Güncelleme Tarihi:
Günümüzün beş milyonluk büyük İstanbul'unda çocuklar, sağlıklı yaşama koşullarından yoksun bir ortamda büyümeğe, boy atmağa, çocukluktan gençliğe ulaşma çabasıyla bunalıyorlar, ters yönlere itiliyorlar ve çoğunlukla yitip gidiyorlar.
Kanalizasyonların karıştığı içme sularıyla tifoya, sarılığa ve çeşitli hastalıklara tutulup bebe yaşta ölenleri ya da trafik kazasında ölüp gidenleri az değil. Beşiktaş'ın dik yokuşlarından birinde oynayan üç yavruyu frenleri patlayan bir kamyonun ezmesi olayı, İstanbul'da yaşayan çocukların korkunç durumunu gösteriyor.
İstanbul'da çocuk bahçesi oldum olası hemen sadece bir deyim, kültür ülkeleri şehirciliğinden özenilmiş bir benzetmecilik olarak ka*ğıt üstünde kalmıştır. Böyledir amma, eski İstanbul'da çocukların açık havada oynayabileceği küçük ev bahçeleri, çıkmaz sokaklar ve büyük camilerin geniş avluları vardı, hiç değilse. Özellikle Fatih, Şehzadebaşı, Süleymaniye ve Sultanahmet camilerinin avluları her yaştan çocuğun koşmaca ve birdirbirden ayaktopuna her çeşit oyununa açık düzlüklerdi. Beyazıt'ta Harbiye Nezareti'nin (Şimdi üniversitde merkez binası) binlerce metrekare yüzölçümünde avlu bahçesi de binlerce çocuğun oyun ve açık hava gereksinimini karşılıyordu. Taksim Kışlası karşısında askerlerin talim yeri ‘‘Talimhane’’ düzlüğü, büyük yangın yeri arsalar, hiç değilse 1930'lara kadar çocukların yararlandığı boş düzlüklerdi. Yeşiltulumba (Unkapanı) ve Cinci (Kadırga) bayramyerleri düzlüklerini de ekleyebiliriz.
Beşiktaş'ta freni patlayan kamyonun ezdiği üç yavru bir rastlantı değildir. Benzeri olaylar yıllardır sürüp gitmektedir. Daha da sürecektir bu gidişle. Zira şehircilik uzmanlarımız ‘‘büyük şehirlerde sağlıklı yaşamanın temel koşulu yeşil dokudur’’ diyorlar çevre günü törenlerinde amma, İstanbul'da yeşil oranının bir - iki metrekareye düştüğünü pek umursamıyorlar.
Ev bahçesi, çocuk parkı, çıkmaz sokak, cami avlusu ya da boş arsa bulamayan çocuklar freni patlayan kamyon altında eziliyor.
Ya da terör örgütlerinde bir oyalanma, bir uğraşı olanağı arıyor.
Yurttaşlık Yasası'nın erkin saydığı büyükler, kendi yavrularını bile sağlıksızlığa ve ölüme iteleme gözü dönmüşlüğüyle çıkar hesapları yapıyorlar durmamacasına. Yüz metrekare toprağa kaç kat ve kaç daire sıkıştırıp kaç milyon daha fazla vurabiliriz diye!
Ölçüsüz ve sağlıksız büyümenin getirdiği aşırı kargaşa, egzoz gazları zehiri ve hep eskisi gibi kalmış yollardan kaldırımlara tırmanan motorlu araçlarıyla İstanbul, çocukların yaşayamayacağı bir ölümler şehri oldu.
(Yok Edilen İstanbul, Turing, 2. baskı 1988, 30 Haziran 1981)