Güncelleme Tarihi:
“Tek bir insan figürü yer almasa da sergideki işlerim birer portre” diyorsunuz. Doğa soyutlamalarına portre demenizin nedeni nedir?
İki sebebi var. Birincisi resmini yaptığım ‘şeylere’ insani özellikler yakıştırmam, mesela bir ağacı çocuksu, ya da vahşi, ya da hüzünlü görmem. Yani insanlar için kullanacağım sıfatları resimlerimdeki ‘şeylere’ yakıştırmam. Kendimize dair bir şeyleri onlarda bulabilmemizi sağlıyor bu, biraz ayna gibiler... İkinci sebepse daha basit, daha şekilsel. Son çalışmalarımda genellikle her işin tek bir ‘kahramanı’ olduğunu fark ettim. Tıpkı portrelerdeki gibi. Bence bu teklik de figürleri insanlaştırıyor.
Yine sergi metninde “Ağaçlar, evler, dağlar birer birer sessizce dünyaya bakıyorlar” ifadesi var. Bu sessizlikten ne anlamalıyız? Kabullenme, çaresizlik, fırtına öncesi sessizlik ya da...
Yine bu tek başınalıktan dolayı işlerimde hem bir yalnızlık hem de bir dinginlik hissi var sanki. Sizin de sorunuzda söylediğiniz gibi sessizlik de yalnızlık da değişik anlamlara gelebilir. Bu anlam zenginliği bence önemli çünkü birbirine ters gibi görünen ama birbirini tamamlayan ve ruh halimizin değişken olduğunu bize hatırlatan hislerin birçoğunu içinde barındırıyor. Yani sessizlik bazen boyun eğme, bazen her şeye rağmen dik durmak, bazen beklemek, bazen de anlamak için durup dinlemek olabiliyor... Bir de “... birer birer, sessizce dünyaya bakıyorlar” derken dünyayı karşımıza alıp, yani kendimizi sanki dünyanın dışına çekip ona karşıdan ve bir mesafeden bakıyor olma, seyirci olma halini de anlatmak istedim.
Resimde sizi doğaya yönelten ne oldu?
Doğa uzun süredir benim için bir esin kaynağı. Tam nedenini kendim de bilmiyorum aslında. Bir kere estetik olarak beni etkiliyor doğa. Bir de doğayla baş başa ve karşı karşıya kaldığım zamanlarda dünyayı ve kendimi algılamada sanki bir bilinç açıklığı oluyor...
EVLERİN ŞEKLİ NEDEN DEĞİŞTİ?
Duvarları, çatıları eksik ev maketlerinin yer aldığı yerleştirme harabe görüntüsü vermese de Güneydoğu’da ya da Suriye’deki yıkılmış, harabeye dönmüş kentleri hatırlatıyor. Çıkış noktası neydi?
‘Açık Evler’ içini görebildiğimiz, dışarıya açık, en sade ve en basit şekliyle ‘ev’ ler yapmak olarak belirdi kafamda, iki yıl önce... Sizin sorunuzda söylediğiniz gibi bir yıkılmışlık fikri yoktu hiç. İlk evler ortaya çıkmaya başladıklarında 2015 sonbaharındaydık. Tabi ki aynı dönem hem Suriye hem de Güneydoğu’dan bize ulaşan bilgi ve görüntülerle benim bu küçük, açık ama yarım evlere bakışım da değişti. Her şey yaşadıklarımızla, etrafımızda olanlarla anlam değiştiriyor... Apel’deki yerleştirme, evlerle yaptığım ikinci yerleştirme. Birincisi Paris’teydi ve bu seferkinden oldukça farklıydı. O sergiyi gezenlerden, ne Suriye ne de Türkiye’nin Güneydoğusuyla ilgili bir soru gelmedi tahmin edebileceğiniz gibi...