Güncelleme Tarihi:
Gece
Istanbul Avrupa'nin gunduz en parlak, gece en karanlik sehridir. Tek tuk ve birbirinden cok uzak olan fenerler belli basli sokaklari ancak aydinlatir, otekiler magara gibidir, kimse elinde bir fener olmadan bu sokaklara girmeyi goze alamaz. Bu yuzden, gece olur olmaz, sehir issizlasir; bekcilerden, kopek surulerinden, kimse gormeden kacan gunahkár kadinlardan, yerin altindaki meyhanelerden cikan delikanlilardan, yollarda ve mezarliklarda, orada burada, suleler gibi bir parlayip bir sonen esrarli fenerlerden baska bir sey gorulmez. Iste o zaman Istanbul'u Beyoglu ve Galata'nin yuksek yerlerinden seyretmelidir. Aydinlanmis bircok kucuk pencere, gemi fenerleri, Halic'in akisleri ve yildizlar dort millik bir ufukta titrek isiklar meydana getirirler; luiman, gokyuzu ve sehir birbirine karisir, hersey fezaymis gibi gelir. Sema bulutlu oldugu ve ay kucucuk bir yerde sakin sakin parladigi zaman, kapkaranlik Istanbul'un, kapkaranlik koruluklarin ve bahcelerin ustunde, selátin camilerin bir dizi kocaman mermer mezar gibi agardigi gorulur ve sehir devler halkinin kabristani havasina girer. Istanbul, yildizsiz ve mehtapsiz gecelerde, butun isiklarin sondugu saatte daha guzel, daha muhtesemdir. O zaman, Sarayburnu'ndan Eyup semtine kadar, tepelerin daglara benzedigi ve bunlarin ustundeki sayisiz sivriliklerin zihni ruyalar álemine surukleyen orman, ordu, harabe, sato, kayalik gibi sayani hayret gorunuslere girdigi kocaman kara bir yigin, ucu bucagi olmayan bir golge gorulur. Bu karanlik gecelerde, Istanbul'u bir taracanin ustunden seyredip hayal kurmak, zihnen bu buyuk ve karanlik sehre karismak, soluk bir isikla aydinlanmis binlerce haremi kesfetmeye calismak, rakseden guzel gozdeleri, aglayan terkedilmis kadinlari, kapilari dinlerken tir tir titreyen haremagalarini gormek, inisli cikisli girift yollarda gece dolasan sevdalilari takipetmek, Kapalicarsi'nin sessiz dehlizlerinde oradan oraya gitmek, buyuk ve issiz mezarliklarda gezmek, yer altindaki kocaman sarniclarin hadsiz hesapsiz ucurumlarinda kaybolmak, dev gibi Suleymaniye camiinde kapali kaldigini tasavvur etmek, sacini basini yolarak ve Tanri'nin merhametine siginarak camiin icini dehset ve korku feryatlariyla cinlatmak... ve sonra, birden: ‘‘Ne cilginlik! Dostum Santoro'nun evinin taracasindayim ve asagidaki salonda beni Beyoglu'nun en sevimli misafirleriyle zevkli bir yemek yemek icin bekliyorlar’’ diye haykirmak pek hostur.
(Istanbul 1874. Turk Tarih Kurumu Yayinlari. 1993)