Ezgi BAŞARAN - ebasaran@hurriyet.com.tr
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 13, 2007 00:00
O bir koyundu ama stardı. Ölümü üzüntü yaratmıştı, şimdi doğumunun 10. yılı kutlanıyor. Çünkü o erişkin bir koyundan klonlanan ilk koyundu.
İskoçya’daki Roslin Enstitüsü’nde onu yaratan ekibin ABD’li country şarkıcısı Dolly Parton’a hayranlığı nedeniyle ismi Dolly oldu. People dergisine kapak, yüzlerce kitaba ve birçok filme de konu oldu. Roslin’deki bilim adamlarına Dr. Frankeştayn dendi, Tanrı’yı oynayarak günahların en büyüğünü işliyorsunuz, kıyamet gününü getirdiniz suçlamaları yapıldı. Ekibin başındaki İngiliz uzman Prof. Keith Campbell’a Dolly’yi, klonlamayla ilgili bütün efsaneleri ve gerçekleri sorduk.
Dolly’nin doğduğu gün tesadüfen şehir dışındaydınız. Ekibinizden telefon geldiğinde ne hissettiniz?- O sırada cep telefonu yoktu biliyorsunuz. O yüzden bana ulaşamamışlar. Her şey nasıl gidiyor, işler yolunda mı diye aradığımda öğrendim. Ondan önceki yıl bizim için her şey daha heyecanlıydı aslında. Megan ve Morag adlı iki koyun klonlamıştık o sene. Yani ilk klon onlardı ama bebekken klonlanmışlardı. Megan ve Morag doğduğunda ekip olarak daha heyecanlıydık. Neredeyse ağılda koyunlarla birlikte yatıp kalkıyorduk, her davranışlarını tespit etmeye çalışıyorduk. Dolly doğduğunda ise artık stajyerler onunla yatıp kalkıyordu, biz o kadar heyecanlı değildik.
Ne yani Dolly için bir şampanya bile patlatmadınız mı?
- Şampanyayı dolapta uzun süredir bekletiyorduk. Ben seyahatten döndüğümde şişeyi patlattık ve kutladık tabii.
Dolly’yi biz mi çok büyüttük yoksa gerçekten bilim adına büyük bir adım mıydı?
- Elbette büyük adım... Dolly’nin özelliği yetişkin bir koyunun klonu olmasıydı. Ondan önce bilim adamları arasındaki konsensüs, yetişkin bir hayvanın klonunun yapılmasının imkansız olduğuydu. Bu yüzden çok önemli. Dolly bize şunu kanıtladı: Bir canlıdaki genetik bilgi sabit değildir. Yeniden kullanılabilir ve geliştirilebilir. Bu da kök hücre ve embriyoloji alanında kapalı tüm kapıları açtı. Yepyeni araştırmaların yapılmasını sağladı.
Sizden başka ABD’deki bazı laboratuvarlar da klonlama üstünde çalışıyordu. Onların bulamadığı ama sizin bulduğunuz, eksik halka neydi?- Onlar klonlamak için canlıda özel bir hücre arıyordu. Biz bunun şart olmadığını düşündüğümüz için farklı bir yol izledik. Elimizdeki bütün ihtimalleri deneyerek bulduk.
Biraz kazara mı oldu?
- Hayır ama tekniği tam olarak bilseniz bile teorik kalabilir. Çünkü teknik yüzde yüz etkili değil. Yani her istediğimizde klon yapamayız şu anda da. Dolly olmayabilirdi de.
Dolly’nin doğumundan sonra sadece New York Times beş muhabir gönderdi. Bu medya akınını bekliyor muydunuz?- Bunu o sırada dünyada hiçbir şeyin olmamasına bağlıyorum. Mesela Prenses Diana tam Dolly doğduğunda ölmüş olsaydı işler bu kadar büyümeyecekti. Çünkü bir önceki yıl Megan ve Morag doğduğunda da medya ilgilenmişti ama sadece iki gün. Üçüncü gün bir adam bir okula girdi 14 kişi öldürdü. Klonlama bitti, katliam başladı.
Dolly bir star olunca ona karşı davranışlarınız değişti mi?
- Son derece şişman ve şımarık bir koyun oldu tabii. Çünkü fotoğraf çektirmek isteyen herkes ona
yemek veriyordu. Biz de bir yerden sonra ona pet muamelesi yapmaya başladık.
Niye siz ya da Roslin Enstitüsü’nden kimse Nobel’e aday olamadınız?
- Bilmem ki. Hiç böyle düşünmedim, ekipteki diğer arkadaşlarım da "Nasıl olur da Nobel alamayız" diye şaşırmadı. Öyle bir beklentimiz yoktu.
FİLMLERDEKİ GİBİ DEĞİL
Şu anda klonlamaya devam ediyor musunuz?
- 10 yılda birçok başka hayvan klonladık. Öküz, keçi, geyik, at, sıçan, kedi, köpek vs. Ama bunların insanlık için geri dönüşü henüz tam gerçekleşmedi. Bilim böyle bir şeydir. Hızlı, yavaş, hızlı, yavaş şeklinde ilerler. Başlarken klonlamanın mümkün olup olmadığını çözmekti asıl amaç. Çünkü eğer bu mümkünse sonuçta birçok hastalığın çözümü için bir kapı açılacaktı. Klonlama yöntemiyle yapılan ilaçların hastalarda kullanılması için daha çok zamana ihtiyaç var. Onay almak öyle kolay değil.
Dolly’den sonra sadece bilimkurgu yazarları değil bütün edebiyatçılar ve film yapımcıları konuya ilgi duydu. İngiliz yazar Kazuo Ishiguro’nun son kitabı "Beni Bırakma", "Tanrıdan Gelen" ve "Ada" filmleri hep bu konuyla ilgili. Popüler kültüre yaptığınız katkılardan memnun musunuz?- Hayır! Medyanın ve insanların tepkileri araştırmalar için para desteği almamızı zorlaştırıyor. Bu da ilerlemeye ket vuruyor. Mesela Ada filmi son derece sinir bozucu ve gerçekten uzak. İnsanlara yanlış fikir veriyor. Çünkü mesela bir hayvanı klonladığınızda bir bebek hayvan ortaya çıkar, yetişkin bir hayvan değil. Filmde insanlar klonlanıyordu ve ortaya bir yetişkin çıkıyordu. Bu mümkün değil! Bir klonun bir rahimde büyümesi gerekir ve dünyaya bir yavru olarak gelir, yetişkin değil. Biyolojik annenin ve fetus gelişiminin yerini tutacak bir sistem yok.
Hitler kafalı biri çıksa ve bulduğunuz teknolojiyi kullanarak dünyanın en akıllı ve güzel insanlarını klonlayıp bir yerde toplasa, Oppenheimer’ın atom bombasıyla ilgili hissettiklerini hisseder misiniz?- Atom bombasını Oppenheimer bulmasaydı başka biri bulacaktı. Dolly’yi de başka bir laboratuvar yapabilirdi. Bir bilim adamının böyle bir pişmanlığı olamaz. Ayrıca da söylediğiniz gibi bir şeyin olabileceğini pek düşünmüyorum, toplumlar buna izin vermez. Bugün İngiltere’de bir araştırma için kullanılan bütün embriyoların kaydı vardır. Çok sıkı ve ciddi kurallar koymak zorundasınız. Örneğin bir bilim adamı en küçük hatasında yıllarca hapse mahkum olabilir.
Bulduğunuz bu klonlama tekniğinin patenti size mi ait?
- Hayır, Roslin Enstitüsü’ne. O da zaten başka bir Amerikan şirketine sattı. Ama bu konuda isteyen bütün bilim adamları araştırma yapabilir. Yüzlerce kişi bu tekniği öğrenmiş durumda şu anda.
Petlerini klonlatanlar hakkında ne düşünüyorsunuz?
- 30 bin dolardan fazla para vererek, orijinal petinize tam olarak benzemeyen ve aynı onun gibi davranmayan bir hayvan yaratmak istiyorsanız, buyrun yaratın.
Niye orijinaline benzemesin?
- Eğer söz konusu olan hayvan safkan bir köpekse, evet görüntü olarak neredeyse tamamen benzer. Ama kediler aynı renk bile çıkmıyor. İneklerde de aynı oranda siyah ve beyaz benek oluyor ama hayvanın farklı yerlerinde. Kıl pigmentleri farklı gelişebiliyor.
ACIKLI TEKLİFLER ALDIMHiç "Dünyadaki bütün parayı vereyim ama karımı klonla" filan gibi ahlaksız bir teklif aldınız mı?- Hayır ama acıklı teklifler aldım. İlk insan klonunuz olayım, üstümde istediğiniz deneyi yapın, yeter ki sonuçta yeni gözlerim olsun, torunumu görebileyim filan diyenler oldu. Kök hücre ve klonlama araştırmalarına karşı olanların sağlıklı insanlar olduğunu düşünüyorum. Çözümsüz bir hastalığa yakalandıklarında ya da yakınlarından biri hastalandığında bizi desteklemeye başlıyorlar.
Peki hiç radikal dinci ya da hayvansever gruplardan tehdit aldınız mı?
- Bir keresinde ders anlatırken üstüme duman bombası atıldı. Hayvanları Özgürleştirme grubundandılar. Dincilerin problemi ise şuydu: Bir klonun ruhu olamaz, ruhu olmayan bir varlık dünyaya gelmemeli.
Bir klonun ruhu yok mudur gerçekten?
- Eğer tek yumurta ikizlerinin ruhu varsa klonun da ruhu vardır. Çünkü ortada tek yumurta var, o zaman
ikizler bir ruhu yarım yarım mı paylaşıyor. Ruh sadece yumurtayla mı geliyor? Eğer Tanrı’ya inanıyorsanız klonlamayı "Biz bedeni sağlıyoruz, Tanrı da ruhu veriyor" diye düşünebilirsiniz.
Siz neye inanıyorsunuz?
- Sadece hücrelere inanıyorum. İnsanlar hücre koleksiyonlarıdır bana göre, o kadar.
"Bir insanı klonlamanız için çok fazla yumurtaya, çok çok fazla paraya ihtiyacınız var. Bütün bunlar olsa bile başarılı olmama ihtimaliniz var."Dünyanın klonlanan ilk yetişkin memeli hayvanı, koyun Dolly, 5 Temmuz 1996’da doğdu. Roslin’deki bilimsel ekip bu haberi kamuoyuna 1997’nin mart ayında duyurdu. Dolly, medyanın ilgi odağı olmayı hep sürdürdü ve bir akciğer hastalığı yüzünden 14 Şubat 2003’te öldü.HASTALIĞINIZ KLONUNUZDA DA OLACAKTIR
Peki işte büyük soru geliyor: Şu anda bir insanı klonlayabilecek teknolojimiz mevcut mu?
- Büyük cevap: Evet mevcut! Teorik olarak imkanımız var ama yasal değil biliyorsunuz.
Yasal olmasını ister misiniz?
- Hayır, insanların klonlanmasına karşıyım çünkü bunun için medikal ve biyolojik bir gereklilik yok. Daha da önemlisi son derece tehlikeli bir süreç klonlama. Dediğim gibi yüzde 100 başarılı olamıyorsunuz her seferinde. İnsanların üstünde böyle bir deneme yanılma yapamazsınız. Bu süreçte birçok hayvan kaybettik ama bir insan yavrusu kaybetmeye benzemez hiçbiri. Doğan bazı hayvanlarda anomaliler vardı.
Biyolojik olarak gerekli değil diyorsunuz ama örneğin bir kişide amansız bir hastalık var. Klonu olsa ondan organ nakledebilir, kan alabilir...
- Aynı hastalık büyük ihtimalle klonunun da geninde olacaktır ama... Dolayısıyla bu bir çözüm değil. Ama çok içki içiyorsunuz diye karaciğerinizi yeniletmek istiyorsanız, kendinizi klonlatacağınıza zahmet edip daha az için. Dünya daha da kalabalık bir yer olur herkes yedek olsun diye kendisini klonlatırsa.