Güncelleme Tarihi:
İnsan Hakları Günü her yıl 10 Aralık’ta kutlanıyor. Ancak 2009’da, geçen birkaç senede olduğu gibi kutlayacak pek fazla şey bulunmuyor. Darfur, Kongo ve Afrika’nın diğer bölgelerinde dünya medyası ve BM tarafından çok az değinilen kitle katliamlar devam ediyor.
İran’da ise tartışmalı bir seçimin ardından sokaklara dökülen binlerce demokrasi eylemcisi dövülüyor ve tutuklanıyor (70 göstericinin ise öldürüldüğü rapor edildi). Ardından göz korkutmak için düzenlenen Stalin tarzı şov mahkemelerinde yargılanıyorlar. Asya’da ise, Kuzey Kore ve Myanmar’ın tiran rejimleri sonu gelmeyecek gibi gözüken bir şekilde her gün sivilleri korkutuyorlar.
Bu umutsuz tablo uluslararası toplumun ahlaki bağımlılıkları ile yaşamak konusundaki sefil durumunu gösteriyor. Uluslararası İnsan Hakları Konseyi (UİHK) ise uluslararası yasayı İsrail’e karşı yürütülen politik savaşta bir silah gibi kullandığı alaycı bir gündem izliyor.
İnsan haklarını düzenli olarak ihlal eden İslam Konferansı Örgütü, Çin ve Rusya UİHK içinde çoğunluk oluşturuyor ve Konseyin yetkililerini seçiyor. Bu yetkililerin ise Tibet, Çeçenistan veya Suudi Arabistan’da sistematik olarak eziyet gören kadın azınlığı üzerine hiç eğilmiyorlar.
İsrail ise Gazze üzerindeki Goldstone soruşturmasının taraflı eylemleri dâhil olarak,“savaş suçları” ve “toplu cezalandırma” üzerindeki saplantılı odaklanmayı ifade eden düzenli bir oyalama içinde.
Demokrasi karşıtı hükümetlerin taraflılığı ve ahlak dışı davranışlarına baskı yaratması için oluşturulan insan hakları takipçisi sivil toplum kuruluşları, suç ortakları haline geldiler. Uluslararası Af Örgütü, İnsan Hakları İzleme Örgütü (İHİÖ), Paris merkezli Uluslararası İnsan Hakları Federasyonu (UİHF) ve benzer gruplar gibi süper güçler, UİHK ve diğer uluslararası oluşumların gündemini yakından takip eden ve destekler hale geldiler.
Bu örgütler Goldstone Raporu lehine Arap ülkeleri ile ortak oldular. Gücün apaçık tacizi olan bu rapor hakkındaki gerçekleri konuşmak yerine, insan hakları gruplarının sözde yetkilileri olan bu insanlar problemin parçası haline geldiler ve birçok gazeteci kör bir şekilde onları takip etti. Geçen sene ise Birleşmiş Milletler (BM) ile sivil toplum örgütlerinin işbirliği artarak insan haklarını benzeri görülmemiş şekilde bozmaya başladılar.
İnsan Hakları İzleme Örgütü Suudi Arabistan’ın zengin elit üyelerinden kaynak arttırmaya başladı. Vahabilerin kontrolündeki din polisinin gerçekleştirdiği ihlallere karşı protesto yapması gerekirken, bu “takipçi”, İsrail lobisine karşı uyarılan yapıldığı, İsrail’i yerden yere vuran bir akşam yemeğine Yüksek Şura’dan bir üyeyi konuk etti. Ardından kimsenin profesyonel yetenek ve kredisini ele almadığı İHK’nin İsrail üzerine sayısız saldırı yapmış, kıdemli askeri analistine yasak getirildi.
Paralel olarak, Uluslararası Af Örgütü ve diğer gruplar Batı demokrasisi ve açık toplumlar ile savaşmak için insan hakları ile uluslararası yasayı ideolojik platformlara alet etmeye devam etti. İHTÖ gibi Uluslararası Af Örgütü’nün raporlarının oldukça olumsuz bir yüzdesi, teröristler ve destekçileri oldukça az bilir ilgi görürken,ABD ve NATO ülkelerini Irak ve Afganistan’daki sözde kanun ihlalleri ile suçluyor.
Ancak 2009’da, insan hakları örgütlerini denetleme ve eleştirilerden koruyan “hale etkisi” bozulmaya başladı. İHTÖ kurucusu Robert Bernstein, New York Times’da, örgütünün temel prensiplerini ihlal ettiğini belirtti. Her ne kadar örgüt Bernstein’ı ve diğer eleştirileri geçersiz kılmak için kampanya yürütmüş olsa da, suçlamalar geri istismar edilecek gibi değildi. Bu da İHTÖ’nün kredisini koruması için yeni bir lider kadroya ihtiyaç duymasına neden olacak.
Ek olarak, Nisan ayında 2001 Durban sivil toplum örgütleri forumundaki karmaşayı tekrar yaratma çabası engellendi. BM ırkçılık karşıtı konferansında 1500 radikal sivil toplum örgütü üyesi anti-semitizmi gündem yapmaya çalışmışlardı. Kanada’nın öncülüğünü yaptığı süreçte, BM insan hakları yapısının tekrar düzenlenmesi gerektiği ortaya çıktı.
Bunlar doğru yolda küçük ama önemli adımlar. İnsan hakları gruplarının Suudi elitler tarafından finanse edilmesi ve Libyalı yetkililerin İran, Darfur ve Çin’in tartışma listesine bile alınmadığı BM insan hakları oturumlarını yönetmesi gibi saçmalıklar en sonunda göz ardı edilemeyecek kadar büyük olaylara dönüşebilir.