Sefa KAPLAN
Oluşturulma Tarihi: Mart 16, 2002 21:44
Aralarında Ahmet Altan, Etyen Mahçupyan, Ali Bayramoğlu, Ahmet İnsel gibi isimlerin de yer aldığı bir grup entelektüel, ‘‘gazetem.net’’ adıyla yeni bir internet sitesinde bir araya geldi. Amaç, ‘‘liberal sol’’ genel başlığı altında tanımlanabilecek fikirlerin kamuoyuna ulaşmasını sağlamak. Sitede sinemadan spora, edebiyattan ekonomiye hemen her şey mevcut. Hatta
yemek tarifi bile var...
İnsanları bir araya getirme fikri Pakize Barışta'ya; ünlü Fransız şairi Arthur Rimbaud'un, hayli mistik muhtevalı ‘‘İnsana sır olanı gördüğüm demler oldu’’ dizesini kılavuz edinme düşüncesi ise Mehmet Altan'a aitti. ‘‘İnsana sır olan’’ neydi peki, ‘‘sır olunanın göründüğü demler’’ neydi? Rimbaud, Sabahattin Eyüboğlu’nun tercüme ettiği ‘‘Sarhoş Gemi’’ şiirinin son dörtlüğünde veriyordu bir miktar bu sorunun cevabını aslında: ‘‘Ben sizinle sarmaşdolaş olmuşum, dalgalar / Pamuk yüklü gemilerin ardında gezemem / Doyurmaz artık beni bayraklar, bandıralar / Mahkûm gemilerin sularında yüzemem.’’
Geçtiğimiz Pazartesi günü sanal ortamın yayın organları arasına katılan ‘‘gazetem.net’’ sadece Rimbaud'un mısraını kendine kılavuz edindiği için ayrılmıyordu diğerlerinden elbette. Etyen Mahçupyan'dan Ahmet Altan'a, Alev Er'den Ali Bayramoğlu'na, Ahmet İnsel'den Sevin Okyay'a bir grup entelektüel farklı şeyler söylemek için gelmişlerdi bir araya.
Sitenin genel koordinatörlüğünü üstlenen Pakize Barışta'nın dediği gibi, ‘‘Bir tür toplumsal ihtiyaç bu isimleri ortak bir noktada buluşturmuştu.’’ Demokrat olanların seslerinin yeterince duyulmadığını düşünüyorlardı. En azından, ‘‘Türkiye'nin ihtiyacı olduğu oranda gür çıkmadığını’’ düşünüyorlardı. ‘‘Bu platform da, bu ihtiyacın özgürce ve arzu edilen volümde ifade edilmesi için bir ihtiyaçtan doğmuştu işte.’’
USTA İŞİ TASARIM
Internette ‘‘gazetem.net’’ yazıp tıkladığınızda karşınıza çıkan sitenin dizaynı da usta işi. İnsanı cezbeden, kolay okunmayı ön planda tutan bir tasarımı var.. Webmaster Sedat Özkan ile Bülent Deveci ve Sedat Berktav'ın profesyonelliğinin ürünü bu görsel tasarım. Bu tasarımı yazılarıyla besleyecek yazar sayısı ise azımsanacak gibi değil. Daha şimdiden 14 yazar omuz veriyor ‘‘gazetem.net’’e ve söz konusu yazarlar siyaset, ekonomi,
sinema, sanat ve spor sahalarında işinin ehli insanlar. Üstelik hemen hepsi yazılı veya görsel medyayla içli-dışlı isimler. Dolayısıyla, ‘‘
haber-analiz’’ köşesinde o günün önemli haberinin ele alınıp işlenmesi ya da medyanın ele alıp işleme biçiminin eleştirilmesi şaşırtıcı değil.
YAZARLARIN MUTFAĞI
Şaşırtıcı olan, ‘‘yazarların mutfağından’’ bölümü bir miktar. Çünkü bu bölümde, yazı yazmayı bildikleri kadar mutfakta da yabana atılamayacak bir tecrübeye sahip olduklarını kanıtlamaları gerekiyor. Hatta, verdikleri tariflerden yola çıkarak, sitenin okuru da geliştirebilecek yemek kültürünü. Söz gelişi, Ali Bayramoğlu'nun verdiği tarifle ‘‘sinide oruk’’ yapmak, kimi ağır entelektüel metinlerden sonra zihin kadar mideye de iyi gelebilir kesinlikle...
‘‘Bellek’’ köşesinde ise hemen her gün duyduğumuz, hemen herkesin sözünü ettiği ama muhtevasından da neredeyse hemen herkesin habersiz olduğu ya da yalan yanlış bildiği belgeler yer alıyor. İlk belge de şu ünlü ‘‘Kopenhag Kriterleri’’ mesela. İşin aslını merak eden, zamanla arşive dönüşecek olan ‘‘Bellek’’te istediği belgenin aslına ulaşma imkánına sahip olacak.
Peki ama bütün bu özen, emek, çaba ve birikim neyi amaçlıyor? Bu sorunun cevabını da yine Pakize Barışta veriyor: ‘‘Toplumun talep ettiği ama mekanik mekanizmaların boğduğu, yani toplumun kendisine ulaşamayan çözümleri, önerileri sürekli özgür bir ortamda bu sesi duymak isteyenlere ulaştırmayı hedefliyoruz.’’
Peki memleket mensuplarının böyle bir beklentisi veya ihtiyacı var mı gerçekten de? Öyle kendilerini zincirlerinden koparmaya, dünyaya farklı gözlerle bakmaya, ‘‘tenvir’’e yani ‘‘aydınlanmaya’’ gerek görüyorlar mı acaba? Bunu zaman gösterecek elbette ve hep birlikte göreceğiz nasıl olsa. Muhtemelen de çok beklemeyeceğiz. Zaten ne diyordu Arthur Rimbaud aynı şiirde: ‘‘Yeter artık ağladıklarım, artık doymuşum / Fecre, aya güneşe; hepsi acı, boş, dipsiz / Aşkın acılığı dolmuş içime, sarhoşum / Yarılsın artık bu tekne, alsın beni deniz...’’