Güncelleme Tarihi:
İstanbul fiilen düşman işgalinde olduğu bir dönemde bile İstanbullular sokak köpeklerini korumak için elinden geleni yapmış. Yazar Sadık Albayrak’ın “41 Orijinal Belge Işığında Eski İstanbul’da Sosyal Hayat ve Çevre” adlı özel çalışmasında İstanbulluların bu gayretlerine dair orijinal Osmanlıca belgeler yer alıyor.
'KATLİAMA ENGEL OL'
Bu belgelere göre 25 Kasım 1919’da Tasvir-i Efkâr gazetesinde İstanbul’daki sokak köpeklerinin belediye tarafından itlaf edileceğine dair bir kararın alındığı haberi çıkar. Kamuoyu zaten bu konuda öteden beri hassastır. İstanbul fiilen işgal altındadır. Yaşam şartları zorlaşmıştır. Ancak İstanbullular sokak köpeklerini kaderlerine terk etmeyecektir. Kamuoyu bu haberle çalkalanmaya başlar. Vatandaşlar şeyhülislama (devrin Diyanet İşleri Başkanı) başvurarak “bu katliama” engel olmasını isterler. Şeyhülislama yazılan mektup ve arzuhaller günden güne artar.
'MERHAMETE AYKIRI'
Şeyhülislam ise 10 Aralık 1919’da Sadrazam’a bir yazı yazar. Yazıda şu ifadeleri kullanır: “İstanbul’daki köpeklerin şehremaneti (belediye) tarafından itlafına karar verildiğinin gazetelerde yer alması üzerine makamımıza İstanbul’dan ve taşradan bu uygulamanın hakkaniyete ve merhamete aykırı olduğunu belirten birçok başvuru olmaktadır. Halkın kanuna aykırı olmayan gelenekleri ve maneviyatın da dikkate alınması hakkaniyetli idarenin gereklerindendir. İslam dini de Allah’ın yarattığı bütün mahlûklara zulüm ve eziyeti yasakladığı için yapılması gereken konusunda hüküm sizindir.”
KİMSEYE BİR ZARARLARI YOK
Ahmet adlı bir vatandaşın Şeyhülislam’a gönderdiği 26 Kasım 1919 tarihli arzuhalinde şu ifadeler yer alır: “Meşrutiyetin ilanının ilk yıllarında (1909-1910) da bir şehremini köpekleri itlaf ettirmişti. O zaman bu itlaf için araya taraya güya iki-üç sebep bulmuşlardı. Sokak ortasında çiftleştiklerinden dolayı sosyal ahlâkı bozarlar, hastalık yayar kudururlarmış. Ahlakı bozacak o kadar çok şey oldu ki bu konuda köpeklere fırsat kalmadı. Geçen seferki itlaftan kurtulan köpeklerin sayısı 40-50’yi bulmaz. Onlarda kıyıda köşede yaşıyor. Kimseye bir zararları yok. Bunlardan ne isterler, anlamıyorum. Öteden beri denenmiş bir şeydir ki ne zaman bu hayvanlara dokunulsa arkasından bir bela gelir. Merhamet edenlere Rahman merhamet eder. ‘Yeryüzündekilere merhamet ediniz, semadakiler de size merhamet eder’ sözü aklıma geliyor, tüylerim ürperiyor. Hayvanların zehirlenerek, ötede beride düşüp saatlerce can çekişmesini, sonunda bezgin ve kederli bir şekilde can vermesini gören bir mümin buna nasıl tahammül eder? Buna sebep olana nasıl lanet okumaz? Bu millette hiç ruh, maneviyat kalmadı mı? Hepsi öldü mü? Dinsizlere ve dinsizliğe neden bu kadar fırsat veriliyor?”