Güncelleme Tarihi:
Çalışma hayatının inişli çıkışlı dinamiğinde iş saatleri çoğunlukla yoğun bir enerji ve duygusal mücadelelerle geçiyor. 6 ila 8 saat arasında çalışan kişiler sadece mesleki anlamda değil, sosyal olarak da çevreleriyle yakın bir ilişki kurmaya ihtiyaç duyuyor.
Yakın arkadaşlıkların gelişmesinin en önemli nedeni “dayanışma” ihtiyacının ortaya çıkması. Uzmanlar, iş yerinde yakın arkadaşı olanların işe odaklı bir şekilde çalıştıklarını ileri sürerken, aşırı yakınlaşmanın yarattığı sorunları da gündeme getiriyor.
Diğer yandan çoğu insan “profesyonel hayata” girdiğinde belli ön yargıların etkisinden çıkamıyor. Meslektaşlarını bir tür tehdit unsuru olarak görenler bile var. Fakat uzmanlar bunun yanıltıcı olduğunu ve önemli olanın karşı tarafa adım atmak olduğunu belirtiyor.
Peki ama iş yerinde arkadaşlık ilişkilerini geliştirmek gerek sosyal hayatımızı gerekse çalışma hayatımız düzene sokmanın anahtarı olabilir mi?
Biz de iş arkadaşlıklarının önemli olduğunu düşünenler ve tam aksini savunanlar ile konuştuk.
‘DOSTLUKLARINI SÜRDÜRÜP, İŞ ARKADAŞLIKLARINI BİTİRDİLER’
Buket Y. (26)
Yeni bir işe girerken yapılan değerlendirme görüşmelerinde mutlaka başvurduğum pozisyonumda benden önce çalışan kişi var ise neden işten çıktığını sorarım. Çoğu zaman gerçekler söylenmese de az da olsa fikir sahibi olmamı sağlar.
En son girdiğim iş yerinde de aynı şekilde merak edip sordum. Cevap ise müdürle gereğinden fazla samimi olup, yakın arkadaş olmalarıydı. Bunu ilk duyduğumda neden olumsuz bir şey olduğunu anlayamadım. Yaklaşık 5 senedir aynı pozisyonda çalışan ve işinde iyi olduğunu söyledikleri birini işten çıkarmaları ilginç gelmişti.
Meraklı bakışlarımı gören işe alım uzmanı da çok kısa bahsetti. Müdür ile uzun süredir yanında çalışan kişi arkadaştan da öte olmuş, kısaca yedikleri içtikleri ayrı gitmiyormuş. Böyle olunca da istediği zaman erken çıkma, ters cevap verme gibi davranışları da kendine hak görmeye başlamış. Sonunda da dostluklarını sürdürüp, iş arkadaşlıklarını sonlandırma kararı almışlar.
İşe girdiğimden beri ise müdürün benden ne kadar uzak durmaya çalıştığının farkına varıyorum ve sebebini de anlayabiliyorum. Ancak arada bu denli mesafeli bir duruş ve fazla resmiyet olması bir nebze beni de rahatsız etmedi değil…
‘İŞ ARKADAŞLIĞININ ÇIKARLARLA ÇATIŞTIĞI AN BİTTİĞİNİ DÖRT YIL SONRA ANLADIM’
Tuba A. (27)
Üniversiteyi bitirdiğim an hep hayalini kurduğum bir şirkette işe başladım. Diğer arkadaşlarımın çalıştığı şirketlerle ilgili anlattıklarının aksine herkes çok cana yakın ve arkadaş canlısıydı. Ben de meslek hayatına burada başlamanın verdiği bir heyecanla iş arkadaşlarıma çok değer veriyordum.
Sadece iş saatlerinde değil, hemen her çıkışta mutlaka bir yerlere gidiyor hatta birbirimizin evlerine bile girip çıkıyorduk. Ancak tüm bu güzelliklerin çıkarlarla çatıştığı an biteceğini anlamam dört yılımı aldı.
Şirket küçülmeye gitmeye başladığı için yıl sonunda bazı işten çıkarmalar gerçekleşti. Ben de çıkarılacak kişilerin arasındaydım. Aslında iş hayatında böyle şeylerin olması normaldi ve buraya kadar bir sorun yoktu.
Ancak beni bir odaya çağırıp istifa etmemi istediler. Anlaşılan tazminat ödemek istemiyorlardı. Ben de işten ayrılmaya bile gönüllü değilken, böyle bir şeyi imzalamam mümkün değildi. Neredeyse beş saat beni bu odada tutup, ikna etmeye çalıştılar. Sonunda aileme haber verip, polis yollamalarını istedim. Resmen zorla tutulduğum odadan, polisler sayesinde çıkabildim ve tabii ki istifamı da vermedim.
Şirketim ise polisi de araya karıştırdığım için hepten öfkelenip, iş arkadaşlarımdan benim iş huzurunu bozduğuma dair beyanlar almaya başlamış. Bunun sonucunda da beni tazminatsız olarak kovmayı hedefliyor. En yakınım sandığım tüm iş arkadaşlarım hakkımda yalan beyan vermişti. İşte o an anladım iş arkadaşlarının gerçek arkadaş olamayacağını…
‘PATRONUN DEDİKODUSUNU YAPABİLMEK BÜYÜK LÜKS’
Selen C. (37)
Arkadaş konusunda kendimi hep çok şanslı hissederdim. Küçük yaşlarda oluşturduğum dar bir arkadaş çevrem vardı. Çocukluğumdan gençliğime taşıdığım bu grup dışında kalan insanlarla ilişkim yüzeyseldi. Çünkü yeni tanıştığım insanlar beni sadece yüzeysel olarak tanıyabilirdi. O yüzden bu insanlar hayatımda kalıcı olmayacaktı ve yine bu yüzden onlarla çok da zaman geçirmeme gerek yoktu. Bunun müthiş derecede yanlış bir öngörü olduğunu çok yıllar sonra anlayacaktım.
Yüzeysellik kavramı beni yurt dışında yaşadığım zamanlarda da takip etti. Fizikokimya bölümünde bir doktora öğrencisiydim ve benim gibi doktora yapan bir sürü genç insan olarak sadece öğrenci değil aynı zamanda iş arkadaşıydık. Bu insanlarla en az dört yılımızı beraber geçireceğimiz belliydi fakat sonra herkes kendi yoluna gideceği için benim için geçiciydiler.
Mesai sonrası bölümde yapılan eğlencelere çok katılmadım. Onlarla havadan sudan konuşmanın, herkese aynı şeyleri anlatmanın ne önemi vardı ki? İş arkadaşlığı ya da meslektaş olmak, bunlar birer mecburiyetti ve ben mecbur bırakılmaktan nefret ederdim.
Doktoram bitince Türkiye’ye döndüm. Kurumsal hayata adım atmak, benim arkadaşlık konusundaki yargılarımı yırtan ilk tecrübem oldu. Yeni iş arkadaşlarım çok çeşitliydi. Anadolu’nun çeşitli şehirlerinden gelmiş gencecik kızlar, benden küçük olmasına rağmen çoktan evlenmiş ve çocuk sahibi olmuş genç olgunlar, muhafazakâr erkekler ve çok daha büyükler.
Bana empatiyle yaklaşan, yaşadığım sıkıntıların benzerlerini yaşayan insanlar yavaş yavaş iş arkadaşlığındaki “mecburiyeti” aşıp bildiğimiz arkadaşlığa dönüşmeye başlamıştı. Derdimle dertleniyorlar, mutluluğumla seviniyorlar ve zora düştüğümde bana çıkış yolu arıyorlardı. Onların günlük sıkıntıları da benim için dert oluyor, mutlu olmalarını istiyordum. O iş yerinden ayrılalı 8 yıl oldu. Artık sadece özel günlerde haberleşiyoruz ama onlarla kurduğum gönül bağım hala hayatta.
İkinci iş yerimse kurumsal hayatımda beni çok şaşırtan bir tecrübe oldu. Çok net olarak iyi ve kötünün olduğu, örgütlü kötülüğün kasıtlı olarak biz dezavantajlı grubu ezmeye çalıştığı bir çalışma ortamının sadece abartılı bir film sahnesi olabileceğini düşünürdüm. Değilmiş… Az kişilik, işini gücünü yapmaya çalışan dezavantajlı grup benim de içinde olduğum gruptu.
Dezavantajımız müdürümüzdü. Özünde iyi bir insan olmasına rağmen pasif bir müdürdü ve bölüm olarak performansımızın örselenmesi, vaktimizin harcanması, çabalarımızın görmezden gelinmesine karşı bir duruşu yoktu. Her gün bizim için başka bir sinir harbiydi. İşte o grup, benim erişkin hayatımda edindiğim en iyi dostluklar oldu.
Şimdilerde aile şirketimizde, babamla çalışıyorum. Arkadaşlık geliştirmem pozisyon olarak pek de mümkün değil. İş yerinde yaşadığım bu yalnızlık bana yurtdışında kaçırdığım iş sonrası toplaşmaları mumla aratıyor.
İş yaşantısının stresini, sıkıntısını ve derdini paylaşmanın iş yükünü gerçekten azalttığını düşünüyorum. İnanın bana, patronun dedikodusunu yapabilmek gerçek bir lüks! Kurumsal hayatta kötü insanlarla da karşılaştım ama iş arkadaşlarının varlığı onlarla baş edebilmem için bana kuvvet verdi.
‘İŞ DIŞINDA KONUŞACAK HİÇBİR ŞEYİMİZ YOKTU’
İlknur D. (34)
Kadın sayısının epey fazla olduğu bir yerde işe başladım. Bu kadar kadınla birlikte olduğum için çok mutluydum. Çünkü hepsi gözümde birer yakın arkadaş adayıydı. Annemin iş arkadaşlarıyla ailecek uzun yıllardır görüştüğümüz için, iş arkadaşlığının hep çok önemli olduğunu düşünüyordum. Ben de böyle güzel iş arkadaşlıkları kuracağım hayaliyle iş arkadaşlarımla tanıştım. İlk zamanlar pek fazla sohbet etmeyip, iş çıkışı aktivitelerine beni davet etmeseler de zamanla çok daha iyi anlaşmaya başladık.
Sonunda istediğim iş arkadaşlıklarını kurmuştum. Yemeğe kalabalık bir grup olarak birlikte gidiyor, iş çıkışlarında planlar yapıyor hatta yetmiyor hafta sonları bile görüşüyorduk. Bazı hafta sonu görüşmelerine eşlerimiz de katılıyordu. Biz çok eğlendiğimizi sanıyorken, genelde eşim çok sıkılıyordu.
Bir gün bana ‘iş dışında konuşacak hiçbir şeyiniz yok mu?’ diye sordu. Bu soru beni beynimden vurulmuşa döndürdü. Gerçekten düşündüğümde iş dışında konuşacak hiçbir şeyimiz yoktu. Ya patronun dedikodusunu yapıyor ya da üzerinde çalıştığımız işleri konuşuyorduk. Sonuçta da sanki haftanın her günü, her saati çalışıyormuş gibi oluyordu.
Bu yüzden de sanki hafta çok uzunmuş gibi geliyor ve bir türlü dinlenemediğim için şikâyet ediyordum. Eşim sayesinde bunun farkına varınca başta hafta sonu planlarına dahil olmamaya başladım. Gerçekten bu bana çok iyi gelmişti. Bir nebze olsun işten uzaklaşmamı sağlamıştı. Daha sonra iş çıkış planlarına da daha az katılmaya başladım. Şimdilerde sadece ayda birkaç kez dışarıda görüşüyorum ve çok daha iyi hissediyorum.
‘MAAŞIM İYİYDİ AMA İŞ ARKADAŞLARIM KÖTÜYDÜ’
Samet D. (37)
Arkadaşlık, bir iş yerindeki en önemli şey. Çünkü iş stresinin arasında güzel bir sohbet, iyi enerji her zaman insana iyi gelir. Sırf bu yüzden maaşım ve çalışma koşullarımdan pek de memnun olmadığım yerde 8 yıl çalıştım. Yeni bir işe girdiğimde çalışma saatlerim ve maaşım belki daha iyi olabilirdi ama aynı arkadaş ortamını bulmak hiç de kolay olmazdı. Olmadı da…
Sonrasında defalarca iş değiştirdim. Gittiğim yerlerde ya pek anlaşamadığım benden yaşça çok küçük kişiler ya da arkadaşlık kurmaktan kaçınan ilginç insanlar vardı. Kısacası hiçbirinde düşük maaşa çalıştığım o 8 senelik iş yerimdeki huzuru bulamadım.
Yönetici diye saygı duyduğum kişilerin kuyumu kazdığını da gördüm, birbirinin yüzüne gülen insanların arkalarından neler dediğini de… Yaşım ilerlemesine rağmen hala güzel iş arkadaşı arayışındayım. Çünkü başka şekilde çalışmanın çekilebilir olma imkânı yok.
‘İŞ YERLERİNDE İLİŞKİLER KURMAK GÜNLÜK HAYATINIZ İÇİN ÖNEMLİ’
İş hayatının içinden yorumlar böyle. Peki bilim bu işe ne diyor?
Harvard Tıp Fakültesi psikiyatri profesörlerinden Dr. Bob Waldinger, kaleme aldığı “İyi Yaşam” adlı kitabında, iş yeri ilişkilerinin genellikle göz ardı edildiğini ancak bunun büyük bir hata olduğunu ileri sürüyor. Waldinger’e göre çalışma hayatında kurulan sağlıklı iş ilişkileri, çalışanların performansları açısından oldukça faydalı.
Washington merkezli danışmanlık şirketi Gallup’un 2022 tarihli raporunda ise şirketlerdeki arkadaşlık ilişkilerinin performansa olan etkileri değerlendirildi. Buna göre, iş yerinde çalışanlar arasında kurulan güçlü ilişkilerin şirketin genel durumunu etkilediği ortaya çıktı.
Öyle ki, mutlu ve rahat bir çalışma ortamında güçlü arkadaşlık ilişkileri geliştiren çalışanların, diğer şirketlere nazaran yaptıkları işi daha fazla benimsedikleri ortaya çıktı. Ayrıca çalışanlar arasındaki güçlü ve sağlıklı ilişkinin yenilikçi fikirleri geliştirdiği çalışmanın ön plana çıkan sonuçları arasındaydı.
Dr. Waldinger, meslektaşlar arasındaki arkadaşlık bağları üzerine yapılan çalışmalara atıfta bulunarak, “Arkadaşlıkları geliştirmek iş hayatında da kendi kontrolünüzde. İş yerlerinde ilişkiler kurmak günlük hayatınızı iyileştirmesi açısından da oldukça önemli” ifadesini kullandı.
DOSTLUK İÇİN YAPILMASI GEREKEN İLK ŞEY CAN KULAĞIYLA DİNLEMEK
İlişki ve İletişim Danışmanı Yeşim Varol, iyi bir iş arkadaşının büyük bir şans olduğunu söyleyerek, "Mesai arkadaşlarımızı kendi seçimlerimizle hayatımıza almadığımızın, tesadüfi tanışmalar olduğunun farkında olarak kendimizi negatif durumların yaratabileceği duygusal yorgunluktan koruyabilmemiz lazım. Yani şansımıza güzel arkadaşlıklar çıkarsa ne mutlu ama olmuyorsa da işimizi yapmak için orada olduğumuzun ve profesyonel hayatın gerekliliklerinin farkında olarak, toplumsal nezaket kuralları çerçevesinde ilişkileri sürdürebilmek gerek" ifadelerini kullandı.
HIZLI YÜRÜYÜŞLER VE KAHVE MOLALARI BAĞLARI GÜÇLENDİRİYOR
İş hayatında pek çok sorunla karşılaşan çalışanlar için gün içinde belli periyotlarda işten uzaklaşmak önemli bir hâl alabiliyor. Böyle anlarda, molalarda bir araya gelen çalışma arkadaşları arasındaki bağlar hızla kuvvetleniyor.
Özellikle, arkadaşlara birlikte yapılan hızlı bir yürüyüş veya kahve molaları, sorunlardan uzaklaşmak için en ideal zamanlar olarak görülüyor. Uzmanlar, bu noktada çalışanlar arasındaki bağların da güçlendiğini ileri sürüyor.
Varol aynı zamanda iş ortamındaki insanlarla arkadaşlık kurabilmek için öncelikle iyi bir dinleyici olmayı bilmek gerektiğini vurguluyor.
"Farklılıkları saygıyla karşılayabilmek ve insanların paylaştığı özel durumlara ilgili davranmak oldukça önemli. Örneğin, annesinin hastalığından bahseden bir arkadaşa bir sonraki gün annesinin durumunu sormak ya da mesai arkadaşımız bir ebeveyn ise çocuğuyla ilgili yaklaşmak gibi."
GEREKSİZ ÇATIŞMALARDAN UZAK DURULMALI
İyi ilişkiler kurmanın anahtarlarından birinin de ofis dedikoduları ve gruplaşmalarından mümkün olduğu kadar uzak durmak olduğunun altını çizen Varol, "Gereksiz çatışmalardan kaçınmak ve eğer karşımızdaki insan mesafeli ve profesyonel hayata arkadaşlık dahil etmek istemeyen biriyse de zorlamadan, mesafeli ve nezaketli ilişkiler kurmak gerekir" dedi.
GÜÇLÜ BİR EKİP RUHU AİDİYETİ ARTIRIYOR
Elbette, iş yerinde yaşanan dostlukların işverenler açısından başka anlamları olabiliyor. Özellikle, verimlik açısından bunun olumlu ve olumsuz yönleri sıklıkla gündemde. Uzmanlar, iş ilişkilerinin dengede tutulması durumunda pozitif yansımalarının gözleneceği üzerinde hemfikir.
Öyle ki, "Çalışmak İçin En İyi Yer" kitabının yazarı Sosyal Psikolog Ron Friedman, işverenlerin özellikle iş arkadaşlığının kuvvetleneceği zeminleri yaratılması için koşulları oluşturması gerektiğinin altını çiziyor.
“Pek çok işveren bunun iş yerinde sıkı arkadaşlıkların oluşmasını pek önemsemiyor. Bu çok büyük bir yanlış. Çalışanlar üzerinde yapılan anketler ışığında şunu rahatlıkla söyleyebiliriz, çalışanların büyük bir kısmı dolgun maaşın, yönetici uyumunun, sosyal haklarının yanı sıra iş yerindeki güçlü ekip ruhu nedeniyle, şirkete daha fazla aidiyet hissediyor.”