Güncelleme Tarihi:
Istanbul
Istanbul'un asil ic manzarasini sehnisinleri, cumba ve cikmalariyle, sacak ve sayvanlariyle, bir kadife gibi yumusak cizgileri ve susleriyle cok renkli olan bu sivil mimarî yapardi.
Yazik ki bu mimarîden pek az sey kaldi. Fetihten sonra ilk yerlesmelerin zarurî acelesi ile yeni mahalleler ahsap yapilmisti. II. Bayezid'in ilk saltanat yilindaki buyuk zelzelenin ve onu takip edenlerin verdigi korku, iktisadi buhranlar, bu tarzin sonuna kadar devamina sebep oldu - Istanbul daima fakiri bol memleketti -. Gariptir ki biz Istanbul'u tahta binalarla doldurdugumuz ve bunu sehre yerlesmek sandigimiz devirden bir iki asir evvel garp sehirleri isi kárgir binaya dokmuslerdi. Buna ragmen ilk vezir ve sultan saraylari, zengin konaklari tastandi. Fakat yapmasini cok iyi bilen ve seven sark muhafaza etmesini bilmez. Sultan Ahmed camiinin yapilmasi icin bes vezir sarayi birden yikilir. Suphesiz ki bu cami ile hakikî bir sahaser kazandik. Fakat Kanunî devri gibi en parlak devremizde yapilan bu saraylarin ne oldugunu bilmiyoruz. Ibrahim Pasa Sarayinin bize kadar gelen kisimlarindan bu binalarin ne kadar muhtesem eserler oldugunu tahmin edebiliriz. Bu gibi meselelerde verdigi malûmat, mubalágasina ragmen, cagdaslarininki ile karsilastirilinca dogru soyledigi anlasilan Evliya Celebi kendi zamaninda Istanbul'da otuz dokuz vezir konagi sayar. Ve bunlardan on birinin Sinan yapisi oldugunu soyler. Bu sultan saraylari, konaklar, zengin evleri Divanyolu'ndan Sultanahmed ve Akbiyik'a ve bugunku Sirkeci'ye, Kumkapi ve Kadirga'ya, Suleymaniye ve Sehzadebasi'na, oradan Fatih ve Edirnekapi'ya, Aksaray kolunda Koca Mustafa Pasa ve Yedikule'ye kadar iniyordu. Ayvansaray ve Eyup taraflari da boyle konak ve bilhassa yalilarla dolu idi. Bugunku Ataturk Bulvarinin Unkapani'ndan Zeyrek'e kadar uzanan tarafinda gordugumuz setler bu sultan ve vezir konaklarinin arsa ve bahceleridir.
(...) Butun bu saray ve konaklar bes alti yil araliklarla cikan, bazisina da ocak isyanlarinin sebep olduklari yanginlarda yanar. Yangindan kurtulanlar da malzemenin kendisi yuzunden harap olur. Yeniceriler arasinda kul kirma tábiri yayildigi devirlerde ise -bilhassa II.Osman ve Abaza vak'asindan sonra, butun XVII. asir boyunca ocaklida bu kuskulanma vardir- o zamanlar sehirde itfaiye vazifesini de goren ocak bazan yanginlara tamamiyla lákayt kaliyor, sehrin yanmasini rahatca seyrediyordu. Zaten cok defa capul yuzunden yangin unutuluyordu. (...)
(Bes Sehir. Devlet Kitaplari. Istanbul 1969)