Oluşturulma Tarihi: Ekim 13, 2001 00:00
Tuhaf olan şu ki, köprülerin altından fırsatını bulan bütün sular aktıktan sonra bile en muhalifi dahi kayıtsız kalamadı kendisine. Gizli gizli yazdıklarını okuyanlar kadar, açık açık ‘‘ses’’ini taklit edenler de; kitaplarını rafların en gerisine itenler kadar, adını antolojilerden silmeye yeltenenler de onun isminin anılmadığı bir edebiyat dünyasının birdenbire ne kadar yoksullaştığının farkındaydı. Halbuki, edebiyat dünyası yekvücut olup ona saldırdığı ölçüde hiç kimseye saldırmamıştı bugüne dek; ona çemkirdiği kadar hiç kimseye çemkirmemişti. Çarşaf çarşaf yazılar yayımlandı aleyhinde, soruşturmalar düzenlendi, bildiri ve manifestolar deklare edildi. O ise bunların hiçbirisine aldırmadan hor görülen gazetelerde düzyazılarını, dudak bükülen yayınevlerinde şiirlerini yayımlıyor. Kitaplarının baskı adedine bakarsanız, bütün unutturma çabalarına rağmen okurlarının onu terkettiği, sayılarında bir azalma olduğu söylenemez. Adı İsmet Özel, yıllar önce ‘‘Evet, İsyan’’ demişti. Hálá aynı şeyi söylüyor...Herkesin dikkatini, maharet, ustalık, zamanlama, yetenek ve cüret çekti. İnsanlar saldırının niçin yapıldığını değil, nasıl yapıldığını merak etmeye başladılar. Böyle terör olur mu? Ben bunun terör eylemi olmadığı kanaatindeyim.İstiklál, bizim İslám toprağını mütecavizlerin tasallutundan kurtarmamızla olmuştur. Mustafa Kemal'e 'Gazi' denilmesi boşuna değildir. Gazi, küffara karşı gaza eden kişi demektir. O yüzden de Türklük’ten vazgeçemeyiz.Bir yazınızda, ‘‘Ben 25 yıldır size doğruları söylemedim’’ diyorsunuz. Biliyorsanız neden söylemiyorsunuz doğruları?- İletişim sağlayabilmek için insanların şartlanmalarının gözönüne alınması gerekir. Mesela hiç kimseye üç parmakla sünnete uygun
yemek yemenin nasıl olacağını söyleyemem. Onun için bundan hiç bahsetmezsiniz. Çünkü bunu söylediğiniz zaman dünya kadar iş çıkar başınıza. Bununla uğraşmak, aslında iletişim kurmak istediğiniz alandaki hareket sahasını daraltır. Dolayısıyla, doğruları bir tarafa bırakıp ancak konuşabileceğimiz şeyleri konuşuyoruz. Sadece ben değil, kimse doğruları konuşmuyor. Söz gelişi, ekonomi konusunda uzmanmış gibi ortaya çıkan dünya kadar medyatik kişi var. Bunların hepsi, kendilerinin doğru konuşmadığını bilerek konuşuyorlar. Birtakım dayatmalar olduğunu ve ifade biçimlerinin bu dayatmaları asla aşamayacağını biliyorlar ama söylemiyorlar. Siz de mi bu nedenle söylemiyorsunuz doğruları?- Ben kendimi kısıtlama altında hissettiğim için değil, doğruları söylemenin verimli olmadığını farkettiğim için söylemiyorum. Sizin bir sıkıntınız da yazılarınızın anlaşılmaması. Sık sık şikáyet ediyorsunuz bundan...- Öyle mi yoksa beni anlamadığını ifade edenlerden mi şikáyet ediyorum? İnsanlar benim anlaşılmaz şeyler yazdığımı söylüyorlar. Neden? Çünkü benim kendime problem ettiğim şeyler onların problemi değil. Dolayısıyla, onlara göre hakikaten anlamsız şeyler söylüyorum. Yazdıklarımı anlamayan insanlar, bence yazdıklarımdan memnun olmayan insanlardır. Yazdıklarımı öğrenen insanlar da benim böyle şeyler yazmamı istemeyen insanlardır. TELKİN AHLÁKSIZLIKTIRYani bilinçaltınızda anlaşılmamanın verdiği bir haz söz konusu değil? - Bunu böyle değil de başka türlü yorumlamak lazım. Tamamen anlaşılmak, anlaşılmaya değer olmayan şeyler söylemek mánásına gelir. Ben o kadar rahat anlaşılacak enti-püften şeyler söylemiyorum. Birisinin, ‘‘Ben bunu anladım’’ demesi de o kadar hoşuma giden bir şey değil. Anlaşılmamaya çalışmıyorum ama, anlaşıldığı gibi olmadığının da farkedilmesini istiyorum. Daha doğrusu, bir yol arkadaşı ile konuşmak istiyorum. Benim hedeflediğim bu. Buna müstehák olmayanların benim yazılarımı harcıálem bir şekilde kullanmalarını istemem. Bence bilgi konusu, hiçbir şekilde, bir tarafın diğerine telkinde bulunduğu bir hadise değildir. Eğer birisi, bir diğerine bir şeyi telkin ediyorsa, orada bir ahláksızlık vardır. Bütün o vaazlar, dersler, söylevler ahláksızlık mı?- Telkin ise evet. İnsanın insana kulluğu ahláksızlık olmayacak da ne olacak?İyi ama insanlık tarihi, düşünce tarihi telkinler aracılığıyla yürüyen bir süreç değil midir?- Atasözü ne diyor? ‘‘Ele verir talkını, kendi yutar salkımı’’ diyor. Buradaki ‘‘talkın,’’ telkinin bozulmuş halidir. Demek ki, telkin, telkin olarak kaldığı sürece, birilerinin salkım yutmasına içkin olan bir şeydir.Son zamanlarda, pek çoklarını rahatsız edeceğini bile bile sürekli Türklük'e vurgu yapıyorsunuz. Nereden çıktı bu Türklük meselesi?- Şöyle diyelim: Avrupa medeniyetinin 'öteki,' İslám değil, Türklük'tür. Bu sebeple, Türklük son derece önemlidir. Ama bana göre, Türklük'ün Orhun ve Yenisey yazıtlarıyla başlayan bir şey olduğunu düşünmek yanlıştır. Çünkü Türk, Müslüman olmayan bir şey olarak anlaşılamaz ve her Müslüman davranış Türklük'le irtibatlıdır. Türkler, İstiklál Harbi yaparken, bu harbi Türkler'in kazanmasını istemeyen kim varsa, onlar Türk değildir. İsteyen taraflar da Türk'tür. Bu kadar Türklük vurgusu, insanı 'Ne mutlu Türk'üm diyene!' sözüne kadar götürmez mi?- Götürürse ne olur, cehenneme mi gideriz?Cehenneme gitmeyiz belki ama kendilerini Türk hissetmeyen unsurların dışlanmaları gibi bir tehlikeyi beraberinde getirmez mi bu?- Ben dışarıda bırakmıyorum ki, onlar kalmak istiyorsa o başka mesele. Ben diyorum ki, Türkiye'de İslámcı politika bir fraksiyon politikası olamaz. Türklük meselesi, bu topraklarda bir milletin yaşayıp yaşamadığı, bu toprakların bir milletin vatanı olup olmadığı meselesidir. Bu bakımdan Müslümanlıktan asla kopartılamaz. Son yazılarınızdan birinde 'Ya Amerikanlaşacağız, ya Türkleşeceğiz' diyorsunuz. Bunlar birbirinin alternatifi mi?- Dünyada kapitalist olmadan, kapitalizmin karşısında yaşama tarzı üretebilmiş ve bunu devam ettirebilmiş tek devlet biziz. Onun için, bu iki sistemi karşı karşıya getirmek zorundayız: Ya Amerikanlaşacağız, ya da Türkleşeceğiz. İyi ama hálá Amerikanlaşmamış bir tarafımız kaldı mı?- Bilmem, bir bakalım. Kaldıysa eğer onu harekete geçirelim. Irzına geçilmiş her kadın fahişe olmak zorunda değildir. Bir çok şey oldu Türkiye'de tabii. Ama bunları istemediğimizi, aslında bizim de kendimize ait bir namusumuz olduğunu yeniden söyleyebiliriz. Elbette, battı
balık yan gider diye düşünmek de mümkün...ABD'de 11 Eylül'de meydana gelen olaylar için, ‘‘Bu bir saldırıdır ama terör değildir’’ diyorsunuz. Neye dayanarak söylüyorsunuz bunu?- Çünkü terörün doğal sonucu olan korku yok. Adamlar korkularından mı Afganistan'a saldırıyorlar? Kulelerin ve Pentagon'un uçak saldırısına maruz kalması, Amerika'da yaşayan insanların, genel olarak kendilerine yönelik bir tehdit hissettikleri izlenimini vermiyor. Bu saldırı sebebiyle saldırıya uğrayanların da, saldırıyı seyredenlerin de dehşete kapıldıklarını söylemek son derece zor. ONLARA SIRA MI GELİR?Peki ama orada ölen insanlar için üzülmemek mümkün mü? - Başka bir şeyden bahsediyoruz. Ben dini bütün olmak isteyen bir Müslümanım. Benim itikadıma göre, canı insanlara veren de, alan da Allah'tır. Bir insanın eceli yorganda da, urganda da gelebilir. Masum insanlara acımıyor musunuz? Benim acıdığım o kadar çok insan var ki, onlardan bunlara sıra gelir mi acaba?Bu sözleriniz, tıpkı Sıvas'tan sonra söylediğiniz sözler gibi yanlış anlaşılma tehlikesi taşımıyor mu?- Öyle bir yanlış anlaşılmadan hiç korkmuyorum. İKİ SİSTEMDEN BİRİNİ SEÇECEĞİZDünyada kapitalist olmadan, kapitalizmin karşısında yaşama tarzı üretebilmiş ve bunu devam ettirebilmiş tek devlet biziz. Onun için, bu iki sistemi karşı karşıya getirmek zorundayız: Ya Amerikanlaşacağız, ya da Türkleşeceğiz. Herkes başını örtemezNeo-liberalizm döneminde üç şey birlikte sunuldu kontrol altında olan ülkelere: İnsan hakları, demokrasi ve piyasa ekonomisi. İnsanlar, bu üçünü birbirinden ayırmaya hiç niyet etmedi. Dolayısıyla, nerede demokrasi varsa, orada piyasa ekonomisinin hakimiyeti de gerekiyor. İnsan hakları için de böyle bu. Başörtüsü konusunda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi devleti haklı buldu. Madem ki, dini bir vecibe değil, demokratik bir hak olduğunu savunuyorlar, gidip AİHM'i etkilemeye çalışsınlar. Üniversitelerde okumak, dini bir yükümlülük değildir ama müslüman bir kadının tesettüre riayet etmesi dini bir vecibedir. Bir insan, ‘‘Ben hayatımı üniversite mezunu olmadığım takdirde sürdüremem’’ diyorsa, elbette başını açıp üniversitede okuması gerekir. Tersine, ‘‘Ben hayatımı başımı açtığım takdirde sürdüremem’’ diyen insanın da, başı açık gidilen bir yere gitmemesi lazımdır. Çünkü, yalnız hür ve namuslu kadınlar başlarını örtebilir. Cariyeler başlarını örtemezler. Fahişelik yaptığı tesbit edilen bir kadının başının örtülmesi mutlaka yasaklanmalıdır. Bir kadın hem aşırı makyajlı, hem de başörtülü olamaz.POPÜLER KÜLTÜR İMAN GEVRETİRİlber Ortaylı, Nilüfer Göle için 'şarlatan' demiş. Bu isabetli bir betimlemedir veya değildir, orası o kadar önemli değil. Ama 'şarlatanlık' yapılabilecek bir ortam içinde yaşadığımızı gösteriyor.Musiki alanında nasıl bir tuzağa düştük? Niçin Ahmet Adnan Saygun, Bela Bartok değildir? Çünkü Bela Bartok, kendi toplumunun müziğini bulmaya hayatını vakfetmiş birisidir. Ama acaba biz 'Türk Beşleri' ile bir yere varabildik mi? Varmamız beklenirdi, niye varamadık?Popüler kültür, imanları gevretir. Çünkü popüler kültür, kár amacıyla insanların bayağılıklarının haklılaştırılmasına dönük bir şeydir. Popüler kültürde hiçbir şekilde bir hedef gösterilip de o hedefe uygun çaba önerilmez. Bu nedenle, her türlü bayağılık popüler kültürde meşruiyet kazanır. Bu mánáda elbette iman da gevrer. Çünkü iman son derece kesin ve aydınlık ayrımları gerektiren bir şeydir.Süleyman Demirel gibi ben de, 28 Şubat denilen şeyin Türkiye Cumhuriyeti devletinin normal reflekslerinden birisi olduğunu söylüyorum. Bu bir ay önce de, bir ay sonra da olabilirdi. Özel bir dönüm noktası değil.
button