Oluşturulma Tarihi: Kasım 30, 2001 01:48
Bizde çöküş, 1699'un 26 Ocak'ında Karlofça Andlaşması'nı imzalamamızla başladı. Andlaşmanın altında Türk tarafından iki kişinin, zamanın 'Reisü'l-küttáb'ı yani Dışişleri Bakanı olan Mehmed Rami Efendi ile Babıali'nin baştercümanı Alexander Movrakordato'nun imzaları ve mühürleri vardı.
İşte, bundan iki sene önce bir sergi için üç aylığına İstanbul'a gönderilen ve sonra geri giden Karlofça Andlaşması'nın orijinali.
Türkiye'de okula gidip de 'Karlofça' adını işitmeyen hemen hemen hiç kimse yoktur. Polonya'nın ufak bir kasabası olan Carlowicz'de 1699'un 26 Ocak'ında imzalanan, adını bu kasabadan alarak 'Karloviç' okunan, Türkçe'de zamanla 'Karlofça'ya dönen ve Osmanlı Devleti'nde çöküşün başlangıcı olan meşhur andlaşmadır.
Karlofça'nın şimdi Varşova'da saklanan orijinali, bundan iki sene önce sadece üç aylığına İstanbul'a geldi ve sonra yerine döndü. Üç ay boyunca, İstanbul'daki Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nde açılan 'Savaş ve Barış' sergisinde kaldı ve binlerce kişi tarafından ziyaret edildi. Polonyalılar, andlaşmanın aslıyla beraber Polonya Kralı İkinci August'ün anlaşmayı tasdik belgesini de gönderdiler.
'17. asrın sonunda halk düşmanlık ve yıkımın getirdiği acılar içinde olduğundan, sultan savaşı sona erdirip Polonya Kralı'yla barış andlaşmasını yenilemeye karar verir. Osmanlı yetkilileri Karlofça'da Polonya elçisi Stanislaw Malachowski ile biraraya gelir ve İngiliz elçi Lord Pagget ve Hollandalı elçi Jacoco Collier'in de aracılığıyla 11 maddelik bir barış anlaşması imzalar. Sıralanan barış koşulları arasında Osmanlılar'ın Podolya'yı, Polonyalılar'ın da Boğdan'ı boşaltması ve ticaret ilişkilerinin yenilenmesi de yer almaktadır' (Sergi için hazırlanan 'Savaş ve Barış' adlı katalogdan).
Andlaşmanın altında Türk tarafından iki kişinin, zamanın 'Reisü'l-küttáb'ı yani Dışişleri Bakanı olan Mehmed Rami Efendi ile Babıali'nin baştercümanı Alexander Movrakordato'nun imzaları ve mühürleri var. Movrakordato'nun Karlofça'yı imza ederken ne hissettiğini bilemeyiz ama Mehmed Rami Efendi'nin bu belgeye kabul ve tasdik mührünü nasıl kahredici bir elemle koyduğunu gayet iyi tahmin edebiliriz.
Mal, çoluk ve çocuk sadece bir sınamadır
'Ey inananlar, Allah'a ve peygambere hıyanet etmeyin ve bile bile emanetlerinize de hıyanette bulunmayın. Ve bilin ki mallarınız ve evládınız, sizin için bir sınamadır ancak ve şüphe yok ki Allah katındadır büyük mükáfat' (Enfal Suresi, 27.-28. áyetler).
Hazreti Muhammed, Beni-Kurayza denen Yahudi topluluğunun Medine civarındaki kalesini kuşatmıştı. Bu kuşatma 21 gün devam etti. Barışmak istediler.
Hazreti peygamber, haklarında, Muaz oğlu Sa'd'in hükmünü kabul etmek istiyordu. Onlar, Evs kabilesinden ebu-Lübabe'yi göndermesini istediler. Ebu-Lübabe'nin malı ve ayali onların yanındaydı. Ebu-Lübabe, Hazreti Peygamber'in emriyle gidince 'Muazoğlu'nun hükmünü kabul edersek ne olacağız?' diye sordular. Ebu-Lübabe, eliyle boğazını işaret ederek öldürüleceklerini bildirdi. Fakat hemen nádim oldu. Bu áyetin vahyedilmesinden sonra Medine'ye dönüp kendisini mescidin direklerinden birine bağlattı, 'Vallahi' dedi 'Ne yerim, ne içerim, böylece ölür giderim, yahut da Allah tövbemi kabul eder'. Yedi gün bağlı kaldı. Kızı gelir, abdest bozacağı yahut namaz kılacağı zaman ipi çözer, sonra gene bağlardı. Yedinci gün bayılıp kendinden geçti. Bu sureden sonraki Tevbe suresinin 102-104. áyetleri vahyedilerek tövbesinin kabul edildiği bildirildi. Ebu-Lübabe, müjde verenlere, 'Vallahi' dedi, 'Resulullah gelip çözmedikçe bu ipi çözmem'. Hazreti Peygamber geldi, bizzat ipi çözdü. Ebu-Lübabe 'Tövbemi tamamlamak için suça girmeme sebep olan yeri terketmem ve malımdan vazgeçmem gerek' dedi. Hazreti Peygamber, malının üçte birini sadaka olarak aldı, geri kalanını kendisine bağışladı.
Sokağa arslansız çıkmayan paşa
18. asrın namlı vezirlerinden Cezayirli Gazi Hasan Paşa'nın hayatı maceralarla doludur. 15 yaşında iken bir korsan gemisine atlayarak Cezayir'e giden, harikulÁde cesaretiyle pek çabuk sivrilen, gemi sahibi olan ve nihayet imparatorluğun kapdan paşalığına kadar yükselen Hasan Paşa'nın bazı gariplikleri vardı. Bunlardan biri de, şehrin içinde yanında terbiye edilmiş bir arslan ile dolaşmasıydı. Paşa geçerken, herkes arslanın dehşetinden ecel terleri dökerdi.
Allah’ın bir adı: el Melik
Nestalik hatla yazılmış bu levhada, Allah'ın 99 isminden yani 'Esmá-i Hüsná'dan olan 'El Melik' sözü yeralıyor. 'Melik', 'bütün álemlerin yani görünen ve görünmeyen álemlerim hákimi olan' demektir. Bu söz, bugün Kur'an'ın imlásı konusunda Türkiye ile Arap dünyası arasındaki anlaşmazlık konularından birini teşkil eder. Araplar 'Melik' ve 'Málik' sözlerini aynı imlá ile yazar, 'Málik'i kastederden 'Mim' harfinin üzerine bir uzatma işareti koyar ve kelimeyi 'Málik' diye okur ama bu imlá Türkler'e yabancı olduğu için okuma sırasında hata yaparlar. Türkiye'de basılmış Kur'anlar'ın Suudi Arabistan'a girişi, işte bu imlá farklılığından dolayı bugün yasaklanmış bulunuyor.
Karnı ağrıyan papatya suyu içsin
Kuru veya taze papatya kaynatılır, suyu hafif şekerli olarak biraz da limon sıkılıp ılık bir halde içilir.
Bir kahve fincanı suyun içine kor halindeki ateşin üzerinde hásıl olan beyaz kül dökülür, kül fincanın dibine çektikten sonra bu su içilir.
Tuğla veya mercan terliğinin altı kızdırılarak göbek üzerine konur.
Mıhlama
Kuru soğanı soyup dağılmayacak şekilde dörde bölün. Çok kalın olmamak üzere halka halinde doğrayıp yumurta tavasında bir-iki kaşık yağ iláve ederek pembeleşinceye kadar kavurun. Üzerine yarım fincan su koyup aralarına yumurta kırabilecek yuvalar açın ve buralara yumurtaları kırın. Tuz ve baharatı da iláve edip ateşten indirin. Üzerine biraz sirke dökün ve soğumadan yeyin.