Güncelleme Tarihi:
Kişisel-örgütsel düzeyde yaşanan çatışmalardan kaynaklanan etik sorunlar
Etik çatışmanın birinci boyutu, kişisel -örgütsel düzeyde yaşanan çatışmadır. Bu çatışma şekli, bir kişinin bireysel etik değerleri ile örgüt ve örgüt içindeki diğer kişilerin etik değerleri arasında bir farklılık olduğunda görülmektedir.
ÖrneÄŸin, bir kiÅŸi firmasının ürettiÄŸi bir ürünün reklamının Playboy ve Penthouse dergilerinde yayınlanmasına kendi etik deÄŸerleri açısından karşı çıkabilir. Fakat, iÅŸletme politikası bunu gerektirebilir. Bu örnekte, örgütsel deÄŸerler doÄŸrudan, bireyin kiÅŸisel deÄŸerleriyle çatışmaktadır. Bu durumdaki bir birey (veya yönetici) bireysel etik deÄŸerleriyle, örgütsel etik deÄŸerler arasında bir ikilem yaÅŸamaktadır. KiÅŸiler genellikle, örgüt içerisinde tamamen bir sosyalleÅŸme sürecinden geçmeden önce böyle sorunlarla daha sık karşı karşıya kalabilmektedirler.Â
Sonuçta, kişisel değerlerin evrensel olmadığını ve herkesin etik değerlerinin farklı olmasının doğal olduğunu söylemek mümkündür. Bu nedenle, bir örgütte oluşturulan örgütsel etik değerlere uyum, büyük ölçüde bir tercih sorununu ortaya çıkarmaktadır. Bireysel-örgütsel düzeydeki çatışmanın diğer bir nedeni özellikle son yıllarda değişen teknoloji sayesinde çalışanların çevreyle daha fazla ilgilenmeleridir.
Artık çalışanların yöneticilerden beklentileri farklılaşmaktadır. Çalışanlar iş güvenliği sağlayan bir çalışma ortamına olan taleplerini daha açık dile getirmektedirler. Buna ek olarak, işyerinde özgür konuşma, özel hayatın gizliliği gibi hakları konusunda da daha hassastırlar ve örgütleriyle (dolayısıyla yöneticileriyle) çatışma içine girebilmektedirler.
Pek çok kişi, çalışma saatleri dışındaki davranışlarının yöneticileri ilgilendirmediğine, içki ve alkol kullanımını ölçen testlerin ise kişisel gizliliği kısıtladığına inanmaktadırlar. Oysa yöneticiler açısından özgür konuşma, çalışanların işletme içi bilgileri dışarı sızdırması demektir. Ayrıca yasadışı ya da etik-dışı davranışlarından dolayı yöneticilerin örgüt-dışı gruplara, hükümete rapor edilmesi demektir. Daha açık bir anlatımla çalışanların özgür konuşma hakkı, yöneticilere göre bir ihbar veya gammazlama demektir.
Nitekim, yapılan çalışmalardan anlaşıldığına göre, en çok çatışma da bu alanda yaÅŸanmaktadır. Böylece, iÅŸletmelerde gerginliklere tanık olunmaktadır. Yapılan bir araÅŸtırmada yöneticiler, çatışmanın kökenleri açısından incelenmiÅŸtir.Â
Sonuç olarak, çatışmanın genellikle iÅŸletme iliÅŸkileri ve uygulamalarından ortaya çıktığı görülmektedir. Çıkar çatışmasının ortaya çıkmaması için, kiÅŸilerin bireysel özel çıkarları ile iÅŸletme çıkarlarının birbirinden ayrılması gerekmektedir. Genel olarak bu nedenle, yöneticiler ve çalışanların rüşvet alıp vermesi, kiÅŸisel ödemeleri kabul etmesi, hediye alması etik-dışı birer davranış olarak kabul edilmektedir.Â
İşletmelerde bireysel-örgütsel düzeyde yaşanan çatışma sonucu ortaya çıkan etik sorunlara, rüşvet, adam kayırma, işletme fonlarını zimmetine geçirme gibi davranışlar örnek olarak verilebilir. Tüm bu davranışlara genel olarak yolsuzluk (corruption) da denildiği görülmektedir. Yolsuzluk kavramı son derece aşağılayıcı ve küçük düşürücü çağrışımlar yapmaktadır. Bu kavramla ilgilenenlerin çoğunun üzerinde ortak olarak uzlaştıkları nokta, yolsuzluğun toplumun ileriye dönük değişimini ve ekonomik gelişmesini engellediği varsayımıdır. Yolsuzluğa bir takım çıkarlar sağlama aracı olarak bakılması ile birlikte bu tür faaliyetler büyük bir artış göstermiştir.
Yolsuzluğun bir türü olan rüşvet, kişisel çıkar için görev ve yetkinin kötüye kullanılmasıdır. Rüşvet birkaç değişik şekilde olabilir. Birincisi, yasal olan işlemlerin daha hızlı ve süratle yerine getirilmesi için görev ve yetkiyi kötüye kullanmaktadır. Diğer şeklinde ise, yasal olmayan işlemlerin yerine getirilmesi için bir çıkar karşılığında görev ve yetkinin kötüye kullanılması şeklinde olur. Yolsuzluk olgusunun bir takım karakteristikleri vardır. Bunlar kısaca şöyle sıralanabilir:
Bu liste uzatılabilse de, belli başlı karakteristikleri bunlardır. Her ne kadar yolsuzluk olayları hem etik-dışı, hem de yasa-dışı olarak kabul edilmişse de, bazı yöneticilerin bunları savunduğunu görmek mümkündür. Özellikle çok-uluslu şirketlerde rüşvet olgusuna farklı yaklaşıldığı görülmektedir. Bir ülkede rüşvet olayı hiç yaşanmazken, başka bir ülkede, rüşvet vermeksizin işlerin yürütülemediğine tanık olunmaktadır. Yöneticiler, rüşvet vermek suretiyle istediklerini kısa sürede elde edebileceklerini, bunun ise rüşvet vermeyip kırtasiyecilik içinde boğulmaktan daha iyi olduğunu ifade etmektedirler.
Rüşvet verme olayını iki açıdan ele almak mümkündür. Birincisi, hakkını elde edebilmek için verilen rüşvettir. Bu durumda, rüşvetin verilmesi adeta zorunlu bir hal almıştır. Rüşvet verilmemesi durumunda ise o iÅŸ yapılmayacaktır. Tabii ki, diÄŸer kiÅŸilerin haklarını kısıtlamamak temel koÅŸuldur. EÄŸer böyle bir durum söz konusu olursa bu tür rüşvet verme de kesinlikle etik-dışı olarak kabul edilecektir. ÖrneÄŸin, büyük miktarda rüşvet ödemek suretiyle baÅŸkasının kazanacağı bir ihaleyi kendi lehine çevirmek, baÅŸkasının haklarına tecavüz olduÄŸu için kesinlikle etiÄŸe uygun bir davranış olmayacaktır. Bu da rüşvet olayının diÄŸer boyutudur . Â
Kişisel-toplumsal düzeyde yaşanan çıkar çatışmasından kaynaklanan etik sorunlar
Çıkar çatışmasının ikinci boyutu kişisel-toplumsal düzeyde yaşanan çatışmadır. Bu çatışma şeklinde, kişisel değerlerle toplumsal değerler arasında bir farklılık bulunmaktadır. Toplumsal değerlerden farklı değerlere sahip kişiler, bazen sapkın olarak da nitelendirilmektedir. Eğer bu kişiler, toplumun değerler sistemine karşı gelecek olursa, toplum dışına itilebilir, hatta bazı durumlarda yasal olarak suçlanıp hapse de atılabilirler. Çünkü toplumsal değerler genellikle yasalar ve düzenlemelerde de yer alırlar. Eğer toplum yasal olmasına karşın, bir eylemin etik-dışı olduğuna inanıyorsa, bu davranışın yasadışı olarak tanımlanmasını da isteyebilmektedir. Bazen de ülkelerin farklı değerlere sahip olması etik-dışı davranış tanımını zorlaştırmaktadır. Sonuçta bir kültürde etik açıdan onaylanan bir davranış, diğer bir ülkede etik-dışı olarak tanımlanabilir.
Kültürel değerlerin bir boyutu olan etik değerlerin kişisel ve toplumsal düzeydeki bu farklılığı sonucunda etik çatışma yaşanabilmektedir. Diğer yandan bazı kişiler de, bu etik bozulmanın kişilerin değerlerinden çok toplumsal değerlerdeki etik bozulmadan kaynaklandığını savunmaktadırlar. Bu görüşe göre, kişisel değerler toplumsal değerlerin bir parçasıdır. Bu nedenle, eğer toplumsal değerler kişinin bireysel çıkarlarını maksimize etmeyi teşvik ediyorsa, yani bencilliği onaylıyorsa, sonuçta bireyler de aynı değerleri kabul edecektir. Hatta toplumun tümünü kendi çıkarı için feda edebilecek bireyleri ortaya çıkaracaktır. Ayrıcalığın bir hak olarak görüldüğü bir ülkede ise yolsuzluğun görülmesi doğaldır.
Yani bir bütün olarak toplumda etik açıdan deÄŸer erozyonunun olduÄŸu bir yerde tabii ki etiÄŸe aykırı davranış ÅŸekli bir etik olacaktır. Bu nedenle belki de öncelikle toplumsal deÄŸerlerin sorgulanması ve bu bozulmanın nedenlerinin ortaya konulması gerekmektedir. Kısaca, kiÅŸisel–toplumsal düzeyde yaÅŸanan etik çatışma, her iki grup arasında var olan deÄŸer, anlayış farklılığından kaynaklanmaktadır. Her ikisinin uyumlaÅŸtırılması sonucu bu çatışmanın ortadan kalkacağı düşünülebilir. Fakat her zaman deÄŸer farklılıkları olacağı için, bu çatışma da var olmak durumundadır.Â
Örgütsel -toplumsal düzeyde yaşanan çıkar çatışmasından kaynaklanan etik sorunlar
Çıkar çatışmasının üçüncü boyutu ise, örgütsel-toplumsal düzeyde yaşanan çatışmadır. Bir örgütte var olan normlar ve değerler, eğer genel olarak toplumda kabul görmüş değerlerle uyuşmuyorsa, yine bir çatışma meydana gelmektedir. Özellikle, bir işletme, piyasaya yeni bir ürünü sürerken toplumla karşı karşıya gelebilir. Toplumda bu ürüne yönelik olumsuz tepkiler oluşabilir. Örneğin bir otomobil üretimine karşı çıkabilir. Çünkü otomobil öncesi geleneksel ulaşım araçlarını benimsemiş olan kişiler, bu üretimi istemeyebilirler. Ya da herhangi bir ürünün reklamı söz konusuyken, toplumdaki bazı gruplar buna karşı çıkabilir. Örneğin alkol, sigara, içki reklamlarını yanlış bulduğu için bunları bazı gruplar protesto edebilir. Diğer yandan vejeteryan ve çevrecilerin bazı malları protestosu buna örnek gösterilebilir.
Ä°ÅŸte bu çatışma temelde, örgüt ve toplum arasında yaÅŸanan bir etik çatışmadır. Böyle bir durumla karşı karşıya kalan bir iÅŸletmenin önünde ise üç seçenek bulunmaktadır. Ä°ÅŸletme ya toplumla mücadele içine girecek, ya bu malı satmaktan vazgeçecek, ya da bu gruplarla uzlaÅŸacaktır. Uygulamada, daha çok uzlaÅŸma yoluna gidildiÄŸi görülmektedir.Â
Sonuç olarak, işletmelerde yaşanan etik sorunların en büyük nedeni yaşanan çıkar çatışmalarıdır. Bu nedenle de işletme politikaların bu çıkar çatışmalarını minimum düzeyde tutacak şekilde oluşturulması ve uygulanması gerekmektedir. Bunun sonucu olarak da yaşanan etik sorunlar en az düzeye inebilecektir.
Yard. Doç. Dr. Birgül ŞİMŞEK
MuÄŸla Ãœniversitesi, Ä°.Ä°.B.F., Çalışma Ekonomisi ve Endüstri Ä°liÅŸkileri BölümüÂ