Güncelleme Tarihi:
Dışişleri'nde zarafet dönemi artık bitti
Tanşuğ Bleda Dışişleri Bakanlığı'na yıllarını vermiş bir diplomat. Ama nedense sanki biraz buruk gibi.
- Dışişleri'ne birincilikle girerken gördüğüm haşmeti, çıkarken hiç bulamadım, Yener bey. Artık Dışişleri'nde zarafet dönemi bitti. Eskiden emekli olanlara Bakanlık bir mektup yazar, yaptığı çalışmalara teşekkür ederdi. Benim ilk girdiğim dönemde bu mektuplar kuşe kağıdına yazılırdı, sonra saman kağıdına dönüldü, şimdi ise bitti. Mesela ben emekli oldum, bakanlıkta hiç kimse benim emekli olduğumu bilmiyor. 65'inci doğum günümde Emeklilik Şubesi'ne kendim gittim, kimse duymadı. Siyaset girer oldu, Anglo-Sakson ekolüne dönüldü. Fransızca bilen hemen hemen kalmadı gibi. O kadar ki, son dönem imtihanlarda eğer birisi İngilizce biliyorsa Dışişleri'ne girmemesi için çok büyük bir hata yapması lazım, çünkü hemen alıyorlar. Dışişlerine giren gençleri bekleyen en büyük tehlike, çok kısa zamanda ‘‘Yahu ben çok önemli adamım’’ demeleridir. Dışişleri'nde artık herkes, her şeyi yapar oldu, her şeye koşuşuluyor. Zorro'nun gerisindeki sağır ve dilsiz Bernardo vardır, biz hep o olmak zorundayız meslek içinde. Ben hep rolü oynamayı tercih ettim.
Ortanın soluyum ama Özal'dan etkilendim
Siyasal görüşüm ortanın solundaki partilerden yanadır. Bugüne kadar siyasetten bana bir teklif hiç vaki olmadı, olacağını da zannetmiyorum. Artık tek düşündüğüm şey, bir gazetede köşe yazarlığı yapmak.
Mizah belki de kendimi koruma kalkanım. Bu bana babamdan kalma. Aile o zamanlar kendi aralarında eğlenmek için evde tiyatro yaparlarmış.
Turgut Özal beni çok etkilemiştir. Vizyonunu filan bir kenara bırakın, insanlarla ilişkisi müthişti. Rahmetli vücut dilini de çok iyi kullanırdı. Her olayı Türkiye'nin lehine çevirmeye çalışırdı.
Batının 3 korkusu: Kurt, veba ve Türk
Tanşuğ Bleda, Batıyı ve batı kültürünü çok iyi tanıyan bir diplomat. Türkiye'nin AB'ye girişi için, bizim değil, batının hazır olmadığı kanısında:
- Batılının 3 korkusu vardır: Kurt, veba ve Türk. Zaman içinde ilk iki korkuyu yendiler, Türk korkuları ise hálá duruyor. Türkiye AB'ye girerse, acaba bütün Türkiye boşalıp oralara gider mi? Bu korkuyla kafalarında negatif bir Türkiye yaratmışlar. Bana sorarsanız Türkiye'nin AB'ye girme şansını yüzde 50'den daha az buluyorum. Bence Avrupa bizi arasına almaya daha hazır değil.
Kuklalardan korkarım
Evde yalnız kalmaktan, karanlıktan korkarım. Şimdilerde yatmaktan korkuyorum, yatakta ölenler çoğaldı çünkü. Bir de beyaz saçlı, siyah kaşlı insanlardan korkarım. Çocukluğumda Kadıköy'deki Kuşdili Çayırı'nda kukla seyretmeye götürürlerdi, belki de oradan kalma. Kukladan hala korkarım. Donmuş bir yüz, mimikler yok, kim konuşuyor.
Son günlerin en çok okunan anı kitaplarından ‘‘Maskeli Balo’’nun yazarı, 42 yıllık diplomat Tanşuğ Bleda, mizah duygusu olağanüstü güçlü bir insan. Görevde bulunduğu ülkelerde, en trajik zamanlarda bile bu duygusunu yitirmiyor. Arkadaşımız Yener Süsoy'a o günleri anlatırken de mizahın o müthiş eleştirel gücüne yaslanıyor...
Tanşuğ Bleda'nın eşi Erel hanım, Tahran'a yanına İlyas Salman'ın ‘‘Erkek Güzeli Sefil Bilo’’ filminin video kasetiyle, bir Playboy dergisiyle gitmiş: ‘‘Bu kaseti belki 250 defa izledik. Elif özellikle küfür sahnelerinde kahkahalarla gülerdi. Sonradan edindiğimiz kedinin adını da Bilo koyduk.’’ Erel Hanım, Tahran’ın o günlerdeki gergin ortamında bile başörtü takmadığını söyledi.
İspanyol sefiriyle kaçak içki imalatı
İran'da içki yasağına rağmen evlerde genellikle Ermenilerin gizlice yaptığı, sağlığa çok zararlı votka ikram ediliyordu. Kordiplomatik içinde içki üretimine ilk kez Almanlar başlamıştı. Piyasadan aldıkları alkolsüz İslam birasını alkollü hale getiriyorlardı. İspanyol sefiri ise beyaz şarap imalinde ustaydı. Bana da kırmızı şarap yapmam için ülkesinden getirttiği kimyasal malzemeyi verdi. Piyasadan tam şaraplık üzümleri temin etmiştim ki, Dışişleri Bakanı İlter Türkmen resmi bir ziyaret için Tahran'a geldi. Üzümler bozulacak diye içim gidiyordu. İspanyol sefiriyle ayağımızda şortlar, leğenler içindeki üzümleri eziyorduk ki, kapı birden kapı açıldı. Baktım, İlter Türkmen karşımızda. Durumu anlattık, oturup bizi seyretti, esprileriyle bizi yüreklendirdi. Öyle beğenildi ki, yılın kırmızı şarabı seçildi. Bu şarabın adını ‘‘Sefirenin Gözyaşları’’ koymuştum. Bir şişesini İlter beye gönderdim, geri kalan iki büyük şişe ise evde duruyor. Kızlarımız evlendiğinde onlara düğün hediyesi olarak bu şarapları vereceğiz.
Diplomatik davette Yaşa Varol Harbiye
Kara Kuvvetleri Komutanı Muhittin Fisunoğlu, 1993 yılında eşiyle birlikte Fransa'ya resmi ziyaretinde büyükelçilikte verdiğimiz yemek bir ara cenaze sofrasına dönüşmüştü. Bir de baktım ki karşımda oturan eşim Erel, hafiften ‘‘Menekşelendi Sular’’ı söylüyor. Şaşkınlığımdan elimdeki çatal bıçak düştü. İçimden ‘‘Herhalde paşanın uçağıyla biz de Türkiye'ye döneriz’’ dedim. Bir de baktım ki paşanın eşi de ‘‘Dikensiz Gül Olmazmış’’ bölümüne katılmış. Bunun üzerine Fransız komutanın kulağına ağilip ‘‘Generalim sıra sizde’’ dedim. Adet böyle sanıp onlar da kendi aralarında koro halinde Napolyon döneminden bir besteyi söylemeye başladılar. Bu arada ben Fisunoğlu'na yanaşıp ‘‘Paşam biz bunları Harbiye Marşı'yla ezer geçeriz’’ dedim. Fransızlar susunca Paşa gürledi ‘‘Yaşa Varol Harbiye’’ diye. Lamballe Konağı inliyordu. Sonra onlar kendi marşlarını, ardından biz Onuncu Yıl Marşı'nı derken iş ‘‘Çadırım Üstüne’’ye kadar geldi. Gecenin sonunda herkes kol kola girmişti. Fransız komutan ‘‘Hayatımda ilk kez bir diplomatik davette eğlendim, hiç bitmesin istedim’’ dedi.
Eşi Erel Bleda anlatıyor
Her dakika evi süpürür
Ben Robert Kolej mezunuyum, bu arada İstanbul Belediye Konservatuvarı Türk Müziği ve Solfej Bölümü'nü de bitirdim. Konservatuvardaki sınıf arkadaşlarım arasında Ayla Büyükataman, İnci Çayırlı, Özcan Korkut, Orhan Şener, Yüksel Kip var. Öğretmenlerimiz Münir Nurettin Selçuk, Nevzat Atlığ'dı.
Pan-Am Havayolları'nda çalıştım ve oradan da emekli oldum. Şimdi de turist rehberliği yapıyorum. Hiçbir zaman kendim olmaktan vazgeçmedim, kendimle çok barışığım ve mutluyum. 19 yıl sefirelik yaptım, başka sefirelere hiçbir zaman benzemedim. Tanşuğ bana yaşama sevinci veren, evimin direğidir. En büyük iltifat, Tanşuğ'un karası olmak. Onun eleştirdiğim tek yanı çok çabuk heyecanlanmasıdır. Ev işlerinden çok iyi anlar, Allah razı olsun her şeyi o yapar. Elinden süpürge ve faraş hiç düşmez. Çok güzel yemek yapar, hele pilav ve bütün İtalyan yemeklerini. Şaraptan müthiş anlar.