İstanbul'u Dinliyorum

Güncelleme Tarihi:

İstanbulu Dinliyorum
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 28, 2000 00:00

Nilgün GEDİKOĞLU
Haberin Devamı

YÖNETENLERİN DİKKATİNE

Hınzır Hızır Medya

Hızır Acil, medyaya kişiye özel ilkyardım dersleri verdi. Derslere yalnızca bir gazeteci katıldı. O da arkadaşımız Ayten Görgün. Görgün'ün medya mensuplarına diyecekleri var....

‘‘17 Ağustos Depremi'nin üzerinden neredeyse bir yıl geçti. Depreme hazırlıksız ve plansız yakalandık. O günden beri çeşitli kurum ve kuruluşlar muhtemel bir afet sonrası nasıl davranılması gerektiğini vatandaşa öğretmeye çalışıyor.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Sağlık Daire Başkanlığı Acil Yardım ve Can Kurtarma Müdürlüğü de bu işe baş koymuşlardan. Kasım 1999'dan bu yana halka ücretsiz ‘‘İlkyardım Gönüllüsü Eğitim Seminerleri’’ veriyor.

Seminerlerle 2001 yılına kadar her ilçede 400, İstanbul genelinde ise 12 bin kişiye eğitim vermeyi, 1200 kişiyi de aktif ilkyardım gönüllüsü olarak yetiştirmeyi hedefliyorlar.

60 medya mensubu (!)

1 Haziran'da Kasım 1999-Mayıs 2000 dönemindeki gönüllülere Katılım Belgesi Dağıtım Töreni yapıldı. O gün birçok basın mensubu bu seminerlere katılmak istediğini ifade etti. Hızır Acil de medya için özel bir grup oluşturmaya karar verdi.

Davet, yazılı ve görsel basından toplam 60 kişiye gönderildi. Pratik gruplarının programlanması açısından katılacak olan basın mensuplarından en geç 30 Haziran'a kadar gelip gelmeyeceklerini bildirmeleri istendi.

Yanıt veren yalnızca iki gazeteci oldu. Seminere katılan ise yalnızca bir gazeteci. O da ben.

Seminere biraz geciktim. Hızır Acil'in Saraçhane'deki binasına koşarak girdim. Semineri verecek doktordan beklettiğim için özür diledim. Doktor, ‘‘Merak etmeyin sadece siz geldiniz’’ dedi.

59 kişiyi tam bir saat bekledik, gelmediler. Yapılan onca hazırlıklar boşa gitmişti.

Hava yolunun açılması, solunum ve dolaşımın sağlanması, kanamalar, şok, yanık, kırık-çıkıklar gibi konularda temel ilkyardım bilgilerini öğrendim.

Şimdi arkadaşlarıma diyorum ki, afet bölgelerine profesyonel kurtarma ve sağlık ekipleri ulaşıncaya kadar kurtarma çalışmaları ve yaralılara müdahele, hayatta kalanlar, apartman ve mahalle komşuları tarafından yapılıyor. Bunu çok iyi biliyoruz. Birşeyi daha çok iyi biliyoruz. O da Türkiye'de trafik kazalarından her yıl yaklaşık olarak 10 bin kişi ölüyor, 100 bin kişi yaralanıyor. Yaralanların çoğu da ömür boyu sakat kalıyor. Hiç mi kaza haberine gitmediniz, akordiyon olmuş arabadan çıkan kazazedenin fotoğrafını hiç mi çekmediniz?

Deprem ülkesi olmamız bir yana, yemek yerken boğazı tıkanan bir arkadaşınıza da ilkyardım gerekebilir. Önce insan sonra gazeteciyiz öyle değil mi? Büyükşehir Belediyesi eğitim vermeye devam ediyor, ben biraz daha duyarlı olalım ve katılalım.’

Ayten GÖRGÜN

Hasarlı bina korku saçıyor

AVCILAR

Avcılar, Reşitpaşa Caddesi, Talimhane Sokak'tan arayan bir okurumuz, 17 Ağustos depreminden hasar gören bir bina ile ilgili bilgi verdi.

Spektrum Röntgen Hastanesi'nin yakınındaki bu apartmanda her artçı sarsıntıda dökülmelerin meydana geldiğini söyleyen okurumuz, apartmanda en üst katta sadece bir kişinin yaşadığını söylüyor ve ekliyor:‘‘Mahalle sakinleri bu durumdan çok endişeli, sokakta oynayan çocuklarımıza bir şey olacak diye korkuyoruz.’’

Birçok kez yetkililere başvuran ancak bir sonuç alamayan mahalle sakinleri bir an önce gerekenin yapılmasını istiyor.

Nazi kampı

ATAŞEHİR

21 Haziran 2000 tarihinde Ataşehir Köpek Barınağı ile ilgili bir yazımız çıkmıştı. ‘‘Raki ve Diğer Sakinler’’ başlığı ile yayımlanmıştı ve barınakla ilgili bilgi veriyordu.

Bir grup hayvansever adına Zeynep Doğan'ın kaleme aldığı bir mektup ulaştı elimize. Okurumuzun ‘‘yanlış haber’’ diye nitelendirdiği tanıtım yazımızın, oradaki hayvanların durumu açısından gerçeği yansıtmadığını söylediği mektup hayvanseverlerin isyanı gibi:

‘‘...Herşeyden önce Ataşehir Barınağı'ndaki hayvanlar için bir kere daha

üzüldüm. Bizler oraya sık sık gidiyoruz ve oranın gerçek yüzünü o kadar iyi biliyoruz ki...’’ diyen okurumuz, barınağı bir Nazi kampına benzetiyor ve şöyle söylüyor:

‘‘Oradaki hayvanların açlıktan yavrularını bile yediklerini, ancak hayvanseverler sayesinde yemek ayarlandığını, fakat barınak yetkililerinin bu yemekleri her gün düzenli olarak almaya bile gitmediklerini, köpeklerin tedavisizlik, ilaçsızlık yüzünden kafeslerde sapır sapır öldüklerini, hayvanseverlerin bıraktıkları mamaların köpeklere hiç ulaşmadığını, yapılan tüm beyanların yanlış olduğunu, küçük köpeklerin acımasız bir şekilde büyük köpeklerle birlikte konulduğundan, göz göre göre hayvanların birbirini parçaladığını, bir kaç hayvanseverin geceleri evlerinde sabahlara kadar pişirdikleri makarnaları bu hayvancıklara taşıdığını, borç harç alabildikleri ilaçlarla hayvanları tedavi ettirmeye çalıştıklarını, hayvanların önlerine suyu bile yalvar yakar koydurttuklarını, yavru köpeklerin bütün kış boyunca açıktaki yerlerinde göz göre göre zatürre olup öldüklerini bilseydiniz...’’

Cennet değil

Okurumuz, tanıtım yazımızın hayvanseverlerin orayı cennet sanacaklarını düşünüp evlerinde beslemekten bıktıkları köpekleri barınağa bırakmak isteyeceklerini de söyleyerek ekliyor: ‘‘Bir hayvansever olarak oranın durumuna üzülmekten ve elimizde avucumuzdakini hayvanlar için harcamaktan artık yorgun ve bitap düştük. Dayanacak gücümüz kalmadı, gece gündüz oradaki hayvanlar kurtulsun diye dua ediyoruz. Bizler maddi ve manevi olarak bu barınak yüzünden artık mahvolduk...’’

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!