Oluşturulma Tarihi: Mart 28, 2000 00:00
Tuğrul ŞAVKAYSİNEMA tutkunlarına
haber vermeye gerek yok. Onlar zaten biliyor. Gereğini de mutlaka yerine getiriyorlar. Bir de bu kentte sinemayı, tutku düzeyinde olmasa da, sevenler var ki, benim sözüm onlara. 19. Uluslararası İstanbul Film Festivali başlamak üzere. Sakın atlamayın!* * *Koskoca film festivali nasıl atlanır? Festival mutlaka yine büyük ses getirecek. Sorun, biletlerin temininde. Asıl zor olan işin bu yanı. Sinema kapılarında bilet aramak bir çok kişiye zor geliyor. Sadece bu yüzden festivale gitmeyenler çok. Bir de benim gibi eli yüzü düzgün sinema salonu arayanlar var ki, onların işi daha zor.* * *Festival yönetimi bu işi için bir kolaylık sağlıyor. Filmler önceden açıklanıyor. Program belli. İstanbullular bu görsel şöleninin biletlerini önceden temin etme imkanına sahip. Gazetelere açıklandığına göre biletler Beyoğlu Emek, Alkazar ve Beyoğlu sinemalarında ve İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın İstiklal Caddesi’ndeki Luvr Apartmanı’nda bulunan merkezinden önceden alınabiliyormuş. * * *Sevgili dostum Atilla Dorsay, biletlerin önceden alınması konusunda benimle hemfikir olduğunu söyledi. 'Yine de bunu bir sorun haline dönüştürme' dedi. Atilla’ya göre bir saat önceden gişelerde bilet bulmak mümkünmüş. 'Bu arada Beyoğlu’nda biraz vakit geçirmek de çok hoş olur' diye tavsiyede bulundu.Bu arada festivalinin açılışındaki filmi yalnız davetlilerin görebileceğini ekliyeyim. Bu bana biraz haksızlık gibi göründü. Allahtan kapanış filmi, 'Mozart in Turkey' -ki benim favorim bu film- davetlilerin dışında ayrı bir gösterimle film ve müzikseverler için ayrı bir seansta daha gösterilecekmiş.* * *Yeri gelmişken geçen yımki eleştirimi yineleyeyim. Alkazar ve Beyoğlu sinema salonlarını bu iş için çok isabetli bir
seçim saymıyorum. İstanbul’da çok daha iyi salonlar bulunabilir. Eğer böyle salonlar yoksa da olmalı! İstanbullular uygar ortamlarda film seyretmeyi çoktan hak ettiler.Festival sırasında izlenimlerimi daha geniş biçimde aktaracağım.İki DavetGEÇEN hafta içinde iki
yemek davetine katıldım.Birincisi Hyatt otelindeki Spassa Reztaurant’da önümüzdeki günlerde başlayacak bir İtalyan hamurişi yemekleri haftası ile ilgili idi. O gün öğle sularında Spasso’nun mutfağı içinde kurulmuş bir masanın etrafında Hakkı Devrim, Ahmet Örs, Atilla Dorsay, Ali Esad Göksel ve Duygu Asena ile otelin şefi, halkla ilişkiler danışmanı Solmaz Sporel ve yine otelin yeni İngiliz yiyecek içecek müdürü ile birlikte oturduk.Başlangıçta harika bir karpaçyo yedik. Bu karpaçyo dedikleri aslında kağıt inceliğinde dilimlenmiş sığır eti. O gün şef Fabiolo bunu füme etten yapmıştı. Tek kelimeyle harikaydı. Ben sayısız hamurişi içinde ise en çok kum midyesiyle yapılanını beğendim. Suyunu kaşıkla içtim. Bir de içine patates püresi doldurulmuş olanı vardı ki, klasik mutfak kurallarını alt üst eden bu buluş müthişti. Patates ile hamuru birleştirmek büyük cesaret işi. Başaramazsanız sizi ipe çekerler. Şefin buna cesaret edişine olduğu kadar başarısına da hayran kaldım.* * *Aynı günün akşamı Swissotel’deki La Corne d’Or -Türkçesi Haliç’e ithafen, 'Altın Boynuz' demek oluyor- adlı restoranda ise Uzakdoğu kökenli baharlarla Fransız mutfağının buluştuğu bir başka güzel davet vardı. Betül Mardin’in ev sahipliği yaptığı davette 1 Nisan’a kadar sürecek 'Akdeniz Baharatları Festivali' tanıtıldı.Bu arada Türkçe ile ilgili küçük iki notum var. Birincisi baharat kelimesi bahar sözcüğünün çoğulu. Baharatlar iki defa çoğul oluyor ki, bence doğru bir kullanım değil. İkincisi ise Türkçe mönüdeki kardamom kelimesi. Bu bahar bizde son zamanlarda yaygın kullanılmasa da, sözlüklerimizde karşılığı mevcut. Atalarımız bu baharı kakule olarak adlandırmış. Yemeklere gelince... Lüksemburg’ta tanınmış Le Royal Hotel’in Fransız şefi Alain Hostert o akşam çok ilginç yemekler sundu. Bir levrek tava vardı ki, pişirilişindeki mükemmellik sofrada yemekten anlayan herkesi çok etkiledi. Bir de tatlıdaki çikolataya hayran kaldığımı saklamayacağım. Son yıllarda hiç bu kadar mükemmel bir çikolata tatmamıştım.Bu arada servis de gerçekten çok güzeldi.Swissotel’deki festivali ise Le Royal Hotel’in dışında Sabena Havayolları ve Doluca’nın desteklediğini söyleyelim. Kedili TekzipGEÇTİĞİMİZ perşembe günü, 'Şalteri İndiren Eller Kırılsın' başlıklı bir yazı yazmıştım. Konusu, bayram sırasında İstanbul’da karanlık kalan çevre yollarıydı.Bu yolların bakımından sorumlu Karayolları 17. Bölge Müdürü aradı. Sorunun o akşam yaklaşık 5-6 saat sürdüğünü söyledi. Nedeni trafoya giren bir kedi imiş!Karayollarının açıklaması böyle.Peki trafoda kedinin işi ne? Bunun için bir önlem yok mu? Niye bu kadar saat karanlık aydınlığa çevrilemedi? Gibi soruların cevapları ise ortada yok. Bölge müdürümüz yazılı bir açıklama da göndereceğini söyledi. Yukarıdaki soruların cevapları bu yazıda yer alırsa size ileteceğim.
button