Güncelleme Tarihi:
İSLAM KORKUSU DEĞİL, DÜŞMANLIK
“Sözlerime karşımızdaki meselenin İslamofobi yani İslam korkusu değil, düpedüz İslam düşmanlığı olduğunu belirterek başlamak istiyorum. Batı başta olmak üzere dünyanın birçok yerinde İslam düşmanlığı hastalığı, tıpkı kanser hücresi gibi hızla yayılmaktadır. Amerikan yönetiminin 11 Eylül saldırılarının ardından başlattığı Müslümanları şeytanlaştırma stratejisi pek çok toplumun kültürel yapısında zaten var olan İslam düşmanlığı virüsünü tetikleyen bir işlev görmüştür. Bugün Avrupa’da Fransa’nın başını çektiği kimi ülkeler İslam’ı kendi meşreplerine göre şekillendirmek için yoğun çaba içindedir. Azalan nüfus artış hızları sebebiyle demografik tehditlerle de karşı karşıya olan batı ülkeleri değişen küresel güç dengelerinin yol açtığı belirsizlikleri kendi kamuoyları faşist söylemlerle oylayarak geçiştirmeye çalışıyorlar. Müslümanlara ait her türlü sembolü yasaklama yarışına girmişlerdir.
SALDIRILAR YÜZDE 250 ARTTI
Kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim’e dini tercihlerini ifade edenlere yönelik saldırılar devletler tarafından himaye edilmekte ve desteklenmektedir. Batıda ırkçı ve İslam düşmanı saldırılar son beş yıl için yüzde 250, saldırılarda hayatını kaybedenlerin oranı ise yüzde 700 artmıştır. Son 5 yılda en büyük 5 AB ülkesinde sivil toplum kuruluşlarına 15 binin üzerinde İslam düşmanlığı hadisesi bildirilmiştir. Avrupa’da vatandaşlarımızı hedef alan saldırıların oranında da maalesef geçen yıla göre yüzde 54 artış olmuştur.
DÜŞMANLIK DEVAM EDECEK
Asırlar boyu Türk korkusuyla yetiştiren Avrupa, siyasi dağınıklığının yol açtığı sorunları saklamayı başarmıştır. Dünyadaki gelişmeler, Avrupa’nın sahip olduğu ekonomik zenginliği koruma ve güvenlik kaygılarını daha da arttıracak yönde ilerlemektedir. Bu da İslam düşmanlığının devam edeceği anlamına gelmektedir. Bizlerin siyasi alandaki karşılığı da sürekli güçlenen İslamafobi akımına karşı yeni ve daha etkili yaklaşımlar geliştirmemiz gerekiyor. 7.5 milyarı aşkın insanın her birine İslam’ın değil İslam düşmanlığının küresel tehdit olduğunu anlatmalıyız. Bunun kolay bir yol olmadığını elbette biliyoruz.
KENDİ ÜLKEMİZDE BİLE
Kendi ülkemizde bile bu hastalığın çeşitli tezahürleri ile karşılaştığımız gerçeğini unutmamalıyız. Ezana, camiye, başörtüsüne tahammül edemeyenlere rastlayabiliyoruz. Yıllardır süren laiklik tartışmalarının gerisinde dini özgürlüklerin korunmasından ziyade yasaklanması niyetlerinin yol açtığı gerilimler vardır. Devletle vatandaşını karşı karşıya getiren bu çarpık zihniyet darbelerin en büyük bahanelerinden biri olarak karşımıza çıkmaktadır.
FİLİSTİN’DEKİ KATLİAM
Bu mücadelede üzerinde en çok durulması gereken unsurların başında medya gelmektedir. İsrail’in Filistin’de yol açtığı yıkımın ve katliamın üstünü örterken kendi hayat hakkını koruyan insanların direnişlerine terör yaftası yapıştırabilen bir medya düzeninde işimizin zor olduğu ortadadır. Aynı durum ülkemiz için de geçerlidir. Türkiye’nin terör örgütlerine karşı yürüttüğü bu mücadeleyi insan hakları ihlali kapsamına sokmaya çalışanlar en küçük bir tehdide karşı sergilenen orantısız gücüyse olabildiğince yüceltiyorlar.
GÜÇLÜ BİR İLETİŞİM AĞI
Dünyanın her yerindeki vicdan sahibi siyasetçileri, aydınları, medya mensuplarını, din düşmanlarını bu arada kendimizi din adamlarımızı İslam düşmanlığı hastalığına karşı harekete geçirmemiz gerekiyor. Bu tehdide maruz kalan tüm ülkelerin bir araya gelerek uluslararası güçlü bir iletişim ağı kurması şarttır.”
ÖZGÜRLÜK YOKSA REFAH DA OLMAZ
Bir süre öncesine kadar sessiz kalınan, göz yumulan, polisiye hadiseler seviyesinde tutularak dikkatlerden kaçırılan İslam düşmanlığı artık, anayasalara ve kanunlara dert edilmeye başlanmıştır. Özgürlüklerin ortadan kalktığı bir yerde refahın da uzun süre varlığını sürdüremeyeceği gerçeğine sırtını dönenler aslında İslam’a değil kendi geleceklerine düşmanlık etmektedir. Tarih boyunca İspanya’dan Almanya’ya kadar Yahudi düşmanlığının mahcubiyeti ile Batı ülkeleri şimdi aksi istikamette hızla yol almaktadır. Yahudi soykırımını kendilerince özel bir paranteze alanlar bu defa hedef tahtasına Müslümanları yerleştirmişlerdir. Önceleri İslam’ı terör yaftasıyla sunanlar artık tüm Müslümanları hedef almaktan kaçınmıyorlar.
ARZUHAL HEDİYESİ
RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin, ATO Congresium’da düzenlenen sempozyumda Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Osmanlı Devleti döneminde bir Yahudi vatandaşın hükümdara sunduğu arzuhal hediye etti. Arzuhalin tanıtımında ise şu ifadeler kullanıldı: “Cuma selamlığı, bayram namazları ve türbe ziyaretleri gibi merasimlerde bu arzuhal, hükümdara ulaştırması en uygun zaman dilimiydi. Bu uygulamayla dili, dini, ırkı ne olursa olsun herkesin sesi duyulur. Hak için halka bir bütün içerisinde idare-i devlet bu şekilde vücut bulurdu.” (Mert Gökhan KOÇ / ANKARA)