Güncelleme Tarihi:
Taraf gazetesinin manşeti ve bir bavul dolusu belgeyle başlayan, beş yıllık bir sürece yayılan Balyoz soruşturması’nda geçen hafta 236 kişi beraat etti. Mahkeme, davanın temelini oluşturan dijital verilerin sahte olarak oluşturulduğuna hükmetti. Böylece, ilk yargılamada darbe suçlamasıyla 13-20 yıl arasında ceza alan sanıklar, Anayasa Mahkemesi’nin yeniden yargılama kararının ardından gerçekleştirilen yargılamada beraat etmiş oldu.
Bundan sonra tersine bir sürecin işlemesi bekleniyor: Sahte delilleri üretenler hakkında açılacak ceza davaları ve yıllarca tutuklu kalarak görevlerinden, ailelerinden olanların açacakları tazminat davaları...
Fakat Balyoz soruşturması sadece sanıkların hayatını değiştirmekle kalmadı, ordunun her biriminde telafi edilemeyecek değişikliklere yol açtı.
Soruşturmalar, aralarında generallerin de bulunduğu, görevi başındaki 188 kurmay subayı etkiledi. Çok büyük bir olasılıkla kuvvet komutanı olacak isimlerin önü kesildi. Kara Kuvvetleri’nde 45, Hava Kuvvetleri’nde 27, Deniz Kuvvetleri’nde 98, Jandarma’da 18 muvazzaf general ve kurmay subay sanık durumuna düştü. Çoğu emekliye sevk edildi ya da orduyla ilişkisi kesildi. Hava Kuvvetleri’nde sanık durumuna düşen 30 muvazzaf askerin 11’i kurmay albay ve yarbay, 16’sı ise general rütbesindeydi. Yaş ve sicil durumu göz önüne alındığında Orgeneral Bilgin Balanlı’nın 2011-2013 arasında Hava Kuvvetleri Komutanı olması gerekiyordu. Fakat Balanlı, o dönemi tutuklu olarak geçirdi.
Bugün davaya muhatap olan havacı kurmay subaylar arasında sadece dört kişi ordudaki görevine devam ediyor.
EN BÜYÜK ZARAR DONANMADA
Balyoz’da en büyük darbeyi alan kuvvetin Deniz Kuvvetleri olduğu görülüyor. Soruşturmaya tabi tutulan 114 muvazzaf askerin 98’i amiral ve kurmay subay rütbesinde. Farklı rütbelerden görevi başındaki tam 24 amiral Balyoz’da sanık durumuna düştü. Diğer kurmay subaylarla birlikte denizciler Balyoz’un en kalabalık grubunu oluşturdular.
İlginç bir nokta ise Balyoz’un dışında devam eden Poyrazköy, İstanbul ve İzmir’deki askeri casusluk davalarında da denizcilerin dikkat çekici bir sayıda olması. Bu davaların da ne kadar sürede ve nasıl sonuçlanacağı merak konusu. Fakat bir gerçek değişmeyecek: Balyoz soruşturmasıyla birlikte ordunun yapısı kökten değişti.
Yandaki tabloda, davanın her birimde komuta kademesini nasıl etkilediğini detaylı bir biçimde göreceksiniz. Şüphesiz Balyoz olmasaydı, 15-20 yıl boyunca kuvvet komutanları ve komuta kademesi bu 188 isim arasından çıkacaktı. Fakat bugün beraat etmiş olsalar bile ezici çoğunluğun kariyeri Balyoz’un altında sona erdi.
365 SANIKLI DAVA
Balyoz Davası’nda 365 sanık bulunuyordu. Özel Yetkili Mahkeme 325 kişi hakkında ceza kararına hükmetti. Yargıtay, 237’si hakkındaki kararı onarken 88 sanığa ceza verilmemesi yönünde bir karara vardı. Yargıtay’ın kararı Anayasa Mahkemesi’ne taşındı. Yüksek Mahkeme, hak ihlali tespiti yaparak, yeniden yargılama kararına hükmetti. Cezaları onanan 237 sanıkla birlikte Yargıtay’ın beraat ettirdiği 88 sanığın ayrılan dosyaları Anadolu Dördüncü Ağır Ceza Mahkemesi’ne iletildi. Yeniden yargılanan 236 sanık geçen hafta beraat etti (sanık Albay Murat Özenalp cezaevinde yaşamını yitirmişti). 88 sanık hakkındaki kararın ise salı ya da çarşamba günü benzer yönde açıklanması bekleniyor.
KOMUTANLIKTAN UÇUŞ ÖĞRETMENLİĞİNE
Tümgeneral İsmail Taş (şapkalı) AYJET Uçuş Okulu’nda eğitmenlik yapıyor. Oğlu da aynı okuldan mezun olmuş. Ancak Taş, tutuklu olduğu için mezuniyetini görememiş.
Hava Pilot Tümgenerali iken Balyoz’dan tutuklanan İsmail Taş, resmi uçuş öğretmeni olabilmek için adli sicil kaydının silinmesini bekliyor. İsmail Taş, dört yılda yaşadıklarını anlattı
"Balyoz soruşturmasına emekli bir albayın Eskişehir’deki evinde yapılan şaibeli polis aramasında ele geçirildiği iddia edilen 2 GB’lık bir flaş belek içerisindeki dijital bir MS Word dosyasında ismim bulunduğu için dahil edildim. Üzerinde sadece ismimin, 2003 yılındaki görev yerimin ve rütbemin (o zaman albay) yazılı olması dışında şahsımla hiçbir bağı olmamasına rağmen ifadeye çağrıldım. Soruşturma savcısına dijital belgenin sahteliği konusunda sunduğum onca ispatlara rağmen çıkarıldığım nöbetçi mahkemece tutuklandım. Tutuklandığım gün olan 03 Haziran 2011 tarihinde Hava Kuvvetleri Komutanlığı yüzüncü kuruluş yılını kutluyordu. Ben de bu tarihte tümgeneral rütbesinde, Hava Kuvvetleri’nin üzerine titrediği subaylarını büyük bir titizlikle yetiştiren Hava Harp Okulu’nun Komutanı idim. Hava Kuvvetleri’nin, kalleşçe tezgâhlanmış bir kumpasa uğramasına mani olunamayan ve cezaevine gönderilen ilk generali oldum."
KOMUTAN DİYE BİLDİKLERİM...
"Tutuklandıktan sonra beş ay Hasdal’da, 21 ay Hadımköy’de askeri ceza evlerinde kaldım. Yerel mahkemenin kararı Yargıtay tarafından onanmadan önce, masumiyet karinesi hiçe sayılarak 2013 yılı Yüksek Askeri Şûrası’nda emekli edildim. Komutan diye bildiklerim ve masumiyetime başından beri tereddütsüz inananlar, bu YAŞ kararlarına bir zamanlar bazılarının yaptıkları gibi şerh dahi koyamadan imza atmışlar ve amacı zaten tasfiye olan bu operasyona adeta aracılık yapmışlardı. Beni de en çok üzen konu bu oldu. Tüm bu olanlara rağmen gerçeklerin bir gün, gün ışığına çıkacağına yürekten inanıyordum ama doğrusu bu kadar çabuk olacağını beklemiyordum. Kurumları yıllardır kuşatılmış, intikam ve kin duygularıyla yetiştirilmiş ve uygun siyasi atmosferi bularak harekete geçmiş bir cemaatten devletin kurtulmasının çok zaman alacağını düşünüyordum. Çok şükür ortaklık bozulmuş diyorum. Çok şükür Anayasa Mahkemesi’nde vicdanlı yargıçlar varmış diyorum. Onlar bu ülkede hâlâ hukukun varlığına bizleri inandırdılar ve bizleri sevenlerimize kavuşturdular.
Bundan böyle emekli bir havacı olarak en iyi bildiğim ve en çok hoşlandığım işi yapmayı düşünüyorum. Hâlâ benim için mağduriyet olan adli sicil kaydım silindiğinde Sivil Havacılık Genel Müdürlüğü’nden lisans alıp bir uçuş okulunda uçuş öğretmenliği yapmayı planlıyorum. Bu düşüncemde beni bünyelerine kabul edeceklerini beyan eden AYJET Uçuş Okulu’na sonsuz teşekkür ederim. Çoğu meslekten arkadaşım olan kişilerle mesai yaparak huzur bulacağıma inanıyorum. Tıpkı Hava Harp Okulu’nda olduğu gibi pırı pırıl gençleri hava yollarına pilot olarak yetiştirerek birikim ve tecrübelerimi gelecek nesillere aktarmanın beni mutlu edeceğine inanıyorum."
BABASINI KAYBETTİ, AVUKATIYLA EVLENDİ
Gazi Üsteğmen Avukat Serdar Öztürk’ün 2009 yılında avukatlık bürosuna gece 03.00’te polisler çilingir ile girdi. Büroyu basan o dönemdeki polisler, ıslak imzalı ‘AKP ve Gülen’i Bitirme Planı’nı ve mermi buldukları iddiasıyla tutanak tuttu. Tutuklandı, 5 yıl 9 ay hapis yattı. Cezaevindeyken babasını kaybetti, 6 ay boyunca babasının ölümü kendisinden gizlendi. Cezaevinde öldüğünden habersiz babasına mektuplar yazdı. Bayram günü bir açık görüşte annesi, babasının ölüm haberini verdi; açık görüşte en mutlu olduğu günde dünyası yıkıldı. Annesi Başak Öztürk’e sarılıp gözyaşı dökmekten başka elinden bir şey gelmedi. Tutukluluk sürecinde yaşadığı acı ve üzüntü annesi Başak Öztürk’ü de yıprattı ve kansere yakalandı.
Öztürk, cezaevine girdiğinde geride 12 yaşında olan Kağan ve 9 yaşında olan Berkay’ı bıraktı. Öztürk, “En büyük acıyı, mağduriyeti onlar yaşadı” dediği oğullarının annesinden 2012 yılında boşandı. Öztürk, avukatı Demet Reçber ile 8 Haziran 2014 tarihinde evlendi; nikâh masasında resmi imzayı atan çift, gelinlik-damatlıkla Anayasa Mahkemesi önünde tutulan Balyoz nöbetine katıldı. Öztürk o günleri hüzünle anlatıyor: “Demet, 2 yıl boyunca her hafta Ankara’dan İstanbul’a ziyaretime geldi. Sonrasında Ankara’daki bürosunu kapatıp, evini terk ederek Silivri’de cezaevine yakın yerde ev tuttu. Her gün ziyaretime geldi. Zor bir süreç geçirdik, çok yokluk çektik. Cezaevindeyken evlenme teklif ettim. 13 Ekim 1994 yılında muvazzaf subayken yaralandım, 13 Ekim’de evlilik teklif ettim. Evlendiğimiz gün AYM önündeki eyleme katıldık, en büyük düğün hediyemiz de bu oldu.” ? Fevzi KIZILKOYUN/ANKARA
GENERAL OLACAKTI ŞİMDİ İŞSİZ
Hava Pilot Kurmay Albay’ken Balyoz Davası’nda tutuklanan Çetin Can:
“Kurmay Albay olarak cezaevine girdim, eğer bu süreç yaşanmasaydı tuğgeneral olacaktım, bu yıl da tümgeneral için sıraya girecektim. Ancak şu an işsizim, adli sicil kaydı nedeniyle iş bulamıyoruz. Adli sicil kaydı nedeniyle sivil havacılık lisansımı alamadım, cezaevinden çıktık. Beraat ettik ancak 8 aydır tüm uğraşmalarıma rağmen lisans alamadım. Çok pahalı olan bu lisans için harcadığım tüm paralar da boşa gitti. Devletin, kurumların bize bir özür borcu var. Sadece biz değil ailemiz, çocuklarımız da mağdur oldu. İstanbul’da tutukluydum, eşim Ankara’dan ancak ayda bir gelebiliyordu. Oğlum yurtdışında okuyordu, büyük maddi sıkıntılara girdik. Davaların kumpas, kurmaca olduğu ortaya çıktı. Sadece özür dilenmesi yetmez. İade-i itibar da yapılması gerekir. Eğer samimilerse Meclis’te bekleyen kanun teklifini gündeme alsınlar. Herkes bizim üzerimizden nemalanmaya çalışıyor. Benim tek istediğim siyasi amaçla bizi kullanacaklarsa hiç konuşmasınlar.”
DIŞARIDAKİ ACILAR
Hava Piyade Kurmay Albay Hüseyin Dilaver cezaevine girdiğinde geride 11 yaşında bir çocuk, 3 aylık hamile bir eş bıraktı. Cezaevinde baba oldu, 20 gün sonra bebeğini görebildi, 2 yıl sonra ancak doğum gününü birlikte kutlayabildiler.
Dilaver, cezası Yargıtay’da onanınca emekliye ayrılmak zorunda kaldı. Şu an işsiz. Dilaver, cezaevinde özgürlüğünden olurken dışarda bıraktığı hamile eşi Neşe Dilaver ise hem anne hem baba olmanın ağır yükünü omuzunda taşımak zorunda kaldı. Neşe Dilaver o süreci gözleri dolarak anlatıyor: “Meçhule giden bir süreç var, ne olacağını bilmiyorsunuz, bir bebek dünyaya gelecek, babası yok. Öyle zor şartlar yaşadık ki, ne zaman ne olacağı belli değil. Hamileliğimi tek başıma yaşadım, doğumundan 20 gün sonra bebeği babasına gösterebildik. Doğum anını telefon ile bile paylaşamadım. Bugün gelinen noktada herkes gördü, vicdanen hep rahattık. Suçumuzun olmadığını biliyorduk. Eşimle gurur duyuyorum, o hayatını vatanına adadı. Sadece o değil kumpasa uğrayanların hepsi vatan kahramanı. Tek üzüldüğüm nokta emeklerinin boşuna gitmesi, gecesini gündüzünü bu ülke için harcadılar, bugün iş aramak durumunda bırakıldılar.” Fevzi KIZILKOYUN/ANKARA