İstanbul'u Dinliyorum

Güncelleme Tarihi:

İstanbulu Dinliyorum
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 25, 1999 00:00

Nilgün GEDİKOĞLU
Haberin Devamı

Korkuyla yaşamak ve yenmek

Siz de benim gibi gündüz-gece farklılığını yaşıyor musunuz? Kişiliğim gece ve gündüz kılık değiştiriyor. Gündüzleri sakin, soğukkanlı ve cesur biriyken, güneş battıktan sonra bambaşka birine dönüşüyorum. Panikçi, takıntılı, korkak biri oluyorum. Gündüzleri, geceki halimle alay edebiliyorum da geceleri bu içgörüden eser kalmıyor.

Güneş doğana kadar bekleyip, önce kanepede yorgunluktan baygın düşmeyi bekliyor ve uykunun o herşeyin üstüne çıkan ağırlığı bastırınca yatağa gidiyorum. Ve iptal oluyorum.

Bu yazıyı yazmaktaki amacım, abartılı korkumla nasıl başa çıkmaya çalıştığımı sizlerle paylaşmak. Size profesyonelce pskiyatri bilgimle konuşmak isterdim ama, kel-merhem, terzi-sokük misali bir durumdayım. Son iki haftadır en çok geceleri korkuyorum.

Çevremde pekçok kişinin benimle aynı durumda olduğunu görüyorum.

Geceleri bir acayip oldum

Bütün algı kapasitemi sarsıntıyı kaydetme hizmetine soktum. En küçük sarsıntıyı algılayan sismograf gibi oldum. Yetmiyormuş gibi, hissedemediğim kadar küçük sarsıntıları saptayacak yöntemler keşfediyorum. İlk yöntem hepimizin bildiği yöntem. Evdeki bitkilerin yaprak salınımını gözlemek. Ama önceki gece bir yöntem daha keşfettim: Hiç bir hava akımının olmadığı odada yanan mumun alevi. Alev normalde titreşmeden dümdüz yükseliyor. Küçük bir sarsıntıda alevi görmelisiniz. Adeta çalkalanıyor. Geceleri böyle Zihni Sinir projeleri üzerinde ciddi ciddi ‘‘çalışıyorum’’ ya, gündüzleri kendimi alaya alıyorum. Gazeteye gelince bir gece önceki halimi mizah konusu yapıyorum. Ama boşuna değil. Kendimi ne kadar alaya alırsam, o kadar içgörü kazanıyorum ve geceye daha güçlü girdiğimi hissediyorum.

Deprem korkumu yenmeye çalışmamdaki asıl etkili yöntemse bu konuda bilgilenmek. Deprem hakkında ne kadar çok şey öğrenirsem ayaklarım o kadar sağlam basıyor yere. Bu konuda televizyon kanalları gerçek bir okul niteliği kazandı diyebilirim. Öyle sanıyorum ki bu bilgileri daha önce edinmiş olsaydık, depreme psikolojik açıdan daha hazır olurduk. Çünkü bilinmeyenden korkmak, belki de korkuların en tahrip edicisi.

Bilginin önemi

Dün, bu sütunlarda deprem kültürünün önemine değinmiştim. Önceki gece, TV kanallarının birinde bir deprem uzmanı, telefonla gelen soruları yanıtlıyordu.

Gelen sorular o denli önemli ve öyle yerinde sorulardı ki, gerçekten ulusça bu konuda epeyce bilgi sahibi olduğumuzu hissettim. Ama asıl söylemek istediğim şey başka: Uzman, deprem öncesi Yalova'da sıcak su çıktığını öğrendiğini söyledi ve ekledi: ‘‘Eğer bunu deprem öncesi öğrenmiş olsaydık, 'işte deprem geliyor' diyebilirdik.’’ Bir bölgede kaynak suyunun ısınması, sıcak su çıkması veya kaynak suyunda bulanıklıklık, yerin kırıldığının, kırılmaya başladığının bir göstergesiymiş.

Gördünüz mü? Bilgi ne kadar önemli. Deprem kuşağı üzerinde yaşayan insanlar bunu çoktandır bilmeliydi diye düşünüyorum.

Önümüzde kabul etmemiz gereken bir gerçek var: Depremle yaşamayı öğrenmeliyiz. Depremin psikolojik tahribatına gelince, depremden hemen sonraki sıcak dönemde olduğu kadar geç bir dönemde de psikolojik belirtilerin ortaya çıkabildiğini, ve kendisini çok farklı şekillerde gösterebileceğini unutmamak gerek.

İstanbul’da yaygın bir sorun: Hasar tespiti

Acaba evimiz güvenli mi? Hasar ne düzeyde?

Aldığımız telefonlara bakıldığına kentimizde yaşanan en yaygın sorunlardan biri bina hasar tespiti ile ilgili. Binalarda küçük bile olsa hasar, insanları haklı olarak endişelendiriyor ve hayati soru doğuyor: Burada oturulabilir mi, oturulamaz mı; bina ne kadar güvenli?

Belediyelerin de bu konuda sıkıntısı var. Bu iki nedenden kaynaklanıyor. Birincisi, bu konuda talep çok fazla, buna karşılık eleman sıkıntısı çekiliyor. İkinci nedense, imar konusunun Bayındırlık Bakanlığı'na devredilmesi. Bu, hasarla ilgili olarak resmi raporun ancak bakanlıkça verilebildiği anlamına geliyor. Ancak belediyeler bu konuda ellerinden geleni yapıyor. Eleman gönderebildikleri noktalarda bina güvenliği ile ilgili olarak şifahen bilgi verebiliyorlar.

Bu bakımdan belki de inşaat mühendisleri ve mimarların gönüllü olarak endişeli vatandaşlara hizmet vermesi bir çözüm olabilir. Çünkü insanların yazılı rapordan önce güvenli bilgiye ihtiyaçları var.

Bahçelievler Belediyesi'nden duyuru

Dün sütunlarımızda Bahçelievler'de, Mahmutbey Yolu, Üçevler durağı mevkiinde Kiler Market'in bulunduğu binadaki hasar ile ilgili olarak okurlarımızın endişelerine yer vermiştik.

Dün Bahçelievler Belediyesi ile görüştük. Öncelikle Kiler Market'in bulunduğu binanın incelendiğini ve can ve mal emniyeti açısından bir sakınca yaratmadığını öğrendik.

Bahçelievler Belediyesi sınırları dahilinde 29.000 bina olduğunu, çökme görülmediğini, şimdiye kadar 800 binada hasar tespit incelemesi yapıldığını ve 55'inin mühürlendiğini bildiren yetkililer, 23 Ağustos itibariyle bina güvenliğine ilişkin raporun alınmasında Bayındırlık Bakanlığı'nın devrede olduğunu; vatandaşların Kaymakamlık Kriz Masası ve Bayındırlık Müdürlüğü'ne başvurmaları gerektiğini vurguladılar.

Kartal Devlet Hastanesi'ne teşekkür

52 yaşında bir hanım okurumuzdan telefon aldık. Gönüllü olarak yardım için başvurduğu Kartal Devlet Hastanesi ile ilgili izlenimlerini aktardı.

Hastane personelinin depremzedelere olan yakın ilgisi ve özellikle şefkatli yaklaşımlarının hastalar üzerindeki etkisini bariz bir şekilde gözlemlediğini anlatan okurumuz, hastanede yatanlarda gözle görülür bir iyileşme ve moral artışına tanık olduğunu anlattı. Yardımsever okurumuz, personele, bu özverili ve sevecen tutumlarından dolayı sütunlarımız aracılığı ile teşekkür etmek istediğini bldirdi.

Ayrıca hastanede yatan hastaların diş fırçası ve diş macununa ihtiyaçları olduğunu söyleyen okurumuz, yaralı olarak İzmit'ten gelerek Kartal Devlet Hastanesi'nde tedavi alına alınan Aynur Korkmaz ve eşinin refakatçisinin Almanya'ya dönmek zorunda olduğunu ve gönüllü refakatçiye ihtiyaç duyulduğunu belirtti.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!