Oluşturulma Tarihi: Eylül 20, 2003 00:00
İngiltere Milli takım antrenörü Sven Goran Ericksson, tahminlerin de ötesinde kibar ve Türk halkından özür dilerken de samimi idi. Ancak İngiltere maçı hala çok kişiyi korkutuyor.Zaman zaman siyasetin dışına çıkmayı çok seviyorum. Dünya’nın sadece politikacıların etrafında dönmediğini görüyorum. İnsanların sadece savaş, siyasi entrika konuşmadıklarını, başka konulara daha da büyük ilgi gösterdiklerini hatırlamama yol açıyor.Geçen Çarşamba günübirliğine Londra’ya uçtum.İngiltere’nin Milli takım antrenörü İsveç’li Sven Goran Eriksson ile randevum vardı. İngiliz Futbol Federasyonu ve antrenörü ikna etmek kolay olmamıştı. Onca yol gidip, 27 dakikalık MANŞET (CNN TÜRK’te hergün 17:00’de) söyleşisi yapıp geri dönmenin yorgunlugunu göze almamın nedeni, Eriksson’un bir süre önce yaptığı bir açıklamaydı. Hepiniz biliyorsunuzdur.11 Ekim Türkiye-İngiltere milli maçına gelecek olan taraftarlara özetle “Türkiye’ye gitmeyin ölebilirsiniz” demişti.Bir spor adamının böyle bir söz söyleyebileceğine hiç inanmamıştım. Söylediğine göre, işin içinde bir şeyler olmalıydı.Anlaşılan İngiliz Futbol Federasyonu ve Eriksson da, bu sözlerin yarattığı tepki ve gerginlikten rahatsız oldular ki, maçın şimdiden gerilen havasını yumuşatabilmek için harekete geçtiler.Eriksson, bu sözleri sarfetmekle ne kadar hatalı hareket ettiğini hiç saklamadı. Kompleks yapmadı. “Ben şöyle dedim de, gazeteciler çarpıttılar, farklı bir anlamda söylemiştim” demedi.Açıkça özür diledi.En doğrusunu yaptı.Söyleşinin yayınlanmasından sonra kanala gelen telefonlar, ertesi günkü gazetelerin, açıklamayı yansıtış şekilleri, Türk toplumunun bu tip yaklaşımları nasıl sempatiyle karşıladığını da gösteriyordu.Eriksson özetle, “UEFA bizi uyardı. Bir daha olay çıkarsa, İngiltere’yi turnuvalar dışında bırakabileceği uyarısında bulundu. Bizde bunun üzerine, taraftarları İstanbul’a gitmekten caydırmaya çalıştık. Örneğin, Futbol Federasyonu bilet ayırtmadı. Ben de o hava içinde bildiğiniz sözleri sarfettim. Tatil yaptığım, tanıdığım bir ülke. İnsanları son derece misafirperver. Ancak, bazı böyle yanlışlar yapılıyor. Özür dilerim...” dedi.ARTIK BU OLAYI UNUTALIM...Sanıyorum bu talihsiz olayı burada noktalamak ve Eriksson dosyasını kapatmak gerekiyor.İsveç’li teknik adamın gerçekten üzüldüğünü gördüm. Artık olayı tekrar tekrar ısıtmanın, karşı demeçlerle yarayı kaşımanın hiçbir yararı olmadığı gibi, Türk futbol taraftarlarını da gereksiz şekilde tahrik etmiş oluruz.Unutmayalım ki, UEFA’nın bir gözü İngiliz taraftarların aşırılıklarındaysa, öbür gözü de bizim üstümüzde. Zira Türk futbol taraftarları da dünyanın en uysal (!) ve kibar taraftarları arasında sayılmıyorlar. Türkiye’nin maçlarında nedense sık sık (kimi zaman bizden, kimi zaman karşıdan kaynaklanan) olaylar yaşanıyor. Seyircimiz maç seyretmenin belli kuralları olduğunu, bu çizgiler aşıldığında kendi takımına zarar verileceğini bir türlü anlayabilmiş değil. Şimdi bir de maç öncesi tahrikler başlarsa, fatura Türkiye’ye çıkar.Bu konuda en önemli rol biz medyacılara, ardından da iki tarafın yöneticileri ve futbolcularına düşüyor.GERİLİMLİ BİR MAÇ OLACAKEriksson ve İngiliz Futbol Federasyonu yetkilileri maç öncesi gerilimi düşürebilmek için ellerinden geleni yapıyorlar ve anlaşılan yapmayı da sürdürecekler. Ancak ben hala korkuyorum. Bu gerilim sadece bizde değil, İngiliz medyasında ve spor çevrelerinde de hissediliyor.Şimdi sıra bizim tarafta. Türk Futbol Federasyonu ve Şenol Güneş hoca bu elektrikli havayı dağıtacak açıklamalar, jestler yaparak 11 Ekim fırtınasını atlatmaya çalışmalılar.* * *BU MUAMELE ARTIK BİTMELİEminim sizlerinde dikkatini çekmiştir.Alman İçişleri Bakanı Otto Schilly günübirliğine Ankara’ya geldi ve Türk meslekdaşına sıkı sıkıya sordu: Kaplan’a işkence yapılmayacak değil mi?Herhalde bir ülkeyi bu kadar yaralayacak, küçük düşürecek başka bir soru olamaz.Düşünebiliyor musunuz, Alman mahkemesi Kaplan’ın Türkiye’ye iadesine, işkence yapılabileceği gerekçesiyle karşı çıkıyor ve Kaplan’dan biran önce kurtulmak isteyen Alman İçişleri Bakanı da bu konuda Türk meslekdaşından güvence üstüne güvence istiyor.Acaba Aksu “Valladi de Billiahi de işkence yapmayacağız” mı demiştir... Kimbilir ne kadar üzülmüştür. İşkence yapılan ve verdiği sözlere inanılmayan bir ülke’nin İçişleri Bakanı olmanın ezikliğini hissetmiştir.Bu durumdan kurtulma imkanımız artık var.Eğer önümüzdeki dönemde Kopenhag kriterlerini harfi harfine uygularsak, “işkenceci ülke” damgasından kurtulabiliriz. Saygınlığımız geri gelir ve başımız yine dikleşir. Aksi halde 2 inci ligde kalmayı sürdürürüz.VAN’A AYIP EDİLİYORDarling seyehat grubunun lideri Ferihan Göksu, geçenlerde arkadaşlarıyla Van’a gitmiş. Çok üzüntülü dönmüş. Rica ettim izlenimlerini kısaca bana iletti:“... Gittiğimiz yörenin ve tarihi eserlerinin güzelliğine ve ihtişamına hayran kaldık. Ancak bu etkileyici yerleri gezerken karşılaştığımız bakımsızlık, ilgisizlik ve pisliğe çok üzüldük. İşte kolaylıkla düzeltilebilecek birkaç nokta:1. İnsanlar sivrisinek hücumundan kurtulamıyorlar. Oysa, bu sorun 60 milyarlık bir yatırımla halledilebilirmiş. Ama bu ödeme yapılamadığından Van’a gelen gerek yerli gerek yabancı turistler yara bere içinde geri dönüyorlar.2. Nuh’un gemisinin Ağrı eteklerinde bulunduğu haberi bütün dünyada bir bomba etkisi yapmışken, biz burayı delik deşik bir yoldan hoplaya zıplaya gidiyor ve oraya vardığımızda gayet iptidai şartlarda bir bina içinde duvara asılmış birkaç resim ile karşılaşıyoruz. Oysa geminin maketlerini, Nuh hakkında kitapları, t-shirtleri, kazakları, şapkaları, “Nuh’un gemisini gördüm” yazan posterleri ile adeta para basan bir yer haline dönüştürülebilir. 3. Ve de en acısı tarihi yapıların girişindeki tabelalar... Hoşap kalesi önündeyiz. Girişteki tabelayı okuyoruz. Tabela emekle yağlı boya ile yazılmış... Üstte Türkçe bir izahat, altında da İngilizce yazılmış tercümesi var. Bu lisana İngilizce demek mümkün değil... Tarzanca diyebilirsiniz... Bunu kim yazmışsa yazmış ama bunu bir bilene kontrol ettirmeden oraya konmuş. Yabancı turistler kahkahalarla gülüp alay ediyorlardı. Bir kağıt kalem alarak doğrusunu yazdık ve müze nöbetçisine verdik. Ümit ederiz ilgililer bu çirkinliği düzeltirler...Biz birşey yapamıyoruz, bari Van’lılar harekete geçsinler...”ENGELLİLERİN ÇAĞRISINA KULAK VERİN“ Zeka potansiyelinde gerilik gösteren, bu yüzden de fiziksel, sosyal ve zihinsel açıdan yaşamın gerektirdiği koşullara tek başına uymakta güçlük çeken kişi” olarak tanımlanıyor zihinsel engelliler. Türkiye’de bu tanıma uyan 8 milyon kişi var. Yani , Türkiye’de yaşayan her yüz kişiden neredeyse 9’u engelli...Zihinsel engellilerin çok azı eğitim şansı bulabiliyor. Bu eğitimin verilmesi için ter döken, emek harcayan derneklerden biri de ERAM (Özel Eğitime Muhtaç Çocuklara Yardım Derneği)ERAM şimdi özürlü çocuklar için bir anaokulu açmak istiyor. Bunun için 5 katlı 500 metrekarelik bir bina bulmuş. Ancak okulun yapımı için yardıma ihtiyacı var. Haydi Türkiye... (0212 531 47 82- 533 10 09- )KİRLİ SAHİL VARSA İHBAR EDİNDeniztemiz Derneği, denizlerimizdeki kirliliği önleyebilmek için elinden geleni yapıyor. Bu kapsamda Göcek Koyları Deniz Temizliği ve Korunması, Deniz Süpürgeleri gibi projeler düzenleyen derneğin en son kampanyası ise Acil Mavi Projesi. Denizlerde atık gören ya da kirlilikten rahatsız olan herkesin şikayeti için ücretsiz telefon hatları düzenlendi. Böylece kirliliğin olduğu bölge saptanıyor ve uzmanlar getirilip gerekli incelemeler yapılıyor. İlgilenenler için Acil Mavi Hattı 0 800 261 18 38...Denizlerimizin kirliliği gibi ortak bir sorun ancak birlik ve beraberlik içinde halledilebilir diyen derneğin sloganı ise BİZE KATILIN DAHA GÜÇLÜ OLALIMMutlaka arayın.Kıyılarınızı, denizlerinizi koruyun.Eğer siz sahip çıkmazsanız, kimse sahiplenmez.(Bu yazı, Posta Gazetesinde ve aynı gün Hürriyet Gazetesinin tüm dış yayınlarında, Hürriyet internet sitesinde (www.hurriyetim.com.tr) Milliyet internet sitesinde (www.milliyet.com.tr) ve Daily News ekibi tarafından tercüme edildikten sonra hem ana gazetede, hem de Daily News internet sitesinde (www.turkishdailynews.com.) yayınlanmaktadır.)
button