İşine aşık olabilmek

Güncelleme Tarihi:

İşine aşık olabilmek
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 14, 2003 10:05

Tam 19 yıldır iş hayatının içindeyim. Yanlış anlaşılmasın yaşım daha 35. Demek ki 17 yaşımda iken çalışma hayatına atılmışım. Daha dün gibi halbuki. ODTÜ. Kamu Yönetimini kazandığımdaki sevincin üzerinden tamı tamına 19 koca yılın geçtiğine inanmak pek mümkün değil. Ama Osmaniye’den Ankara’ya yaptığım yarı sevinç yarı hüzün dolu yolculuğun üzerinden de 19 yıl geçmiş.

Haberin Devamı

Evden ilk ayrıldığımızın, kendi başımıza, bir başımıza ayaklarımızın üzerinde durmaya başlamamızın üzerinden geçen 19 koca yıl. Baba parasına talip olmayışımız... “Madem ki evden ayrıldın ve okuyorsun o zaman kendi geçimini kendin temin etmelisin” felsefesine sıkı sıkıya sahip çıkışımız....

 

Gerçi yaptık da kötü mü oldu? Asla. Sık sık eleştiri yağmuruna tuttuğumuz, çocuklarına sahip çıkmayan batılı anne baba imajı yaşayanlar için pek de o kadar can sıkıcı olmuyor. Gerçi benim hem çalışıp hem okumamda bizimkilerin sahip çıkmayışından ziyade, benim kendi ayaklarım üzerinde durmasını öğrenme heyecanım vardı. Buna bir de serdeki gençlik ateşini katınca, demeyin keyfime...

Haberin Devamı

 

İlk patronum Gaziantepli uzaktan bir akrabamızdı. Abdurrahman Ağabey. Minnetle andığım büyük insan. Bana sadece ayaklarım üzerinde durmasını değil, hem iş hem de bürokrasi dünyasında ayaklarım kaymadan yürümesi ve hatta koşmasını öğreten bir ağabey.

 

Meşrutiyet Caddesi’nde bir müşavirlik bürosu vardı. Önce getir götür, ofiste yemek, çay, kahve, temizlik, bulaşık v.s. işleriyle geçen birkaç ay... Sonrasında ilk dilekçe yazmasını öğretişi... İlk devlet dairesine götürüşü... İlk resmi iş takibinin nasıl yapılacağını gösterişi...

 

İşimiz müşavirlikti. Özal döneminin en hareketli günlerinde, 1984 kışının Ankara’sında harıl harıl iş dünyasına iş yetiştiriyorduk. O zamanlar şimdiki gibi yerellik, yerinden yönetim v.s. pek gündemde değil. Her işin Ankara’dan bitirildiği, bırakın şirket kurmayı, ana sözleşme değişikliklerinin bile Ankara’dan bitirildiği bir dönemdi. İşimiz çoktu. Bir taraftan Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nda (özellikle İç Ticaret Genel Müdürlüğünde), bir taraftan Merkez Bankası’nda, Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlığında, Başbakanlık’ta, Bakanlıklarda, Elçiliklerde ve Genelkurmay’da iş kovalıyorduk.

Haberin Devamı

 

Yatırım fizibilitesihazırlamasını, yatırım teşvik belgesi almasını, şirket kurup ihracat teşvik belgesi almasını, ihracat ve ithalat yapmasını, hazineden ve ilgili bakanlıklardan gerekli izin ve permilerin alınmasını hep o dönemde öğrendim. Özellikle 5 yıldızlı otellerin, tekstil komplekslerinin, köprü ve otoyol projelerinin, iş ve alışveriş merkezlerinin ve değişik sektörlerdeki bir yığın fabrikanın bilumum işlerinin koşuşturmacasını o dönemde öğrendim.

 

Sadece bunlar değildi öğrendiklerim elbette. Bilge insan Abdurrahman ağabey adı üstünde bir ağabeydi. Hayatın cafcaflı taraflarını da öğretti. Hayatın kovalamacalarının, bizim kaçmacalarımızın, yaptığımız iş kovalamacalarından çok çok farklı şeyler olduğunu da o dönemde öğrendik.  Devlette çalmadığımız kağıt, ellemediğimiz masa kalmadı neredeyse. İşin raconu yanında, hayatın raconunu da öğredik.

Haberin Devamı

 

Anlatsam hayatım roman derler ya. Aynen öyle. Gerçi herkes, “bak hayatım roman derler ama benimki gerçekten roman” der ya, neyse. Ama benimki gerçekten bir roman. Kısmet olursa bir gün yazarız. Bu yazımı kaleme alış amacım sizleri hayatımın rutinlerinde boğmak değil. Özellikle hayat boyu girişimci bir ruha sahip olmanın yaşanmış bir hayat hikayesi ile birleştirilmiş sırlarını paylaşmak istedim sizlerle. Nasıl istemeyeyim ki. Müşavirlik yaptığım 1984 yılının üstünden geçen 19 koca yıla tamı tamına 15 farklı iş sığmış. Siz şimdi amma da istikrarsız bir Münir hocanız var diye dövünün durun ama bana göre tamamen bir istikrar örneği bu 19 yıl. Ben ne yaptıysam ilkelerim için yaptım. Siz de orda kıs kıs gülün. Evet hocam biliyoruz J Tabi kiJ filan…

Haberin Devamı

 

Ama valla ilkelerim için yaptım. İlkelerim için ben neler yapmadım ki? Müşavirlik, araba – otobüs ve T.I.R. yıkamacılığı, özel bir öğrenci yurdunda müdürlük, çocuk bakıcılığı (1984’de başlayan bu part-time meslek evlendiğim yıl olan 1994 yılına kadar devam etti) sağlık merkezinde genel koordinatörlük, işletmecilik, dış ticaret şirketinde ar-ge ve ihracat müdürlüğü, tekstil şirketinde ihracat müdürlüğü, hava alanları x-ray bagaj ve kapı güvenlik sistemleri şirketinde satış müdürlüğü, mobilya şirketinde yurt dışı bölge müdürlüğü, tekstil şirketinde başkan yardımcılığı, harita ve kent bilgi sistemleri şirketinde özel kalem müdürlüğü ve başkan yardımcılığı, yazılım şirketinde iş geliştirme uzmanlığı ve düşünce öğretmenliği, dış ticaret şirketinde danışmanlık ve bir yayın grubunda düşünce öğretmenliği ve yönetim kurulu üyeliği. + 6 aile ile devam eden aile koçluğu… Seminerler… Kitaplar… Ve en sonunda ne iş yaparsın diye soranlara; düşünür, konuşur ve yazarım diye tekerlememsi ama artık klasikleşen cevabım.

Haberin Devamı

 

Şimdi geçen 19 yılın ardından şöyle bir baktığımda, öylesine tatlı bir huzur var ki içimde. Ilık bir yaz esintisi gibi. Yanı başındaki teknelerle yarışan sevimli yunus balıkları gibi, girip girip çıkmışım iş dünyasının deryasına. Yeri gelmiş balıklama atlamışım. Yeri gelmiş çıkmışım. Yeri gelmiş derinlere dalmış, yeri gelmiş sığ sahile kendimi atmışım.

 

Bütün bunları yapmışım da kötü mü yapmışım? Hala görüştüğümüz eski iş arkadaşlarım, patronlarım, patronlarımın çoluk çocukları asla yanlış yapmadığımın en basit bir göstergesi. Ayrıldığım her iş yerinde ilkelerim uğruna verdiğim mücadele. Ve dediğimi yapmaları işlerine gelmese bile, ayrılmamın arkasından ağlayan dostlarla uğurlanmalar. Belki size ters gelebilir. Belki yaşadığım yoğun duyguları anlatamayabilirim. Ama bir örnek verip, yaşadığımız ilke merkezli dürüst, samimi, içten ve sımsıcak iş ortamını sizinle paylaşmak istiyorum.

 

Ayrıldığım bir şirketteki odama 1 yıl hiç dokunulmadığını ve maaşımın rutin olarak 1 yıl boyunca hesabıma yatırılmaya devam edildiğini söylesem, bilmem yeteri kadar ifade etmiş olur muyum? Eee hocam bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu dediğinizi duyar gibi oluyorum. İlkeler sevgili dostlar, ilkeler. İlkeleri düstur olarak alınca, menfaatler kalmanız gerektiğini söylese bile, sizi hiç kimse tutamaz.

 

Sonra ayrıldık da kötü mü oldu? Asla bu 15-16 işten bir sonraki, bir öncekini aratmadı. Asla pişman olmadım. Asla ben niye ayrıldım demedim hiç. Hepsinde de daha iyi fırsatlar, hepsinde de daha iyi imkanlar, hepsinde de daha fazla başarılarla karşılaştım. Girdiğim bütün yeni işler, eskilerinden en az bir kat daha iyi oldu. Başımı ellerimin arasına alıp, ben nerde yanlış yaptım demedim hiç. Evet oldu. İşten ayrıldım. Hem de bir çok işten ayrıldım. Ama ayrıldığım hiçbir iş hayatın sonu olmadı beynimde. Hayata küsmedim hiç. Çevrem çoğu kez fark etmedi bile ayrıldığımı. Hiç kimseye ah vah ettirmedim. Aman ne kadar da isabetli olmuş dediler duyanlar. Münir yapıyorsa bir bildiği vardır dediler. Güvensizlik girdabında boğmadım dostlarımı. Söz verdiysem durdum sözümde. Sözünde durmayan bir genel müdüre inat. Söz benimse, senet oldu. Ve söze bağlı kaldım. Ama sözlerdeki senetlerin de, keşide tarihi geldi bir vakit. Ve asla sektirmedim. Ayrıldım, düştüm yollara. Kimi zaman yurt içi, kimi zaman yurt dışı. Hiçbirinde de arkada kalmadı aklım hiç. Eyvahhh demedim. Keşkeciler partisine üye olmadım hiç.

 

Şimdi kriz çığırtkanlığı yapılan bir dönemde yaşıyoruz. Bu dönemde bile, iş dünyası harıl harıl eleman arıyor. Adam gibi eleman arıyor. İnsan gibi insan arıyor. İşinin ehli kendini yetiştirmiş çalışan arıyor. Birikimlerini paylaşacak entelektüel sermaye arıyor. Yani krizde bile, iş bilene iş çok dostlar. Siz yeter ki, kendi beyninizde işinizi bitirmeyin. Kendi ipinizi çekmeyin. Kendi umutlarınızı söndürmeyin. Asla pes etmeyin. İlkeleri tesbit edin. Ve korkmadan devam edin.

 

Hem sonra korkunun ecele faydası ne kine? J

 

Bir sahte hayal peşinde koşulan kahır dolu 15 yılın sonunda, başını ellerinin arasına alıp, yorgun, dargın, kırgın ve yılgın bir şekilde hayata küsmek yerine, inceldiği yerden kopartın ipleri. Korkmayın. Kırgınlıklar, küskünlükler, alınganlıklar ve dargınlıklarla geçirilmeyecek kadar değerli bu yaşam. Alın başınızı gidin. Korkmayın. Cesur olun. Boyun eğmeyin. Köleliği kabul etmeyin. Onurunuzun rencide edilmesine izin vermeyin. 7 milyar dünya insanı içinde sizi bağrına basacak nice insanlar, milyonlarca işletme içinde size kapısını ardına kadar açacak nice iş yeri var.

 

İçinize ve işinize kapanıp hayatı zehir etmenin bir anlamı yok boşuna. Bırakın kadir kıymet bilmeyen, bilmediğiyle kalsın. Bırakın kadir kıymet bilmeyen bilmediğine yansın. Siz geminizi kurtarmaya bakın. Korkmayın, boğulmazsınız.

 

Bu yaşam sizin en değerli varlığınız. Ve uykudan sonraki büyük çoğunluğu da iş yerinde geçiyor. İşinize aşık değilseniz ve aşık olamıyorsanız, ya size aşık olacak bir iş, ya da aşık olacağınız bir işyeri bulun. Haydi, rastgele. Ömür törpüleriyle yürekleri dağladığınız yeter artık, değil mi ama?

 

Münir Arıkan – Düşünce Öğretmeni & NLP Trainer

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!