazıyor. Benim konuşmamın ses tonunun resmini çekmiş adam. Bu elektronikçi, Amerika’da uzun süre… Hatta, Corney Üniversitesinde hocalık yapmış daha evvel. Şurada diyor ki: “Size ait İnternet yayınlarının…Corney Üniversitesinde zooloji bölümünde, kuş seslerini birbirinden ayırt edebilmesi için kullanılan, gene aynı üniversiteye gönderilmiş “raman” isimli bir sistem kullandım.” Oradan istemiş “geciktim” diyor. Bu adam, Allah razı olsun, bizi sevdiği için bu mektubu yazmış. Bakınız, şu benim ses tonum, adam resmini çekmiş ses tonumun. Burada yazıyor, bunlar yanlış diyor. İşte, bunlar yazıyor, bunu iyi ki getirmişim. Görüyorsunuz değil mi? Birkaç tane de misal var. Başınızı ağrıtmak istemiyorum. Şimdi, diyor ki mesela, şunu görebilirsiniz: “Nereye gidiyorsunuz?” veya “Türkiye’de yaşıyorum.” şeklinde iki cümleden “Türkiye nereye gidiyor?” cümlesi olabiliyor. Sonra, şurada gayet güzel yazmış, bu atlanan, kesilmeler, yapıştırmalar, burada var diyor, görünüyor diyor. Spekturum ortamda fark ediliyor diyor.
Yani, şimdi bu konuşmaların çoğu buradan alınmıştır. O bakımdan, her yerde konuşulmuştur, bana sordukları zaman da belki fikrimi söylemiş olabilirim.
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Şimdi, ben o dönemde belediye başkanıydım. Ben dört dönem belediye başkanlığı yaptım.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Nerede?
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Bağcılar’da, Zırhlı Tugayın hemen dibinde.
Ben bir şeyler söyleyeceğim. Şimdi, hakikaten, 1996’da Hükûmet kurulduğu andan itibaren, yani Anayol yıkıldı ve Refahyol Hükûmeti kuruldu, benim bölgemde on yedi tane Osmanlı Dövüş Sanatları -onların listelerini hep getiriyoruz, onları vereceğiz- spor okulları açıldı. Çok enteresandır.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Kim açtı bunu?
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – On altısının sahibi subay.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – İlk defa duyuyorum.
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Biz yaşadık bunları. Kapatılması için ben Millî Eğitim Müdürlüğüne ve spor müdürlüğüne müracaat ettim. “Biz buna karışamayız.” dediler. Ve ruhsatsız. Altı, yedi tane pompalı silah satış mağazası açıldı ve çok lüks bir şekilde açıldı. Bunların da hepsinin sahipleri ya emekliyim diyor yahut da subay yani, emekli subay. Bunları isimleriyle ben zaten… İnşallah hazırlanıyor, biz getirip vereceğiz, çıkartırlarsa, kaymakamlıktan istedim. Bunlara ne diyebilirsiniz diye düşünüyorum.
Üçüncüsü: O dönemde, biz bir… Mecburen bizim Bağcılar çok büyük, askere çok asker gönderen bir ilçe. 750 bin de nüfusu var. Biz bir askerlik şubesi yaptık ve şubenin bütün şeylerini, nasıl yapılacağını, projelerin hepsini de Askerlik Daire Başkanlığı bize verdi, biz ona göre yaptık. Çok enteresandır, yapıldı, bitirildi, açılışı için davetiyeler bastırıldı ama daha sonra Genelkurmaydan gelen sözlü bir emirle bir gün önceden denildi ki: “Açılış iptal edilmiştir.” Yapamadık biz açılışı. Ben yaşadığım olayları söylüyorum.
Dördüncü bir olay daha söyleyeyim: Biz bir proje hazırladık ve o zaman Anayol Hükûmeti var, Refahyol değil Anayol Hükûmeti var. Daha henüz Büyükşehir de… Sayın Recep Tayyip Erdoğan Bey Büyükşehir Belediye Başkanlığında olmamış. Demirel Başbakan, daha Cumhurbaşkanı da olmamış Demirel. Ben bu projeyi götürdüm, Ankara’da bakanlığa sundum. Çok beğendiler ve büyükçe bir araziyi o projenin gerçekleştirilmesi için Bağcılar Belediyesine o proje dâhilinde devri yaptım. Büyükçe de bir araziydi, aşağı yukarı 16 kilometre kare bir arazi. Daha sonra nasıl olduysa askeriye bundan haberdar oldu. Oraya bir mafyadan bir adam toprak döküyordu. Biz o toprak dökümünü engelledik. Nasıl olduysa askeriye bundan haberdar olmuş ve geldi bana resmen, resmî elbiseleriyle, burayı bize yedirmeyeceklerini ve buradan vazgeçmemizi telkin ettiler. Resmen yani resmî kılıklı olarak geldiler. Daha sonra da bura bizden alındı. Dokuz ay sonra, tapusu bize geçmişti ve askeriyeye geçti. Askeriye de orayı şimdi kat karşılığı bir firmaya konut yaptırdı. Ama ben Refah Partili belediye başkanıydım ve ben avukatım, mesleğim de avukatlık.
Şimdi, tank olayında…
İSMAİL HAKKI KARADAYI - Buna cevap vereyim mi ben?
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Hayır, ben hepsini söyleyeceğim. Ondan sonra siz kendiniz cevap verip vermemekte de şey değilsiniz.
Bu tank olayında tamamen, tesadüfen oradan geçtiği ve bir tankın da…
İSMAİL HAKKI KARADAYI - Tesadüfen değil, zaman zaman geçiyormuş.
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Zaman zaman geçiyormuş. Benim bölgemde böyle bir hadise de benim bölgemde… O dönemlerde en çok üzerine gelinen bir belediyeyim. Ama belki avukat olmam dolayısıyla kendim o işleri hemen sıyırabiliyordum. Bizim bölgede bu olaya bizzat tevessül edildi ve yapılacaktı hakikaten ama daha sonra bizim bir atraksiyonumuz neticesinde bu durdu.
Bir olay daha söyleyeyim. Hizbullah olayı diyorsunuz değil mi, bizim camilerimizin hepsinin altında birden bire 96 yılının aralık ayında 13-14 tane Kur’an kursu açıldı birden; müftülüğün haberi yok, kaymakamlığın haberi yok ve belediyeden hiç şey yapılmamış ve burada en yaşı genç olan yirmi beş yaşında ve camiye halk da gidemiyor. Biz, kaymakamlığa dilekçe verdik, emniyete dilekçe verdik ama ne yazık ki buraları biz engelleyemedik. Devlete rağmen engelleyemedik. Ve ben birini bir gece başka bir şeyle götürdüğümde de “Bize niye böyle yaptınız?” diye gelenler de eski emekli subaylardı. Hayır, hayır, bunu biz yaşadık. Şimdi, diyorsunuz ki… Mesela, burada birçok şeyler söylediniz. İşte, efendim, fasa fiso, kanlı mı, kansız mı, gulu gulu vesaire bir sürü olaylar… Ama dikkatimi bir şey çekiyor: Ordu, Türk Silahlı Kuvvetlerinde kendi başına çalışması gerekirken bakıyorsunuz halkın bu olayları içerisinde ordu mensupları da var. Mesela, bizim orada “Bir dakika karanlık, devamlı aydınlık için” olayında bizim… Çünkü belediye yönünden bağırmaya başladılar daha sonra, önce mahallelerde yapılıyordu, daha sonra belediyenin önünde, İstanbul Büyükşehirde, Bağcılar’da veya diğer yerlerde ve maalesef bu işin de önünde yine emekli olmuş subaylar vardı.
İSMAİL HAKKI KARADAYI - Cevap vereyim mi?
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Bunların isimlerini biz o zaman emniyete tamamen bildirdik.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Şimdi, bir şey söyleyeyim. Siz avukatsınız. Şimdi bunları ilk defa duyuyorum.
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Ben de yaşadım.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Siz de yaşadınız.
Ama o isimlerin doğruluğunu tetkik edebildiniz mi?
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Tabii, tabii…
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Ben orada subayların…
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Emekli olmuş subayların…
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Emekliyim falan. Şimdi, cinayet işliyor, trafik şeyi yapıyor, “Ben subayım, yüzbaşıyım.” diyor. Dolandırıcı yapıyor “Yüzbaşıyım.” diyor. Yani o bakımdan, ben bunların asker olacağına kesinlikle inanmıyorum. Samimi söyleyeyim. Şimdi, siz oradan bir iki tane isim bulun, götürün, arkadaş, Genelkurmaya sorun, böyle bir adam orada var mı?
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – O zaman soramıyorduk. Şimdi, sorarız.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Sorun.
Ben şu söylediklerinizi hem ilk defa duyuyorum hem de bu “Subayım, astsubayım, bilmem ne.” diyenlerin çoğunun bu işlere fiilen iştirak eden gruplar olduğuna inanıyorum.
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Bakın, bu tapu olayı bizzat tapuda resmen oluşmuş bir olaydır yani.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Onu bilemem. Onu da Genelkurmaya soracaksınız. Ama ben şöyle bir olay ilk defa duyuyorum. İnanın, ilk defa duyuyorum. Şimdi, Türkiye Edirne’den Ardahan’a kadar… Binlerce, yüzlerce tank var, binlerce arazi var, şu var, bu var. Bir Genelkurmay Başkanı olarak bunları bilmemiz mümkün değil.
O bakımdan, bunu siz, lütfen, şu kimler imam-hatip okulu açtırdı, söyleyin.
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Osmanlı dövüş sanatları okulları…
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Şunları, Allah aşkınıza sorun, ben de rahatlayayım. Böyle bir şey mümkün değil.
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Hayır, kaymakamlıktan istedim. Onların listelerini inşallah getirecekler bize.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Yahu, getirsinler, bir sorsunlar.
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – O zaman çünkü biz tam olarak alamıyorduk.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Böyle bir şeye ben inanmıyorum. Çünkü herkes…
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – İşin enteresan yanı Hükûmet kapattı, Hükûmet istifa etti, hiçbir şey kalmadı.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Size ben bir şey söyleyeyim. Kıbrıs’a gittiğim zaman gördüm geçen, bir iki sene evvel. Kıbrıs’ta bir kız “Ben Karadayı Paşa’nın kızıyım.” diye pek çok yeri dolandırmış. Düşünebiliyor musunuz? Şimdi, benim kızım yok, 2 de oğlan var.
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – “Manevi kızıyım.” demiştir.
İSMAİL HAKKI KARADAYI - Şimdi, düşünebiliyor musunuz, içerideymiş o, kaç senedir içerideymiş. Şimdi, bu şekilde yanlı ifadeler oluyor. Adam sorgulamada, şurada, burada bana intikal eden, polisler birbirlerine “Yüzbaşım, binbaşım.” diye hitap ediyorlar. Şimdi, bu bakımdan bunları tespit etmek lazım. Siz hukukçusunuz. Bunları fiilen tespit etmek lazım. Bu subaydır, bu subay değildir. Bunların hepsi dalavere şeyler, bence. Buna inanmıyorum, kusura bakmayın.
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Arazi dokuz aydan sonra bizden geri alındı.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Onu da bilemiyorum.
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Hayır, resmen bize tapu…
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Onların çok da önemi yok. Geçmişte Genelkurmayın nasıl uygulamalar yaptığı ortada.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Ben size bir şey söyleyeyim. Genelkurmay Başkanı olarak hiçbir parasal şeyin altına imza atmış değilim. Benim görevim nedir, Genelkurmay... Millî savunmadır. Millî Savunma derim ki arkadaş bana şöyle şöyle 3 tane tüfek lazım. Ben oraya yazarım, konuşuruz, onlar alır. Bu Necdet Üruğ zamanında kaldırıldı. Yani Genelkurmay Başkanı olarak ben hiçbir parasal emrin altına imza atmadım. Ama onu iyi tetikledin, doğru mu, yanlış mı?
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Bunu şahsınızla ilgili bir olay olarak değil bizim yaşadığımız olaylar olarak söyledik.
BAŞKAN - Şöyle paşam: İdris Bey’in zatıalinize sorduğu sorular içerisinde Batı Çalışma Grubunun şeyi vardı. Ben oradan belki konuşmanıza destek olur diye tespit edilmiş şeyler var. Ben onları da zatıalinize arz edeyim, doğruluk derecesini siz analiz edersiniz.
Güven Erkaya’ya Hulki Cevizoğlu bir söyleşi yapıyor, orada soruyor, diyor ki: “Bu Batı Çalışma Grubunun hukuksal dayanağı nedir?” O geçiştiriyor, diyor ki: “Siz üye misiniz?” Bugün, netice itibarıyla da, merhum Erkaya diyor ki: “Bu Genelkurmay bünyesinde kurulmuştur. Her kurumun onlarda üyeleri vardır, bizim de üyelerimiz vardır. Bu bazen 10, bazen 50 kişiye kadar çıkar. Bunlar vardır şu anda, çalışmaktadır.” Varsa böyle bir şey sizin bilginiz var mı? Yoksa, böyle bir şey kurulmuşsa bunun hukuki dayanağı nedir? Millî Güvenlik Kurulu bildirisi veya Millî Güvenlik Kurulunda bu konu konuşulmuşsa gerçekten böyle bir karar var mıdır?
Bir de bu Millî Güvenlik Kurulu bildirisinden, kararlarından sonra özellikle Çevik Bir ve diğer size mesai arkadaşlığı eden komutanlarımız, buradaki adliye olsun, idari olsun görevlilere sürekli brifingler verdi. Yani ordunun görevi brifing vermek midir? Bunları niçin orduya davet ettiler? Sizin bu işlerle dahliniz ve bilginiz oldu mu? Bunları cevaplandırırsanız memnun olurum.
Buyurun efendim.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Şimdi, evvela Genelkurmay Başkanlığı bir Meclis gibi düşünün. Bir Meclis Başkanı var, bir olay düşünülüyor, komisyon kuruluyor. Kim kuruyor komisyonu? Meclis Başkanı. Öyle mi efendim? Şimdi, Genelkurmayda da böyledir. Bir şey olduğu zaman, önemli konu olduğu zaman… Mesela Kardak olayı, mesela Suriye olayı, mesela şu olay, bu olay, bunlar olduğu zaman bir komisyon kurulabilir. Bu komisyon geçici olur, daimî değil, bu olay bitinceye kadar bu devam eder. Bunun için de MİT elemanı da vardır, gelir, bilgi verir. Ondan sonra Dışişlerine de personel gelir, bilgi verir. Emniyetten gelir, bilgi verir. Dolayısıyla bu komisyon doğrudan doğruya o olayı aydınlatmak, o olayın çözümüne çare bulmak için bazı tedbirler, ondan sonra fikirler ortaya atmak için kurulmuş bir şeydir. Bu geçicidir. Bunlar önemli ise gelir Genelkurmay Başkanlığına sunulur, Genelkurmay Başkanlığı da gerektiği zaman Başbakana bunu intikal ettirir veya Cumhurbaşkanına intikal ettirir. Mesele bu.
Onun için, ben, Batı Çalışma Grubu, şuydu, buydu… Batı Çalışma Grubu ismini dahi ben tam net şey yapmıyorum. Bu şeyin devamlı bir kuruluşu da değil, olduğunu sanmıyorum. Çünkü bu şu anda dava meselesi. Onun için de fazla konuşmak istemiyorum.
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) - Batı Çalışma Grubu diye bir grup yok…
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Batı Çalışma Grubu diye bir grup yoktu. Yani ismi böyle yani Batı Çalışma Grubu diye bir grup…
BAŞKAN – Adı Batı Çalışma Grubu olmayabilir de sizin biraz önce ifade ettiğiniz tarzda, gerçekten mesela Meral Akşener Hanımefendi’yle konuştuk, dedi ki: “Bana gelen belgeler oldu. Baktım, o belgelerin içerisinde gelen bilgiler insanların tamamı ‘kim kimdir’ şeklinde fişlenmiş ve bunlarla…”
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Ben de bunu ilk defa duyuyorum fişlenme meselesini.
BAŞKAN - Dedi ki: “Güven Erkaya bununla ilgili beni tehdit etti.”
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Kesinlikle haberim yok.
BAŞKAN - Bana bu işle ilgili sizlerin de bulunduğu bir toplantıda bununla ilgili “Sen Amerikan casusu, CIA ajanı mısın? Bunları nereden aldın? Deniz Kuvvetlerinin bilgisayarlarını mı boşalttınız? diye beni tehdit etti.” dedi. Affedersiniz, belki ben fazla soru soruyorum ama...
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Sorun, sorun…
BAŞKAN - Neticede bu Meclis adına bir işi yaparken en yetkilisinden sormazsak kime soralım. Onun için, sorulardan da kusura bakmayasınız. Diyor ki: “Böyle şeyler oluştu. Güven Erkaya rahmetli bizi CIA ajanı olmakla suçladı böyle bir toplantıda.” Şimdi, bunlardan sizin haberiniz olmadı mı?
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Ben ondan kesinlikle haberim yok. Yalnız şu fişleme meselesi var ya fişleme meselesini bu dava açıldıktan sonra duydum, şaşırdım, kaldım. Böyle bir fişleme neden olsun? Ben niye fişleyeyim yani, neden fişleyeyim? Böyle bir şeyi ben ilk defa duyuyorum.
BAŞKAN - Paşam, siz değil ama size rağmen bu alttaki arkadaşlar isimlerini de vererek ben sorayım, Güven Erkaya olsun, Çevik Bir olsun, Özkasnak olsun, diğerleri, böyle bir çalışma ortamı oluşturmuş olabilirler mi size rağmen?
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Ben tahmin etmiyorum. Çünkü bana intikal eden bir şey yok.
BAŞKAN - Efendim, şu anda savcıya intikal etmiş ve bu soruşturuluyor.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – İşte, onun için de söylüyorum.
BAŞKAN - Yani olmayan bir şey savcı böyle bir şeyi niye soruştursun?
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Ben bilemiyorum. Samimi söylüyorum bilemiyorum.
BAŞKAN – Peki efendim.
Buyurun.
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Sayın Komutanım, Paşam, şimdi dediniz ki: “Millî Güvenlik Kurulunda biz bir araya geldik ve 18 maddenin hepsi birebir görüşüldü. Aslında, sabah da Meral Akşener Hanım bu normalde 24 maddeydi. Bunun biraz karşılıklı müzakere ederek bunu 18 maddeye indirdik, makul seviyeye getirdik.” “Bu 18 maddeyi tek tek sorduk.” dediniz oradaki herkesin…
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Ben değil, Cumhurbaşkanı…
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Cumhurbaşkanı…
“Konuşmalarda tek tek soruldu ve hepsi kabul edildi.” dediniz. Oysa Meral Hanım bize bunları kabul etmediklerini ve bu vesileyle de imza atmadıklarını bu belgeye, bir hafta ara verdiklerini söylediler. Bunu merak ediyorum, bir.
Bir de, konuşmanızda, sizin döneminizde -ki bu doğru- terör gerçekten bitmişti. Dediniz ki: “Türkiye’de iyi Hükûmet, güçlü Hükûmet, ekonomik anlamda gelişmiş hükûmetler olduğunda hem ordu güçlü olur hem terör de buradan nemalanamaz.” anlamında bir kelime konuştunuz. Şu anda terör bu ülkemizde arttı. Oysa biraz eskiye göre daha demokrasimiz gelişiyor, eskiye göre ekonomik olarak daha iyi yere gidiyoruz. Zaman zaman bu terör olaylarının artması, işte 12 Eylül öncesi de, 60 ihtilali öncesi yaşananlar da, 12 Martta yaşananlara da baktığımızda sanki birileri dışarıdan bir manipülasyon yapıyor bu ülkede. Sizce bu olayların oluşunda yurt dışındaki… İsrail olarak söyleniyor da İsrail’i çok ciddiye alan bir kişi değilim yani çok da böyle bu kadar karmaşık işler yapabileceğini tahmin etmiyorum, Amerika var mıydı bu işin içinde? Sayın Demirel’e de sorduk bunu. Yani bu darbelerin arkasında var mıydı? Bunu merak ediyorum.
Bir de, MGK’ya 28 Şubata gelmeden önce bütün bu duyduklarınızı, gördüklerinizi, size intikal edenleri İçişleri Bakanlığına ki doğrusu, müdahale etmesi gereken onlardı. “Kardeşim, bakın, sokaklarda kim olduğu belli olmayan Aczmendiler görülüyor. Hizbullah diye bir terör örgütü insanları diri diri kesiyor. Sokaklar yürünemez hâlde. Siz ne yapıyorsunuz? Niye müdahale etmiyorsunuz?” gibi bir serzenişte üç beş ay önce bulundunuz mu? Bununla ilgili bir çalışma yaptınız mı?
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Şunu söyleyeyim: Bu konuyu tabii oraya şey yaptığım zaman Hükûmete müdahale… Ben şeyden korktum. Askerin siyasete karışma şeyine çok dikkat etmişimdir. Bakın, hiçbir basına bilgi vermedim, hiçbir basın mensubuyla görüşmedim. Ben, Cumhurbaşkanı bu devletin başıdır, tecrübeli bir adamdır Demirel. Ben olayları Cumhurbaşkanına… Çünkü benim muhatabım yani her hafta gittiğim, konuştuğum şahıs Cumhurbaşkanıdır. Cumhurbaşkanına anlattım bu olayları. Cumhurbaşkanı da zaten mektup yazmış ona. Yani 28 Şubattan evvel de 2-3 tane mektup yazmış. Cumhurbaşkanı Erbakan’a mektup yazmış. Ya bundan da benim haberim sonradan oluştu, bu son olaylardan sonra.
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Hayır, siz MGK’da bir araya geldiğiniz için söylüyorum.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Hayır, hayır. Orada konuşuldu. Şurada nasıl konuşuyoruz. Efendim, mesela, beyefendi tuttu, dedi ki: “Şunlar şunlar yaptınız bizim orada.” Şimdi, ben yetkili olsam hemen araştırmaya giderim. O zaman bunlar konuşuluyor. Derhâl İçişleri Bakanının, ilgili bakanın araştırmaya gitmesi lazım.
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Yani yapmadılar mı?
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Orada bir görevdir, bilemiyorum.
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Bunları konuştunuz. Yerine getirilmediği ortada çünkü.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Getirilmedi. Hayır. İşte, bakın, burada da ben kapalı söyledim. İnsanları da fazla suçlamak istemiyorum. Ölmüş bir adamın aleyhine de konuşmak istemiyorum. Yani merhum devamlı “Tamam, onu yaparız, bunu yaparız.” dedi ama yavaş yavaş bakıyorsunuz hiçbiri yapılmıyor. Güzel laf ediyordu ama hiçbiriniz böyle havada kalıyordu.
BAŞKAN - Yine Sayın Kalemli şöyle bir laf etti efendim, dedi ki, pardon Hasan Ekinci…
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Bir dakika efendim, unutmadan söyleyeyim. Şimdi, Cumhurbaşkanı herkese sormuştur. O 24 maddenin 18’e inmesi olabilir. Tartışıldı çünkü çok tartışıldı. Yani her madde üzerinde uzun uzun tartışma…
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) - Gidiş şeklî çok daha keskindi, çok daha sertti ama konuşuldu, 24 madde 18 madde…
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Ama geliş değil. Geliş zaten orada yapılıyor. Orada MGK Genel Sekreteri, biz burada nasıl arkadaşlar not tutuyor, MGK Genel Sekreteri de orada bunlar not tutuyor. Ondan sonra bunları cümle hâline getiriyor, ondan sonra cümleleri düzeltip “Şunu yazdık, bunu yazdık, onu değiştir, şu maddeyi kaldır, şu kelimeyi şu anlama getir.” falan diye…
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) - Hazır şekilde gelmiş bir 24 madde yok muydu?
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Hayır, kesinlikle yoktu.
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) - 24 nereden çıktı?
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) - 24 net olarak söyledi. Artı Sayın Demirel de dedi ki: “Bunu bu şekilde ben mektup olarak yazdım 4 Şubatta, daha sonrasından bu mektubun içeriğindekiler karar hâline geldi.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Şimdi, şunu söyleyeyim. Benim MGK Genel Sekreteri benim emrimde değildir, Başbakanın emrindedir. Cumhurbaşkanının da onlarla diyaloğu vardır. MGK Genel Sekreteri sadece bana imzaya gelir, ben o kadar imza etmişimdir.
BAŞKAN - Paşam, bu brifingler…
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Brifingler… Bizim halkı bilgilendirmek görevimiz. Güneydoğuya gazetecileri çağırdık. Güneydoğuda o operasyonları gördüler, bilmem ne. Basın bildirileri zaman zaman olur ve istediği zaman da brifing verilir. Bu brifinglerin çoğundan Genelkurmay Başkanının haberi olmaz.
BAŞKAN – Sizin olmadı mı? Yargıçları, hâkimleri…
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Yargıçları duydum fakat bana şunu söylediler: “Efendim, onlar istediler.” diye ve bir yerde okudum. Hani acaba bu partinin kapatılması için bir destek mi? Oysa parti kapatma davası çok daha evvel ortaya atılmış.
BAŞKAN – Bu biraz da Refahyol Hükûmeti dönemindeki yani o kargaşa, halkın duyguları o konuyla ilgili…
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Halkı bilgilendirme için brifing verilir.
BAŞKAN – Siz Genelkurmay Başkanı olarak bunlardan bilginiz olmadı mı?
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Efendim, bazılarına olmuştur ama hatırlayamıyorum yani.
BAŞKAN – Bunları yapan özellikle Güven Erkaya, Çevik Bir ve Özkasnak’ın bu işle ilgili size rağmen böyle bir organizasyonun olduğuna dair kayıtlar var. Yani gerçekten size rağmen böyle bir organizasyon olmuş olabilir mi?
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Efendim, olabilir. Yani ben arkadaşları suçlamak istemiyorum. Hicap duyarım. Önemli olanları bana bildirebilirler.
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Yani emir komuta zincirinde böyle bir kopukluk olabilir mi?
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Kopukluk olmaz ama bir basın bürosu var. Yani basın ondan sonra gazetecilere cevap veriyor, basın bildirgeye inanıyor. O bakımdan, ben şunu söyleyeyim. Bunun hepsinin Genelkurmay Başkanının takip etmesi de mümkün değil.
BAŞKAN – Efendim, siz burada öyle söylüyorsunuz da Güven Erkaya’ya soruluyor, diyor ki merhum, o da diyor ki: “Kardeşim, burası Genelkurmay Başkanlığı -yukarıdaki Genelkurmay Başkanını kastederek- onların haberi olmadan buradan kuş bile uçmaz, sen neden bahsediyorsun?”
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Genelkurmay Başkanı mı?
BAŞKAN – Yani kastettiği o. Güven Erkaya rahmetli mülakatında Hulki Cevizoğlu’na aynen öyle söylüyor.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Vallahi efendim, söylediği her şekliyle doğru mu, yanlış mı?
BAŞKAN – Efendim, bunu doğrulayacak makam sizsiniz veya uygun değildir diye. Şimdi, nasıl oluyor sizin Deniz Kuvvetleri Komutanınız sizlere hiçbir bilgi vermeden böyle bir organizasyonun içinde olabiliyor ve size bilgi vermiyor? Yani müstakil, bunları yapma yetkisini…
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Onun kitabında mı yazıyor?
BAŞKAN – Evet efendim.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Vallahi bilmiyorum. Hayır, haberim yok.
BAŞKAN – Peki.
Bir de efendim, müsaade ederseniz, bu yine aynı konuyla ilgili…
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Yani Güven Erkaya’nın yazdığı kitabı da okumadım.
BAŞKAN – Bu Hulki Cevizoğlu’nun kitabını da aynen mülakat olarak, televizyonda da yayınlandığı için bir kısmını dinlemiştim.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Hatırlayamıyorum. Bilmiyorum demeyeyim hatırlayamıyorum. On beş sene geçmiş aradan, binlerce imza var.
BAŞKAN – Anladım efendim.
Bu Refahyol Hükûmeti döneminde, yani oradaki dönemde Başbakan Tansu Çiller -Hasan Ekinci anlattı efendim, onun için soruyorum size- demiş ki: “Bunlar çok fazla ileri gidiyorlar. Demokrasiye ve Meclis iradesine müdahale etme çalışmaları var. Biz bunları 30 Ağustosta emekli edelim.” diye kendi aralarında bir konuşmuşlar. Sonra merhum Güven Erkaya gelmiş, arkadaşlarımız da oradalardı, zabıtlarda var, demiş ki: “Senin 30 Ağustosa kadar ömrün var mı ki biz…”
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Kime demiş?
BAŞKAN – Tansu Çiller’e…
Yani böyle üstü örtülü bir tehdidin olduğu da kayıtlarda var.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Ben ilk defa sizden duydum.
BAŞKAN – Öyle mi?
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Tehdit değil, gerçekleşmiş bir olay sonuçta. Hükûmet gitmiş. Yani Hükûmetin gideceği önceden biliniyor pozisyondaymış.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Yok öyle bir şey.
Şimdi, Demirel’in Mesut Yılmaz’a Hükûmeti vereceği kimin aklına gelir? Hatta o zaman gazeteler de yazdı. “Kimsenin haberi yok, Karadayı’nın da haberi yok…”
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Rahmetli Ecevit’e verdi ki, en son verildi ya…
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Bunlardan benim nereden haberim olsun? Yani samimi olarak söylüyorum…
BAŞKAN – Siz bir Uludağ’a gitmişsiniz, bayrammış galiba…
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Yalan. Hem vallahi hem billahi yalan.
BAŞKAN – Peki efendim.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Onu ben okudum. Uludağ’da Tansu Çiller’le görüşmüşüm. Yok efendim öyle bir şey.
BAŞKAN – Efendim, bir de siz Belçika’da konferans vermişsiniz. Sonra Türkiye’de bu işlerle ilgili böyle bir konferans serisi yapmışsınız. Böyle bir çalışma oldu mu?
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Ben yurt dışında hiç konferans vermedim şimdiye kadar.
BAŞKAN – Türkiye’de verdiniz mi?
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Türkiye’de de vermedim.
Bakın, ne diyorum, asker dışında hiç kimseyle ben hani bir yere gittiğim zaman askerlerle…
BAŞKAN – Belki şöyle algılanmış olabilir mi Paşam? Onun dışında bir konuşmanız vardı, “Sayın Erbakan teşekkür etti.” dediniz.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Erbakan’ın teşekkür ettiği şu: Sanıyorum ya Bükreş’teydi ya şeydeydi. Gazeteciler bunu sordular, ben de dedim ki: “Bizde böyle bir şey yok, asker müdahale edemez.” Hoca ondan dolayı -sonra Hükûmet kurdular- Hoca ondan sonra bana teşekkür ediyor.
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Sayın Karadayı, çok samimi olarak “evet” veya “hayır” diyor.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Ne yapayım yani? Ben seksen yaşındayım.
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Geçen Kalemli’yle görüştük. Sayın Kalemli, Meclis Başkanına sorduk, dedi ki: “Sayın Karadayı sizi aramış. Bu işi çözün, ben Uludağ’a gidiyorum. Geldiğim zamana kadar bu işi çözün.” demiş. Siz Uludağ’a gidince Sayın Tansu Çiller de hemen arkanızdan Uludağ’a gitmiş “Ama orada ne konuştuklarını bilmiyorum.” dedi. Aynen böyle oldu konuşma.
İSMAİL HAKKI KARADAYI - Gayet basit. Hayır, bir şey söyleyeyim. Uludağ’da konuşmalarım da var benim hayalî. Ben gitmedim yahu. Yemin billah ediyorum. Ben Tansu Çiller’le dışarıda hiçbir temasım olmadı.
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Acaba bir ikiziniz falan mı var?
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Vallahi onu araştırmak lazım.
BAŞKAN – Sayın Paşam, bir de bu basına intikal etmiş konular içerisinde bir Encümeni Daniş toplantılarında bulunduğunuz, orada üye olduğunuz ve orada sizin daha önceki veya daha sonraki silah arkadaşlarınızla bir arada olduğunuz, bu Encümeni Daniş toplantılarında daha çok bu Türkiye’nin gidişatıyla ilgili raporlar yaptığınızı, bu işle ilgili düşünen insanlar olarak bir yönlendirme raporları hazırladığınızı, bu Encümeni Danişin özellikle Refahyol Hükûmeti döneminde Hükûmeti düşürmekle ilgili de gayretlerinin olduğuna dair yazılı…
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Ben o zaman Genelkurmay Başkanıydım.
BAŞKAN – Yani böyle bir şeyin içinde oldunuz mu?
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Şimdi, bakın, Encümeni Danişi anlatayım. Encümeni Daniş 1850’de falan kurulmuş. Keşke onun şeyini getirseydim. Gelmiş geçmiş bütün başbakanlar, cumhurbaşkanları dâhil, bakanlar orada bu adamlar emekli olduktan sonra kahveye gidip oturacak hâlleri yok. İşte, zaman zaman toplanırlar, haftada, on beş günde bir, beraber yemek yerler. Ondan sonra ülkenin önemli konularını dikkate alırlar. Çünkü orada kimler var? Mesela, şimdi başkan kim? Necmettin Karaduman. Kim bu adam? Meclis Başkanı. Daha evvel kimdi? Fethi Çelikbaş. Yani Nihat Erim’den tutunuz aşağıya kadar. Şimdi, düşünebiliyor musunuz, bütün insanlar oraya gelir, orada hariciyeciler vardır. Rahmetli Cahit Aral geçen sene kaybettik. Bütün hatta, Zürih ve Londra Anlaşmalarına imza atan şey adam oradadır, orada sohbet edilir, konuşulur. Kıbrıs davası nasıl çözülür… Ben emekli olduğum geldiğim zaman bana dediler ki: “Paşam, seni Encümeni Danişe almak istiyoruz. Nedir bu Encümeni Daniş?
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Görevdeyken olmuyor değil mi?
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Hayır, hayır, kesinlikle değil.
Bu adamların da hiçbir menfaati yok, oraya gelenler. Hepsi bana genç diyorlardı. Yetmiş küsur yaşıma gelmişim, bana “Gençsin sen.” diyorlardı.
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Doğru söylüyorlar, siz genç duruyorsunuz maşallah.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Düşünebiliyor musunuz, adamlar… Ben geldim, dedim “Nasıl bir şey bu?” Yani emekli oluncaya kadar Encümeni Daniş diye bir şeyin olduğunu bilmiyordum. Beni oraya aldılar. Ben de gidip orada Kıbrıs konusu, işte, bildiğiniz konu, ne varsa…
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Burada bir öneride bulunuyor musunuz?
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Kesinlikle Hükûmetin aleyhine bir şey…
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Hayır, aleyhine değil, lehine… Gördüğünüz bir yanlış ya da uygulanması gereken bir şey.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Hayır, hayır, kesinlikle…
Hatta kim vardı, bir profesör, o söylemişti, benim adım da orada çıkmış. Ondan sonra “Karadayı şeyi yönlendiriyor…” falan diye.
BAŞKAN – O konuyu, Encümeni Danişle ilgili, sizinle ilgili bir hayli şeyler var.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Böyle bir şey kesinlikle yok. Hatta ben oraya geldikten sonra şöyle düşündüm. Eğer Genelkurmay Başkanı olduğum zaman böyle bir teşkilatın olduğunu bilseydim buraya bir tane asker gönderirdim. Mesela Nur Serter de bizim oradaydı, Nur Serter Hanım var ya, o da oradaydı ama milletvekili olunca kesildi gitti, trak, tasfiye ettiler. O bakımdan orada Türkiye’yi ilgilendiren önemli konular bilgili ağızlardan, tecrübeli ağızlardan dile getirilir.
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Kayıt var mı bu ortamda?
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Hayır, kayıt yok. Yalnız şunu söyleyeyim: Çok önemli bir konu olduğu zaman, çok, Türkiye'nin hayati önemde bir konu olduğu zaman bunu -efendim, şimdiye kadar ben bir tane, iki tane hatırlıyorum- Cumhurbaşkanına veya Başbakana yazarlar. Şeyin imzasıyla, Başkanın, bazen herkesin imzasıyla Cumhurbaşkanı ve Başbakana yazarlar. “Efendim, şöyle bir konu var, bu Türkiye için fevkalade önemlidir.” diye.
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Öneri şeklinde.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Tabii.
Ben diyorum işte eğer bunu bilseydim oraya bir asker getirir oturturdum, müsaade isterdim.
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Yani faydalı olduğuna inanıyorsunuz?
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Gayet tabii, çok faydalı.
BAŞKAN – Sayın Paşam, bir başka konu daha var da...
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Yani bu millî güvenlik, hepsi yanlış.
BAŞKAN – Peki.
Bir de bu Kıbrıs suikastı olayı var, bir işte suikast girişimi var albayın ölmesi. Onunla ilgili bilginiz var mı?
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Yok. Ben emekli olduktan sonra olmuş olaylar.
BAŞKAN – Yani sizin bir bilginiz olmadı?
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Hayır, emekli olduktan sonra ben zaten Bodrum’a gidiyordum, hiçbir şey ve kimseyle alakadar olmadım.
BAŞKAN – İdris Bey, buyurun.
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Paşam döneminizde OYAK ve diğer şirketlerinizde mali bir denetim yaptırdınız mı görev süreniz içerisinde?
Bir de Mehmetçik Vakfı ile bir kısım benzin istasyonlarının kurulması konusunda, özellikle bu İstanbul’un girişinde ve çıkışında Mehmetçik Vakfıyla alakalı olarak benzinlikler kurulmuş. Bunların Mehmetçik Vakfına devredilmesinde döneminize yansıyan bölüm itibarıyla bir bilginiz var mı?
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Hayır, ilk defa burada, şimdi duyuyorum sizden.
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Bunların çalışmalarıyla alakalı bir bilginiz yok.
Bir de demin sormuştum ama cevap alamadığım konu, OYAK şirketlerinde herhangi bir denetim yaptırdınız mı kendi görev süreniz içerisinde?
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Hayır, hayır.
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Yapmadın.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Zaten onlar kendi, OYAK Başkanı var kendileri yapıyorlar, benim aklım ermez.
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – 95 seçimlerinden sonraki aşamada Alpaslan Türkeş’in özellikle sizinle bir görüşme yaptığını Genelkurmay kaynaklarıyla, ondan sonra da onu Mecliste paylaştığı ifade ediliyor. Böyle bir görüşmeniz oldu mu?
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Alpaslan Türkeş sanıyorum geldi ama ne konuştuk bilmiyorum, Alpaslan Türkeş geldi.
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Sayın Türkeş yine Kalemli’nin yanına gitmiş, demiş ki: “Çok önemli birisinin yanından geliyorum.” Çok önemli 2 kişi var biliyorsunuz, Genelkurmay Başkanı, Cumhurbaşkanı.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Onu duydum ama o yalan, yanlış.
Şimdi, şunu söyleyeyim: Bu darbe konusu var ya herkes para gibi istediği yerde bunu kullandı. Adamın cüzdanı kayboluyor “28 Şubatta oldu.” diyor. Efendim, bunların şeyi olabilir.
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Mahalle baskınız çok kuvvetli demek ki.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Şimdi, bu olabilir. Neden? Ekonomide sıkıntılar olabilir. Türkiye’de eğer istikrarsız bir hava yaratılırsa ekonomi de sarsılır, her şey sarsılır. Onun için, ben diyorum ki: Silahlı kuvvetlerin siyasetten tamamıyla uzak durması lazım.
BAŞKAN – Paşam bir şey arz edeyim, ondan sonra da sizi fazla yormayalım. Bize sürekli bir şeyler geliyor, dokümanlar, bilgilen geliyor. Yani ben sadece bir tanesini zatıalinizle paylaşmak isterim. Şimdi, başlık “Genelkurmay Başkanlığı Ankara konusu İtiraz Zeytinburnu Cumhuriyet Savcılığına” Adalet Bakanlığının 25 Ağustos 97 gün ve sayısı –numaralarını geçiyorum- B Zeytinburnu Cumhuriyet Savcılığına.
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – 25 Ağustos 97 mi, 98 mi?
İSMAİL HAKKI KARADAYI – 25 Ağustos 97.
BAŞKAN - Zeytinburnu Cumhuriyet Savcılığının 11 Ağustos 97 tarih ve filan numaralı sayılarıyla hazırlık takipsizlik kararları.
1) İlgi A yazı ekinde gönderilen ilgi B takipsizlik kararının incelenmesiyle Akşam gazetesinin 14 Mayıs 1997 tarihli nüshasında yer alan vesayet rejimine karşıyız ve 15 Mayıs 1997 tarihli nüshasında “Yeter söz milletin.” başlıklı yazıları nedeniyle –yazarın ismini söylemiyorum- hakkında suç duyuruları üzerine yapılan hazırlık soruşturması neticesinde takipsizlik kararı verildiği görülmüş olup, verilen takipsizlik kararının yasa ve usule aykırı olduğu nedeniyle itiraz edilmektedir.
2) Ek A itiraz yazısının suç dosyasıyla birlikte incelenmek ve gereği yapılmak üzere en yakın ağır ceza mahkemesi başkanlığına gönderilmesini rica ederim.
Genelkurmay Başkanı adına Çevik Bir Orgeneral İkinci Başkan.
Şimdi, altında ekleri var, dağıtım yeri, gereği Zeytinburnu Cumhuriyet Savcılığı diyor, gizli kaydıyla bir yazı.
Şimdi, sizin adınıza yazın, tabii ki yazılabilirdi ama bu İkinci Başkanın mahkemeyle ne alakası var, takipsizlik kararıyla ne alakası olabilir? Böyle bir yazı yazma, böyle bir usul ve üslup sizde var mı?
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Ben bunu ilk defa duyuyorum. Şimdi, böyle bir şey olsa bizde şey var, hukukçularımız var bizim, adli müşavir var. Adli müşavir inceler, önemli konuysa bana getirir. Bunun dışında ben ilk defa duyuyorum böyle bir şey.
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Ama onun dışında sizin adınıza da itirazda bulunabilirler mi, yani böyle bir şey için mahkemeye?
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Efendim, şimdi bakın, tekrarlıyorum: Benim adıma şöyle, benim adıma eğer “Genelkurmay Başkanı adıyla, emriyle veya adına” diye yazar, imza atabilir. Önemli konuları bana getirip parafem, benim parafem yoksa benim haberim yoktur.
BAŞKAN – Sizin parafınız yok herhâlde?
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Varsa bilmiyorum, ben ilk defa duyuyorum.
Şuna bakabilir miyim?
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Savcılığa da hiç kimse rica etmez, orada emir verir gibi bir tavır takınılmış yalnız.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Ben bunu ilk defa duyuyorum, ilk defa görüyorum, böyle bir olayı bana siz verdiniz, başka bir şey yok.
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Ben şeyle alakalı, benim herhangi bir sorgum sualim kalmadı çünkü demin söylediğim soruyu görüştük ama “Görüşmenin içeriğini tam olarak bilemiyorum.” dediniz. Sadece özellikle milletin çok merak ettiği belirli bir dönemde basın-yayın organlarının bir kısmına Genelkurmay tarafından yasak konulmuştu. Yani yeni yeni medyanın veyahut da basın organlarının tamamı Genelkurmaya alınmaya başladı. Bu dönemdeki belirli bir basın-yayın organlarına karşı tutumunuzun sebebi neydi?
Bir de gittiğimiz her gazetede özellikle şunu ifade ediyorlar: “Bu dönemde belirli yazarlarla alakalı hem Doğan Grubuna hem Dinç Bilgin’in başında bulunduğu yayın kurumundaki bir kısım yazarların işlerinden uzaklaştırılması ve köşe yazılarını yazmaması noktasında Genelkurmaydan etkili isimleri telefonla aramak suretiyle bunları yayın hayatından el çektirmek arzuları ve istekleri oldu.” diye bizimle paylaşıldı. Basından da sizin bilginiz var mı, size intikal etmiş bir konu var mı?
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Şimdi, bu konuyu duyuyorum ama hiçbir... Taha Akyol geçen sene ve evvelki sene bir yazı yazdı bu konuyla ilgili olarak, yani buna benzer bir şey, ilgili olarak. Ben de kim kanalıyla cevap sordum. Sonra adam özür diledi. Hiçbir basın mensubunu odama alıp konuşmamışımdır, hiçbir basın mensubuna, hiçbir gazete sahibine Ali’yi al Veli’yi al falan da dememişimdir, onu bilesiniz, kesinlikle ancak şöyle olmuş olabilir, bu normal: Silahlı kuvvetlerin aleyhine bir adam devamlı yazı yazıyorsa ona bizim arkadaşlardan bir tanesi der ki: “Yahu bu şekilde yazı yazmayın, yani silahlı kuvvetleri yıpratıyorsunuz.” diyebilir. Bunlar doğal ama benim kesinlikle hiçbir gazeteciye... Sorun, Aydın Doğan’a sorun, Aydın Doğan’la tanışırım ben. Aydın Doğan’la tanıştığım hâlde ben bir şey söylememişimdir. Hiçbir şekilde Ali’yi al, onun yerine Veli’yi ver, katiyen böyle bir şey... İlk defa duyuyorum ancak şöyle olmuştur, bizim arkadaşlar, basın, haklı olarak, ben de haklı görüyorum... Ama “O adamı değiştirin.” diye bir şey, bir talimat veremez, o adamı gazeteden atın diye bir talimat veremez.
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Bu şeyle ilgili, Susurluk’la ilgili size intikal eden, sizin istihbaratı bilgileriniz dahilinde bir şeyler var mıydı o zaman? Yani emniyetin araştırmaları, biliyorsunuz, hepsi hikâye çıktı sonuçta, hiçbir şey bulunamadı, yapılamadı, pasaportlara ulaşılamadı, silahların menşeyine ulaşılamadı. Siz öyle bir çalışma yaptınız mı asker olarak?
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Hayır, kesinlikle. Benimle ilgili değil çünkü askerin olmadığı belliydi, ondan sonra o bakımdan Susurluk’la en ufak bizim ilgimiz yoktur, hiçbir araştırma yapmadık.
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Peki, nedir Susurluk size göre?
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Vallahi onu da iyi bilmiyorum, kusura bakmayın. İşte bir grup, sizler biliyorsunuz, mafya, siyasetçi bunlarla bizim alakamız yok.
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Paşam şunu diyor muyuz: 28 Şubatı bizzat yaşayan, aradan da on beş yıl geçmiş, bir dönem geçti, bugünkü Türkiye'nin şartları da göz önüne alınarak o günkü süreçte “Şunları da yapmasaydık daha iyi olurdu.” veyahut da “Şunu da eksik yaptık.” diyebileceğiniz o dönemle alakalı bir şey var mı? Bugün için ve önümüzdeki süreç için bu ülkede, demin... Tam manasıyla hukuk devletinin yaşaması yaşatılması hâlinde bir daha darbe olmayacağına dair bir kanaat sahibisiniz.
Öncelikle de şunu biz bizzat ifade edelim: Yani bugünkü ziyaretiniz ve aktarmış olduğunuz bilgilerde hâlen bir devlet adamlığı, her şeyiyle bir insanın doğuşundan demek ki mezara kadar gidecek hadiseler -Recai Kutan Bey’e de aynı şeyleri Feyzullah Bey söylemişti- o devlet ciddiyeti, belirli bir şeyler ve sürekli olarak da devam ediyor. Aynısını Meral Akşener Hanımefendi’ye de söyledik. 28 Şubatla alakalı bazı şeyleri konuşurken çünkü kendilerinin beyanlarından basına yansıyan, kitaplara yansıyan bir kısım şeylerde soru sorduğumuzda böyle yutkunarak, çok da o günü tekrar hatırlamamak adına çok da net aslına bakarsanız cevaplar da alamadık ama bugün...
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Benden mi?
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Yok, hayır sizden değil, Meral Hanımdan bahsediyorum, Meral Hanım’dan ama sizin içinde şimdi aynı şeyleri düşünüyoruz. Diyoruz ki: Eğer kafanızda şunu da yapsaydık veyahut da şunu da yapmasaydık iyi olabilir veyahut da bundan sonraki süreç içerisinde neler yapılmalı ki Türk demokrasisi biraz daha sağlam bir zemine otursun, silahlı kuvvetler biraz daha bu tür hadiselerin dışında kalsın, eğitim sisteminden sivillerle olan ilişkisine, medyayla olan ilişkisine veyahut da istihbarat teşkilatlarıyla olan ilişkisinde neler yapılmalı ki silahlı kuvvetler bu tür konuların içerisine bir daha çekilmemeli? Bu konuda ne düşünüyorsunuz, ne söylemek istersiniz?
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Ben şunu söyleyeyim: 28 Şubatta yaptığım hiçbir şeyin yanlış olduğuna inanmıyorum çünkü yasaları uyguladık toplantıda, yetkimi hiçbir zaman aşmadım. Sayın Demirel de bazı şeylerde bundan bahsetmiştir, öyle mi efendim? Siz eski muhtarlığa, şeye gittiniz.
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Ben Demirel’le konuşmaya gitmedim, arkadaşlar daha iyi bilir.
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Önemli bir şey söyledi Sayın Cumhurbaşkanımız. Ben sordum soruyu da...
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Benimle ilgili bir şey söyledi mi?
MEHMET ŞEKER (Gaziantep) – Hayır, sizinle ilgili değil, yok askeriyeyle ilgili söyledi.
Şöyle bir şey sormuştum ben: Türkiye’de kontrgerilla, gladyo gibi bir örgütlenme var mı? Derin devlet diye bir şey var mı, diye sormuştum. Dedi ki: “Türkiye’de tek devlet var ama derin olan askeriyedir.”
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Ben de şunu söyleyeyim: Kesinlikle 28 Şubatın bir ihtilal olmadığına inanıyorum, bir darbe değil ve son derece de üzülüyorum. 28 Şubat, Demirel ne diyor? “Darbe olsaydı ben burada olmazdım, darbe olsaydı Hükûmet olmazdı.”
BAŞKAN – Askerlerde ders almışlar efendim, geçmiş dönemde yaptığı darbelerden. Onun için, daha modern, daha estetik, daha hukuki yolları deniyorlar. Onun için “modern darbe” diyor arkadaşlarımız.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Yani yaptığım şeyleri aynen...
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Peki, arkadaşlarınız niye... Ben bir şey söyleyeceğim.
BAŞKAN – Yalnız onu arkadaşlar değil dışarıdan gazeteci söylemiş, ondan sonra bizimkiler bazı... İçimizde saflar da çıkıyor.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Ben şunu söyleyeyim, Feyzullah Bey, 28 Şubatta yapmış olduğum icraat tamamıyla doğrudur, hükûmetlerle gayet iyi görüştük. Yanlış olan şeyleri Cumhurbaşkanına intikal ettirmeye, bizi rahatsız eden şeyleri Cumhurbaşkanına intikal ettirmeye çalıştık. Terörle mücadele, Kardak’ta çok başarılı oldu, terörde çok başarılı olduk efendim, halka mümkün olduğu kadar yardım ettik. Yapmış olduğum hiçbir şeyden pişman değilim ve özellikle istirham ediyorum 28 Şubatı bir darbe olarak ortaya koymamanızı rica ediyorum. Anlattıklarım bunu gösteriyor ama bunu bu şekilde değerlendirenler olabilir, o ayrı,onlar da gazeteci.
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Demin sordum ama her seferinde soru biraz gürültüye gidiyor, şöyle ifade edeyim: Yani “O süreçle alakalı yaptıklarımın hiçbirinden pişman değilim.” dediniz ama bundan sonraki süreç için demokrasinin tam manasıyla kurumsal olarak oturtulabilmesi için sadece hukuk devleti ilkelerinin yerleşmesini yeterli olarak gördünüz ama ne yapılmalı ki asker sürekli olarak kendisini sivilli istişareli bir şekilde bu tür olayların içerisinde görmesin? Ve özellikle şunu da ifade etmek istiyorum: Mesela 60 hadisesinde başkaları farklı düşünüyor, 71’de farklı düşünüyor, 80 şartları farklıydı ama “28 Şubatta da şunlar şunlar oldu, Hükûmet gitmedi.” diyoruz ama üç ay on sekiz gün sonra bu kadar iktidarı seven Erbakan Hoca bile iktidarı bırakmak zorunda kalıyor bir şekliyle bu müdahaleler sonrasında. Çok arzulu olan bir de Tansu Hanım var, hükûmete gelmek için arzulu olan ve münavebeli olması sebebiyle de mecburen Hükûmet bırakılıyor. Asker ne yaparsa bundan sonraki süreç içerisinde sivillerin veyahut da demokrasinin işine müdahale etmekten kendisini bu olayların hangi yolla dışında tutabilir, bunu sizden öğrenmek istiyoruz.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Şimdi, efendim, bir defa Millî Güvenlik Kurulu denen bir yer var. Asker bütün dertlerini oraya götürür. Daha evvel, 27 Mayısta falan yoktu bunlar, o zaman olsaydı komutanların da haberi olurdu, bilmem ne olurdu. Ben şunu söylüyorum: Askeri, askerin itibarını, askerin savaş gücünü, askerin moralini yıkacak her şeyden kaçınmak lazım. Askerin, bakın, moralini yıkacak, itibarını sarsacak, ondan sonra efendim, askerin savaş gücünü –bu, stratejide vardır- yıkıp şey yapacak herhangi psikolojik bir askeri etki almamak lazım ve asker de bu hava içerisinde kendinin itibarlı, kendinin yurt savunmasında etkili olduğunu gördüğü sürece böyle şeylere katiyen girmez ve başlangıçta söylediniz “zaman faktörü” diye, zaman insanlara çok şeyi öğretir. Bugüne kadar olmuş şeylerin bundan sonra olacağını sanmıyorum çünkü hem siyasiler bunu öğrenmiştir hem asker öğrenmiştir. Yani hukuk devletini iyi oturtmak lazım.
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Ben sorumu sorabilir miyim? Şimdi, benim dikkatimi bir şey çekti, yıl 1996 ve zannediyorum ağustos ayı içindeydi Erzurum’da yüksek rütbeli bir subay Başbakan olmuş bir insana çok galiz sözler söyledi, bunu televizyonlarda verdi bizzat kendi ağzından, kendisi de bu konuda hiç yalanlamadı, Osman Özbek Bey, biliyorsunuz. Yani siz devletin başındaki insana, ne olursa olsun, böyle bir şey yapılmasından dolayı bu insanlara herhangi bir disiplin yönünden bir soruşturma açtınız mı?
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Şimdi, o zaman bu işin doğru olup olmadığı...
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Çünkü asker gezerken de askerdir, otururken de askerdir, yürürken de askerdir.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Yalnız bir şey söyleyeyim, sanıyorum o küfür -benim hatırladığım, o zaman araştırdım, sordum, hatta ben yurt dışından gelmiştim, gazeteden şey yapmıştım, o zaman yurt dışından telefon ettim böyle bir şey var mı, yok mu, diye- başka bir şeye olmuş, tam o sırada gazeteciler sanki Erbakan’a yapılmış gibi...
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Hayır, hayır bizzat ismini söyleyerek konuştu, biz onu dinledik orada.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Onu bilmiyorum. Daha geçen gün kendisi gene izah etti televizyonda. Yani ben bunu askeri koruduğum için falan...
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Hayır, siz bir soruşturma açtınız mı “Bunu söylediniz mi, söylemediniz mi?” diye?
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Sordum, sordurdum.
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Hayır, hayır, disiplin yönünden diyorum.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Hayır.
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Hâlbuki sizin disiplin yönetmeliğinize göre bu da suç.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – Eğer doğruysa suç.
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Ama hiçbir araştırma yapılmamış.
İSMAİL HAKKI KARADAYI – İhmal etmişim demek ki, görevi ihmal etmişim bu o demek. Hayır çünkü bana bunun çok farklı olduğunu söylediler.
FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Peki, çok teşekkür ederiz.
BAŞKAN – Teşrifiniz için teşekkür ediyoruz.
Meclis araştırma komisyonuna böylece sizin gibi o dönemi yaşayan, o dönemde fiilen işin başında duran insanların aydınlatıcı bilgi vermeleri Meclis adına önemlidir. Onun için teşekkür ediyoruz.
Sağlığınızın iyi olduğunu görmüş olmaktan mutluyuz, tekrar sağlık, sıhhat diliyoruz sizlere, Allah hayırlı ömürler versin diyoruz.
Kapanma Saati: 16.51