Güncelleme Tarihi:
KÖKLERİ DERİNLERE İNEN BİR KİN
“Cuma namazı için toplanan 51 kardeşimizin şehadeti, 47 kardeşimizin yaralanmasıyla sonuçlanan bu kalleş saldırı, asla sıradan bir hadise olarak görülemez. Bu olay, kökleri derinlere inen bir kinin, saplantının ve nefretin, inkârı mümkün olmayan bir dışa vurumudur. Bu saldırı buz dağının görünen yüzüdür. Yeni Zelanda saldırısı, Müslümanları ve masum insanları toplu olarak hedef alan ne ilk, ne de son saldırıdır. Çoğu zaman bu nefret suçlarının failleri ya bulunmuyor, bulunduğu zaman ise hemen psikolojik rahatsızlığa bunu atfediyorlar. ‘Münferit, adi suçlu’ denilerek, olay örtbas ediliyor.
Sorunları halının altına süpürerek çözemeyiz. Sosyal hastalıkları yok sayarak tedavi edemeyiz. Bilakis görmezden geldikçe sorunlar büyüyecektir. Biz tepkimizi çok güçlü bir şekilde göstermedikçe, Neo-Nazi virüsü bünyeyi daha fazla saracaktır. Sesimizi yükseltmedikçe, Batılı hükümetler konforlarını bozmayacaktır. Biz birilerini rahatsız etme pahasına tavrımızı ortaya koymadıkça, saldırılar daha da pervasızlaşacak, ırkçı fanatikler daha da azgınlaşacaktır. Sonuçta Allah korusun 1940’larda, Avrupa’da olduğu gibi telafisi mümkün olmayan felaketler yaşanacaktır.
Gördüğümüz sıkıntıları cesaretle ifade etmeli, hep birlikle üzerine gitmeli, yüzleşmeli, çözüm yollarını da yine beraberce aramalıyız. Sadece kendimiz için değil evlatlarımızın istikbali için de bu sorumluluğu üstlenmeliyiz. 6.5 milyon vatandaşı dünyanın 195 ayrı devletinde yaşayan bir ülke olarak, yabancı karşıtlığını ve İslam düşmanlığını kendi meselemiz addediyoruz. Müslümanların sayısı Avrupa’da 44 milyonu, Amerika’da 5 milyonu buluyor. Dünya genelinde 400 milyon civarında Müslüman diyaspora ve azınlık bulunuyor. Neo-Nazi örgütler, ırkçı çeteler, fanatik sağ partiler, İslam düşmanlığı üzerinden iktidar hevesi kuran muhteris siyasetçiler işte bu insanları, sayıları yüz milyonlarla ifade ettiğimiz böyle bir kitleyi hedef alıyor. Geldiğimiz nokta itibarıyla herkesin şu gerçeği görmesi lazım. İslamofobi, Zenofobi veya aşırı sağ diye tarif ettiğimiz bu yapılar artık politik akımlar olmaktan çıkmıştır. Şu anda karşımızda, açıkça bir İslam düşmanlığı vardır, Müslüman nefreti vardır. Bu mesele, sadece siyasetin, sivil toplumun, sadece akademik çalışmaların, araştırma kuruluşlarının konusu olmaktan çıkmıştır. Bu tehdit artık güvenlik birimlerinin, devlet adamlarının, sokaktaki vatandaşın da meselesidir.
‘NEO-NAZİLER DE DEAŞ GİBİ, PKK GİBİ’
Tıpkı DEAŞ gibi, Eş Şebab, PKK gibi, Neo-Nazi örgütleri de terör yapılanması olarak ele alınmalı, bu şekilde değerlendirilmelidir. İnsanlık Holokast felaketi sonrasında nasıl antisemitizm ile mücadele etmişse, yükselen İslam düşmanlığıyla da aynı kararlılıkla mücadele etmelidir. Bugün uluslararası toplum DEAŞ eylemleri sonrasında nasıl tepki veriyorsa, aynı güçlü tepkiyi Neo-Nazi saldırıları karşısında da göstermelidir. Bunların hepsi masumların kanıyla beslenen parazitlerdir. Özellikle Batılı basın-yayın organları kendilerini çok ciddi bir özeleştiriye tabi tutmak zorundadır. Müslümanları ötekileştirerek, mültecileri düşmanlaştırarak kendilerine iktidar yolu açan politikacılar söylemlerine çeki düzen vermelidir. Neo-Nazi terörünü daha fazla görmezden gelmenin maliyeti çok ağır olacaktır. Gerçekleri dillendirdiğimiz için şahsımı hedef almak, Batı dünyasında nefret objesi haline getirmek kimseye bir fayda sağlamaz.”
‘ARDERN DÜNYA LİDERLERİNE ÖRNEK OLMALI’
- CUMHURBAŞKANI Erdoğan, Yeni Zelanda Başbakanı ve halkına duyarlılıklarından dolayı teşekkür ederek şunları söyledi: “Sayın Ardern tarafından gösterilen tepki, empati ve Müslümanlarla dayanışma tüm dünya liderlerine örnek olmalıdır. Sayın Ardern’in dediği gibi, elbette terör saldırısını gerçekleştiren caninin adını anmamalıyız. Ancak bu vahşi terör eyleminin unutulup gitmesine de müsaade etmemeliyiz. Bu teröristi hak ettiği şekilde cezalandırarak, tüm bağlantılarını ortaya çıkartarak, aynı hevesleri taşıyanlara çok güçlü bir mesaj vermeliyiz.”