Aradan geçen 183 yılda devran değişti. Depremler, savaşlar, reformlar oldu. Osmanlı İmparatorluğu yıkıldı, Türkiye Cumhuriyeti kuruldu. Cemaat sessiz, sakin çoğalıp kendi yolunda yürüdü. 46 yıldır cemaatin lideri Mahmut Ustaosmanoğlu. İnanç ve yaşam biçimleri, Çarşamba’ya damgasını vurdu. Öyle ki bu semt ne Tanzimat’ı, ne Birinci ne de İkinci Meşrutiyet’i görmüş. Çarşamba’da saatler Osmanlı’da durmuş. İşte bir caminin ve çevresindeki cemaatin zaman içindeki seyrüseferi.
İstanbul’da Fatih’in Çarşamba semtindeki İsmailağa Camii, 1723’te Şeyhülislam yani Osmanlı İmparatorluğu’nda, bakanlar kurulunda sadrazamdan sonra gelen, din işlerinden sorumlu üye Ebuishak İsmail Efendi tarafından yaptırıldı. Şeyhülislam Ebuishak İsmail Efendi, 1645’te Çarşamba’da doğdu. Ailesinden çok sayıda kazasker (ilmiye sınıfının en yüksek derecesindeki devlet görevlisi), kadı, müderris, alim ve şair yetişti. Babası Kara İbrahim Efendi, Alaiyeli (Alanya). İstanbul’da müderrislik ve kadılık, 1657’de Kahire Kadı vekilliği yaptı.
İsmail Efendi ise 1692’de Halep, 1706’da Mekke kadılığından sonra 1710’da Anadolu, iki yıl sonra Rumeli kazaskeri oldu. 1716’da Padişah III. Ahmed döneminde şeyhülislamlığa tayin edildi.
Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi 10. cildinin 279. sayfasında Ebuishak İsmail Efendi hakkında şu bilgiler yer alıyor: Yaklaşık bir buçuk yıl şeyhülislamlık makamında kalan İsmail Efendi’nin bazı davranışları, çocuklarının ve yakınlarının onun mevkii ile uygun olmayan tutumları, kendisinin vazifesiyle bağdaşmayacak şekilde azil ve tayin işlerine karışması gibi sebepler, gözden düşmesine yol açtı. 1718’de şeyhülislamlıktan azledilip Sinop’a sürüldü.
ÖLÇÜ KÁBEYLE AYNI MİMARİ BAROK STİLİsmail Efendi, üç yıl sonra affedildi, Bebek’teki yalısına çekildi. Tüm vaktini ibadet ve ilme ayırdı. 1723’te, cami inşasının bittiği yıl hastalandı. 8 Ağustos 1725’te öldü. Ertesi gün, caminin haziresine (etrafı çevrili, girilmesi yasak bölüm) defnedildi. Oğulları Şeyhülislam İshak, Şeyhülislam Mehmed Esad, Lütfullah, Şeyh Mehmed ve Mesud efendilerin mezarları da burada.
Kágir ve kubbeli cami, Lale Devri Osmanlı mimarisinin barok üsluba geçiş örneklerinden. Ana kubbenin iki yanında üçer küçük kubbe daha var. En, boy ve yükseklik bakımından Kábe’yle aynı ölçülerde.
Caminin içinde sekiz mermer sütunun üzerinde kadınlar mahfili (toplantı yeri), cemaat bölümünün üstünde, beş küçük kubbe yer alıyor. Bu bölümün sağında ve solunda duvara oyulmuş iki mermer mihrap bulunuyor. İsmailağa Camii, 1894’teki büyük İstanbul depreminde harap oldu, minaresi yıkıldı. Bakırcı ve kalaycılara mesken oldu. 1952’de Vakıflar’ın gözetiminde halkın yardımlarıyla aslına sadık kalınarak onarıldı, ibadete açıldı. Yeniden yapılan tek şerefeli minaresinin girişi, kadınlar mahfilinden. Caminin tüm ihtiyaçları, İsmailağa İlim ve Hizmet Vakfı aracılığıyla karşılanıyor.
ŞEYH ALİ HAYDAR İSTİKLAL MAHKEMESİ’NDECemaatin kurucu şeyhi Şeyhülislam Ebuishak İsmail Efendi’den sonra cemaat, olanca alçak gönüllülüğüyle tarikat yolunda gitti. Cemaatin yeni lideri Batum-Ahıskalı Ali Haydar Efendi, 1900’lerin başında Fatih’te müderrislik yaptı. 1916’dan Osmanlı Devleti’nin yıkılışına kadar 15 alimle birlikte saraydaki Huzur Dersleri’ne katıldı. Tefsir derslerinin verildiği bu geleneksel Huzur Dersleri, her yıl ramazanda sekiz kez yapılırdı. Padişah ve sarayın ileri gelenleri de dinleyici makamında olurdu.
Cumhuriyet’in ilanıyla devlet katındaki itibarını yitiren Şeyh Ali Haydar Efendi, 1926’da "Şapka Devrimi’ne muhalefetten", İstiklal Mahkemesi’nde yargılandı, altı ay Ankara’da cezaevinde kaldı. Yine de ölene kadar, 34 yıl cemaatin liderliğini sürdürdü.
ASKER İMAM MAHMUT’UN PARLAYIŞI VE YÜKSELİŞİ Liderliği devralan Oflu Mahmut Ustaosmanoğlu, 1931 doğumluydu. İlk derslerini babasından almış, Of’ta hafızlık yapmış, Kayseri’de Arapça öğrenmişti. Eniştesi Hacı Dursun Efendi’den icazet aldı. 1956’da Bandırma’ya askere gittiğinde evli, bir kız çocuğu babasıydı. Askeri birliğin mescidinde imamlığı üstlendi. Ali Haydar Efendi’nin müridleri, ünü Bandırma’ya yayılan Mahmut Efendi’nin methini işitti, ondan istifade etmek istedi.
Israr üzerine Bandırma müftüsü, Mahmut Efendi’nin Merkez Camii’nde pazar vaazları vermesini kabul etti. Yeni vaizin çok ilgi görmesi, cuma vaazının da yolunu açtı. Böylece Mahmut Efendi, haftanın iki günü Bandırma Merkez Camii’nde vaaz etmeye başladı. Yetmedi, Rizeli’nin otelinde öğleden önce erkeklere, öğleden sonra kadınlara vaaz verdi. Askerlikle imamlığı bir arada gayet kolay yürütse de sakalına üzülmüştü. "Zorunluluktan da olsa Resûlullah’ın sünnetine muhalefet etmiş olmak çok zoruma gidiyor" dedi.
Bir gün Şeyh Ali Haydar Efendi, Bandırma’ya geldi, Mahmut Efendi ile tanıştı. İstanbul’a döndükten bir süre sonra, Mahmut Efendi’nin sevki İstanbul’a çıktı. Mahmut Efendi bundan sonra askerliğini Tophane’deki birliğinde bulunan camide "asker imam" olarak tamamladı. Ali Haydar Efendi, Mahmut Ustaosmanoğlu ile pek sevişir, sık sık görüşürlerdi. Kendisine bağlanmak isteyenleri genellikle ona gönderirdi. Anlatılanlara göre "Mahmut Efendi onun, o da Mahmut Efendi’nin elini öpmeye çalışırdı. Olmayınca sarılır, kucaklaşırlardı. İade-i ziyarette kusur etmezlerdi."
1960’ta 90 yaşında öldüğünde, cemaatin liderlik postunu talebesi ve halefi İsmailağa Camii İmamı Oflu Mahmut Ustaosmanoğlu devraldı. Şeyh Mahmut Hoca, münferit bir hadisenin dışında cemaate ve liderliğine halel getirecek bir badireyle karşılaşmadı. 6 Ekim 1985’te Fatih Yavuz Sultan Selim Camii’nde verdiği vaazda, kadınlara TV seyretmemelerini, gazete okumamalarını söylediği için Cumhuriyet Savcılığı soruşturma başlattı. Turgut Özal liderliğindeki ANAP iktidarına verdiği desteğin karşılığını gördü. Refah Partisi kurulunca cemaatin siyasi tercihi bu yönde olduysa da Özal’ın Fatih Camii’ndeki cenaze namazında cemaat ekseriyetle temsil edildi.
İKİ HALEFİ DE PAZAR SOHBETİNDE ÖLDÜRÜLDÜFatih-Çarşamba’da tarikat geleneğine uygun bir yaşam biçimi kuran cemaat, kamuoyunun dikkatini çekmeden 1990’lı yıllara geldi. Kamuoyunun dikkatini ise 28 Şubat 1997’de başlayan süreçte çektiler. Cemaatin önde gelen isimlerinden Cüppeli Ahmet Mahmut Ünlü, İstanbul Beykoz’daki hazine arazisine 5 bin çocuğun dini eğitim göreceği kaçak bir külliye inşa ettiriyordu. İnşaat jandarma baskınıyla durduruldu. Daha sonra bina liseye dönüştürüldü. Hoca, genç müritleriyle yaptığı evlilikleri ve lüks yaşama düşkünlüğüyle
haber olmaya başladı. Bir de "17 Ağustos Depremi günahkarlara Allah tarafından verilen cezadır; deprem faiz, zina yuvalarını vurdu" dedi. İnfiale sebep oldu. Yargılandı, iki yıl yedi ay üç gün hapis cezasına çarptırıldı. Son dönemlerde cemaatte yıldızı sönen Cüppeli Ahmet Hoca bugünlerde Beykoz’daki havuzlu lüks villası ve kaçak çalıştırdığı Türkmenistan uyruklu 29 yaşındaki Firuze Durbayba vesilesiyle konuşuluyor.
Cemaati canevinden ilk vuran olay ise Mahmut Hoca’nın damadı ve halefi Fatih Çukurçeşme Camii İmamı Hızır Ali Muratoğlu’nun, 17 Mayıs 1998 Pazar günü İsmailağa Camii’ndeki sabah sohbeti sırasında yedi kurşunla öldürülmesiydi. Sekiz yıl sonra, Mahmut Hoca’nın halefi olduğu söylenen İsmailağa Camii’nin emekli imamı Bayram Ali Öztürk yine bir pazar sohbeti sırasında aynı camide öldürülünce kamuoyu iki olay arasındaki benzerlikleri tartışmaya başladı. Eski dosyalar açıldı. Cemaat içindeki liderlik mücadelesi ve diğer konularla ilgili iddialar ortaya saçıldı. Kimileri 20 yıl önceki Üsküdar Müftüsü cinayetini işaret etti.
YEĞENİ İBDA-C’DEN, KUZENİ 18 TRİLYONDAN YARGILANDIHoca’nın amcasının oğlu Yeşil Camii İmamı Abdullah Ustaosmanoğlu ile ilgili Eyüp Cumhuriyet Savcılığı’nın açtığı dava, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 2000 Haziranı’ndaki soruşturması birbirinden ilginç bilgi ve iddiaları da beraberinde getirdi. Bayrampaşa’daki Yeşil Camii Kuran Kursu’nda, medrese usulü Arapça eğitim verildiği, taciz ve tecavüz olaylarının yaşandığı iddia edildi. Abdullah Ustaosmanoğlu’nun topladığı paralarla İstanbul Taşoluk’ta 6 bin metrekarelik alana külliye yaptırdığı ve son 5 yılda servetine servet kattığı ileri sürüldü.
Olay, Bayrampaşa Yeşil Camii Kur’an Kursu’nun yatılı 60 öğrencisinin 2 Haziran 2000’de akşam yemeğinden zehirlenmesiyle patlak vermişti. 120 öğrencinin kursta kaydının olmadığı görüldü. Hafızlık eğitimi dışında, öğrencilere programlı olarak Arapça dersi verildiği, Nakşibendi tarikatı esaslarına göre medrese usulü yetiştirildiği, dayak, taciz gibi kötü muamelelerde bulunulduğu yönünde de kaymakamlığa ihbarlar gelmeye başladı.
Diyanet’in hazırladığı raporda, Ustaosmanoğlu’nun son beş yılda mal varlığındaki hızlı artışa ve 1997’de Diyanet’ten izinsiz gizlice Kuveyt’e gittiğine dikkat çekildi. Ustaosmanoğlu’yla ilgili 1997’de İçişleri Bakanlığı’na yapılan ihbarda ise Rabıta’nın davetlisi olarak Kuveyt’e gittiği, burada Darul-eytam kuruluşu ile ilişkiye girerek yasal olmayan yollardan yardım topladığı ve servetinin 18 trilyonu bulduğu ileri sürüldü.
Abdullah Ustaosmanoğlu, altı yıl aradan sonra basının karşısına çıktı. İsmailağa Camii’nin emekli imamı Bayram Ali Öztürk’ün öldüğü hastane bahçesinde taşkınlık yapan müritleri yatıştırıyor, cinayet ve amcası Mahmut Hoca’nın sağlık durumu hakkında gazetecilere cemaat adına açıklama yapıyordu.
Cemaatin İBDA-C’yle de bağlantılı olduğu konuşuldu. Bu yakınlaşmasının görünen en büyük ipucu, örgüt lideri Salih Mirzabeyoğlu ile birlikte yargılanan ve 18 yıl ceza alan Mahmut Hoca’nın yeğeni Sadettin Ustaosmanoğlu.
Hazır giyim tercih edilmiyorCemaat kurallarına göre kadınlar kara çarşaf, erkekler cüppe giyiyor. Hazır giyim, tercih edilmiyor. Erkekler namaz kılarken takke yerine beyaz sarık takıyor. Semtin ve dolayısıyla cemaatin belli bir şehir-bölge profili yok. Cemaat müezzinleri ezanı mikrofonsuz okuyor. Nefse karşı verilen mücadeleden teknoloji de payını alıyor, en az seviyede faydalanılıyor. Gözü haramda ve kötü alışkanlıklarda olanlar, sohbetleri dinleye dinleye doğru yola geliyor, tövbekar oluyor. Anadolu’dan getirilen yüzlerce çocuk, cemaatin Kur’an kurslarında eğitiliyor. Diyanet, Fatih’teki camilere imam tayin ederken cemaatin belirlediği imamları göz önüne alıyor.