İslam’a göre resim ve heykel yasak mı?

Güncelleme Tarihi:

İslam’a göre resim ve heykel yasak mı
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 01, 2013 01:41

Resmin yasak olduğunu ileri sürenlerin en kuvvetli delilleri bile ya sahih olmaktan uzaktır, ya da resmi değil, putperestliği yasaklamaktadır.

Haberin Devamı

Prof. Dr. Nusret ÇAM*

İSLAM’da resim yapmanın yasaklandığını iddia edenler ayetleri değil, hep hadisleri delil getirirler. Bu konuda en çok bilinenlerden biri ise “Allah katında kıyamet günü azabı en şiddetli olan kimseler musavvirlerdir (resim yapanlardır)” hadisidir. Bu hadisi yüzeysel bir bakışla ele aldığımız zaman herhangi bir şirk maksadı olmaksızın yalnızca içindeki estetik duygu veya mesleği icabı bir çocuk, çiçek, kuş resmi yapan kimsenin, Kuran’da çok acıklı azaba çarptırılacağı bildirilen katilden, soyguncudan, putperestten daha şiddetli azaba muhatap olacağını düşünmek gerekir. Oysa bu, aklen ve dinen mümkün değildir. Eğer resim yapmak bu kadar büyük cezayı gerektirseydi, mutlaka Kuran’da açık açık zikredilmesi icap ederdi. Kaldı ki, buradaki “musavvir” kelimesinden maksadın, tapmak için put yapan kimseler olduğu “azabı en şiddetli” ifadesinde zaten zımnen mevcuttur. Zira dinimize göre en şiddetli cezaya çarptırılacak olan kimseler putperestlerdir.

HZ. AYŞE’NİN PERDESİ

“Her kim hayat sahibi bir suret resmederse, ‘Hadi buna can ver bakalım’ denilerek azap edilir. Halbuki o, hayat vermek kudretini haiz değildir” sözleriyle yer alan hadis de bir öncekinin anlam bakımından aynısıdır. Diğer taraftan, “Hz. Ayşe’nin, üzerinde resimler olan bir perdesi vardı. Onu evin kapısına asmıştı. Allah’ın Resulü: ‘Onu gözümün önünden kaldır” dedi. Hz. Ayşe diyor ki: ‘Onu oradan kaldırıp iki yastık yaptım.” Bu perdenin indirilmesini gerektiren sebep, resmin kendisi değil, onun caminin içinden geçilerek girilen evin kapısında olmasıydı. Bu durumda Müslümanlar üzerinde kuş figürü bulunan bu perdeyi caminin bir parçası olarak kabul ederek camide kuş figürü bulunmasını Peygamber’in sünnetiymiş gibi kabul edecekti. Peygamber’in rahatsız olduğu asıl konu bu idi. Eğer O resimden rahatsız olsaydı ondan yastık yapılmasına da izin vermezdi.

KANATLI AT OYUNCAĞI

Diğer bir hadis de şöyledir: “Allah’ın Resulü, Ayşe’nin oyuncaklarla oynadığını görünce, Ona: “Bu nedir?” diye sorar. O da: “Kızlarım” cevabını verir. “Ya ortadakiler?” diye sorunca Ayşe “Attır” cevabını verir. Peygamber yine sorar: “Peki onun sırtındakiler nedir?” Ayşe: “Kanatlar” diye cevaplandırır. Bunun üzerine Allah resulü: “Bir kanatlı at, ha?” diye hayretini belirtince Ayşe de: “Duymadın mı ki, Süleyman Peygamber’in de kanatlı atları vardı” diye nefis bir cevap verir. Bunun üzerine Resulullah, azı dişleri görünecek şekilde güler.”

EVİNDEKİ YEDİ FİGÜR

Arapça bilenlerin daha iyi anlayacağı üzere, bu hadise göre Peygamber’in evinde yedi tane figür bulunmaktadır. Bu sayı yastıklardaki iki kuş figürü ile beraber dokuzu bulacaktır. Peygamberin evinde bu resimlerin bulunduğunu bilmemiz karşısında “İçinde resim olan eve melekler girmez” hadisinin sahih olamayacağı kendiliğinden ortaya çıkar. Zaten hadisçiler de bu hadisi zayıf olarak nitelerler. Kaldı ki “Bu melek, Cebrail mi, Azrail mi, İsrafil mi, Yazıcı melekleri mi, Mikâil mi, rahmet melekleri” sorusu bu sözün uydurma olduğunu iyice açığa çıkaracaktır. Çünkü Cebrail, Peygamber evdeyken de vahiy getirdiği gibi, İsrafil sadece kıyamet gününü ilan etmekle, Mikail tabiat kuvvetlerini idare etmekle görevlidir. Can almakla görevli olan Azrail’in görevini yapmasına resim vs. engel olabilir mi? İçinde resim bulunan eve ‘Yazıcı Melekler’in giremeyeceğini düşünmek günah işlemek isteyenler için bulunmaz bir nimet olarak kabul edilebilir. Zira bazı aklı evvel kimseler günah işleyecekleri zaman evlerine böyle resimler koyup güya Yazıcı Melekleri engelleyebilirler! Görülüyor ki resmin yasak olduğunu ileri sürenlerin en kuvvetli delilleri bile ya sahih olmaktan uzaktır, ya da resmi değil, putperestliği yasaklamaktadır. Putperestlik ise eşyanın kendisinden çok, düşünce ve değer sistemi ile alakalıdır.

* Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi


Tarihi çarşıda sokak İftarı

Haberin Devamı

4 camisi, 3 tarihi kilisesi ile farklı dinlere ev sahipliği yapan Kadıköy Tarihi Çarşı esnafı, Kadıköy Belediyesi’nin desteği ile 500 kişilik sokak iftarı yaptı. Caferağa, Osmanağa, Sultan Mustafa İskele Camisi ile Kethüda Camisi imamları, Ayai Efimia Rum Ortodoks Kilisesi, Surp Takavor Ermeni Kilisesi ve İngiliz Protestan Kiliselerinin yetkilileri, çarşı esnafı ve semt sakinleri aynı masada buluştu.

Haberin Devamı

YARIN: İSLAM VE HEYKEL

KURAN’DAN ÖĞÜTLER

SİZ KENDİNİZİ DÜZELTİN: “Ey iman edenler! Siz kendinizi düzeltin. Siz doğru yolda olursanız yoldan sapan kimseler size zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah’adır. O zaman Allah, size yaptıklarınızı haber verecektir.” (Maide, 5/10) KAYNAK: KURAN’DAN ÖĞÜTLER- Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları

SURELERE iSiM VEREN AYETLER

AHKAF SURESİ: Mekke döneminde yazılmış olan 35 ayetten oluşur. Sure, adını 21’inci ayette geçen “Ahkaf” kelimesinden almıştır. Diyanet İşleri Başkanlığı mealine göre ayette geçen “Ahkaf” uzun ve yüksek kum yığını manasına gelen “Hıkf” sözcüğünün çoğuludur. Hud’un kavmi olan Ad, Yemen’de denize nazır kum tepeleri arasında oturduğundan bu bölgeye “Ahkaf” denmiştir: “...Kendisinden önce ve sonra uyarıcıların gelip geçmiş olan Âd kavminin kardeşini (Hûd’u) hatırla. Hani Ahkaf’taki kavmini, “Ancak Allah’a ibadet edin, çünkü ben sizin adınıza büyük bir günün azabından korkuyorum” diye uyarmıştı...”

Haberin Devamı


İslam, demokrasi ve laiklik

Prof. Dr. Hasan Onat

EN son söylememiz gereken sözü en başta söyleyelim: Türkiye’nin İslam’dan da, demokrasi ve laiklikten de vazgeçmesi mümkün değildir. Her şeyden önce İslam’ın demokrasi ve laiklik ile karşı karşıya getirilmesi yanlıştır. İslam’ın din olarak egemenlik iddiası yoktur ve siyasi meseleleri insana bırakmıştır. Eğer demokrasi ve laiklik adaletin daha etkin, insanların daha mutlu olduğu bir toplum yaratılmasını kolaylaştırıyorsa, İslam, bırakın engel olmayı, bunu teşvik eder.

KURAN’DAKİ KURUCU İLKELER

Bu düşüncelerimizin iki tip insanı rahatsız edeceğinin farkındayız. Birincisi, İslam’ı bir tür siyasal ideoloji gibi gören, Kuran’ı bir hukuk kitabı gibi okuyan, geçmişi kutsallaştıran, demokrasi ve laiklik konusunda ön yargısı olan bazı kimseler. İkinci grup ise Batı’nın temsil ettiği demokrasi ve laikliği dogma haline getiren, İslam hakkında ön yargıları olan, esasında dinle ve dini değerlerle kavgalı olanlar. Biz her iki yaklaşım tarzına da saygı duymakla beraber, savunulabileceğine inandığımız bir orta yol öneriyoruz. Diyoruz ki, İslam evrensel bir dindir; İslam’ı, Kuran’daki kurucu ilkeler ekseninde anlayabilirsek, onun imanı akılla temellendirdiğini, bilgiyi değer kabul ettiğini, bireyi esas aldığını, insan- dünya ilişkisini gerçeklik ilişkisi olarak yapılandırdığını, siyasi meseleleri insana bıraktığını kolaylıkla görebiliriz. Diğer taraftan, demokrasi, sekülerlik ve laiklikle ilgili tecrübe, her ne kadar bugün Batılılar tarafından sahipleniliyor, hatta tahrip ediliyorsa da, bütün insanlığın ortak tecrübesidir. Avrupada bu süreçteki gelişmeler, birtakım dini değerlerle çatışarak ortaya çıkmıştır. Bu yüzden Batı tipi sekülerlik ve laiklik, özünde tepkisel ve çatışmacıdır. Bunun olduğu gibi diğer ülkelere taşınması, hatta dayatılması elbette kabul edilemez. Ancak sekülerleşme ve laiklik konusunda, akıl, bilim, hukukun üstünlüğü, temel hak ve özgürlükler gibi kurucu unsurları esas alınarak, Avrupa’daki acı tecrübelerden de yararlanılarak daha sağlıklı bir anlayış üretilemez mi?

İSLAM’IN EGEMENLİK İDDİASI YOK

Bu bağlamda Türk toplumunun din, demokrasi ve laiklik konusunda ne düşündüğü elbette önemlidir. Konuyu veriler üzerinden düşünmeye ve değerlendirmeye çalışalım. Bertelsmann Vakfı’nın yaptığı “Din monitörü 2013” isimli araştırmaya göre, “Hangi ölçüde dindarsınız?” sorusuna Türklerin yüzde 82’sinin “Çok” ya da “Oldukça dindar” yanıtını verdiği görüldü. Aynı araştırma, demokrasiyi en iyi yönetim biçimi olarak görenlerin oranın da yüzde 82 olduğunu belirlemiştir. Bahçeşehir Üniversitesi’nin “2011 Değerler Araştırması”nda kendisini dindar olarak tanımlayanların oranı yüzde 81 olarak bulunmuştur. Sadece bu sonuçlar bile, Türkiye’de İslam’dan da, demokrasiden de vazgeçilemeyeceğini açıkça gözler önüne sermektedir. Durum böyle olunca, ön yargılarımızı bir kenara bırakarak, içine sürüklendiğimiz gerilimden çıkış yolunu aramak gerekmez mi? Sorun İslam’dan, demokrasi ve laiklikten değil, bu konularla ilgili, doğru bilgiden yoksun algılardan kaynaklanmaktadır. Sorunun özünde sömürge atmosferinde üretilen tepkisel İslam anlayışı ve Batı tipi tepkisel ve dayatmacı laiklik vardır. Eğer İslam’ın bir din olarak egemenlik iddiası yok ise, siyasi meseleleri insana bırakmışsa, demokrasi de insanlığın deneme yanılma yoluyla geldiği, mevcut koşullarda “iyi” denilebilecek bir yönetim tarzı ise, İslam’la demokrasiyi karşı karşıya getirmenin anlamı nedir?

İSLAM, DEMOKRASİ VE LAİKLİK

Bugün bizi bekleyen ciddi bir sorumluluk vardır: İslam’ın kurucu ilkelerinden de yararlanarak, adaletin evrensel boyutta etkin olmasını temin edecek, hukukun üstünlüğü bilincini geliştirecek ve yüksek güven kültürünün yaratılmasına imkan sağlayacak sağlıklı bir demokrasi kültürü üretmek. İslam’ın ve aklın kurucu ilkeleri, birlikte yaşama tecrübemiz, “diyanet ve siyaset ayrıdır” diyen Maturidi gibi büyük kafaların tutacağı ışık bunun mümkün olabileceğini göstermektedir. Düşünmeyi ibadet sayan, siyasi meseleleri insana bırakan, hayatı ve barışı esas alan, ahlaklı ve adil bir toplumu amaçlayan İslam gibi bir dinin demokrasi ve laiklikle ile karşı karşıya getirilmesi gerçekten anlamsızdır. Yarın İslam’ın siyasi meseleleri insana bırakmasının anlamını birlikte düşünmeye çalışalım.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!