Güncelleme Tarihi:
İsraf zümrelerinin başında devlet geliyor.
Biz, öncelikle devletin bulaştığı israf illetinin önünün kesilmesini istemekteyiz. Çünkü bu konuda en inandırıcı ve etkili örnek devlettir.
Türkiye'de devlet bünyesinde ciddî bir israf vardır.
Bürokrasideki israfın utanmazlık boyutu insaf ve insanlık sınırlarını delip geçmiştir. Birbirine riyakârlık olsun diye Cuma namazlarında buluşan nice ‘dindar bürokrat’ (!) gazetelerinin satın alımını, çocuklarının okula gidiş gelişlerini devletin Mercedesleriyle yapmakta hiçbir sakınca görmemektedir.
Bu tür bürokratların bir de dış ülkeler ayağı var.
Dışişleri Bakanlığı dışındaki kurumlarda olmak üzere dış ülkelerde 4 bin civarında bürokratımız var. Tarafsız tespitlere göre, bunların % 90'ı yabancı dil bilmemektedir, % 80'i gittikleri yerlerde hiçbir iş yapmamaktadır.
Maksat, birilerine iş bulmak, birilerini zengin etmektir.
Çok deneyimli bir bakan-diplomatımız, Kâmran İnan, ‘Türkiye Gerçeği’ adlı kitabında şu satırlarla yakınıyor:
“İki trilyon dolarlık yıllık bütçesi olan Amerika, 40 milyon dolar tasarruf etmek için dışarıdaki 30 temsilciliğini kapatırken, Dışişlerimiz hiçbir Türk'ün bulunmadığı yerlerde başkonsolosluklar, birer milyonluk Baltık memleketlerinde büyükelçilikler, daimî delegelikler açıyor. Hazine ve dış ticaret müsteşarlıkları dışarıya müşavir tayininde yarışıyor...”
“1980 öncesinin iki meclisli TBMM'sinde toplam 650 personel vardı. Bugünkü tek meclisli TBMM'de 5.500 personel var. TRT'den 12 bin küsur personel maaş alıyor. Bunların yarısıyapacak iş ve oturacak yer olmadığından büroya uğramıyor... Sayıları binleri bulan müşavirler ordusu evinde oturarak maaş alıyor...”
“Binlerce köyde su, sağlık ocaklarında ilaç, okullarda sıra yokken Cenevre'de büyükelçiye 4 milyon dolara ev, bakanlara, sefir ve konsoloslara 500'er bin Alman markına iki yüz adet Mercedes makam arabası alındı... Geri kalmış illerimizin vali ve emniyet müdürü Mercedesleri en ileri modellerden seçiliyor...”
“İdarede örnek olması gereken başbakanlık ise israfın en kötü örneğidir... Fransa'nın saygın bir başbakanı, şöhreti bozuk bir iş adamından bir milyon frank borç aldığının ortaya çıkması üzerine intihar etti. Fransız çalışma bakanı yazlık ev edinmesindeki yolsuzluk ortaya çıktığında intihar etti. Benzeri kıstaslar bizde uygulansa intihar edenlere mezar yetiştirmek zorlaşır...”
Son zamanlarda bu israf, topluma hakaret boyutuna varan ve aynı zamanda anayasal bir suç olarak değerlendirilmesi de mümkün bulunan davranışlarla önümüze çıkmaktadır.
Aile bireylerinin nikâh davetiyelerini devletin uçağıyla dünyaya dağıtmak, yine devlet uçağını kullanarak aile boyu tatiller yapmak, balayına çıkmak, düğün, sünnet, nikâh vs. merasimlerini on binlere yaklaşan polis ve istihbarat ordularını kullanarak gerçekleştirmek, bu türden örneklerdir.
Bunları yapanların, bir de dinden, imandan, Peygamber sünnetinden, tarikatlardaki kanaatkârlıktan filan dem vurmaları ise hem bunların şahsiyet ve iman kalitesini hem de halkın Allah ile aldatılmaya âdeta davetiye çıkardığını gösteren dehşet verici bir ibret tablosudur.
Galiba, artık, “Bunlar nasıl yönetici?” demeden önce “Bu ne biçim halk?” demek gerekiyor.
Ne demişler:
“Böyle tencereye böyle kapak…”