Oluşturulma Tarihi: Şubat 10, 2002 00:00
BU hafta da izninizle New York'taki Davos izlenimlerine devam edeceğim.Özel oturumlarda ele alınan ülkeler arasında tahmin edebileceğiniz gibi Arjantin, Hindistan, Endonezya, Ürdün, İran vardı.Kulislerde dolaşan haberlere göre, Başkan Bush'un Davos öncesi yeni düşmanlarının arasına İran'ı da dahil etmesi üzerine New York'a gelmesi beklenen İran Dışişleri Bakanı Kemal Harrazi son dakikada yolculuktan vazgeçmişti.İran oturumunda onun yerine yardımcısı Muhammed Hüseyin Adeli ile yetindik.Hatemi'nin seçilmesinden sonra değişim umudu veren bu ülkede neler olup bitiyordu?Dinleyiciler arasında ünlü isimler de vardı.Meselá, Beyaz Saray'a yakınlığı ile bilinen ve Türkiye yorumlarıyla bizim de yakından tanıdığımız Amerikalı gazeteci William Safire, Fransız sosyolog Alain Touraine görebildiklerim arasındaydı.İran'ın komşularıyla gelişen ilişkilerini, ekonomisini anlatan Adeli, Hatemi'nin en fazla muhalefetin sesine kulak vermek istediğini ve eski yönetimin aksine ‘‘bırakın konuşsunlar’’ sloganını benimsediğini anlattı.Özellikle medyanın gücüne değindi.Adeli'nin anlattıklanına göre, basın İran'da son derece etkili bir ses haline gelmiş.Dışişleri Bakan yardımcısının bu iddiaları üzerine, dinleyicilerin arasında olan bir İtalyan gazeteci kendisini tutamayıp şu cümleyi sarfetti: ‘‘Öylesine etkili ki cezaevleri gazeteci dolu. Gün geçmiyor ki içeri bir gazeteci tıkılmasın. İranlı gazeteci arkadaşlarımın çoğu halen hapiste...’’Adeli bu beklenmedik çıkış karşısında hiç istifini bozmadı ve şu inanılmaz savunmayı yaptı: ‘‘Evet güçlü oldukları için hapse atılıyorlar. Önceleri kimse medyanın ne dediğine pek kulak asmıyordu. Gazeteciler ciddiye alınmıyorlardı. Ama seslerini giderek duyurdukları ve güçlü oldukları için şimdi bir tehdit olarak görülüyorlar. Yani fazla güçlü oldukları için hapisteler.’’Ne dersiniz bu savunmaya?Güler misiniz? Ağlar mısınız?Adeli'de hiçbir suçluluk belirtisi yok üstelik. Hapse gönderenlerden ‘‘onlar’’ diye söz ediyor. Sanki gazetecileri hapse tıkayan üyesi olduğu hükümet değil de Uganda hükümeti. Her neyse, Alain Touraine en can alıcı soruyu soruyor: ‘‘Peki Hatemi'nin gücü nereye kadar?’’Adeli'nin cevabı şöyle: ‘‘Gençler Hatemi'nin reformlarında çok yavaş hareket ettiği görüşündeler. Muhafazakar kesim ise tam aksine çok hızlı gittiğini düşünüyor. Hatemi her iki tarafa da eşit mesafede davranmak zorunda.’’Bilmediğimiz bir şey var mı siz karar verin.Amerikalıların yeni dini ABDNEW York'a bindiğiniz her taksinin camında illa ki bir Amerikan bayrağı çıkartması var. Bazı arabalardan da minik bayraklar dalgalanıyor.11 Eylül'den hemen sonra buraya gelenlere bakarsanız, benim gördüklerim bir şey değil. Felaketin hemen ertesinde evlerin tüm balkonlarında , dükkanların girişinde bayraklar asılıymış, her arabada da bir değil, birkaç bayrak sallanıyormuş.İlk bakışta belli oluyor ABD'deki bu milliyetçilik dalgası.İngiliz The Daily Telegraph Gazetesi'ne verdiği demeçte, ünlü Amerikalı yazar Norman Mailer da tam bu noktaya parmak basıyor.‘‘11 Eylül'de olanlar korkunçtu ama bu milliyetçilik dalgası da fazla ileriye gidiyor doğrusu. Amerikalıların yeni dini ABD’’ diyor.Bir zamanlar büyük yankı uyandıran ‘‘Celladın Türküsü’’ kitabıyla ününün zirvesine çıkan Mailer, ABD'deki sağcı kanadın 11 Eylül'den en fazla yararlanan kesim olduğu görüşünde. ‘‘Eskisi gibi komplo teorileri üretme eğiliminde olsaydım her şeyin onların başının altından çıktığına da inanabilirdim’’ diyor.
button