Güncelleme Tarihi:
Uzun menzilli füzelerin geliştirilmesinde büyük rol oynayan Tuğgeneral Mukaddam’ın, İran’ın olası bir askeri müdahale konusunda Batı’yla restleştiği günlerde şüpheli bir patlamada ölmesi, yeni soru işaretleri doğurdu.
Patlamanın bir kaza mı yoksa sabotaj sonucu mu yaşandığı kesin değil. Ancak İran, geçmişte defalarca nükleer programını hedef alan suikastlara kaldı. Her biri yeni iddialara neden olan bu olayların sıralaması şöyle:
ÖLDÜRÜLEN BİLİM İNSANLARI
İran, Ocak 2010’dan Temmuz 2011’e kadar geçen 20 aylık süre içinde dört bilim insanını suikastlara kurban verdi.
İlk suikast, 12 Ocak 2010’da işlendi. Tahran Üniversitesi’nde nükleer fizik uzmanı olan Mesud Ali Muhammedi, arabasının yakınlarına yerleştirilen bir bomba nedeniyle hayatını kaybetti. Dışişleri Bakanlığı, suikastın sorumlusu olarak, “Siyonist rejim, ABD ve onların kiralık ajanlarının oluşturduğu bir üçgene” işaret etti.
Muhammedi’nin meslektaşı Ahmed Şirzad, öldürülen nükleer fizikçinin, “nükleer programla bir ilgisi olduğuna dair bilgisi bulunmadığını” belirtti. Uluslararası Atom Enerji Kurumu da (UAEK) Muhammedi’nin çalışanlarından biri olmadığını açıkladı. Batı basını suikastı, “çizginin dışına çıkmayı düşünecek bilim insanlarına yapılmış bir uyarı” anlamını taşıyabileceğini belirtti.
İkinci suikast, 29 Kasım 2010 tarihinde yaşandı. Nükleer fizikçi Mecid Şehriyari, Tahran Şadid Beheşti Üniversitesi’ne gitmek için arabasıyla yol alırken, motosikletli kişiler aracına yaklaşarak manyetik bomba yerleştirdi. Patlamada Şehriyari öldü. Eş zamanlı düzenlenen diğer saldırıda, Feridun Abbasi adlı nükleer fizikçi ölümden döndü.
Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, aynı gün içinde düzenlediği basın toplantısında, “cinayetlerde Batı’nın ve Siyonist rejimin parmağı olduğunu ve bu tür eylemlerle İran’ın nükleer faaliyetlerini durduramayacağını” söyledi.
“SORUMLU MOSSAD”
Tahran Üniversitesi akademisyeni 35 yaşındaki Daryuş Rızai, 23 Temmuz 2011’de en son suikasta kurban giden isim oldu. Rızai, Tahran’daki evinin önünde vurularak öldürülürken, Tahran rejimi, suikastın sorumlusu olarak İsrail istihbarat teşkilatı Mossad’ı gösterdi.
İran, Rızai’nin öldürülmesinden birkaç gün önce, nükleer tesislerine yeni santrifüjler yerleştireceğini ve uranyum zenginleştirme programını ilerleteceğini açıklamıştı. Fransa, İran’ın açıklamasını, “yeni bir provokasyon” olarak yorumlamıştı.
NÜKLEER FİZİKÇİ BİR YIL SONRA ORTAYA ÇIKTI
İranlı nükleer fizikçi Şahram Amiri, 2009’da Hac için geldiği Suudi Arabistan’da kayboldu. Amiri, Temmuz 2010’da Washington’da, Pakistan büyükelçiliğinde ortaya çıktı. Dönemin Dışişleri Bakanlığı sözcüsü P.J Crowley, CIA tarafından kaçırıldığı ve İran nükleer programı hakkında bilgi vermesi için beş milyon dolar aldığı iddia edilen Amiri için, “gitmekte özgür” açıklamasını yaptı.
Amiri, kaybolmasının üzerinden 14 ay geçtikten sonra, Temmuz 2010’da İran’a döndü. Amiri, CIA’e bilgi verdiği iddialarını, “sıradan bir araştırmacı olduğunu” söyleyerek yanıtladı.
MÜFETTİŞİN ŞÜPHELİ ÖLÜMÜ
Birleşmiş Milletler’e (BM) bağlı olan Nükleer Test Yasağı Anlaşması Örgütü Hazırlık Komitesi (CTBTO) müfettişi İngiliz Timothy Hampton, Ekim 2009’da Viyana Uluslararası Merkezi binasının 12’inci katından düşerek hayatını kaybetti.
Polis, Hampton’ın ölümünün intihara işaret ettiğini açıkladı ancak bir kaza, hatta intihar olasılığının göz ardı edilmediğini belirtti. Hampton, İran’ın nükleer programı konusunda, ABD, Avrupa ülkeleri ve İran arasında yapılan görüşmelerde yer aldığı belirtildi. Hampton’ın bu görüşmelerde yer aldığı hiçbir zaman doğrulanmazken, meslektaşları, İran nükleer programının UAEK’nu ilgilendiren bir mesele olduğuna dikkat çekti.
İRAN BÜYÜK BASKI ALTINDA
Genel tabloya bakıldığında, son üç yıl içinde İranlı dört nükleer fizikçi suikasta uğradı, üçü hayatını kaybetti. Bir İranlı mühendis kaçırıldı ve İran nükleer programının denetlenmesinde yer aldığı iddia edilen bir İngiliz müfettiş şüpheli bir şekilde hayatını kaybetti. Tuğgeneral Mukaddım’ın ölümü, bu olayların en son ve önem taşıyanlarından biri oldu.
Geride kalan iki ay içinde, İran, ABD tarafından Suudi Arabistan’ın Washington büyükelçisini öldürmeyi planlamakla suçlandı, İsrail’den ise askeri operasyon tehditleri aldı. Üzerindeki baskının sürekli arttığı düşünüldüğünde, Tuğgeneral Mukaddım’ın ölümünün arkasında sabotaj olabileceği iddiası hiç de gerçek dışı olmayabilir.