Oluşturulma Tarihi: Haziran 23, 2004 00:00
Şu sıralarda ülkemizin en çok konuşulan ekonomi konusu, herhalde işsizlik olmak gerekir. Çünkü nereye gitsek, bu soru karşımıza çıkıyor. Herkes, başbakandan bu soruna çözüm bulmasını istiyor.Bazılarımız da kendince bu meseleye bir çözüm bulma gayri iktisadi öneriler yapıyor. İktisatta da, Con Ahmet’in devridaim makinesini, yani enerji girdisinden çok, enerji çıktısı olan sistemler icat etmek için çalışmalar hiç durmuyor. * * *Bir soruna çare bulmadan önce, o sorunun çok açık bir tanımı yapılmalıdır. İnsanların, sorun diye adlandırdığı şey, aslında sorunun kendisi değil, semptomu yani árazıdır. Mesela görme bozukluğu, kişi için bir sorundur. Bu sorunu gidermek isteyen hekim açısından ise bir árazdır. Sorun, daha derinde bir yerdedir. Görme bozukluğu, göz uzvunun kendisinden kaynaklanabileceği gibi, mesela beyindeki bir ur da, bu rahatsızlığın sebebi olabilir. Ur çıkartılırsa, görme bozukluğu ordan kalkar. Pek tabii, beyinde ur oluşması da bir sonuçtur. Bunun da bir sebebi vardır. Bu sebep, bulunabilir veya bulunamaz. O başka bir araştırma konusudur. * * *Gelelim işsizlik meselesine. Bu olay da, aynı mantıkla durumu ele alırsak, sorunun kendisi değil, daha derindeki bir veya birkaç kök meselenin görünür hale gelen sonucudur. Meselenin derinine girmeden, hemen belirteyim ki, ‘sıfır’ işsizlik diye bir nebat yoktur. Belli bir yüzdede insanın, çalışmak istediği halde iş bulamaması, ekonominin doğası icabıdır. Bunda da bir yanlışlık yoktur. Daha doğrusu, yüzde 3-4 dolayında işsizlik, ekonominin diğer paramatrelerinin (büyüme, fiyat istikrarı, gelir dağılımı adaleti gibi) kontroldan çıkmaması için optimum bir değer kabul edilebilir. Bir de, işsizlik ile gelirsizliğin ilişkili ama, aynı sorun olmadığını, dolayısıyla farklı çözümleri olabileceğini zihnimizin bir köşesine yazalım. İşsizlik, eğer yüzde 3-4’ten yüksekse, ortada bir çözülmesi gereken bir mesele var demektir. Meselenin varlığını kabul etmek, hatta bu meseleyi yaratan kök sorunları bilmek (nedenleri teşhis etmek), bu meselenin hemen çözülebileceği anlamına da gelmez. Daha da önemlisi, bir sorunun varlığı, o sorunun yapışkanlaşmasına neden olan yapısal bozukluklara yol açabilir. Mesela, işsizliğin kök sebeplerinden biri ‘yüksek reel faiz’dir. Yüksek faiz, yatrımları caydırır. Yüksek faizi durdurmak için, kamu borçlarının azaltılması şarttır. Bu da en az üç dört yıl boyunca, devlet bütçesinin yüksek miktarda ‘faiz dışı fazla’ vermesini gerektirir. Yüksek faiz dışı fazla, kamu yatırımlarının kısılması demektir. Kamu yatırımlarının, ertelenmesi, işsizlik yaratır. İşte kedinin kuyruğunu kovalaması budur.Bütün bu ahval ve şerait altında dahi işsizliği azaltıcı önlemler almak mümkündür. Yapılması gerekenlere geçmeden, ‘yapılmaması’ gerekenleri anlatmak istiyorum. Çünkü, özellikle bulanık suda
balık avlamak isteyen, ve şipşak çözüm meraklısı iş adamları tarafından pazarlanan ‘düşük (negatif) faizli kamu bankası kaynaklı kredi’ veya ‘vergi indirimi’ gibi muzır yayınları poşetlemek gerek. Aksi takdirde, işsizliğin en temel sebebi olan ‘fiyat istikrarı’ çabaları tehlikeye düşer. O da, çekilen bu kadar sıkıntının boşa gitmesi demektir. (Devamı var) Son Söz: Çarenin bedeli, sorunun maliyetinden büyük olamaz.
button