Güncelleme Tarihi:
İslami kesimin çok sevdiği bu propaganda yöntemi, video kaset çılgınlığı döneminden miras kaldı...
Ne bir yaz aşkıydı video kulüpler, ne de biz hızlı çapkınlardık! Sadece maymun iştahlılık vardı serde. Telsizleri yatak odalarına sokan, televizyonları ‘‘Kapatmayı unutmayın’’ yazısına değin izleyen teknoloji şaşkını bizler, bir dönemin gözdesi video kulüplerini çabucak unutuverdik! Unutmak ne kelime, sildik defterden hiçbir iz kalmamacasına...
Oysa akşam üstlerinin, özellikle de hafta sonlarının değişmez uğrak yeriydi oralar. İşyerinden hızlı, hatta koşar adımlarla çıkılırdı. Amaç çoğu kez aynıydı; ‘‘Aman istediğim filmler bitmeden yetişeyim.’’ Bir koşu video kulübe dalınır, 8-10 film poşetlere doldurulur ve hafta sonunu kurtarmanın huzuruyla evin yolu tutulurdu.
HER CUMARTESİ-PAZAR
Koca bir cumartesi-pazar, eve kapanırdı aile. İki gün ekran başında geçer, filmler birbirini izlerdi. Video kapandıktan sonra, filmler beyinde karışır, iz bırakan kareler, senaryo salatalarına dönüşürdü. Pazartesiler, hülyalı bir kafayla başlardı o nedenle. Gerçekliğe dönmek için işe gitmeden önce kasetleri köşe başındaki video kulübe bırakmak gerekirdi. Ve tabii ardından yüzünü büronun hafta sonu baygını havasıyla yıkamak...
RASİM ABİ’NİN EVİNDE
Tam da böyle bir furyaydı! 1980'lerin başında, her mahallede onlarca video kulüp açılmıştı. Her bir yanda video üzerine hummalı bir faaliyet sürüp gidiyordu. İstanbul'da, yabancı kasetlerin Türkçeye çevirilmesiyle uğraşan dublaj büroları açılmış; altyazı şirketleri kurulmuştu. TÜYAP, İstanbul'da ‘Video ve Müzik Fuarı’ düzenlemeye başlamıştı. Bugünün kimi ünlü sinema yazarları, o günlerde video film eleştirileri yazıyorlardı. Video, sinemadan daha gözdeydi...
Çünkü Yeşilçam, televizyonların yayına başlamasının ardından girdiği krizden tam olarak kurtulamamıştı. ‘Kazım’a ne lazım' tarzı, bir yatak-bir erkek-birkaç kadından ibaret filmler döneminin şokunu yeni atlatıyordu. Yeşilçam bile umudunu videoya bağlamış, eski, çöpe atılan filmlerden para kazanma senaryoları üzerine enerji harcıyordu.
Videoya verilen önemin en büyük göstergelerinden biri de ‘Video Sinema’ dergisinin çıkarılmasıydı. 1984-1985'te çıkan dergi, video ve sinemayla ilgili en önemli kaynaktı. Video kulüplerin tanıtım çabaları da bu derginin sayfalarına yansıyordu:
‘‘Zaman Değerlidir Değerli Filmler İzleyiniz. VİDEOFEM’’
Derginin çizeri, Latif Demirci'ydi. Bugün ‘Press Bey’de çizgilere taşıdığı keskin gözlem gücünü o gün de video furyasına yöneltmişti:
‘‘DİKKAT DİKKAT...BU AKŞAAM MANİSALI BAKKAL RASİM ABİNİİN EVİNDEE..SAAT 9.15 TEE...İKİİİ VİDİYO KASETİ VAAR...’’
Eylül 1984'te çizdiği bu karikatür, o günlerin ruh halini güzelcene özetliyordu. Varoşlar bile tek kanallı siyah beyaz televizyonun cazibesinden kurtulmuş; iyicene videoya sarmıştı...
İLK KASETLER ERKEKLERE
Videoyla bu denli sıkı fıkı olmanın iki nedeni vardı; birincisi sinemaseverlerin çaresizliği; ikincisi porno film merakı! İlk başlarda yurtdışına çıkanların, Almanya'daki işçilerin ilk getirdikleri kasetlerin çoğu pornoydu.
Peki, sinemaseverler neden zor durumdaydı? Herşeyden önce, Türkiye, askeri günler yaşıyordu! Sinematek kapatılmıştı; sanat filmlerini izleyebilmek, TRT'nin insafına kalmıştı.
Video furyası, bu dengeyi altüst etti. Sinemaseverler, video sayesinde, batının ünlü yönetmenlerinin film külliyatının neredeyse tamamını izleme olanağı buldular. Hatta kimi yönetmenlerin kenarda köşede kalmış filmleri bile tedavüle çıktı. Charlie Chaplin klasiklerinden, Louis Bunuel filmlerine kadar birçok paha biçilmez örnek, ekranlara taşındı.
Kimi filmlerin video kasetleri, dünya sinemalarında gösterime girdiği tarihlerde Türkiye'de piyasaya çıktı. Sylvester Stallone'nin, ‘Rocky’ ve ‘İlk kan’ serisi, ‘Polis Akademisi’nin ilk üçü, bu tür örneklerdi. Ne de olsa bu filmlerin müşterisi çoktu!
KORSAN VİDEO KASETLER
Kadınlar ve çocuklar da video furyasından alabildiğine yararlandılar. Walt Disney dünyasının çizgi filmleriyle tanışırken, ev kadınları ‘Hanedan’ gibi ‘pembe diziler’i izleme alışkanlığına o dönemde adım attılar!
Videonun kárlı bir alan olduğu kokusu her yana yayıldı! Tiyatro dünyası, Zeki Alasya-Metin Akpınar'ın oyunlarını kasetleştirdi. Korsan müzik kaseti ile uğraşanlar, korsan video kaseti çoğaltmayı ek iş edindiler. İşi kısa zamanda o kadar ileri götürdüler ki, ‘Fahriye Abla’nın korsan video kasetleri, filmin sinemalarda gösterime girmesinden önce ülke sathına yayıldı. Ahmet Muhip Dranas'ın ünlü şiirindeki ‘Ne güzel komşumuzdun sen Fahriye abla?’ sorusu korsan kasetler sayesinde belleklerde özel bir yer edindi kendine. Tabii başroldeki Müjde Ar'ın, ‘‘İçini gıdıklardı bütün erkeklerin' dizesine uygun devinimleri de..
VİDEO KRİZİ
1985-86'da, islami videoculuk salgını yerleşirken, bu kez video piyasasında krizin ucu gözüktü. O yılların sorunları, daha çok korsan kasetler, bandrol kavgası, polisin porno kaset baskınlarıydı. O sırada çıkan bandrol yasası, küçük firmaları eledi. Yasanın getirdiği telif ödemeleri, video kaset piyasasını derinden sarstı. Birkaç yıl içinde video furyası iyice duruldu.
1990'a gelindiğinde iyice zayıflamıştı video kaset piyasası. Ama İslami kesim, duruma hemen uyum göstermişti. Ne de olsa onların telif ödeme sorunu yoktu! Kasetlerin çoğuna bandrol almışlar, sadece dar çevreye dağıttıkları kasetleri el altından servise koymaya devam etmişlerdi...
Video kulüplere asıl darbeyi indiren, özel televizyonlar oldu. Ekranların renklenmesiyle birlikte, kapanan kepenkler çoğaldı. Bir iki yıl içinde de soyu tükenenler sınıfına dahil oldular.
FİLM YERİNE KEBAP
Ankara Videocular Derneği'ni kurup, başkanlığını yapan Selçuk Alparslan bile kendine yeni bir iş buldu. Bir zamanlar sekiz bayii olan ‘İdeal Video Kulübü', Alparslan'ın, yeni iş alanlarına isim babalığı yaptı; ‘İdeal Kebap' ve ‘İdeal Export Giyim'.
Anlayacağınız, halkımızın film yerine kebap istediğini kabullenmiş Alparslan. Anıları hala canlı. ‘‘Hafta sonunda rafta kaset kalmazdı, son gelen müşteriler, ismine bakmadan alırlardı kalan kasetleri.’’ Ondan bayilik almak isteyenler kuyruk olurmuş. ‘‘Bayilik almak isteyenler, torpil için araya başkalarını sokarlardı.’’ Yine de zengin olamamış. ‘‘O furyada para kazanamadım, son 2-3 sene ayakta kalma savaşı verdim.’’ Ve sonunda anlamış savaşı kaybettiğini, yüzünü kebaba dönmüş...
Oysa Amerika'da, Avrupa'da video kiralayan kulüpler hala revaçta. Türkiye'de ise kiralama dönemi tamamen kapandı. Ne videotek kaldı, ne bir video kulübü. Artık video kasetler, müzik marketlerin, süper marketlerin bir köşesinde müşteri bekliyorlar. Daha çok, boş kaset satılıyor. Onlar, düğün, sünnet törenlerinde çekim yapmaya yarıyor çünkü. Evler ise video çöplüğü durumunda.
VİDEOZEDELER
İslami kesim, video dünyasındaki bu yıkımın dışında kaldı. Ne zaman ki, REFAHYOL iktidarını 28 Şubat rüzgarı yıktı, Türkiye'de hava döndü. İşte o zaman, onlar da video kulüp sahipleri gibi ‘videozede' oldular. Yaydıkları propaganda kasetleri birer birer geri dönmeye başladı. Hem de ne dönüş. En büyük propaganda silahı, bu kez sahibine çevrilmişti. Necmettin Erbakan, Şevki Yılmaz, Hasan Hüseyin Ceylan, Fethullah Gülen ve daha niceleri, sevgili oyuncakları videonun altında kaldı.
Üstelik kimseye kızmaya hakları da yok! Ne de olsa, sohbet toplantılarını video kasete kaydedenler de kendileri! Garip ama telekulaklar bu kez suçsuz...
İSLAMCILARIN MÜTHİŞ BULUŞU
Video furyası, İslami kesimleri de etki alanına aldı. 1981-82'de, ‘günah' deyip, video kulüplere dükkan kiralamayan İslamcılar, video işini kısa zamanda çözdüler.
Birbiri ardına İslamcı video kulüpleri kuruldu. Bu kulüplerin ayırdedici özellikleri, afişleriydi. Çoğunlukla Anthony Quinn'in, ‘Çağrı' filmi olurdu kapılarında, vitrinlerinde. Ayrıca ‘Namaz kılmayı öğreniyorum' benzeri dini eğitim kasetlerini, İslamiyetle ilgili eski Türk filmlerini tezgaha çıkardılar.
Önce Avrupa ülkelerindeki İslamcı gruplar, Kaplancılar ve Milli Görüş Teşkilatı farketti videonun müthiş bir propaganda aracı olabileceğini. Propaganda konuşmalarıyla dolu video kasetler, önce Avrupa'da, sonra Türkiye'de servise konuldu. Artık ev, mahalle toplantılarının baş konuğu video kasetlerdi. İslami propaganda alanında yeni bir çığır açılmıştı!
Zaten Erbakan, bir teknoloji tutkunuydu. Onun direktifleriyle, video kasetler, RP'nin hücrelerine değin girdi. RP örgütleri anında video kamera kullanma ustası olup çıktı. Her ünlü RP hatibinin konuşmasını kaydediyor, sonra propaganda çalışmalarında kullanıyor ya da dağıtıyorlardı. Kasetler, aynı zamanda bir gelir kapısıydı. Partide, İslami kitapçılarda, kitap fuarlarında video kasetler satılıyordu...
RP'nin video taktiği, anında tüm İslami gruplara sirayet etti. Hizbullah'tan, Fethullah Gülen cemaatine kadar irili ufaklı tüm gruplar, videolandı. Onlar da çekim yapmaya, kaset dağıtıp, satmaya başladı.