İran Çocukları devrimi yiyor

Güncelleme Tarihi:

İran Çocukları devrimi yiyor
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 16, 1999 00:00

Haberin Devamı

Birlikte dolaşan genç kız ve erkeklerden hesap sorulmalı mı, sorulmamalı mı?

Siyasal İslam konusundaki çalışmalarıyla tanınan Fransız araştırmacı Olivier Roy ve İranlı sosyal bilimci Farhad Khosrokhavar, İran devriminin 20'nci yıldönümü dolayısıyla bir kitap yayımladılar: ‘‘İran: Dini Bir Devrimden Nasıl Çıkmalı?’’ Fransa'da birkaç ay önce piyasaya çıkan kitabın bir bölümünde devrim sonrası İran gençliği ele alınıyor. Son iki haftadır İran üniversitelerinde patlayan protesto hareketlerinin arkasında nasıl bir gençlik var? Devrimin yetiştirdiği kuşak hangi koşullarda yaşıyor, ne istiyor, gelecekten neler bekliyor? Kısa bir özet sunuyoruz.

Devrimin ateşi ilk günkü parlaklığını kaybetti. 20 yıl sonra ortaya Şah rejimini yaşamamış yeni bir kuşak çıktı. Üstelik İran nüfusunun yarıdan fazlasını onlar oluşturuyor. Bu gençlerin, devrimi yapmış olan gençlerle hiçbir benzer noktası yok. Anababaları, Şah döneminde, hızlı ve dışa dönük bir modernleşmenin damgasını vurduğu bir çağda yetişti. Şimdiki gençlik ise, içe dönük, dini kimliğe dayalı bir eğitim sisteminden geçti. Tahtırevan tersine döndü. Bir önceki kuşağı büyüleyenler (İslamcılık, solculuk, devrim...) artık çekici değil. Batı demokrasisi yeniden revaçta. Yeni kuşak kendi seçimini kendisi yapmak istiyor.

SAYISIZ AHLAK POLİSİ

Tam da devrimci idealin parlaklığını yitirdiği bir dönemde, gençlik o ideale dayanarak konulmuş yasaklarla örülü bir dünyada yaşıyor: Okullar karma değil; giyim kuşam kurallara tabi, kadınların kamuya açık yerlerde akraba olmadıkları erkeklerle birlikte bulunmaları yasak; eğlence üzerinde denetim var. Saçlarını rapi (rap müziği tutkunları), ya da heavy modeline göre kesen delikanlılar, burunlarına küpe takan kızlar gözaltına alınabiliyor. Anababalar çocuklarını karakoldan alıp para cezası ödemek zorunda. Yurttaşların ahlakını izlemeye yetkili organların sayısı çok: Munkerat (ahlak polisi), ‘‘Basici’’ler (İran-Irak savaşı gönüllülerinin örgütü), Pasdaran (Devrim Muhafızları), Hizbullah olarak adlandırılan paramiliter gruplar... İktidar bazen birini, bazen diğerini öne çıkarıyor.

MEDYADAKİ TARTIŞMALAR

Ancak İran rejimi, baskıcı olmakla birlikte totaliter bir sistem değil. Gençliğin sorunları medyada geniş yer buluyor. Hatta medya Nisan 1998'de Arzeş Gazetesi'nin yayımladığı bir haberde olduğu gibi, tartışmanın başını çekebiliyor. Haber şu: Abadan'da genç bir kız ve bir delikanlı, sokakta gezerken gözaltına alınırlar. Karakoldaki sorgulamada genç adam kıza ‘‘arkadaşlık’’ hisleriyle bağlı olduğunu itiraf eder; ama genç kız susar ve o gece nezarette kendini asar. Bu haber medyada öyle bir tartışmaya yol açar ki, karakol amiri ‘‘bence hiç kimsenin birlikte dolaşan genç kız ve erkeklere hesap sorma hakkı yoktur’’ diye bir demeç vermek zorunda kalır...

Ahlak, üniversiteyi bitirip iş ararken de gençlerin karşısına dikiliyor. Kamu sektörünün geniş olduğu bu ülkede, üniversitelerdeki iş bulma bürolarının büyük önemi var. Bu bürolar, muhafazakar tutumlarıyla tanınıyor.

KÖTÜ ÖRTÜNENE İŞ YOK

Aylık İran-ı ferda (Geleceğin İran'ı) Dergisi'nde yayımlanan bir okur mektubunda, bir baba Azadi Üniversitesi'ni bitiren kızının işbulma bürosu tarafından geri çevrilişini anlatıyor. Gerekçe: Kızın ‘‘kötü örtünmesi.’’ Baba itiraz ediyor: Üniversitede çarşaf ve peçe zaten mecburi, kızım nasıl kötü örtünebilir ki? Büro şu cevabı veriyor: ‘‘Kızınız sokakta sadece başörtüsü takıyor.’’ Halbuki sokakta başörtüsü takmak, yasal olarak yeterli. Ama büro, yetkilerini aşarak öğrenciye kendi görüşünü dayatıyor.

FİZİKÇİ FIKIH BİLMELİ Mİ?

Bu bürolar mezun olan gençlere dini sorular içeren testler uyguluyor. Aynı dergide yayımlanan bir başka mektupta bir genç, bu sınavlarda fıkıh soruları sorulmasından şikayet ediyor: ‘‘Ezberleyen herkesin cevaplayabileceği bu sorular gerçek dini inancın göstergesi olabilir mi? Ayrıca bu sınavlar gerekli midir? Bilgisayar ya da fizik alanında çalışan birinin İslami normları bütün ayrıntılarıyla bilmesi şart mı? İnsanın içindeki inanç zorunlu hale getirilebilir mi? ’’

RESSAMLAR AYRI RESİMLER KARMA

Medyadaki tartışmalara liseliler bile karışabiliyor. Örneğin biri şöyle bir mektup yollamış: ‘‘Geçen hafta lisenin tepesinden bir uçak geçti. Öğrencilerden biri 'Aa, bu Rafsancani'nin (eski Cumhurbaşkanı) uçağı; Tahran'a gidiyor' dedi. Öğretmen hemen atıldı: Sınıfta siyasi tartışma yok!’’ Bir başka alaycı mektup: ‘‘Geçen hafta Meşhed'de kız-erkek tüm öğrencilerin yaptığı resimlerden bir sergi açıldı. Sergiyi gezmek için kızlar ve oğlanlar ayrı ayrı gruplar oluşturdu. Bir grup çıkıyor, sonra öbür grup giriyordu. Madem böyle geri kafalılar, niye kızların ve oğlanların resimlerini bir arada sergiliyorlar?’’

İSLAMCI GENÇLİĞİN ACILARI

Bu çoğunluğun yanısıra, İslamcı ve devrimci bir gençlik de var. İran-Irak savaşının gönüllülerini toplayan Basiciler, şimdi de bu kesimi temsil ediyor. Militan çekirdek, devrimin hayal kırıklığına uğrattığı, devrimci ideal ile topluma verilen tavizler arasındaki uçurumu kabullenemeyenlerden oluşuyor. Birçok genç, örgüte katılmayı anababalarına karşı özgürlüklerini kazanmanın bir yolu olarak görüyor. Ama artık uğruna ölünebilecek bir savaş yok, gündelik hayat başka bir yöne ilerliyor. Hatemi'nin seçilmesinden sonra marjinalleşen Basiciler'e, muhafazakar kanat da ‘‘tam gaz ileri’’ mesajını vermekten çekiniyor. Basiciler liberallere ve tüketim toplumuna karşı sokağa dökülmeye hazır; ama radikalizmleri ve düzene karşı duydukları husumet, kolayca muhafazakarlara karşı da harekete geçebilir: Basiciler kontrol edilemez bir durumda.

SAVAŞIRKEN İYİYDİK

Neyestan Dergisi'nde 40 yaşlarındaki bir Basici ‘‘Niçin sizinle halk arasında bir uçurum oluştu?’’ sorusuna şu cevabı veriyor: ‘‘Savaş varken, Basiciler'in cesaretine herkes hayrandı. Ama şimdi Cennet'in kapıları kapanınca, insanların talepleri de değişti. Şikayetlerimiz çok, ama susuyoruz. Günümüzde paraya tapınmak, herşeyin önüne geçti. Bence silahlanmak ve sokakları kontrol etmek gerekli, ama asıl çözüm bu değil. Fazlası lazım. İnsanların beyninde çalışmak lazım.’’

GENÇLER KONUŞUYOR

Cemiye-yi Salim (Sağlıklı Toplum) Dergisi'nin Ekim 1997'de gençler arasında düzenlediği yuvarlak masa toplantısından alıntılar:

NAZENİN: Başörtüsü yerine çarşaf giymeyi gerektiren bir yasa olmadığı halde bazı okullar çarşaf ve peçeyi mecburi yaptılar. Ama, dayatılan herşey tepki yaratır.

RAMİN: Bütün gece çalıştık. Sınava hazırlanmak için bir arkadaşla parka gittik. Birden bizi toplayıp karakola getirdiler: ‘‘Niye başını iyi örtmedin?’’ Ya da ‘‘Niye saçına yağ sürdün?’’

ALİRIZA: Bir saç problemimiz var. Önce bize dediler ki, ‘‘saçlarınızı 4 numara traş edin.’’ Çünkü uzun saç modası vardı. Şimdi 4 numara traş moda oldu. Sonuç? Saçlarımızı 4 numara traş etmek yasaklandı!

RAMİN: Yeni şeyler, yeni imkanlar istiyoruz. Bize eski bir zamanın yasalarını dayatıyorlar. Mesela bir ailenin çanak anteni var. Ama anababa çocuklarına diyorlar ki: ‘‘Aman kimseye söylemeyin, devlet yasakladı!’’ İyi bir şeyse devlet niye yasaklasın? Kötüyse niçin anababalarımız seyretmemize izin veriyor? Bırakın da bir şey iyi mi kötü mü biz karar verelim!

NAZENİN: Mesela son günlerde üniversitede erkeklerle kızları ayırdılar. Niye? Tam evlenme yaşında olan bu kızlarla erkekler birbirini nasıl tanıyacak? Okulda ayır, üniversitede ayır, sokakta ayır. İnsanlar evlenmeden önce birbirini tanımıyorlar, bu yüzden de boşanmalar artıyor.

MODERN BİR GENÇLİK

Ahlakın yasalaştığı bir toplumda hayattan zevk alma talebinin siyasallaşması doğal. Gençliğin politikleşmesi de negatif bir yol izliyor: Yeni bir ideolojik düzeni hedeflemiyor, her türlü egemenliğe karşı çıkıyor.

Yeni gençlik, önceki kuşaktan çok daha iyi eğitilmiş. Ülkedeki okuryazarlık oranı 1976'da yüzde 59 iken, 1991'de yüzde 79'a ulaşmış. Kadınlar da aradaki farkı kapatmış; okuryazarlık oranları 1976'da yüzde 35.5, 1991'de ise yüzde 67.1. İlkokul çağında kız-erkek farkı hemen hemen yok gibi. Kentlerde lise öğrencisi kızlar erkeklerden daha fazla. Kızlar, üniversite öğrencilerinin de yüzde 30'unu oluşturuyor.

Üniversiteler, 1980-1983 arası kültür devrimi nedeniyle bir duraklama geçirdiler. 1978'de 16 bin kişi üniversitelerden mezun olurken, 1979-1982 arasında rakam 9 bine indi. Yarı özel Azad Üniversitesi'nin ve kamu üniversitelerinin açılmasıyla durum değişti. 1991'de yüzde 60'ı kamu üniversitelerinde olmak üzere 500 bin öğrenci vardı.

Günümüz gençliği Şah dönemine göre çok daha homojen bir yapıya sahip. Ortak sorunları var. Bunların bir bölümü toplumun modernleşmesinden (tüketimin ve eğitimin yaygınlaşması, kentleşme), bir bölümü de İslamlaşmadan (giyim kuşam, iki cins arasındaki ilişkiler) kaynaklanıyor.



Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!