Güncelleme Tarihi:
‘Kulakların yeni sound'lara, çağdaş düzenlemelere açıldığı dönemde, siz 20-30 sazı arkaya koyup, aynı seslerle güzelim halk türkülerimizi icra etmekte ısrar ederseniz. Bıktırırsınız. Nitekim bıktırdık.’’
Karşımda oturan adam, ciddi bir ifade ile ‘‘Ne türküsü, ne kasedi’’ diyor, ‘‘Ben bir iş adamıyım. Ülke ekonomisi ya da inşaat sektörü hakkında konuşacağımızı sanıyordum.’’ Beni tarifsiz bir sıkıntı sarıyor. Bu sözlere inanmamak, daha doğrusu kanmamak mümkün değil. Çünkü başarılı bir iş adamının stüdyoya girip, türkü okuması hergün karşılaşacağınız bir şey değildir. Zaten bulunduğumuz o şık büroda müziği çağrıştıracak hiçbir şey de yok. Büyük bir hata yapmıştım herhalde. Kalkıp, iyi günler demek üzere elimi uzatıyorum, yüzünde bir gülümseme beliriyor: ‘‘1 Nisan’’. Duraksıyorum, evet bugün 1 Nisan. Üzerime çöken karabasan kalkıyor. Üstelik bir iş adamıyla yapılan söyleşi tatsız olur, önyargımı da beraberinde götürüyor.
Çocukluk merakı
İsmail Işık'ın bürosundayım. Bayındır Holding'in 10 kurucusundan biri, Ankara Bayındır Tıp Merkezi, Clup Alda, Aspen Otel gibi büyük yatırımların başında bulunmuş, uzun yıllar yurt dışında büyük projelere Türkiye adına imza atmış başarılı bir iş adamı İsmail Işık. İş yaşamının yoğun temposu içinde özel yaşamına sıkıştırdığı müzik sevgisini, bir albüm çalışması ile müzikseverlerle paylaşmaya hazırlanıyor.
Belki Türk Halk Müziği'ne gönül veren herkes gibi o da 'küçük yaşta almış sazı eline'. Abisinin bağlamasını kurcalamış, bazı türküleri kendi kendine çıkarmış. Orta eğitimi boyunca bağlama elinden düşmemiş. Lise yıllarında orta halli bir ailenin çocuğu olan İsmail için, Türk Halk Müziği sevgisi ekmek kapısı olmuş.
ODTÜ yılları
Ankara'nın o dönem ünlü olan isimlerinin ekiplerinde yer almış. İsmail Işık müzikte olduğu kadar derslerinde de başarılı bir öğrenci. Ve bu, tüm eğitim yaşamı boyunca böyle sürmüş. 1969 yılında girdiği üniversite sınavlarında ilk tercihi olan ODTÜ İnşaat Mühendisliği bölümüne girmiş.
Oysa o müziği çok seviyor, bağlamada da başarılı. Hemen ‘‘Konservatuvarı düşünmediniz mi?’’ diye soruyorum. Yanıtı çok net ‘‘Hayır’’. Kendi ifadesi ile hiç duraksamamış bu kararda.
Üniversitede çok köklü bir kurum olan Türk Halk Bilimi Topluluğu (THBT) ile tanışıyor. Bugün de etkin olan ODTÜ-THBT, o dönem beş yüz üyesi olan, Türk halk bilimi ve müziği üzerine bilimsel ve pratik çalışmaların yapıldığı bir topluluk.
İsmail Işık topluluk çalışmalarında aktif görevler üstleniyor. Altı yıl süren bu döneme, 5 yıl koro başkanlığı, İzzet Altınmeşe, Hüsamettin Subaşı, Selahattin Alpay, Tuğrul Şan ve Musa Eroğlu gibi değerli sanatçılarla ortak çalışmaları sığdırıyor.
Nota ve bağlama dersleri veriyor, Türk sazlarının standardizasyonu için uğraş veriyor: ‘‘Batıda her hangi bir enstrüman nereye gitseniz benzer sesler verir. Birbirinden farklı piyanoya rastlayamazsınız. Enstrümanlar standarttır. Halk müziği sazlarının da bence böyle bir standardizasyona ihtiyacı var.’’
Işık düşünce üretiminin, tartışmaların yoğun olduğu üniversite ortamında görüşlerini halk bilimi üzerine yazdığı çeşitli makalelerle ifade ediyor: ‘‘Kulakların yeni sound'lara, çağdaş düzenlemelere açıldığı dönemde, siz 20-30 sazı arkaya koyup, aynı seslerle güzelim halk türkülerimizi icra etmekte ısrar ederseniz bıktırırsınız. Nitekim bıktırdık.’’
Ama yöresel tavırların önemini es geçmiyor. ‘‘Türkülerin orijininde çıktığı hali; yani bir ozanın sazı eline alıp türküyü rafine biçimi ile icra etmesi, türkülerin kaynağıdır. Bu kaynak bozulmamalı. Ama geniş kitlelere seslenmek gerektiğinde, düzenleme gerekir. İşte bu noktada tıkanıyoruz. Çağdaş dinleyicinin beklediği sesler müziğimizde maalesef yok. Mesela bas ses yok bizde. Değişik renkte enstrümanlar girmeli müziğe ve standart olmalılar ki, orkestraya uyarlanabilsin.’’
Çağı yakalamak
1970'lerin başı arabeskin yükseldiği yıllar. O dönem gerileyen halk müziğinin icrasında ve enstrüman kullanımında bir takım eksikliklerin olduğunu öne sürer: ‘‘Arabesk müziğin yükselişi sosyo-ekonomik nedenlere bağlanır. Yanlış değildir. Ama bence eksiktir’’ diyor Işık. ‘‘Biz halk müziğini icra ederken, çağı yakalayamıyorduk. Artık genç neslin müzikten değişik beklentileri vardı. Biz o sound'u, orkestrasyonu veremedik, türkünün yerini arabesk doldurdu. Arabesk ile Türk Halk Müziği çekişmesi diye görünen olgu buydu, bence.’’
Bu tespitlerin kendince çözümlerini uygulama çalışmalarını başlattığı dönemde 'Sarı Durnam' (1976) ve yılında 'Anadolu Döktürmeleri' (1978) adında iki uzunçalar yapıyor.
Müzik otoritelerinin dikkatini çekiyor ve Japonya'ya Kültür Bakanlığı tarafından gönderilen Türk Halk Müziği ekibine Nida ve Neriman Altındağ Tüfekçi ile davet ediliyor.
Bu gezi onun aktif müzik yaşamının jübilesi oluyor.
Ankara Üniversitesi İktisadi Ticari İlimler Akademisi İşletme Bölümü'nden Yüksek Lisans derecesi almasıyla iş hayatına atılıyor. İsmail Işık inşaat mühendisi olarak da başarılı bir kariyer yapıyor.
Müzik bir yan uğraş, bir hobi olarak sürüyor. Ta ki Bayındır Holding'den ayrılıp yeni bir şirket kurma çalışmalarına başlayana dek. Işık bu dönemde 21 yıldır bulamadığı fırsatı buluyor ve stüdyoya giriyor. Amacı Türk Halk Müziği'nin klasikleşmiş türkülerini ezgi yapısı ve tavrını değiştirmeden çok enstrümanlılık esprisinde, orkestra düzenlemesine uyarlayıp icra etmek.
Geliri öğrencilere
'Altın Hızma' adını verdiği bu çalışmayı geçtiğimiz günlerde tamamlayan İsmail Işık, 15 Nisan tarihinde Ankara'da yapacağı bir toplantı ile kasetinin tanıtacak.
Üniversitede ODTÜ Vakfı'ndan aldığı burs ile okuyan Işık, kasedin tüm gelirini ODTÜ Vakfı Öğrenci Bursları'na bağışlamış.