İngiltere Kraliçesi’ne 16. yüzyılda ‘Eşhedü’ demesini teklif etmiştik

Güncelleme Tarihi:

İngiltere Kraliçesi’ne 16. yüzyılda ‘Eşhedü’ demesini teklif etmiştik
Oluşturulma Tarihi: Ekim 16, 2005 00:00

İngiltere, 16. yüzyılda dünyanın en güçlü devleti olan Osmanlı İmparatorluğu ile ittifak kurabilmek için Müslüman rolü oynamış, Katolikler’e düşman olan ve Protestanlar’ı İslam’a yakın zanneden Osmanlılar ise, ‘Bu adamlar bir de ‘Eşhedü’ deseler, tam bir Müslüman olurlar’ diye düşünmüşlerdi. O yıllarda İstanbul’da faaliyet gösteren İngiliz tüccarlar ise, Londra’ya gönderdikleri raporlarda İslamiyet’ten ‘şeytani ve barbar bir din’ diye bahsediyorlardı.

İNGİLİZLER 16. yüzyılın sonlarında o dönemin süper gücü olan Osmanlılar’ın gözüne girebilmek için din unsurunu ellerinden geldiği kadar kullanmış, hattá Müslüman gibi davranmışlardı.

Osmanlılar’ın 16. yüzyıldaki en büyük düşmanları Avusturyalılar ve Venedikliler, İspanyollar, yani Katolik dünyasıydı. İngiltere ile ilişkilerimizin başlamasında ve gelişmesinde İngilizler’in Katolik değil, Protestan olmalarının büyük rolü vardı. Osmanlı devlet adamlarının bir kısmı, ‘İngilizler’in puta tapmadıkları için Müslüman sayılmaları’ gerektiği kanaatindeydi. Hattá, Cağalazáde Sinan Paşa, İngiliz Elçisi’ne, ‘Müslüman olmanız için parmaklarınızı kaldırıp, ‘Eşhedü’ demekten başka bir şeye ihtiyacınız yoktur’ demişti ve Osmanlılar bir taraftan bu gibi hislerle, bir taraftan da Avrupa’da ortaya çıkan her türlü iç bölünmeyi derinleştirmek maksadıyla Protestan hareketi var güçleriyle desteklemişlerdi.

İngiltere Kraliçesi Birinci Elizabeth, 16. yüzyılın sonlarına doğru İspanya Kralı İkinci Felipe’nin dünya hákimiyeti emellerine set çekebilme çabası içerisindeydi. Bu yolda dönemin en büyük gücü olan Osmanlılar’la ittifak kurmaktan başka çaresi de yoktu.

Osmanlılar ile İngilizler arasındaki ilişkiler İngiliz tüccarlar tarafından başlatılmıştı. Bu tüccarların ilki olan William Harborne, Kraliçe’nin zamanın hükümdarı Üçüncü Murad’a hitaben yazdığı bir tavsiye mektubuyla, 1 Temmuz 1578’de İstanbul’a doğru yola çıktı ve bir Türk kervanına katılarak 28 Ekim günü Osmanlı başkentine ulaştı. Kraliçe, padişaha gönderdği mektupta ‘putperestliği cezalandıran hakiki Tanrı’ya taptığını’, bu yüzden de ‘putperestlerin’, yani Katolikler’in amansız düşmanı olduğunu söylüyor ve mücadelesinde destek istiyordu.

Harborne’nin İstanbul’a geldiği tarihlerde, sadrazamlık makamında Sokullu Mehmed Paşa vardı. Sokollu, İngiliz tüccarı kabulü sırasında ‘Osmanlı Devleti’nin kapılarının dostluk üzere gelen bütün yabancılara açık olduğunu’ söyleyerek Harborne’u cesaretlendirdi.

İngiliz temsilci, kısa bir süre sonra çabalarının meyvelerini toplamaya başladı. Padişahtan, temsil ettiği ticari müessesenin Osmanlı ülkesinde aracısız olarak ticaret yapabilmesine imkán sağlayan bir iznin yanısıra, Kraliçe’ye hitaben yazılmış bir de mektup aldı ve Londra’ya döndü ama 1580 yılında Kraliçe’nin yeni mektuplarıyla beraber yeniden İstanbul’a geldi. Ancak, İngiliz tüccarın yakınlaşma faaliyetleri İstanbul’daki Fransız Elçisi Jacques de Germigny’i rahatsız etmiş ve elçi İngiliz tüccarlar aleyhinde faaliyetlere başlamıştı. Harborne, buna rağmen her türlü vasıtaya başvurarak 26 Mayıs 1580 günü Sultan Üçüncü Murad’dan, bütün İngiliz tüccarlarının Osmanlı topraklarında aracısız bir şekilde ticaret yapabilmelerine izin veren bir kapitülasyon koparmayı başardı. İngilizler, böylelikle Osmanlı İmparatorluğu’nda Venedikler ve Fransızlar ile beraber aynı haklara ve imtiyazlara sahip oluyorlardı.

Ama, İngiliz tüccarlar, tamamen ikiyüzlü bir hareket içerisindeydiler. İstanbul’daki faaliyetleri sırasında din unsurunu ellerinden geldiği kadar kullanmalarına ve ádeta Müslüman kisvesi altında konuşup hareket etmelerine rağmen, İngiltere’ye gönderdikleri raporlarla hususi mektuplarda İslmiyet’ten ‘şeytani ve barbar bir din’ şeklinde bahsetmiş ve Osmanlılar’ı Katolikler’e karşı kullanma gayreti içerisinde ‘Tanrı, bu sözlerimizi affeder’ düsturuyla davranmışlardı.

Sorular ve cevaplar (Mehmet Nuri YILMAZ)

Spiral kullanmak boy abdestine mani midir? A.G./SİNOP

Spiral kullanmak, boy abdestini gerektirmez. Çünkü organların dışını yıkamakla yükümlüyüz. Ağız ve burnun yıkanması, dışarıya açılan menfezler olduğundan dolayıdır. Spiral gusüle de engel değildir.

Kabir ziyaretinde neler yapılmamalı? Sevabı bağışlanmak üzere Kuran okunabilir mi?

Necla AYDIN/KÜTAHYA

Kabir ziyaretinde bulunan kişi, sevabını ölülere bağışlamak üzere Kuran-ı Kerim okuyabilir. Onlar ve kendisi için duada bulunur. Kabir ziyaretinde mezar taşlarına el ve yüz sürülmez. Kabirler çiğnenmez. Üzerine oturulmaz ve yatılmaz. Ayrıca kabirlere karşı namaz kılınmaz, ölülere adak yapılmaz. Ziyaret esnasında ölülerden medet beklemek, kabirlerin etrafında dolaşmak, mum yakmak gibi bidat ve hurafelerden kaçınılmalıdır. Kabir ziyaretinden amaç ahireti hatırlamaktır.

Oğlumun kazancından yiyorum, zaman zaman acaba torunlarımın hakkını mı yiyorum gibi düşünceler geçiyor aklımdan. Bu da bana ağır geliyor. Acaba dinimizce bir mahzuru var mıdır?

N.E./İSTANBUL

Bu sorunuza peygamberimizin bir hadis-i şerifiyle cevap veriyorum: ‘Yemeyi en hak ettiğiniz şey, kazancınızdan olanıdır. Çocuk da sizin kazancınızdandır.’ Hadisten de anlaşılacağı üzere baba, çocuğunun kazancından yiyebilir, çocuğu babasına bakmakla yükümlüdür. Bundan dolayı rahatsız olmanızın bir nedeni yok
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!