Güncelleme Tarihi:
Bostancı'da restoranı bulunan Mustafa Öztürk'ün avukatları Cesim Parlak ve Irmak Anafarta tarafından İstanbul 9. İdare Mahkemesine verilen dava dilekçesinde, Mersin Sulh Ceza Mahkemesince Öztürk hakkında “iletişimin dinlenilmesi” kararı verildiği, karar uyarınca iş adamının 3 Temmuz-3 Kasım 2009 tarihleri arasında dinlenildiği anlatıldı.
Dilekçede, Mersin'de çeşitli suçlara karıştıkları öne sürülen bazı kişilerle irtibatlı olduğu gerekçesiyle Öztürk'ün dinleme takibine alındığı, soruşturma sonucu şüpheli 7 kişi ve iş adamı hakkında “takipsizlik” kararı verildiği ve Öztürk'ün, dinlemeden 12 Ocak 2010 tarihinde kendisine ulaşan tebligat yoluyla haberi olduğu belirtildi.
Öztürk'ün satmak istediği aracı almak isteyen 7 şüpheliden sadece H.Ş. ile 1-2 kez telefonla görüştüğü, hiç Mersin'de bulunmadığı belirtilen dilekçede, bu ilde işlendiği iddia edilen suç ve suçlar dolayısıyla telefonunun dinlenilmesinin usul ve yasalara aykırı olduğu savunuldu.
Dinleme kararının, CMK uyarınca “kuvvetli şüphe” ve “başka suretle delil elde etme imkanının bulunmaması” koşullarının birlikte gerçekleşmesi halinde verilebileceği vurgulanan dilekçede, şu ifadelere yer verildi: “Müvekkil hakkında suç işlediğine ilişkin kuvvetli şüphe olgusuna ulaşmak için herhangi bir araştırma ve inceleme yapılmadan bu karar alınmıştır. Kuvvetli şüphe incelenmeden, başkaca yollardan delil elde etme imkanı da mevcut iken, yasanın koyduğu bu yola gidilmeden doğrudan mahkeme kararıyla telefon dinleme yoluna gidilmiştir. Bu durum, kamu görevlilerince hukukun kötüye kullanılmak suretiyle ihlal edildiği, keyfi uygulama yapıldığının açık bir göstergesidir.”
“ÖZTÜRK'ÜN TRAVMA YAŞADIĞI” İDDİASI
Dilekçede, Mustafa Öztürk'ün dinlenildiğine ilişkin kararı aldığında, “günlerce psikolojik bunalım yaşadığı, dinlenildiği dönem içerisinde mahrem olduğuna inandığı ancak kendisinin ve konuştuğu kişinin bilmesi gereken, suç olmayan özel konuşmaların birileri tarafından daha dinlenildiği hususunun, kendisi için evinin içinde çıplak bir şekilde başkaları tarafından gözetlendiği hissi ve hatta evinin röntgenlendiği düşüncesi yarattığı, dolayısıyla kendisi için atlatılması güç bir durum yaşadığı” ifade edildi.
Öztürk'ün telefon dinlemesiyle “travma yaşadığı” kaydedilen dilekçede, “Sadece uğradığı haksızlığın, inandığı hukuk devleti içerisinde yine hukuk mercileri tarafından yapılan işlemin haksızlığının tespiti ile giderebileceğine inandığından bu davayı açmaya karar vermiştir” denildi.
Dilekçenin sonuç bölümünde, “iletişimin dinlenilmesi” kararının “usul ve yasaya aykırı olması” dolayısıyla Adalet ve İçişleri bakanlıklarının müteselsilen 1 TL tazminat ödemeye mahkum edilmesi istendi.
Davayla ilgili bilgi veren avukat Cesim Parlak, açtıkları davanın Türkiye'de, “usul ve yasaya aykırılık” yönünden iletişimin dinlenmesine ilişkin açılan ilk tazminat davası olduğunu söyledi.