Güncelleme Tarihi:
Hikmet Uluğbay'ın 6 Temmuz 1999'daki intihar girişiminin üzerinden iki yıla yakın bir zaman geçti. Buna rağmen hala tartışılan olay, 10 Nisan'da TBMM'de Başbakan Yardımcısı Hüsamettin Özkan ile ilgili önergenin görüşmeleri sırasında yeniden gündeme geldi. Uluğbay'a, olayın karanlıkta kaldığı öne sürülen noktalarını sorduk, tek tek yanıtladı.
Daha na kanıt arıyorlar
Ben kendim yaptım diyorum
Smith Wesson marka toplu bir tabancanız olmasına rağmen kovanların halının üzerine düşmesi, üzerinde durulan noktalardan biri oldu. Buradan hareketle senaryolar üretildi. Kovanlar yere düşmüş müydü?
- Kovanlar yere düştü mü düşmedi mi bilmiyorum. Smith Wesson toplu tabancaydı kullandığım silah. Leb demeden leblebiyi anlayan insanlarımız fazla olduğu için silah konusunda sınırlı bilgisi olanlar bile ‘Halıya düştü düşmedi şöyle oldu böyle oldu’ diyebiliyor.
Tabancayı ikinci kez ateşleme gücünü bulamayacağınız öne sürüldü? Eşiniz ve oğlunuz silahı elinizden almaya çalışırken mi ikinci kez patladı?
- Bunlar üzücü şeyler. İnsanlar yazarken de biraz düşünmesi lazım. Karşı taraf üzerindeki etkisi nedir diye? Ateşlemeden evvel horozunu kaldırdım, sonra tetiği çektim. Birkaç saniye kendimden geçmişim. Hayatta olduğumu farkettim. Kararım o denli kesindi ki, silahı tekrar aldım. Tekrar boynumun altına tuttum. Herhalde güç kaybettiğim için olsa gerek tetiği düşürdüğümde tekrar silah sesiyle yere düştüm. Kurşun vücuduma isabet etmemiş. O arada eşim ve oğlum geldiler. Hayal meyal hatırlıyorum. Olgu budur. ‘Hayır tetiği ikinci defa kaldırmak güçtür’ deniyor. Öyle bir noktadasınız ki, silahı ikinci defa kendinize çevirme iradesini sergileyebildiğiniz yerde hala vücudunuzda bir güç var o güçle yapıyorsunuz. ‘Efendim çok zor.’ Denemişler mi bunu söyleyenler? Yani silahı kendilerine çevirip kanları akarken ikinci defa kendilerine yöneltip de fiziki deneme sonucunda mı varmışlar bu sonuca? Ama ben bu olguyu yaşadım. ‘Efendim yapamaz’ dedikleri anda ‘Acaba başkası mı var?’ diye ekliyorlar. Bunu dedikleri vakit evimde eşim ve çocuğum var. İnsan bir düşünür ‘Ne yaptığımın farkında mıyım?’
İki mermi de tavana mı saplanmıştı?
-Bildiğim kadarıyla tavanda iki merminin izi var. Aralarında 25-30 santim bir mesafe var.
Tabanca yatak odasında durduğu için mi orayı seçtiniz?
-Evet tabii.
Merminin giriş yeriyle ilgili tartışmalar oldu. Merminin alından girip, çeneden çıkmış olabileceği değerlendirmeleri vardı.
- Bunu düşünen bir insanın silahı buraya tutmanın zorluğunu bilmesi lazım. Ayrıca bunu böyle tuttuğu zaman mermi nereye gider? Bunu düşünmesi lazım. İnsanlar iki satır yazarken, fikir ifade ederken kağıdı eline alıp bir şema çizip bu böyle olursa ne olur diye bakması lazım.
Ertesi gün jandarma kriminal uzmanları, sizin elinizi kontrol etmişler elinizde barut izi bulmuşlar. Eşiniz ve oğlunuzun ellerinde de barut izi kontrolü yapılmış bulunmamış. Bu önemli bir kanıt.
- Daha ne kanıt arıyorlar ‘Ben kendim yaptım’ diyorum. Eşim ve çocuğumla mutlu bir yaşantım devam ediyor.
Açıklamanızda, ‘‘Yaşamıma son verme kararını aldığım sırada, eşim salonda uykuya dalmıştı, oğlum da kendi odasında istirahate çekilmişti’’ diyordunuz. Bu kadar ani bir karar mıydı? Önceden hiç düşünmemiş miydiniz?
- Bir iki gündür düşünüyordum. Bir iki gündür kafamda takılmıştı. Üzerinde düşünmeye başlamıştım. O an verip de uyguladığım bir karar değil. Kararımın olgunlaşma ve eyleme geçmesi o akşam oldu.
Kararınızı kimseyle konuşmamış mıydınız?
- Kimseyle konuşulur mu? Tamamen kendi kendinize aldığınız bir karar.
Sizi o kararı almaya getiren, tetikleyen olay ya da gelişme neydi?
- Yaşadığım ortam, yoğun bir stres, uykusuzluk, yorgunluk ve bozuk bir beslenme düzenine dönüşmüştü. Neden? Milli Eğitim Bakanlığı dönemi yorucu bir bakanlık oldu. Oradan ekonomiye geçtiğimde yine yorucu bir ortamda çalıştım. Çok sevdiğim bir arkadaşım görevinden ayrıldı. Vekalet eden arkadaşım hakkında bir sürü yayın yapıldı. Bunlar insan olarak sizi üzer. Ben bir robot değilim. Arkasından yaptığımız çalışma basına sızdı. Düşünün altı kişi çalışıyorsunuz, tam müzakereye oturacaksınız metni basında görüyorsunuz. Sonra koalisyon müzakerelerinde görevlendirdi Sayın Ecevit. Koalisyon görüşmeleri doğası gereği çetin, yorucu bir müzakere. O görüşmeler bitti hükümet teşekkül etti. Hemen Mecliste bankacılık kanunu görüşmeleri başladı, gece gündüz birbirine girdi. İki elmayla geçiştirdiğim gün çok oldu.
ECEVİT KABUL ETMEZDİ
Ama çekilmek ile koparmak arasında bir fark var. Siz çekilme yolunu seçmediniz...
- Oraya geleceğim. Bu yorgunluklar devam ederken IMF ile görüşmeler başladı. Yorgunluk, başarılı olup olamama endişesini birarada yaşadığınız anda yaşamdan vazgeçmek bir anda seçenek halinde görülüyor. İstifa da bir çözüm değildi. Daha sonra Sayın Ecevit'e de soruldu. ‘İstifa etseydi kabul etmezdim’ dedi. O yorgunluk, stres içerisinde sağlıklı düşünme yetilerinizi kaybediyorsunuz. Onu kaybettiğiniz anda herşey sizin elinizde olmuyor. Kişiliğiniz geçici bir an için de olsa değişiyor. Böyle bir anda da bu kararı veriyorsunuz. Yorgunluğu taşıyabilmede yaşımdan kaynaklanan bir tahammül azalması var tabii.
Mesut Yılmaz'ın ‘‘IMF belgesini sizden aldığı’’ sözleri, sonradan düzeltse de o sırada sizi üzen gelişmelerden biri anlaşılan.
- Koalisyon için yaptığımız belge sızdı. Arkasından ikinci bir belge sızdığı söylentisi oldu basında. Ne kadar doğru ne kadar değil bilemiyorum. Sayın Yılmaz'ın o tarihli açıklamalarına ilişkin duygularımı ifade ediyorum. Herhangi birine belge vermem gerekirse liderlere vermem gerekirdi. Dikkat ederseniz üst üste sinirleri yıpratan birtakım şeyler cereyan ediyor.
SİLAHA FOBİM YOK
Neden bir mektup ya da herhangi bir yazı bırakmadınız?
- Aklımdan bile geçirmedim oturup birkaç satır yazıp bırakmayı. İçine düştüğüm durum nedeniyle yaşamanın anlamı yoktu. Birşey yazmadım. Yaşamımı yitirseydim hiç kimse hiçbir yerde hiçbir mektup bulamayacaktı.
Yazılı açıklamanız için de bir uzman, ‘fazla rasyonel’ demişti.
- Bakın o açıklamam bütün boyutlarıyla tartışıldı. ‘Niye daha evvel açıklamadı’ dendi. Herşeyden evvel hayatta kalmanın şaşkınlığı var. Tıbbi müdahaleler oluyor. Herhalde kamuoyu merak ediyor diye yataktayken, ‘Bir açıklama yapmam gerek’ diyemezdim. Ayrıca deprem olduğu gün açıklamam hazırdı. Ama milletin bu kadar ızdırap çektiği bir yerde böyle bir açıklama yapmam yakışık almaz diye düşündüm.
Metni hazırlamanızda Prof.Dr. Cengiz Güleç size yardımcı oldu mu?
- Bakın o metnin birinci satırındaki ilk kelimeden son satırındaki son kelimeye kadar benimdir. Başka hiç kimsenin katkısı yoktur.
Başbakan ya da Hüsamettin Özkan'ın da mı katkısı yok?
- Sadece Hüsamettin Bey'in vasıtasıyla başbakana sundum. Basına dağıttığım anda Sayın Başbakana sürpriz yaratmamak için.
Silahınızı savcılıktan aldınız mı yeniden?
- Aldım.
O silaha yeniden yakın olmak doğru mu?
- Herhangi bir şekilde bir fobim yok. Yaptığım olayın sağlıklı bir değerlendirmesini kendim çok iyi yaptım, benim için sorun değil.
Fehmi Koru, oğlunuzun borsanın çalkalanmasına neden olan bir aracı şirketle iş ilişkisi olduğunu yazmıştı. Bu iddianın doğruluk payı nedir?
- O tarihten bu tarihe bir Allahın kulu çıkıp da benim çocuklarımdan birinin herhangi bir menkul kıymetler ya da benzer bir yerde çalıştığına dair bir belge ortaya koyabildi mi? Elinizde kanıt yokken yazmak dedikodu üretmek olur. Dedikodu maalesef toplumsal yaralardan. Çocuğumun böyle bir yerde çalışmadığını ispatlamayı bana bırakıyorlar. Yok böyle birşey.
SENARYOLARA GÜLÜP
Aynı yazıda bir de Cumhurbaşkanı adayı olmanız nedeniyle bazı politikacıların size tuzak kurmasına ilişkin bir senaryo yer alıyor.
- Bu senaryolara o zaman da güldüm, yine gülüp geçeceğim. Siyasete 56 yaşında girdim. Yaşamım boyunca kendime biçtiğim rol şudur; görevimi en iyi şekilde yapabilmeyi isterim. Saatin içindeki bir çark olarak görürüm kendimi. Bir saatin zamanı doğru gösterebilmesi için saatin içindeki her çarkın kendi görevini hakkıyla yapması gerekir. Siyasete girdiğimde de bana verilen görevleri yeteneklerimin elverdiği boyutta yapabilmeye çalıştım. Onun için kimsenin benimle böyle siyasi hesapları olduğunu sanmıyorum. Olması da komik olurdu. Cumhurbaşkanı seçimi gibi şeyler de gerçekleşmeyecek senaryolar. Çünkü cumhurbaşkanı seçimi konsensüs gerektiriyor. Mecliste o konsensüsü sağlayacak en zor kişilerden biri benim.
O gece Hüsamettin Özkan ile aranızda bir tartışma oldu mu? Ya da Hüsamettin Bey'den kaynaklanan bir neden var mı?
-İnsanlara çok fazla haksızlık edildi o dönemde. Sayın Ecevit ile de Sayın Özkan ile de herhangi bir tartışmam olmadı. Hastaneye götürülme noktasında eşimin aklına Hüsamettin Bey geliyor ve onu arıyor. Bir gün önce kavga etseniz eşiniz kalkar onu arar mı? Mantıklı düşünmek lazım.
O akşam eşiniz ve oğlunuzla bir tartışmanız oldu mu?
-1969'dan bu yana her saniyesi mutluluk dolu geçen bir evlilik yaşamım var. Çocuklarımızla da aynı şekilde.
Nazlı Ilıcak, Egebank konusunda gelen raporları savcılığa gönderdikten sonra savcılığın iade etmesinin sizi zor durumda bıraktığını öne sürüyor.
- İade edildiği tarihi hatırlamıyorum. Önünüze bir evrak gelmiş, savcılığa intikal ettiriyorsunuz. İade edilmişse iade sebebine bakmanız lazım. Orada da görev yerine getirilmiştir.
KÖTÜ BİR RÜYAYDI
Girişiminiz, Egebank ile ilişkilendirildi. Egebank raporlarından dolayı herhangi bir baskı ile karşılaşmadınız mı?
- Bazı olayların aynı tarihlere denk gelmesi aralarında irtibat var mı diye sual sorulmasına yol açmış olabilir. Ama ben de söylüyorum, yok bunların arasında bir ilişki.
Oktay Ekşi bir yazısında, Ankara Valisi Nevzat Tandoğan'ın öldürülmesi olayında asıl sanığın yıllar sonra ortaya çıktığını anımsatıp ‘‘bu olayın da altından bir Haşmet Orbay çıkar mı diye -itiraf edelim ki- düşünüyoruz’’ diyordu. Bu benzetme doğru mu sizce?
- Uyumlu olmayan bir benzetme. Çok şükür benim gizli saklı hiçbir şeyim yok. Talihsiz bir olayı yaşamak durumunda kaldım. Yaşadığım için sonradan pişman oldum. Yanlış yaptığımı gördüm. Bu olaya dönüp baktığımda rüyada yaşanmış bir olgu olarak görüyorum. Kötü bir rüyaydı deyip yola devam ediyorum. Olabildiğince de o rüyayı hatırlamamaya çalışıyorum.